Başbakan'ın Irak Ziyaretinden Yansımalar

Bilgay Duman, Araştırmacı, ORSAM
Başbakan Ahmet Davutoğlu,  20-21 Kasım 2014 tarihlerinde Irak’ı ziyaret etti ve hem Bağdat hem de Erbil’de yaptığı görüşmelerle Türkiye-Irak ilişkileri açısında yeni bir dönemin ilk adımlarını attı. Öncelikle ziyaretin niteliği açısından bakıldığında dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Mart 2011’deki ziyaretinin ardından Türkiye tarafından Irak’a yapılan ziyaretlerde ilk kez Bağdat ve Erbil aynı zamanda ziyaret edildi. Bunun sembolik anlamının yanı sıra siyasi açıdan da önemli bir yanı var. Zira 2011’den sonraki dönemde Türk yetkililerin Irak’a yaptığı ziyaretlerde ya Erbil ya da Bağdat ziyaret edilmiştir. Zaten Bağdat’ı da üst düzeyde en son ziyaret eden 2013’ün Kasım ayında Dışişleri Bakanlığı döneminde yine Ahmet Davutoğlu olmuştur. Bununla birlikte bu geçen süre içerisinde Türkiye’nin Erbil ile ilişkilerini geliştirdiğine şahit olunmuştur. Davutoğlu’nun son ziyareti, Irak’ta yeniden dengenin sağlanmasına yönelik bir ziyaret olmuş, Bağdat ile köprüler yeniden kurulurken, Erbil ziyaretiyle Irak’taki Kürt siyaseti açısından Türkiye’nin yeniden Bağdat ile ilişkileri geliştirip Erbil’i dışarıda bırakıp bırakmayacağına dair şüpheler ortadan kalkmıştır. Bilindiği gibi Türkiye’nin Irak politikasında 2005’ten sonra iki farklı dönem ortaya çıkmıştır. 2005-2009 arasındaki dönemde Türkiye ile Bağdat arasındaki ilişkiler son derece üst seviyeye ulaşırken, Türkiye-Erbil ilişkileri oldukça gergin işlemiş, 2010-2014 arasında ise süreç tersine dönmüştür. Ahmet Davutoğlu’nun son ziyaretiyle bu algılamanın ortadan kalktığı görülmektedir.  Bu anlamıyla Türkiye açısından bakıldığında Bağdat ve Erbil ile ilişkilerin paralel yürütüleceği, Bağdat ya da Erbil’le kurulan ilişkilerin birbirinin alternatifi değil, tamamlayıcı olacağı bir sürecin başladığını söylemek yanlış olmayacaktır. Nitekim Mesut Barzani de Ahmet Davutoğlu ile görüşmesinin ardında yaptığı açıklamada “yeni süreç yeni şartlar” ifadesini kullanarak bu durumu ortaya koydu. Önümüzdeki sürecin ekonomiden siyasete her alanda uzlaşı ve işbirliği olanaklarının ortaya çıkarılacağı, ikili ve çok taraflı anlaşma ve mekanizmaların oluşturulacağı bir dönem olması beklenmektedir.
 
