ABD-Çin Rekabeti Sertleşirken Wang Yi’nin Ortadoğu Seyahati

Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi, Suudi Arabistan, Türkiye, İran, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Umman ve Bahreyn’i kapsayan bir haftalık Ortadoğu gezisini tamamladı. Bu tur, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un 9-11 Mart tarihleri arasında üç Körfez başkenti Riyad, Abu Dabi ve Doha'ya yaptığı ziyaretin hemen ardından geldi. Joe Biden yönetiminin iki cepheli (Çin ve Rusya) yeni bir Soğuk Savaş başlatacağı yönündeki senaryoların konuşulduğu bir dönemde, Rus ve Çin Dışişleri Bakanlarının bölgede ardı ardına gerçekleştirdikleri ziyaretler, bu iki büyük gücün bölge ülkelerinin yeni ABD yönetimi ile ilişkilerindeki çatlaklardan-krizlerden faydalanarak bölgede daha etkili olmaya çalıştığı yönünde yorumlandı. Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hua Chunying ise Bakan’ın ziyaretinin, Çin’in bölgeyle ilişkileri geliştirmeye ve karşılıklı yarar sağlayan iş birliğini derinleştirmeye verdiği önemi gösterme amacı taşıdığını söyledi. Sözcü, Çin'in Kuşak ve Yol projesinin ortak inşasını ilerleteceğini ve yeni kalkınma paradigmasını bölge ülkelerinin büyük kalkınma stratejileriyle uyumlu hâle getirerek karşılıklı fayda ve kazan-kazan anlayışı çerçevesinde iş birliğini arttıracağını sözlerine ekledi.

Çin Stratejik Ortaklıklar mı Kuruyor?
Dışişleri Bakanı Wang Yi'nin 24 Mart’ta başlayan Ortadoğu gezisinin ilk durağı Suudi Arabistan oldu. Wang, Veliaht Prens Muhammed bin Selman ile Neom'da görüştü. Görüşmede, bölgede güvenlik ve istikrarı artırmaya yönelik çabalar ile bölgesel ve uluslararası gelişmelerin yanı sıra Çin-Suudi Arabistan ilişkileri, ikili iş birliği ve bunları çeşitli sektörlerde geliştirme fırsatları ele alındı. Çin Dışişleri Bakanı, burada Ortadoğu’da güvenlik ve istikrar için beş maddelik bir girişim açıkladı. Wang, bölge ülkelerini birbirlerine saygı göstermeye, eşitliği ve adaleti korumaya, nükleer silahların yayılmasını önlemeye, ortak güvenliği teşvik etmeye ve kalkınma iş birliğini hızlandırmaya çağırdı. Wang, bölge ülkelerinin Suriye ve Yemen ile ilgili çabalarına destek vermenin önemini dile getirdi. Filistin-İsrail diyaloğunu geliştirmek için tarafları Çin’de görüşmeler gerçekleştirmek üzere ülkesine davet etti. Çin Dışişleri Bakanı’nın söylemlerinin somut adımlara dönüşüp dönüşmeyeceğini zaman gösterecek fakat Çin’in Filistin ile İsrail, İran ile ABD arasında “ara bulucu” olabileceğini açıklaması bölgede yeni rol arayışı olarak yorumlandı. Zira Çin’in bölgedeki sorunların çözüm süreçlerine bu kadar aktif müdahil olması yeni bir olgu. Son olarak, Suudi Arabistan’ın Çin’e elli yıllık petrol garantisi vermesi ise bu seyahatin en somut kazanımıydı. Diğeri ise İran ile yaşandı.

