Bakış

2003 Sonrasında Irak’ta Politik Sistem Krizi

Irak, 2003 yılından bu yana siyasi sisteminde istikrarını engelleyen, çıkarlarını yeniden tanımlayan ve siyasi sistem olarak işlevselliğini etkileyen bir kriz yaşamaktadır. Genel olarak siyasi sistemlerin temel varsayımlarından birisi, acil durumlara uyum sağlamaları gereken bu gibi durumlara etkili çözümler bulmalarını sağlayan yöntemlere sahip olmalarıdır. Bu araçlar, rejimlerin sürdürülebilir olmasını ve rejimin ana aktörlerinden kaynaklı düzensizliklerin olumsuz etkilerinin de önlenmesini sağlar. Siyasi normların, anayasaların, yürürlükteki yasaların, kurumsal yapıların ve otoritenin, sistemin çökmesini engelleyen ögeler olduğu herkes tarafından kabul edilmektedir. Demokratik geçiş dönemlerinde kurallar belirlenirken rasyonellik ve sağduyunun eksik olması hâlinde bu durum, sürdürülebilir demokratik bir sistem inşa edilememesi ile neticelenecektir.  Başka bir ifadeyle geçiş aşamasında yaşanan tökezleme, kurulmakta olan demokratik teşebbüsü tehdit edecektir.

2003 sonrası Irak’ta politik yaşama rengini veren, siyasi sistemi yöneten rekabetçi ve bazı durumlarda dışlayıcı totaliterlik (dinî, mezhepsel, ulusal) oldu. Bu dönemde barışçıl iktidar değişimini garanti edecek, hak ve hukuku koruyacak ve halkın devletini kuracak demokratik bir sistem inşa etme vaadini hayata geçirmektense Irak’ın yakın tarihinin en tehlikeli siyasi, ekonomik ve sosyal zorbalık türlerinden biri olarak, güçlü bir partiler tiranlığı ortaya çıktı. Totaliter siyasi sistem, devletin tüm sınıflar, dinler, mezhepler, ırklar, milliyetler, kültürler ve klanlar arasında tarafsız olduğu; siyasi parti işlerine müdahale etmediği ve eşit bir şekilde katılımı güvence altına alan ve siyasi ve entelektüel görüşler arasından seçim hakkı veren demokratik sistemlerdeki kurumsal tarafsızlık kavramını göz ardı etmiştir.

Şu anda Irak siyasi sistemi farklı siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda, her düzeyde karmaşık bir kriz yaşamaktadır. Bu durum, siyasi huzursuzluğun ortaya çıkmasına, sosyal ve sivil barışın sağlanamamasına,  ulusal değerlere ve referanslara sadakatte çok başlılığa, çatışmaların ve çelişkilerin çoğalmasına yol açmaktadır. Böylece siyasal ve toplumsal çözülme olgusu şiddetlenmiş ve devlet aygıtı zayıflayarak felç olmuştur. Irak’ı gelişmesi için uygulanmakta olan kalkınma ve yeniden yapılanma politikalarında karşılaşılan aksaklıklara eklendiğinde bu durum, çeşitli zamanlarda ülkeyi bölünmenin eşiğine getiren şiddete veya iç savaşa yol açmaktadır. Sonuçta, “stratejisi olmayan bir devleti çöküşe karşı savunmasız” hâle getiren siyasi sistemin krizi derinleşmiş ve yeni bir şey inşa etmenin eşiğine gelinmiştir.

Irak'taki siyasi aktörlerin devletin inşasına ilişkin vizyonları farklılık göstermekte ve birbiriyle çelişmektedir. Irak devletinin inşası için ortaya konulmuş olan anayasal çerçeve de açmazın çözümüne katkıda bulunmamıştır. Üstelik mevcut durumu daha karmaşık hâle getirerek başka açmazlar yaratmıştır.  Bunlardan bazıları, Irak kimliğinin unsurlarının net bir şekilde ortaya konulamamasından, siyasi sistemin doğasından ve varolan üç otorite arasındaki ilişkilerden kaynaklanmaktadır. Bunlar, daha ziyade birbiriyle bağlantılı olmayan hususları ve ihtiyaçları anayasa potası içinde eritmeye çalışma çabası, anayasanın devletlerin ve halkların yaşamındaki rolü ve yeri konusundaki farkındalık eksikliği veya aceleyle ya da kasıtlı olarak yapılan başarısız müdahaleler ile oluşmaktadır.

Uluslararası ilişkiler alanındaki birçok düşünür ve analist için devlet, artık Ortadoğu'daki çatışmaları anlamada tek ve en önemli faktör değildir. Bu çatışmaları yorumlamak ve anlamak için öncelikle etnik veya mezhepsel fay hatları ile bölünmüş siyasi grupların doğru algılanması zorunluluk hâline gelmiştir. Irak, Amerikan işgali ve bununla bağlantılı olarak ülkenin ulusal bütünlüğünü tehdit eden ciddi sorunlar ve krizlerle şiddetlenmiş olan bu ikilemi yaşayan ülkelerden biridir. Belki de bu krizlerden en tehlikelisi mezhepçiliğin pekişmiş olmasıdır. Irak toplumunun, tüm yelpazeyi sarsan bir ulusal kimliğin yitirilmesi ve alt kimliklerin ulusal kimlik aleyhine yükselişi aşamasından geçmekte olduğunu söyleyebiliriz.

Irak'taki dış müdahale ikilemi, siyasi sistem krizi açısından büyük bir açmaz olarak kabul edilmektedir. Irak'taki siyasi sürecin tarafları arasında mutabakata ve uzlaşmaya varılmasında dış faktörün rolü ve derin etkisi açıkça ortaya çıkmıştır. Zira, değişimin dinamiği ve çevre ile etkileşimi, komşu ülkeleri Irak dosyasında yoğun bir şekilde taraf olmaya ve bazı sorunlardan çıkar elde etme arayışına itmiştir. Değişim sonrasında kurulan yeni düzen, Irak toprakları ve halkı pahasına, dışarıdan müdahil olanlara bölgesel genişleme imkânı veren, siyasi kazanım fırsatları sunan verimli bir alan açmıştır.