Zira ziyaret söylem analizi üzerinden değerlendirildiğinde mevcut durum itibariyle Bağdat ve Erbil’in Türkiye’den beklentiler konusunda “şimdilik” tatmin olduğunun görülüyor. Öncelikle Türkiye’nin Bağdat yaklaşımı, Bağdat’ın Türkiye’den beklentilerini karşılar nitelikte. Bu noktada Ahmet Davutoğlu’nun “Irak için tehdit olan, Türkiye için de tehdittir” açıklamasıyla ortak tehdit tanımlaması yapmış olması önemli. Ancak burada bir detay daha var. Davutoğlu bu söylemin hemen arkasından IŞİD ve PKK’yı aynı tehdit tanımlaması içerisinde değerlendiren bir vurgu yapıyor. Bu da Türkiye’nin PKK konusunda Irak’tan aynı tavrı beklediğini gösteriyor. Bununla birlikte Davutoğlu’nun Bağdat ziyareti kapsamında “Sünni” vurgusu yapmamış olması da önemli. Çünkü Bağdat’ın Türkiye’den somut beklentilerinin başından bu geliyor. Taraflar arasında yapılan kapalı görüşmelerde IŞİD’in tehdidinin azaltılması ya da ortadan kaldırılması noktasında Sünnilerin siyasi sürece entegrasyonun önemli olduğuna dair görüşlerin dile getirildiğine ilişkin bir şüphe yok. Ancak dışarıya bu görüntünün verilmemiş olması, Bağdat açısından önem taşıyor. Bu konunun Irak’ın birliği ve istikrarı kapsamında değerlendirildiği görülüyor. Türkiye açısından özellikle Suriye olayları sonrasında, biraz da batı medyasının yönlendirmesiyle,  Irak kamuoyunda oluşan Türkiye’nin IŞİD’e yardım ettiğine yönelik algının giderilmesi önem taşıyor. Böylece ikili ilişkilerin gelişmesinde zorlayıcı algılamaların ortadan kalkması söz konusu. Türkiye-Irak ilişkilerinde yeni dönemin de ayrışmaların değil, uzlaşı konularının ortaya çıkacağı bir dönem olacağını söylemek zor değil. Bu sürece Erbil’in de katılım sağlayacak olması, işbirliğini güçlendirecek nitelikte. Nitekim Ahmet Davutoğlu’nun Mesut Barzani ile yaptığı görüşme sonrasında Barzani’nin “Irak’ın güçlendirilmesi”ne vurgu yapması, Erbil’in Bağdat’la ilişkilerinin ve işbirliğini arttıracağının bir göstergesi. Bunun sadece Erbil-Bağdat arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi konusunda değil, Irak’taki iç politik yapının güçlendirilmesi ve istikrara kavuşması konusunda da önemli olduğunu söylemek mümkün. Haydar El-Abadi’nin hükümet kurma sürecinde Kürt siyasilerin hükümete katılım konusunda isteksiz davrandığı dikkate alındığında, Türkiye’nin Kürtleri Irak siyaseti içerisinde tutma konusunda telkinlerinin etkili olduğunu görülüyor. Türkiye’nin 2003’ten bu yana “Irak’ın siyasi birliği ve toprak bütünlüğünün korunması” konusundaki politikasına istikrarlı bir biçimde devam ediyor. Her ne kadar 2010-2014 döneminde Türkiye’nin Irak Kürt Bölgesel Yönetimi ile geliştirdiği ilişkilere Bağdat’tan ciddi bir karşı çıkış gelmiş olsa da bu politikanın Kürtlerin merkez siyaset içerisinde kalmasını sağladığı yorumunu yapmak mümkün. Bu anlamda aslında Türkiye’nin Bağdat ve Erbil arasında bir kolaylaştırıcı rol oynadığı da söylenebilir. Buradan hareketle önümüzdeki dönemde Türkiye ile Bağdat arasında geliştirilecek olan ilişkilerin Erbil ve Bağdat arasındaki ilişkileri de kuvvetlendirmesi muhtemel görünüyor.
 
