BAE-İngiltere İlişkileri: Yatırımlar, Riskler, Beklentiler

Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) ekonomi lokomotifi Abu Dabi, İngiltere ile fen bilimleri endüstrileri kapsamında Mart 2021’de 1 milyar poundluk yatırım anlaşması imzaladı. Abu Dabi otoritelerine bağlı Mübadele Yatırım Fonu tarafından imzalanan bu anlaşmanın 2026’ya kadar 5 milyar pounda kadar genişletilmesi beklenmekteyken Eylül 2021’de Abu Dabi Veliaht Prensi Muhammed bin Zayid’in Londra ziyaretinde Abu Dabi Varlık Fonu, Mübadele’nin önümüzdeki yıllarda yatırımını 10 milyar pounda çıkaracağını belirtti. Bu fonun, Brexit ve Covid-19 etkisiyle daralması beklenen eğitim, yeşil enerji ve teknoloji gibi alanlarda yoğunlaşacağı göz önüne alınırsa söz konusu alanlarda İngiltere için can suyu olacağı söylenebilir. Zira şimdiye kadar Avrupa Birliği (AB) ülkeleri için birinci eğitim noktası olan İngiltere’nin bu pozisyonunu muhafaza edip edemeyeceği belirsizliğini korumakla beraber AB fonlu projelerde niceliğin ciddi ölçüde düşmesi beklenmektedir.

BAE yatırım fonuyla imzalanan bu yatırım anlaşması, İngiltere’nin Brexit sonrası elde ettiği en önemli yatırımlardan biri olarak öne çıkmaktadır. Nitekim İngiltere Yatırım Bakanı Gerry Grimstone, anlaşmanın Brexit sonrası diğer AB ülkelerine taşınmayı düşünen fen bilimleri çalışmalarını ve bu alanda hizmet veren firmaları ülkede tutmanın bir yolu olduğunu açıklamıştır. Bu anlamda BAE-İngiltere ikili ilişkileri ve müşterek geçmişleri düşünüldüğünde bu yatırımın tam da Brexit sonrasında yapılması daha da anlamlı hâle gelmektedir. Zira Brexit’in kampanya sürecinde İngiltere’nin eski siyasi nüfuz alanı olan coğrafyayla ekonomik iş birliğini arttıracağı ve AB kurallarının keskin sınırlamalarından kurtulacağı Brexit yanlıları tarafından açıkça dile getirilmiştir. Birleşik Krallık bu politikasını “Global Britain” (Küresel Britanya) söylemiyle somutlaştırmış ve artık dünyanın Avrupa’dan büyük olduğunu dile getirmiştir.  

Öte yandan, iki ülke arasındaki söz konusu yatırım anlaşmasını teşvik eden ilave unsurlar olduğu iddia edilebilir. Zira BAE’nin ekonomisini çeşitlendirme politikası, dış yardım ve yatırımlara dayalı dış politikası, fen bilimleri ve yüksek teknoloji gibi alanlarda söz sahibi olma isteği bunların başında gelirken Birleşik Krallık ise ABD ve AB’ye karşı yatırım çerçevesinde etki kazanma stratejisini devam ettirmek isteyecektir. Bunların yanı sıra, son dönemde bazı dış politika uygulamalarından dolayı İngiliz kamuoyunda ağır eleştirilere maruz kalan Dubai’nin olumsuz havayı dağıtmak istemesi de bu motivasyonlardan biri olarak görülebilir.

Tarihsel İlişki ve İngiltere’nin Cazibesi
1920’lerin başında dünya nüfusu ve topraklarının neredeyse çeyreğini yöneten Birleşik Krallık, iki dünya savaşı, ABD’nin yükselişi, emperyalizm karşıtı mücadeleler ve sömürgelerin yönetim maliyetinin artması gibi konjonktürel sebeplerle bu coğrafyalardan çekilmek durumunda kalmıştır. Özellikle de 1964’te iktidara gelen İşçi Partisi’nin Körfez’den çekilme vaatlerini 1968’te uygulamaya geçirmesiyle 1971’de çekilme gerçekleşmiştir. 1970’te her ne kadar Muhafazakâr Parti tekrar iktidara gelmişse de bu politikadan vazgeçilmemiştir.

