Analiz

Basra Körfezi Askerî Güç Dengesi

Birinci Dünya Savaşı sonrasında Ortadoğu’da bölge ülkelerinin ve küresel güçlerin katıldığı birçok silahlı çatışma meydana gelmiştir. Bu çatışmalar mevcut sorunlara yenilerinin eklenmesine neden olmuştur. Ortadoğu’daki devletlerarası savaşlar ve iç savaşlar bu bölgeyi istikrarsızlaştırmış ve bölge ülkeleri arasındaki ilişkileri iş birliğinden ziyade çatışma eğilimli hâle getirmiştir. Basra Körfezi’ndeki ülkeler de bu açıdan Ortadoğu’nun diğer bölgeleriyle benzer özellikler göstermektedir. Körfez’deki istikrarsızlık İran’da meydana gelen devrim ve 1980-88 Irak-İran Savaşı ile artmaya başlamıştır. Bu durum Saddam Hüseyin’in Kuveyt’i işgali ve Amerikan müdahaleleri ile daha da ağırlaşmıştır. Körfez’in yakın tarihindeki bu savaşların bölgeyi istikrarsızlaştırmasının yanı sıra İran’ın Ortadoğu’daki yayılmacı politikaları ile Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen’de önemli bir nüfuz elde etmesi; bölgedeki Arap devletlerinin İran’ı büyük bir tehdit olarak algılamasına sebep olmuştur. Basra Körfezi’ndeki bu gelişmeler bölge ülkelerinin askerî güçlerine önemli yatırımlar yapmalarını beraberinde getirmiştir.

Basra Körfezi’nde yaşanan silahlı çatışmaların yanı sıra bu bölgenin sahip olduğu kaynaklar da istikrarsızlığın artmasına neden olmaktadır. Bölge ülkelerinin sahip oldukları zengin enerji kaynakları Basra Körfezi’nin önemini artırmaktadır. Bu durum başta ABD olmak üzere bölge dışı aktörlerin bölgeye olan ilgisini ve etkisini beraberinde getirmektedir. Bu aktörlerin kendi çıkarları doğrultusunda bölgeye yönelik uyguladıkları politikalar gerilimlerin artmasına sebep olmakta ve çatışma riskini artırmaktadır. Örneğin, ABD tarafından İran’a yönelik uygulanan yaptırımlar bu ülke ekonomisine büyük zarar vermektedir. Diplomatik kanalların tıkanması ve İran’ın zor durumda bırakılması ise onun askerî gücünü dış politikasının bir aracı olarak daha sık kullanmasına sebep olmaktadır. Bu durum ise bölge ülkelerinin İran’dan algıladıkları tehdidin artmasına yol açmakta ve bu ülkeleri askerî kapasitelerini artırmaya itmektedir.

Bölge ülkelerinin sahip oldukları doğal kaynakların Basra Körfezi’ndeki askerî güç dengesi üzerinde de önemli bir etkisi olduğu söylenebilir. Petrol ve doğal gaz satışından önemli miktarda gelir elde eden bölge ülkeleri büyük miktarda askerî harcama yapabilmektedir. Tehdit algısının ve istikrarsızlığın geniş ekonomik kaynaklar ile birleşmesi ise Suudi Arabistan’ın başını çektiği bölgedeki silahlanma yarışını hızlandırmaktadır.

Basra Körfezi’nde yaşanan gerginlik küresel bir kriz teşkil etmektedir ve bu krizin açık bir çatışmaya dönüşme potansiyeli oldukça yüksektir. Körfez’deki Arap devletleri ve İran arasındaki gerginlik artmaktadır. Bu gerginliğe dünyanın en büyük askerî gücüne sahip olan ABD’nin de aktif bir şekilde müdahil olduğu düşünüldüğünde, meydana gelebilecek bir savaşın boyutunun oldukça büyük olacağını tahmin etmek zor değildir. Körfez’deki bu gergin ortamda ülkelerin askerî güçleri, çıkarlarını savunurken sık sık kullandıkları bir araç hâline gelmiştir. Bu sebeple Basra Körfezi’ndeki askerî güç dengesinin analizi önem taşımakta ve bu çalışma bu analizi yapmayı amaçlamaktadır. Analiz yapılırken bölge ülkelerinin askerî güçleri beş ana başlıkta incelenmiştir: Kara, deniz ve hava güçleri, füze kapasiteleri ve hava savunma kabiliyetleri.

