Arap Ayaklanmaları Sonrasında Radikal Oluşumlar ile Yönetimler Arasındaki İlişki: Suriye Örneği

Suriye rejiminin, özellikle 2003 Irak Savaşı’ndan sonra radikal örgütlerle ilişkileri bulunmaktaydı. Suriye’deki Baasçı rejim, Amerikan işgaliyle mücadele bahanesiyle yabancı radikallerin Irak'a geçmeleri için Suriye'yi bir geçit hâline getirmiş; onlara maddi, lojistik destek ve eğitim kampları sağlamıştır. Liderleriyle bilhassa kendisini cihatçı Selefiliğin temsilcisi olarak gösteren fakat sonraları rejimin güvenlik kurumlarının bir ajanı olduğu ortaya çıkan Mahmoud Ghoul Agassi (Abu Qaqaa) aracılığıyla iletişim hâlinde kalmıştır. Ebu Bekir el-Bağdadi bile Şam'ı ziyaret etmiş ve birçok kaynak ve tanıklığın doğruladığı üzere 2005 yılında Abu Qaqaa ile görüşmüştür.

Devrim Başlangıcı Sonrası
Suriye Devrimi, halkın özgürlük ve onur talebiyle sokağa çıktığı 2011 yılının mart ayında başlamış ancak çok geçmeden Suriye bir savaş alanına dönüşmüştür. Etkisini kaybetmeden önce Suriye ve Irak'taki geniş alanlarda nüfuzunu genişleten Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) başta olmak üzere pek çok radikal grup, devrimden yararlanarak rollerini ve konumlarını güçlendirmişlerdir. Ülkelerinde ayaklanmalar başlayan bazı rejimler bu grupları desteklediğinden radikal gruplar devrimde yeniden ortaya çıkma fırsatı bulmuştur. Bunun nedeni ise rejimlerin kaos ortamı yaratarak halklarına ya rejimin devam etmesi ya da ülkenin kaosa sürüklenip aşırılıkçı radikal örgütlerin kontrolüne geçmesinden ibaret iki seçenek varmış gibi göstermek istemeleridir. Ayrıca aşırı güç kullanımı, mezhepçiliğe dayalı gruplaşmaların oluşumu ve katliamlar, bu örgütlerin ortaya çıkmasını teşvik eden faktörler arasında olmuştur.

Radikal Tutukluların Serbest Bırakılması
Devrimin en önemli taleplerinden biri siyasi tutukluların serbest bırakılması olmuştur. Suriye rejimi ise düzinelerce radikali ve el-Kaide üyesini 2011'de Sednaya Hapishanesi’nden serbest bırakmışsa da Irak'a döndüklerinde yeniden tutuklamıştır. Söz konusu tutukluların sayısının 1.500 civarında olduğu tahmin edilmektedir. Rejimin serbest bırakmasıyla radikaller muhaliflerin ve devrimci akımların içine sızarak devrim sahnesinde en öne çıkmışlar, yeni radikal gruplar oluşturmuşlar veya var olanlara katılmışlardır. Bu noktada onlara yardımcı olan bir diğer unsur, sınırların kontrolünün kaybedilmesi ve birçok yabancı aşırılık yanlısının, devrimi ve Suriye halkını desteklemek bahanesiyle Suriye'ye akın etmesidir. Suriyeli devrimciler, o zaman bu cihatçıların Suriyelilerin hedeflerinden farklı projelere sahip olduklarını anlamamıştır. Suriye istihbarat servisleri, radikaller Suriye’ye döndüklerinde iki çeşit talimat almıştır. Bu talimatların ilki, cihatçıların isimleri ve bilgilerinin yanı sıra tutuklanmalarını ve öldürülmelerini emreden yazılı emirler içermekteydi ancak bu talimat kamuflajdan başka bir şey değildi. İkinci olarak rejim, radikallerle iletişim kurma ve onlardan yararlanma talimatı vererek gizlice resmî ajanlarını göndermiştir.