Gezi sırasında Wang, İran ile yüksek profilli bir stratejik iş birliği anlaşması imzaladı. Çin, 27 Mart’ta imzalanan anlaşma uyarınca büyüyen ekonomisini beslemek için istikrarlı bir petrol arzı karşılığında İran'a 25 yıl içinde 400 milyar dolar yatırım yapmayı taahhüt etti. Anlaşma, Çin'in Ortadoğu'daki etkisini derinleştirebileceği gibi ABD’nin İran'ı tecrit etme çabalarını da baltalayabilir. Ancak ABD'nin İran ile nükleer programı konusundaki anlaşmazlığı çözülmeden anlaşmanın ne kadarının uygulanabileceği ise henüz belli değil. İran tarafı anlaşmanın ayrıntılarını kamuoyuna açıklamazken Çin hükûmeti de sessizliğini korudu. Ancak uzmanların genel kanısı Temmuz 2020’de The New York Times tarafından ele geçirilen 18 sayfalık taslağın büyük ölçüde değişmediği yönünde. Bu taslak, önümüzdeki 25 yıl içinde bankacılık, telekomünikasyon, limanlar, demiryolları, sağlık hizmetleri ve bilgi teknolojisi dâhil birçok alanda yapılacak 400 milyar dolarlık Çin yatırımını öngörmekte. Buna karşılık Çin, İran petrolünü düzenli ve büyük ölçüde indirimli olarak tedarik edebilecek. Taslakta ayrıca, askerî iş birliğinin derinleştirilmesi konusu da yer alıyor. Ancak imzalanan anlaşmayı, Çin-İran kapsamlı stratejik ortaklığı için sadece bir "yol haritası" olarak değerlendirmek, iş birliğinin derinliği ve kapsamının iki ülke ilişkilerinin geleceğini/gelişimini belirleyeceğini söylemek yerinde olacaktır. Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Zhao Lijian’ın yaptığı açıklama da Çin-İran Kapsamlı İşbirliği Planı’nın belirli bir sözleşme veya hedef içermediği, Çin ile İran arasında gelecekteki iş birliği için bir makro çerçeve sağlayacağı yönündedir. Belirtmek gerekir ki Pekin yönetimi Washington ile ilişkilerini İran’dan daha fazla önemsemekte ve öncelemektedir. Sözcü ve bazı Çinli uzmanlar, anlaşma Çin ile İran arasında Çin-ABD ilişkilerinin hâlâ nispeten olumlu seyrettiği 2016'da tartışılmaya başlandığı için ABD’yi hedef almadığını söyleseler de anlaşmanın imza zamanlaması bunun tersini göstermekte ve Washington’a bir mesaj verme niteliği taşıdığını düşündürmektedir.

Wang’ın Türkiye seyahatinde iki ülke arasında aşı iş birliği gündeme gelirken Çin'in Kuşak ve Yol girişiminde Orta Koridor projesi de konuşuldu. Türkiye ile Çin arasında bir sorun alanı olan Uygur meselesine yönelik Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Türkiye'nin Uygur meselesine ilişkin duyarlılığını Çinli mevkidaşına aktardı. Wang'ın BAE'ye ziyaretinde ise BAE merkezli G42 Healtcare ve Çin Sinopharm Grubu arasında aşı üretim anlaşması yapıldı. Çin Dışişleri Bakanı’nın Ortadoğu seyahati Umman ve Bahreyn ziyaretleriyle sona erdi.