Günümüzde ABD’nin Basra Körfezi ve çevresinde ciddi bir askerî gücü bulunmaktadır ve bu güç bölgedeki askerî denge üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. ABD’nin bir süper güç olarak Basra Körfezi gibi önemli bir bölgede büyük siyasi ve ekonomik çıkarlarının bulunması ve bu çıkarlarını korumak amacıyla askerî gücünü kullanması oldukça doğaldır. Ancak bir süper güç olmasına rağmen ABD’nin de ekonomik ve askerî kaynakları sınırsız değildir ve bu sınırlı kaynaklarını dünyanın birçok bölgesindeki askerî taahhütlerini yerine getirmek amacıyla kullanmak zorundadır. Uluslararası sistemde meydana gelen gelişmeler ABD’nin Basra Körfezi’ndeki askerî gücünü çıkarlarına ve güvenliğine daha büyük tehdit oluşturan coğrafyalara kaydırma ihtimalini artırmaktadır. Bu gelişmelerin en önemlisi, ABD’nin çıkarlarına ve güvenliğine en büyük tehdidi oluşturan ise Çin’in ekonomik ve askerî kapasitesinin hızla artmakta oluşudur. Çin uzun bir dönemdir sürdürmekte olduğu yüksek büyüme oranları ile ABD’ye rakip bir ekonomik güç hâline gelmiştir. Pekin’in bu ekonomik gücü askerî kapasitesini artırmak amacıyla kullanması ise onu önemli bir askerî güç hâline getirmiştir. Hızla büyümekte olan Çin’in, Güney Çin Denizi örneğinde olduğu gibi uyguladığı yayılmacı politikalar ise bu ülkeyi ABD için giderek daha büyük bir tehdit hâline getirmektedir. Bu durum ABD’nin dikkatini ve askerî gücünü daha çok Uzakdoğu ve Pasifik’e kaydırma ihtimalini artırmaktadır. Ayrıca Çin’in gücünün hızla artması kadar büyük olmasa da Washington’u Basra Körfezi’ndeki askerî gücünü azaltmaya itebilecek başka sebepler de bulunmaktadır. Bunlardan bazıları dünyanın birçok bölgesindeki önemli bölgesel güçlerin Amerikan çıkarlarıyla uyuşmayan politikalar izleme eğilimlerinin artması, Rusya’nın politikalarının ABD için ciddi bir tehdit oluşturmaya devam etmesi ve Kuzey Kore ile yaşanan gerginliklerdir.

Basra Körfezi’ndeki Amerikan gücünün azalması gelecekte meydana gelebilecek bir bölgesel çatışmanın sonucunu günümüzdekinden çok daha fazla bölge ülkeleri arasındaki askerî güç dengesine bağlı hâle getirmektedir. Böyle bir durum ise bölgedeki askerî güç dengesinin analiz edilmesini önemli hâle getirmektedir. Bu sebeple ABD’nin bölgedeki askerî gücü çalışmaya dâhil edilmemiş ve Basra Körfezi’ndeki ülkeler arasındaki askerî güç dengesinin analiz edilmesi amaçlanmıştır.

Basra Körfezi’ndeki ülkeler arasındaki askerî güç dengesi tarihsel süreç içerisinde önemli değişim geçirmiştir. Devrim öncesinde ABD ile oldukça iyi ilişkileri olan İran, F-14’ler gibi gelişmiş Amerikan silahlarını alabiliyordu. F-14’ler örneğinde bu silahların İran’a sağladığı üstünlük Irak-İran Savaşı’nda kendisini göstermiştir. Şah döneminde alınan silahlar İran’ın kendisini Irak’a karşı savunmasına yardım etmiştir. Bölgenin bir diğer önemli ülkesi olan Irak’ın askerî gücü 1991 ve 2003 Savaşları ile büyük oranda kırılmıştır. Irak’ın işgal sonrasında askerî gücünün büyük oranda zayıflaması ve İran’ın Ortadoğu’daki yayılmasının artması ise Suudi Arabistan için itici bir güç olmuştur. Suudi Arabistan, zengin ekonomik kaynaklarını askerî kapasitesini geliştirmek amacıyla kullanmıştır. Irak’ın ABD ve müttefikleri tarafından işgalinin Suudi Arabistan’ın askerî harcamaları üzerinde önemli etkileri olmuştur. Suudi Arabistan’ın yıllık askerî harcaması 1988-2003 döneminde yaklaşık %24 artarken (1988’de 23,8 milyar dolar, 2003’te 29,6 milyar dolar) işgal sonrasında 2003-2018 döneminde bu artış yaklaşık %151 olmuştur (2018’de 74,4 milyar dolar). Bununla birlikte gelirlerinin önemli bir bölümü petrol satışından gelen Suudi Arabistan’ın askerî harcamaları da petrol fiyatlarından etkilenmektedir. Örneğin petrolün varil fiyatının 100 dolar seviyesinde bulunduğu 2011-2014 arasında Suudi askerî harcamaları hızla artmış ve 2015 yılında 90,4 milyar dolara ulaşmıştır. Ancak petrol fiyatlarının 2015 yılında 50 doların altına düşmesiyle Suudi Arabistan’ın askerî harcamaları bir sonraki yıl 64,7 milyar dolarda kalmıştır.

Basra Körfezi’nde günümüzde iki güç askerî kapasiteleri ile öne çıkmaktadır: İran ve Suudi Arabistan. Bununla birlikte bölgedeki diğer devletler de büyük oranda petrol ve doğal gazdan elde ettikleri gelirlerle önemli miktarda askerî harcama yapmaktadırlar. Körfez ülkeleri 2019 yılında yaklaşık 127 milyar dolar askerî harcama yapmışlardır. Bu rakam bölge ülkelerinin sahip oldukları askerî gücün boyutlarının anlaşılmasına yardım etmektedir.