ABD’nin Irak’tan Çekilmesinin Bölgesel ve Küresel Etkileri

Arda Korol, ORSAM Asistanı, TOBB-ETÜ
2003 yılında ABD’nin Irak’ı işgal etmesi hem ülke çapında hem bölgede hem de küresel alanda birçok etki bırakmıştır. İşgal sonrası Irak; halk arasında etnik ayrışmaların başladığı, radikal terörist grupların merkezi olduğu, ülkenin kaosa doğru sürüklendiği bir ülke olmaya başlamıştır. Ortadoğu’nun genelinde ise Batı karşıtı görüşler hızlıca artmaya başlamış ve bu durumdan radikal İslamcı gruplar faydalanarak bölgede etkili olmaya başlamışlardır. Küresel çapta ise ABD karşıtı görüşler giderek artmıştır.    ABD’nin Irak’ı işgal etmesinin arkasındaki temel sebep, Ortadoğu’yu kapsayan değişim projesini hayata geçirmekti. Fakat dönemin ABD Başkanı Bush, işgal sonrası birçok konuda hatalar yapmış ve ülkeyi kaosa sürüklemiştir. Bunun yanında ABD’nin, uluslararası kuruluşları ve ülkeleri dikkate almadan tek başına saldırıya girişmesi Bush yönetimini hem siyasi hem de ekonomik anlamda zora sokmuştur. ABD’nin Irak dışında Afganistan ile de mücadele etmesi ülkeyi mali anlamda zorlamıştır. Ayrıca ABD’nin diğer küresel aktörleri ve mevcut uluslararası örgütleri dikkate almadan tek taraflı olarak müdahale etmesi, diğer devletleri de benzer şekilde davranma konusunda cesaretlendirdiğini söyleyebiliriz(Örnek olarak Rusya’nın Gürcistan’ı işgal etmesi gibi). 
  Bush hükümetini sıkıntıya sokan sebepler sadece işgalin mali anlamda yarattığı etkiler veya Irak’taki kaosun durdurulamaması değil ayrıca Irak’taki halkı temsil eden bir hükümetin uzun bir süre kurulamamış olması da yatmaktadır. Ülkenin hem toplumsal hem etnik hem de dinsel yapısındaki farklılıklar halkın bir birlik içerisinde hareket etmesini engellemiştir. İşgal sonrası ayrışmaların giderek artması ve farklı etnik grupların birbirleri ile olan çıkar mücadeleleri Irak’ta halkı temsil eden demokratik bir hükümet kurulmasının önünü tıkamıştır. Irak’ta şuanda resmi bir hükümet olsa da bu hükümetin ne kadar demokratik ve halkı temsil ettiği tartışılmaya açıktır.
  İşgalden tam 5 yıl sonra 2008 yılında ABD ile Irak arasında SOFA(U.S.–Iraq Status of Forces Agreement) Anlaşması imzalanmıştır. Bu anlaşma gereğince ABD, Irak’taki askeri varlığını en geç 2011 yılının sonunda Irak’tan çekecektir. Tabi bu durum birçok soru işaretini de beraberinde getirmektedir. ABD’nin çekilmesi ile beraber hem bölgesel çapta hem küresel anlamda doğabilecek sorunlar bölgedeki birçok ülkeyi endişelendirdiği ortadadır. Bölgesel bazda baktığımız zaman ABD sonrası dönemde bölge ülkelerinin kendi çıkarları ve amaçları doğrultusunda Irak üzerinde etkili olmaya çabalamaları muhtemeldir. ABD sonrası dönemde Irak’ın iç savaşa sürüklenmesi, radikal terörist gruplarının merkezi olması veya Ortadoğu’da ikinci bir Şii Devletinin kurulması gibi olasılıklar gündemdeyken bölge ülkelerinin pasif bir dış politika izlemeleri beklenmemektedir. Bir taraftan Irak’taki Şiileri destekleyen İran, diğer taraftan Kürtlerin ülkenin kuzeyinde güçlenme faaliyetleri veya Sünni Arap Devletlerinin ülkedeki Sünniler hakkındaki endişeleri gibi nedenler bölge ülkelerinin Irak’ta aktif bir politika izleyebileceklerinin göstergesidir. Özellikle Sünni Arap devletleri tarafından gündeme getirilen en önemli soru Irak, Ortadoğu’da İran’dan sonra ikinci bir Şii devleti olacak mıdır? Eğer bu durum gerçekleşirse Irak’a ve Ortadoğu’ya getireceği istikrarsızlık bazı ülkelerin çıkarına bazı ülkelerin ise aleyhine olan yeni bir durum yaratacaktır. Şiilerin egemen olduğu bir hükümet hem Sünnileri hem de Sünni Arap devletlerini olumsuz etkileyecektir. Bunun yanında İran’ın Şiilerin çoğunlukta olduğu bir devlet olmasından dolayı Irak’taki Şiilerle işbirliğinde bulunması başta ABD olmak üzere birçok Ortadoğu ülkelerini endişelendirmektedir. Bu sebeple ABD, Türkiye ve bölge ülkelerinin parlamentoda Sünnileri destekleyerek Şiilere karşı bir denge unsuru yaratmaya ve böylelikle İran’ın Irak üzerindeki etkisini azaltmaya çalıştıklarını söyleyebiliriz.
