Azerbaycan-Ermenistan Çatışması: İran İçin Stratejik Fırsatlar

27 Eylül sabahı Azerbaycan ile Ermenistan arasında başlayan çatışmalarla Güney Kafkasya’da hızla tırmanan gerilim, Türkiye ve Rusya gibi bölgesel güçleri içine çekme ve küresel pazarlar için önemli bir enerji koridoru olan bölgeyi istikrarsızlaştırma tehdidi nedeniyle uluslararası kaygıları arttırıyor. Bölge, 2016 yılından bu yana en kanlı çatışmalara sahne olurken Minsk Grubu üyelerinden ABD, Fransa ve Rusya taraflara ateşkes çağrısında bulundu. İran ise iki tarafı da itidal göstermeye ve gerilimi daha fazla tırmandırmaktan kaçınmaya çağırdı. Ayrıca sorunun diplomatik yollarla çözülmesini isteyen İran, Dağlık Karabağ konusundaki ihtilafın çözümü için ara buluculuk yapma isteğini de bir kez daha yeniledi. Ancak İran'ın Rusya ile siyasi ittifakından Erivan ile ticari bağlarına, İran’da Azeri Türkleri arasında artan ve iç güvenlik sorunu olarak düşünülen Türk milliyetçiliğine kadar Ermenistan'a örtük desteği için nedenler saymak mümkündür.

İran açısından Ermenistan, güvenlik nedeniyle stratejik bir ortaktır. Karabağ sorunu ise stratejik fırsatlar sunan bir kaldıraç vazifesi görmektedir. Tahran yönetimi Güney Kafkasya’da hem Türkiye’nin hem Batı’nın etkisini (NATO ve ABD) kırmak/azaltmak için Moskova ve Erivan ile uyumlu politikaların doğru tercih olduğunu düşünmektedir. Bu anlamda Kafkaslar’da Türkiye’nin ve Batı’nın yerine Rus etkisinin artması ise İran açısından kötünün iyisi bir durumdur. Dolayısıyla İran burada Batı egemenliğine karşı Rusya yanlısı bir konumu benimsemiştir. İran’ın bir başka güvenlik endişesi ise Azerbaycan ve onun Batı ile yakın iş birliğine dayalı dış politikasıdır. İran, Azerbaycan topraklarının kendisine yönelik olası ABD-İsrail saldırıları için kullanılabileceğine dair büyük endişelere sahiptir. Tahran yönetimi, Azerbaycan-ABD-İsrail iş birliğini dengeleyecek Ermenistan-Rusya-İran vektörünü etkin tutmaya çalışmaktadır.

Ermenistan ile geliştirilen ilişkiler, İran için ekonomik güvenlik açısından da önemlidir. Türkiye ve Azerbaycan tarafından ekonomik abluka uygulan Ermenistan ile mevcut ekonomik yaptırımlar ve izolasyon ortamı göz önüne alındığında, İran'ın jeo-ekonomik ve jeo-stratejik olarak birbirlerine ihtiyacı vardır. ABD’nin İran’a karşı “maksimum baskı” kampanyası, Tahran’ı yaptırımları aşmak için alternatifler bulmaya zorlarken İran’ın kamyonlarla akaryakıt taşımacılığına ek olarak Ermenistan bankaları ve şirketleri aracılığıyla para transferleri yapmaya devam ettiği bilinmektedir. Ayrıca İran, Avrasya Ekonomik Birliğinin işlerlik kazanması durumunda Ermenistan üzerinden elde edeceği fırsatları da hesaplamaktadır. Buna alternatif yollar ve yeni enerji güzergâhları düşüncesi de eklenebilir.