BAE 1971’e kadar Birleşik Krallık’ın güvencesi altında kalmış ve dış politikada (bazen de iç politikada) bu ülke tarafından yönetilmiştir. Öte yandan, BAE’nin devletleşme süreçlerinde ciddi payı olan Birleşik Krallık, kuruluş yıllarında BAE’nin Katar, Bahreyn, Umman, Suudi Arabistan ve İran ile yaşadığı anlaşmazlıklarda arabuluculuk yapmış, bağımsızlık sonrasında da bu desteğini devam ettirmiştir. Hatta Birleşik Krallık ve BAE’nin kraliyet aileleri (özellikle Dubai ve Abu Dabi emirliklerinin aileleri) arasında sıcak temas devam etmiştir. Ayrıca BAE’de yönetici, bürokratik ve ticari dünyanın önemli isimleri ekseriyetle İngiltere’de eğitim almıştır. BAE için ticari ve gayrimenkul yatırım alanı olan Birleşik Krallık, her ne kadar bölgesel güvenlikteki rolünü ABD’nin başat güç olmasıyla önemli ölçüde yitirse de Körfez’in genel olarak hayranlık duyduğu İngiliz eğitim, spor ve turizm sektörlerinin etkinliğinden kaynaklanan yumuşak gücü nedeniyle Körfez’in gözde merkezlerinden biri olma konumunu sürdürmektedir.  Bu bağlamda İngiltere’nin Brexit kararıyla 2021’e AB’ye üyeliğinden çıkmış “bağımsız” bir ülke olarak girmesiyle birlikte eski müttefikiyle daha sıcak ilişkilere dönmesi sürpriz bir gelişme olmayacaktır.

Ekonomide Kazan-Kazan İlişkisi
Birleşik Krallık, stratejik konumu ve zengin yeraltı kaynakları nedeniyle Körfez bölgesine özel önem atfetmektedir. Bu çerçevede İngiltere’nin BAE ile ilişkisinin de pragmatik temellere dayandığı ifade edilebilir. Zira Birleşik Krallık, sadece 2019’da %40’ı BAE ile olmak üzere Körfez ülkeleriyle 55 milyar dolarlık ticaret hacmine ulaşmıştır. Buna ek olarak çevresindeki hidrokarbon zengini ülkeler başta olmak üzere diğer ülkelerde yatırım yapmayı bir dış politika stratejisi olarak gören BAE’nin gerek daha önce gerçekleştirdiği yatırımlar gerekse Birleşik Krallık ile yaptığı son anlaşmanın ayrıntıları incelendiğinde yatırımların geleceği olan veya değeri düşmeyen alanlarda olduğu görülmektedir. Bu bağlamda BAE bir yandan Birleşik Krallık’taki firmalara yatırımlar gerçekleştirerek ülke dışında belli bir ekonomik kazanım elde ederken, diğer yandan ülke içerisinde insani gelişim kalemlerine yatırım yaparak bu alanlarda modern standartlara ulaşmak istemektedir.

BAE son zamanlarda yenilenebilir enerji, uzay bilimleri (Mars misyonu ve Astronot programı), bilişim ve Covid-19 ile sağlık teknolojisi gibi alanlara özel önem vermektedir. BAE, Birleşik Krallık ve diğer Batı ülkelerinde güvenli ve az riskli otel, restoran, bankacılık gibi hizmet sektöründeki girişimlerini geleceğe yatırım olarak değerlendirirken, son zamanlarda yüksek katma değerli bilişim, uzay araştırmaları ve diğer fen ve mühendislik alanlarında yatırım yapmaktadır. Söz konusu bir milyar poundluk yatırım temelde bu anlamda ilk örnek değildir. Daha önce de yenilebilir enerji, mobil iletişim ve diğer yüksek teknoloji start-up alanlarında yapılan yatırımları bulunmaktadır.