  Irak’ta Şiilerden sonra etkili olan diğer grup Kürtlerdir. Kürtler, rasyonel politikalar izleyerek kendi yaşadıkları bölgeleri(Irak’ın kuzeyi) geliştirmektedirler. Fakat bölge devletleri, Irak’ın toprak bütünlüğünün korunmasından yana oldukları için Kürtlerin bağımsız bir devlet kurmasına karşıdırlar. Kürtlerin Federal Irak yapısı içinde Şii ve Sünni radikalizmini dengeleyecek bir rol oynamasını istemektedirler. Diğer bir ifadeyle Şiilerin ülkeye hakim olmalarını istemediklerinden Kürtleri stratejik ortak olarak görmektedirler. Bu noktada ise Türkiye’nin Kürtlere veya Irak’ın toprak bütünlüğüne karşı izleyeceği politikalar önem kazanmaktadır. Çünkü Türkiye, Irak’ın Şii Devleti haline dönüşmesini ve Kürtlerin bağımsız devlet kurma amaçlarını engelleyecek en önemli güçtür. 
  Ülke içindeki gelişmelere baktığımız zaman, ABD askerlerinin çekilmesi bu ülkenin Irak’ta bir etnik-mezhepsel savaşı önleme yönündeki kapasitesinin ortadan kalkması anlamına gelecektir. Bu durum bazı terör örgütlerinin avantajına gelebilir, yeni eylemler yapma konusunda cesaretlendirebilir veya Irak, bu örgütlerin yeni yerleşkesi olabilir. Bunun yanında ülkede Şii-Sünni çatışması yaşanması ve ülkenin iç savaşa sürüklenmesi ihtimalide bulunmaktadır. Bu nedenle önemli olan konu Irak’taki yerel kuvvetlerin ne kadar güçlü olduğu veya ülkeye ne kadar hakim olabilecekleridir. Irak’ta hala yaşanmakta olan bombalı saldırı eylemleri veya bazı çatışmalar bize Irak güvenlik güçlerinin yetersiz kaldığını göstermektedir. Bu durumda yapılması gereken güvenlik güçlerini eğitecek profesyonel bir askeri taburun Irak’ta bulunmasıdır. 
  Bununla beraber ABD’nin Irak’tan çekilmesi ülkede ve bölgedeki radikal İslami hareketleri zayıflatabilir. Çünkü bu grupları işgal sırasında ayakta tutan şey ABD’nin Irak’taki varlığıdır ve “işgalciye karşı ortak mücadele” fikri altında bütünleşen bu gruplar ABD’nin çekilmesi ile kendi aralarındaki bu bağ zayıflayabilir. Bu durum ise ABD ve radikal İslam ile mücadele eden diğer devletlere hem yerel güçlerle hem de hareketlerin kendi içindeki farklı eğilimlerle işbirliği yapma noktasında yeni fırsatlar sunacaktır. 