Çin’in Grand Stratejisinde Ortadoğu
Çin Dışişleri Bakanı’nın bir haftalık bölge seyahati Çin-Ortadoğu ilişkilerini tekrar gündeme getirse de Çin’in bölgeye yönelik ilgisi ve geliştirdiği ilişkiler yeni değildir. Özellikle Çin için Ortadoğu, Pekin'in çıkarlarının etki alanındaki bölge ülkelerinin ekonomilerini ve pazarlarını birleştirmek ve Hint Okyanusu ile Malakka Boğazı yoluyla Çin'e enerji arzının güvenliğini sağlamak amacını taşıyan Kuşak ve Yol projesinin uygulanmaya başlamasıyla bağlantılı olarak özel bir önem taşımaktadır. Ayrıca, Çin’in Ortadoğu ile geliştirdiği ilişkiler Çin’in grand stratejisinde de özel bir yere sahiptir. Şöyle ki Obama yönetiminin 2011'de “Asya'ya dönüş” (pivot to Asia) stratejisini açıklamasından kısa bir süre sonra Çin, Avrasya ile angajman için yeni bir stratejik konsept aramaya başladı. Pekin Üniversitesinden Wang Jisi, Ekim 2012'de Global Times'da yayımlanan makalesinde “Batıya Yürümek” (marching westward) adını verdiği bir strateji önerdi. ABD, Asya’yı yeniden dengeledikçe ABD ile Çin arasındaki ilişkinin giderek daha çekişmeli ve sıfır toplamlı hâle geleceğini, Asya'daki rekabet kızıştıkça Orta Asya ve Ortadoğu'nun Çin ile yeni bir ilişki kurmaya başlayacağını öngören Wang Jisi; ABD'nin Ortadoğu'dan kaçınılmaz çekilmesinin bölge ülkeleriyle Çin arasında potansiyel bir "kazan-kazan" durumu yaratacağını yazdı. “Batıya Yürümek” stratejisi, öncelikle Çin’in enerji erişim riskinin azaltılmasına yönelikti. Bu yaklaşım çerçevesinde hareket eden Pekin, Ortadoğu’da ABD hegemonyasının gerilediğini görürken, bölgesel nüfuzunu genişletme noktasında temkinli davrandı. ABD ile çatışmayı kışkırtmak Çin'e bir fayda sağlamayacağından daha spesifik olarak Çin, İsrail, Suudi Arabistan, Mısır ve BAE gibi ABD müttefiki ülkeler ile ikili ilişkilere öncelik verdi.

Çin, Ortadoğu'da planlı olarak bir dizi aktif adımlar atarak serbest ticaret anlaşmaları imzaladı, ekonomik projeler için faizsiz krediler sağladı. Çin bunları yaparken yalnızca Ortadoğu ülkeleri ile ekonomik iş birliği oluşturmakla kalmamakta, aynı zamanda ABD'yi bölge pazarlarından çıkarmak için de çaba sarf etmektedir. Dahası Covid-19 salgınının ardından ortaya çıkan yeni bir hamleyle Çin, ilişkilerinin nispeten zayıf olduğu ülkelere tıbbi yardım yaparak varlığını artırmaktadır. Ortadoğu'da Çin yatırımlarındaki hızlı artışla birlikte, ABD için özellikle endişe kaynağı Çin'in ABD müttefikleri arasında artan etkisidir. ABD özellikle bölgedeki en önemli güvenlik ortağı olarak gördüğü İsrail ile Çin yakınlaşmasından rahatsızdır. Trump dönemi Dışişleri Bakanı Pompeo, Mayıs 2020'deki bir ziyarette İsrail’i Çin ile iş birliğinin tehlikeli olduğu konusunda uyarmıştır. İsrail’i Çin ile ilişkilerini yeniden gözden geçirmeye çağırmıştır.

Son dönemde ABD'nin Körfez güvenliğine yaklaşımındaki belirsizlik ABD müttefiki Körfez ülkelerinin güvenlik kaygılarını arttırmakta ayrıca Washington’ın, Çin'in yükselişini engellemek için stratejik ilgi odağını Asya-Pasifik’e kaydırmasıyla birlikte Körfez başkentleri ABD'nin güvenilirliğine giderek daha fazla şüpheyle yaklaşmaktadır. Bu bağlamda, Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) devletleri, başta Rusya ve Çin olmak üzere bir dizi alternatif güç ile yakın ilişkiler geliştirmektedir.

Sonuç olarak, Çin Dışişleri Bakanı’nın Ortadoğu seyahati, hâlihazırda bölgedeki petrolün en büyük alıcısı Çin’in mevcut çıkarlarının altını çizerken Washington’a da güçlü bir mesaj vermiştir. Çin’in temkinli ve hassasiyetle yürüttüğü Ortadoğu’da etkisini artırma çabası ABD’nin bölgedeki hayati çıkarlarına henüz zarar vermiyor olsa da ABD ile Çin arasında yaşanan küresel güç rekabetinde ilerleyen zamanlarda bölge, bir hesaplaşma/yüzleşme alanı hâline gelebilir.