Yabancı radikallerin Suriye’ye sızması halk gösterilerinin ikiye bölünmesine yol açmıştır. Bir kısım Suriye’nin bağımsızlığını talep eden pankartlar, bir kısım ise siyah bayraklar kaldırmıştır. Bölünme, bazı Körfez ülkelerinin en büyük desteğini alan katı İslamcılar, liberaller ve ılımlı İslamcılar arasında olmak üzere siyasi düzeyde bile yaşanmıştır. Siyah bayrakların ortaya çıkması, Suriye'deki dinî azınlıkların büyük bir kısmı ile devrim arasında bir mesafenin oluşmasına yol açmıştır. Böylelikle rejim bu azınlıkları kendi safına çekmeyi başarmış ve Suriye rejimine karşı olan hareket, özellikle Sünni Araplar nezdinde yalnızlaştırılmıştır.

Radikal Örgütler ve Suriye Devrimi
Bu radikal örgütlerle yüzleşmenin en büyük yükü Özgür Suriye Ordusuna (ÖSO) düşmüş ve ÖSO, IŞİD ve el-Nusra gibi örgütler tarafından en çok hedef alınan taraf olmuştur. Ilımlı İslami örgütler, İslami sloganlar attığı için savaşçılarını IŞİD ile savaşmaya ikna etmekte güçlük çekmiş ve IŞİD birçok alana yayılmak amacı ile bu durumdan istifade etmiştir. Devrimci grupların bu zayıflığına, uluslararası toplumun çeşitli bahanelerle ÖSO’ya ve diğer ılımlı İslami gruplara destek vermemesi ve silahlanmalarını kabul etmemesi durumu eşlik etmiştir. Örneğin, Ahraru’ş-Şam hareketi ideolojisinde ve hedeflerinde revizyonlar gerçekleştirerek Suriye devriminin hedeflerini ve insan haklarına bağlılığı benimsemiş; cihatçı Selefi hareketi, aşırıcılığı, tekfiri ve örgütün yerel boyutunu eleştirmiş ve bunun sonucunda radikal örgütlerin ve onların meşru ideologlarının suçlamalarına maruz kalmıştır.

Radikal gruplar askerî direnişin büyük bir kısmını tekelinde bulundurmuş ve Suriye'de mezhep temelli demografik değişiklikler uygulamak için Hizbullah, Beşar Esad rejimi ve İran ile anlaşmalar yapmışlardır. Esad, kendisine karşı duran yerel siyasi muhalefetin tamamının Suriye devletini yok etme niyetinde olan “teröristlerden” oluştuğunu iddia etmekte ve terörizme karşı savaşında düzenli olarak uluslararası topluma yardım çağrısında bulunmaktadır. Ancak Suriye rejimi, Suriye'deki gerçek terör örgütünün (IŞİD) yükselişini ve genişlemesini kolaylaştırmıştır. Rejim ayrıca cihatçı konvoyların da Suriye ile Irak arasında gidip gelmesine izin vermiş, IŞİD'in Irak'a silah göndermesini engellemek için hiçbir önleme başvurmamıştır. Bu durum IŞİD’in Haziran 2014'te Musul'u ele geçirmesine yardımcı olmuştur.