  ABD’nin çekilmesinin küresel etkilerini inceleyecek olursak, ABD’nin Irak’ı tek taraflı işgal etmesi Ortadoğu’daki imajını ciddi bir şekilde zedelemiştir. Bu bölgede yaşayan halkın Amerika’ya karşı düşünceleri eleştirel bir karakter kazanmıştır. Bunu yanında ABD’nin diğer uluslararası aktörleri, örgütleri ve devletleri hiçe sayarak, tek taraflı bir şekilde Irak’a müdahalesi diğer devletleri de benzer şekilde davranma konusunda cesaretlendirebilir. Rusya’nın Gürcistan’ı işgal etmesi veya İsrail’in Gazze’deki HAMAS kuvvetlerine karşı askeri güç kullanması bu duruma örnek teşkil etmektedir. Bunun yanında işgal sonrası ABD’nin temel ilgisinin Ortadoğu’ya kayması diğer büyük güçlerin kendi bölgelerinde daha kolay bir şekilde politikalarını uygulayabilmesine olanak sağlamıştır. Özellikle Rusya ve Çin gibi güçlü devletler kendi bölgelerinde daha etkili roller oynamaya başlamışlardır. 
  Ayrıca Amerika’nın hem Afganistan’da hem de Irak’ta mücadele etmesi mali problemlerle boğuşmasına da sebep olmuştur ve ekonomik anlamda Amerika’nın gücünü zedelemiştir. Bu durum diğer gelişen ülkelere fırsatlar sunabilir. Örneğin Brezilya, Çin veya Hindistan gibi ülkelerin daha da güçlenmesine ve ABD ile rekabet edebilecek seviyeye ulaşmalarına yardımcı olabilir.
  Sonuç 
  Irak ve Afganistan tecrübeleri göstermiştir ki, açık ve uygulanabilir siyasi hedefler belirlemeden ve net bir çıkış stratejisi oluşturmadan başka ülkelere tek taraflı askeri operasyonlar düzenlemek yarardan çok zarar getirmektedir. Irak işgalinde görüldüğü gibi savaş kazanmanın kolay olduğu fakat asıl önemli olanın barışı sağlamak olduğu ve barışı sağlamanın askeri güçten çok, yumuşak güç unsurlarını kullanarak oluşturulabileceği fikri güçlenmiştir.
  ABD’nin Irak’a askeri müdahalesi, hem demokrasinin başka ülkelerde tesis edilmesinin önemini ortaya koymuş hem de bunu yaparken dışarıdan güç kullanılmasının yanlışlığını göstermiştir. 
  Ortaya çıkan diğer bir etki bölgede istikrarın demokrasi pahasına gerçekleştirilemeyeceği algısının kuvvetlenmesidir. Uzun süre ABD, bölgede istikrarı sağlamak için otoriter ve baskıcı rejimleri desteklemiş fakat bu politikaların ABD karşıtı görüşleri arttırmaktan başka bir işe yaramadığını görmüştür. Irak örneği incelendiğinde, bu ülkede demokrasinin oluşması için uzun bir süre geçmesi gerektiği ve dışarıdan dayatma ile bir yere varılamayacağı eğer sitemin değişmesi gerekiyorsa bunu ilk önce iç aktörlerin benimsemesi gerektiği anlaşılmıştır. Obama’nın başkan olmasından sonra Irak’ta uyguladığı stratejide bu yönde olmuştur. Bütün Iraklı unsurların, özellikle de Sünnilerin, yönetime katılması ve Iraklıların kendi egemenlik ve güvenliklerini sağlar duruma getirilmesine çalışılmaktadır. 
  Öte yandan ABD askerlerinin Irak’tan çekilmesinin en önemli etkisi doğal olarak bu ülkedeki etkinliğinin zayıflamasıdır. Irak’ta güvenliği sağlama ve iç siyaseti şekillendirme rollerinin ABD’nin kontrolünden çıkması birçok ülkeyi de endişelendirmektedir. ABD’nin bu güç kaybını sadece ülkede değil bölgede de etkili olması muhtemeldir. Bu açıdan Türkiye’nin bölgedeki aktif politikasına ihtiyacı olacağı değerlendirilmektedir. Ayrıca bölgedeki ABD etkisinin azalmasının İran’ın elini güçlendireceği de düşünüldüğünde, önümüzdeki dönemde dengeleme politikası açısından Türkiye’nin daha aktif alması beklenebilir.