ABD’nin Suriye’de Bir ‘B Planı’ var mı?

Suriye krizine siyasi çözüm bulma çabalarının yoğunlaştığı bir dönemde ABD’nin önde gelen gazetelerinden birinde Obama yönetimi yetkililerine dayandırılaran bir habere yer verildi. Bu habere göre Suriye’de ateşkesin başarısız olması durumunda ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) ile bölgesel ortakları, Rusya destekli Esad rejimine karşı savaşan Suriyeli ılımlı muhaliflere daha gelişmiş silahlar temin etmeyi planlıyor. Haberde “B planı” olarak ifade edilen bu adım ile muhaliflerin, savaş uçaklarına ve ağır silahlara karşı saldırıda bulunma imkanına erişeceği bilgisi paylaşılıyor.

ABD’li yetkililere dayandırılarak verilen bu haber, muhtemelen belli kesimlere mesaj verme amacı taşıyor ve yayımlanma tarihi de manidar. Haber, ABD ve Rusya öncülüğünde, uluslararası toplumun Suriye krizine siyasi çözüm bulma çabalarının yoğunlaştığı bir dönemde basına yansıdı. Haberin çıktığı gün içinde Cenevre görüşmelerinin ikinci turu başladı. Haber ile ilişkilendirilebilecek bir diğer gelişme ise Suriye rejiminin Rusya ve İran'ın desteği ile Halep’i ele geçirmek için kapsamlı bir askeri operasyon başlatacağı iddialarının uluslararası basına yansıması. Halep’i muhaliflerden almaya yönelik Rusya ve İran destekli muhtemel bir askeri operasyon, Cenevre görüşmelerinin de anlamını yitirmesine neden olacak. ABD’li yetkililer de Halep operasyonu konusundaki iddialardan kaygı duyduklarını ve bunun Suriye müzakerelerinin başarısızlığı anlamına geleceğini ifade etti.

ABD'nin Suriye politikasında değişim ihtimali

ABD’nin, Suriye'de ateşkesin çökmesi ve siyasi çözüm arayışlarının tıkanması halinde devreye sokacağı bir “B planı” olabileceği yönündeki haberin tam da böyle bir dönemde çıkması, başta Esad rejimi olmak üzere, destekçilerine mesaj verme amacı taşıyor olabilir. ABD, ateşkes bozulur ve siyasi çözüm çabaları sonuçsuz kalırsa, Suriye konusunda daha farklı bir yol takip edebileceğini, farklı seçenekleri olduğunu göstererek tarafları ateşkese sadık kalmaya zorluyor gibi görünüyor. Aynı zamanda Beşar Esad’ı maksimalist amaçların peşinde koşmaktan caydırmak da amaçlanıyor olabilir.

Dolayısıyla bu haberden yola çıkarak ABD’nin Suriye politikası konusunda kritik bir değişime gidebileceği ihtimali hakkında temkinli olmak gerekiyor. ABD Suriye krizi başladığından bu yana, sorunun çözümü konusunda bir küresel güç açısından düşük bir profil sergiledi. Bunun en önemli nedeni Obama’nın Ortadoğu’dan çekilme sözü vererek seçim kazanan bir Başkan olmasıydı. Obama muhtemelen Afganistan ve Irak’tan çekilme süreci içinde olan ABD’yi yeni bir maceraya sokmak istemedi. Bunun yanı sıra Esad rejimi yıkıldıktan sonra nasıl bir düzen kurulacağı konusundaki belirsizlik de ABD’yi Suriye konusunda temkinli olmaya itmiş olabilir. DAEŞ'in Irak ve Suriye’de güçlenmesinin ardından, ABD’nin Suriye’deki öncelikleri tamamen değişti. DAEŞ ile birlikte artık Suriye krizinin çözümü ABD açısından ikincil bir konu olarak görülmeye başladı.

ABD açısından Suriye politikasının önceliği DAEŞ ile mücadele. ABD’de bu yılın sonunda başkanlık seçimleri yapılacak. Başkan Obama da iktidarı devretmeden önce umut vaat etmeyen Suriye krizini çözmekten ziyade, DAEŞ ile mücadele konusunda bir başarı hikayesini miras bırakmak istiyor. Bu nedenle ABD’nin Suriye askeri sahasında rejim ve muhalifler arasındaki dengeyi bir taraf lehine kritik bir biçimde değiştirmek için adım atma ihtimali zayıf. Tersine, askeri çözümün mümkün olmadığını göstererek tarafları siyasi çözüme zorlamaya çalışıyor. Obama’nın şimdiye kadarki Suriye politikasının yanlış olduğunu kabul etme anlamına gelecek bir yola girmesinin de oldukça zor olduğunu akılda tutmak gerekir. ABD’nin Suriye’de B planı uygulayabileceği iddiasını gündeme taşıyan habere bakıldığında da "Suriyeli muhaliflere gelişmiş silahlar verilmesinin düşünüldüğü, ancak son kararı yine Başkan Obama’nın vereceği” söyleniyor. Bu açıdan ABD’nin açık bir taahhüt altına girmek istemediği ve "son söz Obama'da" diyerek açık kapı bıraktığı söylenebilir.

Suriye konusunda iki farklı yaklaşım

ABD kamuoyu ve karar alıcı çevrelerde Başkan Obama’nın Suriye politikası konusunda iki farklı görüş söz konusu. Birinci görüşe göre Obama Suriye konusunda bilinçli bir şekilde pasif bir tavır aldı ve bu da ABD çıkarlarının korunması açısından en iyi yol. Suriye krizinin doğrudan ABD çıkarlarına ve güvenliğine tehdit oluşturmadığını savunan bu görüş, bölgesel müttefiklere daha fazla sorumluluk veren ve Suriye içindeki yerel unsurlar ile işbirliği yaparak krizi çözmeye odaklanan yaklaşımın başarılı olduğunu savunuyor.