Suriye rejimi, IŞİD yönetimindeki köyleri varil bombalarıyla bombalamış ancak bu bombalar genellikle sivilleri hedef almış ve iki taraf arasındaki cephede ise sükûnet hâkim olmuştur. IŞİD Rakka'nın kontrolünü ele geçirdikten sonra bile rejim, herkes tarafından bilinmesine rağmen örgütün bulunduğu yerleri bombalamamış; aksine bombaları sivillere yöneltmiştir. IŞİD, Suriye'nin kuzeyine yaptığı saldırıda Halep'in doğu kırsalının büyük bölümünü ve devrimcilerin silah ve teçhizat tedariki için kullandığı ana sınır kapısının kontrolünü ele geçirerek devrimci üslerine ve kontrol noktalarına saldırmış, ele geçirdiği silahların çoğunu Irak'a göndermiş ve rejim buna karşı hiçbir girişimde bulunmamıştır. IŞİD, el-Bab şehrini işgal etmek istediğinde devrimciler yakındaki Menbic şehrinden takviye göndermiştir. IŞİD de rejimin askerî havaalanına yakın olan Kuseyr bölgesinden bir konvoy göndermiştir. Rejim ise bu olayda devrimcilerin konvoyunu bombalamış, IŞİD konvoyu da hava kuvvetlerinin herhangi bir direnişi veya saldırısı olmadan şehre doğru ilerlemeye devam etmiştir. Es-Sefira kenti rejimin eline düşmek üzereyken ve Tevhid Tugayı devrimci gruplara destek amaçlı kente yönelirken IŞİD bu desteğin gelmesini engellemiştir. Örgüt ayrıca, Haseke kırsalının kontrolünü ele geçirmek için güçlerini 300 araçlık bir konvoyla eş-Şeddadi kasabasından yola çıkarmış ve rejimin uçakları bu konvoya dokunmamıştır. IŞİD güçleri Mayıs 2015'te Palmira'ya saldırdığında, rejim saldırıdan önce şehirdeki askerî üslerinin çoğunu boşaltmıştır. Rejim uçakları açık çöl alanlarını geçmelerine rağmen IŞİD konvoylarına saldırmamış ve silah depolarının IŞİD'in eline geçmesine izin vermiştir.

IŞİD ile rejim arasında bir tür koordinasyon bulunmaktaydı ve IŞİD’in bu durumu, Mare'yi kontrol etmek ve Türkiye ile olan son geçişi kapatmak amacı ile başlattığı açıktı. Öyle ki rejimin uçakları, devrimcileri ve ikmal konvoylarını bombalarken IŞİD güçleri herhangi bir bombardımana maruz kalmamıştır. Ayrıca, IŞİD’in liderleri ile rejim ordusu görevlileri arasında geçen ve bombalanacak bazı karargâhların belirli bir zamanda boşaltmasını bildiren birçok telsiz görüşmesi de ortaya çıkmıştır.

Görünüşe göre Suriye rejimi, karşı karşıya kalacağı büyük halk hareketini tek başına kontrol edemeyeceğinin farkındaydı. Bu nedenle söz konusu radikal figürleri serbest bırakarak ve IŞİD’in yayılımını kolaylaştırarak devrimi ve muhalefeti rayından çıkarmak amacıyla belirli süre radikallerle koordineli hareket etmeye çalışmıştır. Bu şekilde ayrıca, belirli düzeye kadar Suriye'de olup biteni laik devlet ile aşırılık yanlısı terör örgütleri arasında geçen mücadele şeklinde sunmuştur. İlerleyen süreçte IŞİD’de kalanların çoğu, önceki liderlerinin aksine rejimle hiçbir bağlantısı olmayan yeni cihatçılar olduğu için radikallerin rolleri sona ermiş, rejim ile rejimi destekleyen güçler bu defa kendisinin bir zamanlar göz yumduğu ve zaman zaman desteklediği IŞİD gibi radikal oluşumlar ile savaşmıştır.

Radikal grupları kullanarak ılımlı muhalif oluşumları ve İslamcı söyleme sahip diğer devrimci aktörleri hem içeride hem de dışarıda imaj olarak zayıflatmayı temel hedef benimseyen Esad rejimi, böylece Batılı ülkelerin Suriye Devrimi’ne bakışını olumsuz yönde şekillendirmiştir. Üstelik bunu, rejim müftüsünün Avrupa'ya binlerce cihatçı gönderme tehdidine rağmen yapabilmiştir. Böylece Batılı ülkeler, rejim ile IŞİD arasındaki ilişkileri görmezden gelmişler, Suriye rejiminin kötü olduğunu ancak rejimin düşmanları arasında -IŞİD’i kastederek- rejimden kötü olanlarının bulunduğunu dillendirmeye başlayarak rejimin “ya IŞİD ya ben” şeklindeki stratejisine teslim olmuşlardır.