İran’da Yükselen Türk Milliyetçiliği
Tahran’ın Erivan ile yakın ilişkilerinde ve Dağlık Karabağ sorununa yaklaşımında, İran’ın Azeri Türk nüfusunun değişen siyasi yapısı önemli rol oynamaktadır. Yüzyıllar boyunca Türk devletleri ve Türk hanedanlar tarafından yönetilen İran’da kalabalık Türk nüfusu nedeniyle başkenti Bakü olan Kuzey Azerbaycan ile başşehri Tebriz olan Güney Azerbaycan'ın birleşebileceğine dair siyasi bir korku vardı. 1992 yılında Azerbaycan’da iktidara gelen Ebulfez Elçibey hükûmetinin irredantist bir yaklaşımla Güneyli kardeşleriyle birleşmeyi bölgede güçlü bir Azerbaycan devleti yaratmanın bir yolu olarak görmesi, İran’ın tarihsel korkularını derinleştirmiştir. Bu açıdan İran’ın geleneksel Ermenistan politikası; Güney Kafkasya’da hem Azerbaycan’a hem de Türkiye’ye karşı dengeleyici olarak Ermenistan’ı desteklemek olmuştur. Ancak Tahran’ın Dağlık Karabağ sorununa yönelik 30 yıldır devam eden, Ermenistan’a örtülü destek sağlayan bu politikaları ülke içinde özellikle Azeri Türkleri arasında huzursuzluk yaratırken İran Meclisindeki Türk milletvekillerince de tartışılmaktadır. Nitekim Urmiye Milletvekili Ruhullah Hazretpour: “Azerbaycan devletinin işgal altındaki Karabağ topraklarını kurtarmaya yönelik karşı saldırısı tamamen meşru bir adımdır. İran İslam Cumhuriyeti asla baskıcı ve suçlu bir devletin yanında durmamalıdır” ifadelerini kullanmıştır.

Ayrıca, İran devriminin teorisyenlerinden Ayetullah Murtaza Mutahhari’nin oğlu ve eski Meclis Başkan Yardımcısı Ali Mutahhari de “Dışişleri Bakanlığı, Karabağ konusunda daha önceki Azerbaycan-Ermenistan çatışmasında olduğu gibi etnik kaygılarla Ermenistan tarafında yer almamaya dikkat etmelidir. Sadece ateşkes istemek ve tarafları müzakereye davet etmek yeterli değil, dayatılan savaşta beklemeli ve hangi tarafın haklı olduğunu görmeliyiz” diyerek eleştirilerde bulunmuştur. İran’da pek çok kişi tarafından yapılan benzer yorumlar, Tahran yönetimini Dağlık Karabağ sorununa ilişkin politika oluştururken kendi ülkesindeki Türk nüfusunun hassasiyetlerini dikkate almak zorunda bıraksa da İran buna ve tüm İslami söylemlerine rağmen Müslüman bir ülkenin topraklarını işgal eden Ermenistan’ı destekleyerek kendi ulusal çıkarlarına göre hareket etmektedir.

Her ne kadar 1979 İslam Devrimi sonrasında İran’ın “devrimci-idealist” bir dış politika izlediğine dair yaygın ama yanlış bir kanaat varsa da tüm İslami söylemlerine rağmen 1982’de Suriye’de Müslüman Kardeşler’in başlattığı İslami başkaldırı esnasında Baas yönetimi yanında yer alması, 1990’lardaki Çeçen İslami Hareketi’ne ilgisizliği, Suriye İç Savaşı’nda tüm gücüyle Esad rejimini destekleyen tutumu ve Azerbaycan-Ermenistan savaşında Ermenistan’ı örtülü destekleyen yaklaşımı, İran’ın reel-politik dış politika örnekleridir. Oysaki İran Azerbaycan ile sadece aynı dini değil aynı zamanda aynı mezhebi (Şiîlik) hatta Şiîliğin de aynı kolunu (İmamiyye Şiası) paylaşmaktadır. Dolayısıyla İran’ın İslami evrensel söyleminin, pragmatist kaygılarla kullanılan stratejik bir dış politika enstrümanı olduğu açıktır.