Ancak burada bir noktaya dikkat çekmek gerekiyor. Irak’ın içerisinde bulunduğu bölgesel ve iç politik gelişmeler de Bağdat’ın Erbil ve Türkiye ile ilişkilerini geliştirme konusunda bir zorunluluk yaratıyor. Burada iki konu önem taşıyor. IŞİD’e karşı verilen bölgesel ve uluslararası mücadele ile IKBY’nin özellikle petrol satışı konusunda oluşturduğu fiili durum. Irak’ın IŞİD’le mücadelede tek başına bir çözüm üretemeyeceği açık. Bu da hem Irak içerisinde hem bölgesel düzeyde hem de uluslararası platformda Irak’ı işbirliğine zorluyor. Özellikle Suriye meselesi de düşünüldüğünde bölgesel düzlemde Türkiye ile işbirliği sadece Irak için değil İran dahil bütün bölge ülkeleri açısından önemli. İç politikada ise Bağdat-Erbil arasındaki yakınlaşma IŞİD tehdidine karşı konulması konusunda oldukça önemli. IŞİD noktasında işbirliği sadece Bağdat için değil, Erbil için de bir zorunluluk. Sincar ve Mahmur’da yaşananlar Erbil’in de tek başına IŞİD’e karşı koyamayacağının bir göstergesi. Bu noktada Ahmet Davutoğlu’nun ziyaretinden 2 gün önce Erbil’de yaşanan patlamada dikkate alınmalı.
 
Öte yandan petrol satışı konusunda Erbil’in yarattığı fiili durumun Bağdat ve hatta ABD’nin itirazlarına rağmen hız kaybetmeden devam etmesi Bağdat’ı işbirliğine zorunlu kılıyor. Bağdat, Erbil’in petrol sürecini tamamen kaçırmak yerine işbirliği yaparak, “zararın neresinden dönersem kardır” mantığıyla en azından sürecin bir yerinden dahil olmanın faydalı olduğunu anlamış görünüyor. Zira artık Erbil’in petrol konusunda takip ettiği sürecin geri çevrilmesi “IŞİD’in Erbil’i işgal etmesi” gibi olağanüstü bir durumun haricinde zor gibi. Bu yüzden Bağdat süreci yakalamaya çalışıyor. Nitekim Erbil-Bağdat arasında 13 Kasım’da yapılan anlaşma bunun göstergesi. Bu noktada Bağdat’ın Erbil-Türkiye arasındaki enerji ilişkisine olan direncinin de kırıldığı görülüyor. Aralık ayının sonunda Haydar El-Abadi’nin Türkiye’yi ziyaret ederek ortak bakanlar kurulu toplantısı yapacak olması da bunun göstergesi. Bu toplantı 2009’daki başlatılan Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi toplantılarının devamı olacak.
 
Türkiye’nin Bağdat’la kurmuş olduğu bu ilişkilerin ABD tarafından da destek bulduğunu söylemek mümkün. Özellikle ABD’nin IKBY’nin Bağdat’a katkı yapması yönündeki telkinlerinin Türkiye tarafından etkin politikaya dönüştürülmüş olması, ABD açısından önemli. Nitekim Ahmet Davutoğlu’nun Irak ziyareti dönüşünde ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden ile yapmış olduğu görüşmede Irak ve Suriye konusunda mutabık olunduğunun açıklanması bunu kanıtlar nitelikte. Bu noktada İran’ın pozisyonunu da dikkate almak gerekiyor. Türkiye’nin Bağdat nezdinde etkili olması İran’ın Irak’taki etkinliğini sınırlayıcı ve dengeleyici bir rol oynayacağından İran’ın hoşuna gitmeyecek olsa da Suriye meselesi ve nükleer müzakereler de dikkate alındığında İran’ın Türkiye’nin Irak’la geliştireceği ilişkilere olumlu yaklaşmak durumunda olduğu görülüyor. Zaten İran’da bu süreçte sıkça Irak’ın toprak bütünlüğüne vurgu yapıyor. İşbirliği sürecinin ön plana çıktığı bir dönemde İran’ın buna karşı çıkış sergilemesi, Irak’ta taban kaybetmesine de yol açabilir. Bu nedenle İran’ın desteklemese bile en azından karşı çıkış sergilemeyeceğini de söylemek mümkün.
 
Bu yazının orijinali “Irakla Yeni Dönemin İlk Adımları” başlığıyla Aljazeera Türk internet sitesinde yayınlanmıştır.