39. Körfez İşbirliği Konseyi Zirvesi

9 Aralık Pazar günü, 39. Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) Zirvesi, Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da gerçekleştirildi. İslam Devrimi’nin hemen ardından (1981) İran’a karşı kurulan Meşrık bölgesinin en önemli işbirliği hareketi olarak görülen KİK, dağılma emarelerinin gözlendiği bir ortamda toplandı. 2017 yılında Katar’da düzenlenmesi planlanan fakat Körfez Krizi sebebiyle Kuveyt’te gerçekleştirilen zirveden sonra KİK’e üye altı ülke (Suudi Arabistan, Katar, Kuveyt, Bahreyn, BAE ve Umman), bu yıl Riyad’da toplandı. Bir dönem ekonomik birlik konusunu bile gündeme alan KİK bugün bölge sorunlarının çözümünde etkili olmak şöyle dursun, kendi içinde sorun üreten bir yapıya dönüşmüştür.

KİK Zirvesinin Körfez bölgesi içinde bulunduğu böylesine türbülanslı bir döneme denk gelmesi de zirveye atfedilen önemi ve zirve diplomasisinden beklentileri artırmıştır. 2018 Zirvesi, Katar ambargosu, Kaşıkçı Olayı, Yemen İç Savaşı, OPEC ve OPEC-dışı ülkelerin petrol üretiminin kısılması gibi tartışmaların gölgesinde toplanmıştır. 2017 yılı Zirvesinde olduğu gibi, bu yıl da üye ülke devlet başkanlarının hepsi bir araya toplanamadı. Katılım düzeylerindeki tutarsızlık, Katar Emiri el-Sani’nin Suudi Kralı Selman bin Abdülaziz’den davet almasına rağmen devlet başkanı düzeyinde katılım sağlamaması ve zirve sonrasında taraflardan yapılan karşılıklı açıklamalar öne çıkmıştır.

Zirveye katılım düzeyleri açısından bakıldığında, Katar Emiri el-Sani, BAE Devlet Başkanı Şeyh Halife bin Zayid el-Nahyan ve Umman Kralı Kabus bin Said el-Said’in yokluğu dikkat çekmiştir. Zirvede Suudi Arabistan’ı Kral Selman bin Abdülaziz, Birleşik Arap Emirlikleri’ni Dubai Emiri ve Başkaban Muhammed bin Rashid al-Maktoum, Bahreyn’i Kral Hamed bin Isa el-Halife, Kuveyt’i Emir Şeyh Sabah el-Ahmed el-Cabir es-Sabah, Umman’ı Bakanlar Kurulu’ndan sorumlu Başbakan Yardımcısı Fahd bin Mahmud el-Said ve Katar’ı Dışişlerinden sorumlu Devlet Bakanı Sultan bin Said el-Merihi temsil etmiştir. Kısacası, devlet başkanı düzeyinde katılım sadece ev sahibi Suudi Arabistan’ın yanında, Kuveyt ve Bahreyn tarafından sağlanmıştır. Katılım düzeyinin en üst seviyede olmayışı Körfez ülkeleri arasındaki dağınıklığı ve çelişkileri de göstermektedir.

Zirvenin açılış konuşması ev sahibi Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdülaziz tarafından yapılmıştır. Kral Selman konuşmasında, İran’ın Arap ve Körfez ülkelerine tehdit oluşturan unsurlara desteğinin devam ettiğinin ve İran’a karşı ortak bir şekilde hareket edilmesi gerektiğinin altını çizmiştir. Daha sonra Ortadoğu’nun çeşitli krizlerine vurgu yapan Kral Selman, Suudi Arabistan’ın Ortadoğu’da huzur ve istikrar için çalıştığını, Filistin halkının çabalarına destek olduğunu, Yemen’de siyasi çözüm çabalarını desteklediğini ve  Suriye’de bir geçiş hükümeti kurulması yönünde çabalarının olduğunu belirtmiştir. Filistin konusuna değinmesi Kaşıkçı olayı ile sarsılan imajını düzeltme çabası olarak görülebilir. Yemen’de savaş ve kuşatma yüzünden yaşanan katliamlar ve sefalet yüzünden eleştiri oklarını üzerine çeken Suudi Arabistan onurlu bir çıkış aramaktadır.