İran Ne İstiyor?
Tahran yönetimi, Ermenistan işgalindeki Dağlık Karabağ sorununda statükonun korunmasından yanadır. Azerbaycan’ın Karabağ’da tekrar egemenliğini tesis etmesini İran istememektedir. Savaşa dönüşmedikçe zaman zaman bölgedeki gerilimin artması da İran için araçsal faydalar sağlayabilmektedir. İşgal altındaki Dağlık Karabağ’da Azerbaycan ve Ermenistan arasında yeniden başlayan çatışmalar, Bakü’yü destekleyen Türkiye ile Erivan’ı destekleyen Rusya arasında jeopolitik bir parlama noktasıdır. 1990'ların başından bu yana Azerbaycan ile dayanışma içinde olan Türkiye, Ermenistan’ın bölgedeki barış ve huzur için en büyük tehdit olduğunu vurgulayarak tüm imkanlarıyla Bakü’nün yanında olma sözü vermiştir. Eski Sovyet Cumhuriyetlerini arka bahçesi olarak gören Rusya ise ara buluculuk yapma teklifinde bulunsa da Dağlık Karabağ sorunu Moskova için aktif bir rol oynayarak hem Bakü’yü hem de Erivan’ı Rusya’nın bölgedeki özel rolünü kabul etmeye ikna etmesi için bir fırsattır. Zira Batı ile ciddi çatışmaya yol açan Ukrayna krizinin ardından Rusya, eski Sovyet ülkeleri ile bağlarını daha da güçlendirmeye çalışmaktadır.

Ayrıca Rusya, Türkiye’nin Libya’da artan etkinliğini azaltmak için dikkatini bölgedeki çatışma ile dağıtmak ve gücünü parçalamak istiyor olabilir. Suriye’de İdlib konusunda olumlu geçmeyen Türkiye-Rusya görüşmeleri de buna eklenebilir. Ayrıca Doğu Akdeniz’de Türkiye yumuşama sinyalleri vererek diplomatik kapıyı aralamak isterken Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un çatışmayı başlatan tarafın Azerbaycan olduğuna yönelik iddiaları ve Türkiye’nin “savaş yanlısı mesajlarının” Azerbaycan’ı Dağlık Karabağ’ı yeniden ele geçirmeye teşvik ettiğine yönelik sözleri, Doğu Akdeniz ve Libya’daki yüzleşmenin/hesaplaşmanın bölgeye taşındığını göstermekle birlikte mesaj verme anlamı da taşıyor olabilir.

İran’ın tüm bu gelişmelere, Türkiye’nin bölgesel etkisini sınırlayacağı beklentisiyle olumlu baktığı söylenebilir. İran, Libya konusunda Türkiye ile ortak görüşe sahip olduğunu ifade etse de durumun böyle olmadığına ve İran’ın BAE ile birlikte hareket ettiğine dair emareler vardır. Ayrıca Azerbaycan’ın yaşanan bu çatışmalarla istikrarsızlığa sürüklenmesi de yukarıda ifade ettiğimiz nedenlerle İran açısından istenir bir sonuçtur. Diğer taraftan Türkiye ile karşı karşıya gelen Rusya, Türkiye ile hesaplaşmasını Suriye’ye de taşıyarak Esad rejiminin İdlib’de kontrolü ele geçirmesi için fırsat olarak görebilir. Bu da İran açısından istenir bir durumdur. Sonuç olarak bugünlerde medyada yer alan İran’ın, Rusya’nın gönderdiği silah ve askerî araç yüklü tırların ülkesi üzerinden Ermenistan’a geçişine izin verdiği ve Rusya’ya silah sevkiyatında hava sahasını kullandırdığı haberleri doğru olsun ya da olmasın İran, Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü savunduğunu ve Karabağ sorununda pozitif tarafsızlığı ya da aktif tarafsızlığı benimsediğini söylese de “tarafsız” değildir.