Diğer bir görüş Suriye krizinin ABD'nin hayati çıkarlarını Obama’nın düşündüğünden daha fazla tehdit ettiğini savunuyor. Bu görüşe göre Suriye krizi, ABD'ye yönelik doğrudan bir tehdit oluşturmuyor, ancak Washington'ın caydırıcı gücünü ve inandırıcılığı zayıflatmak suretiyle, ülkenin uzun vadeli çıkarlarına zarar verme potansiyeli taşıyor. Buna göre ABD’nin Suriye’deki önceliği DAEŞ'i zayıflatmak ve yok etmekten ziyade, Suriye’de istikrarsızlığın daha fazla yayılmasını önlemek olmalı. Bu düşünceyi savunanlar, uluslararası sistemin hakim gücü ABD’nin, bu sistemin düzgün bir şekilde işlemesi ve istikrarında hayati çıkarları olduğunu savunuyor. Suriye meselesi ise yabancı terörist savaşçılar ve Avrupa’ya akın eden Suriyeli mülteciler bileşenleriyle, uluslararası sistemi sarsacak boyutta bir kriz olma yolunda ilerliyor.

Obama’nın geçmişteki uygulamaları ve başkanlık seçiminin yaklaşmış olması gibi nedenler, ABD’nin Suriye politikasında ilk görüşün ağır basacağını ve en azından orta vadede kritik bir değişim yaşanmayacağını gösteriyor. Bununla beraber ABD, Esad'in meşruiyetini kaybettiği ve Suriye’nin geleceğinde yeri olmadığı söylemini koruyor. Ancak bu ifadeler ABD’li yetkililer tarafından Suriye’de halk ayaklanmasının başlamasından bu yana sürekli kullanıldı. Dolayısıyla bu söylem Suriye’de daha yoğun ABD angajmanı anlamına gelmiyor. ABD yönetimi en azından başkanlık seçimi sonrasına kadar Suriye krizi konusunda ateşkes ve DAEŞ ile mücadelede ilerleme sağlama gibi dönemsel başarıları önceleyebilir. Ancak bu yaklaşımın kendisi paradoksal olarak ABD’nin liderlik etmeye çalıştığı Suriye krizine siyasi çözüm bulma çabalarını başarısız kılabilir. ABD’nin Suriye krizini çözmek için gerçek anlamda sorumluluk almak istemediği bir ortamda rejim ve onu destekleyen unsurların siyasi çözüme yanaşması zor görünüyor. ABD’nin adım atma konusundaki ürkekliğinin belki de en fazla farkında olan aktörler Suriye rejimi, Rusya, İran ve DAEŞ.

ABD'nin DAEŞ stratejisinin açmazları

ABD’nin Suriye’deki önceliği gibi gözüken DAEŞ ile mücadelede konusu da ayrı bir açmaz. ABD bu konuda en çok PKK’nın Suriye kolu PYD ve ona bağlı milis güç YPG’ye güveniyor. Türkiye-Suriye sınır hattındaki DAEŞ varlığının hangi yerel aktörler eliyle sonlandırılacağı konusunda ABD ve Türkiye arasında uzlaşılması son derece zor bir karşıtlık söz konusu. ABD kuzey Suriye’deki DAEŞ bölgelerinin YPG tarafından kontrol edilmesini istiyor. Türkiye ise YPG’nin bu bölgede ilerlemesinin kırmızı çizgisi olduğunu ilan etti. Bu nedenle ABD bölgesel “müttefiki” Türkiye ile YPG arasında bir orta yol bulma çabası içinde. Bu sorunu aşabilmek için muhtemelen ABD'nin fikriyle, YPG’nin ana bileşen olduğu ve içinde Arapların, Hıristiyanların ve Türkmenlerin yer aldığının iddia edildiği Suriye Demokratik Güçleri (SDG) isimli bir oluşuma gidildi. YPG bu taktik ile Kürtlerin azınlıkta olduğu coğrafyada hem yerel destek bulmaya hem de bölgede bir “Kürt koridoru” kurulduğu iddialarının önünü almaya çalışmakta. SDG, ABD’nin de YPG’ye destek verebilmek için elini güçlendiren bir argüman olarak kullanılıyor. YPG görüntüsü arka plana atılarak Türkiye tepkisini önlemeye yönelik bu girişimler muhtemelen ikna edici olmayacak. Bu da Suriye’de Türkiye-ABD işbirliğinin önünü tıkayacak önemli bir faktör. Suriye’de Türkiye’nin içinde olmadığı bir çözümün başarı şansının zayıflığı da ortada.

ABD’nin Suriye politikasında eğer kritik bir değişim bekleniyorsa iki şeyin gerçekleşmesi gerekiyor. Birincisi ABD seçimlerinin düzenlenip yeni başkanın koltuğuna oturması. İkincisi Suriye krizinin uluslararası istikrarı sarsacak boyuta ulaşması ile ABD’nin Suriye’deki önceliğinin DAEŞ'ten Suriye krizinin sonlandırılmasına doğru kayması. Umalım ki o zaman da geç kalınmış olmasın…

Bu yazı “ABD'nin bir ‘B planı’ var mı?” başlığıyla Anadolu Ajansı internet sitesinde yayınlanmıştır.