Bu bölgesel toplantı bölgede devam eden en önemli sorun olan Körfez Krizi’nin çözümüne yönelik herhangi bir yol haritası veya durum tespiti ile sonuçlanmadı. Özellikle ambargoya maruz kalan Katar’ın katılım düzeyini hedef alan eleştirilere karşı Katar, geçen yılki zirvede Katar Emiri el-Sani’nin, Kuveytli ev sahibi mevkidaşının yanında tek devlet başkanı olduğunu hatırlattı. Katar devlet başkanına gönderilen davet ambargonun hafiflemesi anlamına gelse de Emir el-Sani’nin keyfi ambargoyu bırakmayan, Kaşıkçı cinayeti ile köşeye sıkışan Suudi Arabistan’a diplomatik bir başarı veya meşruiyet sunmama niyeti ile ilgilidir. Zirve sonrasında yapılan açıklamada, Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Adil el-Cübeyr, Katar’dan ambargoya gerekçe olan taleplerinin sürdüğünü belirterek, KİK ülkeleri arasında ortak askeri operasyonlara, eğitimlere ve güvenlik ile ilgili konulara dair görüş alışverişinin devam ettiğini vurguladı. Özellikle Körfez Krizi başladığından bu yana arabuluculuk girişimleri ile dikkat çeken Kuveyt, Körfez bölgesindeki “kirli medya kampanyalarına” son verilmesi çağrısında bulundu. Ekonomik anlamda zirvede, KİK ülkelerinin 2025 yılına kadar finansal birlikteliği sağlamak amacıyla çalışacaklarına dair bir açıklama yapıldı. Askeri anlamda ise KİK üye ülkeleri arasında ortak bir askeri güç oluşturma çabalarına da değinildi. Ekonomik ve askeri alanda ortaklık çabalarının artırılması konusuna bütün KİK üyeleri desteklerini açıkladılar.

Zirvede bahsi geçen olumlu konular ile zirveyi gölgede bırakan gelişmeler arasında ayrım yapılabilir. Suudi Gazeteci Kaşıkçı’nın konsoloslukta öldürülmesi, Yemen iç savaşındaki Suudi Arabistan ve BAE’nin yıkıcı rolü gibi sebeplerden ötürü, KİK’in işlevini yitirdiği ve artık gereksiz olduğu, günün şartlarına ayak uyduramadığı söyleniyor. Körfez ülkelerinin ortak dış politika gereksinimlerini ve bu anlamdaki ortak pozisyonlarını vurgulaması beklenen KİK, Katar ambargosu sonrası ortaya çıkan çelişkilerle dolu politik iklimde birleştiricilikten ziyade ihtilafları körükleyen bir platform haline gelmiştir. Suudi Arabistan ve BAE’nin Ortadoğu’da bölgesel liderlik iddialı politikalarının en önemli araçlarından birisi haline dönüşen KİK’in tekrar bölgesel entegrasyon ve ortak dış politikanın hayat bulduğu bir hareket olabilmesi daha da zorlaşmıştır. Üye ülkelerin arasındaki sorunlar çözüme ulaştırılmadan KİK toplantılarının etkisi azalmaya devam edecektir.

KİK içerisindeki gruplaşmalar, bir tarafta Suudi Arabistan, BAE, Bahreyn ve diğer tarafta arabuluculuk yapmaya çalışan Kuveyt, diğer ülkelerin aksine İran ile iyi geçinen Umman ve ilk gruptan uzaklaşan Katar olarak şekillendiğini söyleyebiliriz. Zirve katılımcıları tarafından çektirilen toplu fotoğraf dahi bu gruplaşmayı doğrular niteliktedir. Fakat Katar Emiri el-Sani’nin daha önce de belirttiği gibi Körfez Krizi’nin devam ettirilmesi hiçbir tarafa yarar sağlamamaktadır. İkili ilişkilerde bir tarafın kaybının diğer tarafın kazanımı olarak olarak görüldüğü bu sıfır toplamlı oyun mantığından uzaklaşılmadığı takdirde, KİK’in birleştirici yapısı zarar görecek, bölgede güvenlik tehditleri oluşmasına engel olunamayacaktır. Bu bakış açısı Körfez Krizi ve KİK’in durumunun sadece bölgesel boyutunu oluşturmaktadır. Küresel boyuta bakıldığında yapılabilecek yorumlar, Körfez Krizi’nin ve KİK’in durumu konusunda daha geniş perspektifleri ortaya koyabilir.