Dış Politika Enstrümanı Olarak Yatırımlar
Uluslararası ilişkiler disiplininde “küçük ülke” kategorizasyonunda değerlendirilen BAE bu kategorinin bir gereği olarak dış yardımları ve yatırımları bir dış politika enstrümanı olarak öteden beri kullanmıştır. Bu etki alanını ondan daha zayıf olan ülkelere yardımla o ülkenin kararlarına tesir etme, tanınırlığını arttırma, uluslararası arenanın uyumlu bir üyesi olduğunu gösterme, gelişmekte olan ülkelere yardım ederek uzlaşmacı ve uyumlu bir politik aktör olduğunu ispat etme şeklinde ilerletmiştir. Öyle ki BAE’nin dış yardımları Filistin ve Bosna gibi sembolik yerleri de ihtiva ederek 2019’da dünya genelinde 8 milyar doları aşmıştır. Dış yardımlar uluslararası arenada etki alanını oluşturduğu için madalyonun bir yüzünü, uluslararası yatırımlarsa diğer yüzünü göstermektedir. 

Buna karşılık, BAE siyasi, askerî ve ekonomik etki anlamında kendinden güçlü ülkelerde (ABD, Birleşik Krallık, Fransa, Almanya ve diğer AB ülkeleri) ise dış politikasının bir başka enstrümanı olan dış yatırımları kullanmaktadır. Bu yatırım yöntemi dışarıda yatırım şeklinde olabildiği gibi BAE’nin kendi içinde yabancı firmalara öncelik tanıyan ve kolaylık sağlayan bir tutumu da kapsamaktadır.  Ayrıca bu ülkelerden yaptığı ciddi meblağlı savunma ithalatları da bu stratejinin bir başka boyutu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu anlamda BAE’nin, toplamda ABD kadar olmasa da söz konusu yatırımlardan ciddi pay alan Birleşik Krallık’a özel önem verdiği su götürmez bir gerçektir. Bu bağlamda Mübadele Yatırım Fonu’nun gerçekleştirdiği son anlaşma ekonomik bakımdan olduğu kadar bu yönüyle de düşünülmesi gereken bir gelişmedir. Birleşik Krallık’ın Yemen politikasında BAE’nin arzuladığı tavrı takınması ve yine Bahreyn’de de yakın bir pozisyon alması bu politikanın etkili olduğunu göstermektedir.

BAE’nin Birleşik Krallık Kamuoyundaki Olumsuz İmajı 
Dubai’nin El Maktum ailesi son yıllarda BAE’yi İngiltere kamuoyu nezdinde zor durumda bırakacak olaylarla gündeme gelmektedir. Dubai Emiri Muhammed bin Raşid el-Maktum’un kızının kaçma girişimi, eşinin emire karşı Birleşik Krallık’ta açtığı dava gibi daha çok sayıda olay Dubai’yi ve dolayısıyla BAE’yi Birleşik Krallık kamuoyu nezdinde itibar kaybına uğratmaktadır. Bu olumsuz imajın görünür yüzünde insan hakları ihlalleri ve işçi sömürüsüne dayanan uygulamalar olsa da daha derinde her Doğu toplumuna karşı olduğu gibi BAE’ye karşı da oryantalist nedenlerin yattığı iddia edilebilir. Son yatırım anlaşmasının zamanlaması dikkate alındığındaysa genel olarak bu tür yatırımların BAE’nin yöneticilerine itibar ve saygınlık kazandırılmasında araç olarak kullanıldığı düşünülebilir.

Mart 2021’de Mübadele Yatırım Fonu ile Birleşik Krallık arasında imzalanan 1 milyar poundluk yatırım, Birleşik Krallık’ın Brexit sonrası elde ettiği en önemli kazanımlar arasında yer almaktadır. Bu yatırımla Birleşik Krallık kendi start-up’larını ülkede tutarak onlara fırsat ve imkânların devam edeceği mesajını verirken diğer yandan bunun bir başlangıç olduğunu ve eski “dostlarına” dönerek AB’den daha iyi ittifaklara ve ticari anlaşmalara imza atacağını göstermek istiyor olabilir. BAE ise Birleşik Krallık ile tarihî temasın ve yönetici sınıflar arasındaki sıcak ilişkilerin ötesinde ikili ilişkilerdeki geleceğini garanti altına almayı amaçlamaktadır. Bu anlamda söz konusu yatırımların BAE için aynı zamanda Birleşik Krallık kamuoyundaki olumsuz algıyı kırma beklentisi de masadaki diğer başlık olarak görülebilir.