KİK Genel Sekreteri Abdullatif bin Rashid el-Zayani tarafından okunan zirvenin kapanış bildirgesinde Suudi Arabistan’ın Cemal Kaşıkçı Olayı’nın aydınlatılması ve suçluların cezalandırılmasına yönelik çalışmalarının KİK üye ülkeleri tarafından desteklendiği vurgulandı. Bu açıklamalarda şeffaf uluslararası bir soruşturma ve yargılama kastedilmedi. Katar hariç diğer tüm KİK üyeleri ve diğer birçok Arap ülkesi, daha öncesinden de Kaşıkçı Olayı’nın özellikle uluslararası medya tarafından Suudi Arabistan’a karşı kullanılmaya çalışıldığını ve bu sebepten Suudi Arabistan’ın yanında olduklarını belirtmişlerdi. Bu da Suudi Arabistan’ın bölge ülkeleri üzerindeki etki ve baskısına net bir işarettir. Katılım düzeyinin de işaret ettiği üzere, zirvede Suudi Arabistan’ı Veliaht Prens Muhammed bin Selman değil, Kral Selman’ın bizzat temsil etmiş olması, Suudi Arabistan bu yılki KİK’e verdiği önemi göstermektedir.

Kapanış bildirgesinde ayrıca Filistin’in başkentinin “Doğu Kudüs”  kabul edildiği ve İsrail’in bölgedeki sorunları tırmandırıcı tutumundan vazgeçmesi gerektiği belirtildi. Yakın zamanda Umman ve BAE gibi Körfez ülkelerine yapılan üst düzey ziyaretler ile bu ülkelerle ilişkilerini sıklaştıran İsrail’e yönelik bu çağrının da formaliteden öteye gitmeyeceği düşünülebilir. Zira, Körfez ülkelerinin İsrail ile resmi diplomatik ilişkileri olmamasına rağmen, özellikle bölge politikasının şekillendirilmesinde İsrail ile yakın ve ortak hareket ettikleri bilinmektedir. Hem Katar ambargosunda hem Trump’ın Filistin politikalarında ambargocu ülkelerin (Suudi Arabistan, BAE, Bahreyn ve Mısır) yakın işbirliği içinde oldukları bilinmektedir.

Zirvenin sonuç bildirgesindeki bir diğer önemli husus ise Yemen İç Savaşı’nda “insani durumun iyileştirilmesi” adı altında başta Suudi Arabistan olmak üzere Körfez ülkelerinin yaptığı yardımların övülmesidir.  Ancak, uluslararası kamuoyunda Yemen’deki insani krizin bu seviyeye gelmesinin bir numaralı müsebbibi olarak Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri liderliğindeki Arap koalisyonunun eylemleri gösterilmektedir. Daha önceden de Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin Yemen’de savaş suçu işlemiş olabileceklerine dair deliller ortaya çıkmıştır. Buradan da anlaşılabileceği gibi, KİK bölgesel entegrasyonu ve ortaklıkları yansıtması gereken bir hareketten daha çok Suudi Arabistan ve BAE’nin elinde bölgede Batı’nın bölgesel çıkarlarının sürdürülmesinin bir aracı haline dönüşmüştür. KİK’i tekrardan daha katılımcı ve daha ortak tutumlara önem veren bir yapıya kavuşturabilmek için gereken en önemli değişikliklerden biri Katar ambargosuyla oluşan krizin çözülmesidir ki bu konuda henüz net işaretler ortaya çıkmamıştır.