Biden Ortadoğu’ya Ne Kadar Müdahil Olacak?

Amerika'nın ekonomik, siyasi ve askerî cephelerde hegemonyasına meydan okumaya başlayan Doğu güçlerinin yükselişi, Batı'da göreceli bir geri çekilme ve küreselleşme nedeniyle bugün dünyamız büyük değişikliklerden geçmektedir. Ortadoğu'daki çatışmalar ve son zamanlarda koronavirüsün yayılmasıyla da dünya siyaseti sarsılmaktadır. En büyük süper güç olarak ABD’deki değişiklikler, bu kritik değişikliklerin başında gelmektedir. Eski ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden'ın başkan seçilmesinin, çatışmaların yaşandığı Ortadoğu üzerinde önemli etkileri olacaktır. Bu makalede, Biden yönetiminin Ortadoğu’ya ne ölçüde müdahil olacağını tartışacağız.

Eğer dünya ekonomisini ve küresel politikayı yeniden domine edecekse ABD’nin şu andaki en büyük önceliği Çin'in ve bir dereceye kadar Rusya’nın yükselişidir. Esasen Çin'in giderek artan ekonomik ve askerî gücüne ilişkin endişeler, Batı çevrelerinde birkaç on yıl öncesinden bu yana mevcuttur. Bu endişe, Amerika'nın Çin'e karşı kapsamlı ve etkili bir strateji formüle edememesi ve küreselleşmenin iç mantığı ile ilişkilendirilebilir. Örneğin, eski ABD Başkanı Barack Obama’nın "Asya pivotu"-stratejisi-, Ortadoğu’daki Arap Baharı, İran’ın nükleer girişimleri, mezhep çatışmaları, terörist IŞİD grubu, askerî darbeler ve İsrail’in eylemleri gibi karmaşıklıklardan dolayı hiçbir zaman tam olarak hayata geçirilememiştir. ABD Başkanı Donald Trump, 2016'daki seçim konuşmalarında Çin'e karşı düşmanca bir tavır takınmıştır. Ancak Trump'ın Çin üzerindeki baskısının etkisi çok az olmuştur; Çin ekonomisi ve siyasetinin genel seyrini etkilememiştir.

Bunun nedeni Ortadoğu'daki sorunların Trump yönetimini meşgul etmesi olabilir ancak aynı zamanda Trump’ın kurumsal olmayan kişisel taktiklerine de atıf yapılabilir. Giderek güçlenen Asya ile mücadele edebilmek için Ortadoğu'dan çıkmak istemekteydi. Bir bakıma, Trump İsrail'e istediklerini vererek Asya'ya dönmeye çalışmıştır ama kısmen başarısız olmuştur. Çin'e Trump kadar düşman olmasa da Biden yönetimi, muhtemelen Ortadoğu yerine Asya'daki Amerikan sorumluluklarını artıracaktır.

Rusya Cephesi
Biden için bir başka endişe kaynağı askerî açıdan iddialı bir Rusya’dır. Tarihsel olarak Demokratlar, Rusya'ya pek takıntılı değildirler ancak Trump'ın 2016 seçim zaferine müdahil olmalarından dolayı Rusya’ya karşı bir hınçları vardır.

Biden, Birleşmiş Milletler ve NATO gibi uluslararası örgütlere olan güveni yeniden tesis etmek istemektedir ve Rusya'ya karşı desteğe ihtiyaç duyacağı için Avrupa'ya odaklanacaktır. ABD-AB cephesi, Rusya'nın Kırım, Suriye ve Libya'daki müdahalelerinden memnun değildir. Bu nedenle Biden yönetimi dikkatinin bir kısmını Ortadoğu'dan Doğu Avrupa'ya kaydıracaktır. Sıra dışı bir politikacı olarak Trump, geleneksel Amerikan dış politika kurumlarından yani Merkezî İstihbarat Teşkilatı (CIA), Dışişleri Bakanlığı ve Pentagon'dan hoşnut değildi. Trump bu kurumların başkanlarını değiştirdi ve Ortadoğu politikalarını kişisel temasları veya damadı ve danışmanı Jared Kushner aracılığıyla yürütmeyi seçti. Biden, Ortadoğu’daki liderlerle Trump'tan daha fazla kurumsal düzeyde ilişki kuracaktır. Bu durum, daha yavaş karar alınmasına neden olacak ve bazı Trump politikalarının tersine çevrilmesi zaman alacaktır.

İran’da Neler Olacak?
Obama, uzun müzakereler sonucunda "akıllı yaptırımlar" tehdidiyle İran'la anlaşmaya varmıştı. Trump ise İran'a sert yaptırımlar uygulamaktadır ve görünüşe göre görev süresinin sonuna kadar bunu yapmaya devam edecektir. İran'ın yeni yönetimle anlaşma yapmaya istekli olması nedeniyle bu durum, İran'ı olumsuz şartları kabul etmeye zorlamak için Biden'a ilave manevra imkânı sağlamaktadır. Ayrıca İran, Körfez bölgesi, Suriye, Irak ve bir dereceye kadar Yemen'deki ABD çıkarlarını etkilemektedir. Obama, İran'ın bu ülkeler üzerindeki etkinliğine ve yerel demokrasileri yok etme girişimlerine göz yumarak sessiz kalmıştır.

Hâlihazırda bölge ciddi hasar gördüğü için Biden'ın aynı yaklaşımı sürdürmesi daha az ihtimal dâhilindedir. Obama ve Trump yönetimlerinin İran'ın rolünü güçlendiren aşırı politikaları nedeniyle ABD Körfez'de zemin kaybetmiştir. Çok büyük olasılıkla İsrail tarafından gerçekleştirilen İranlı Nükleer Bilimci Muhsin Fahrizade suikastı, Trump yönetiminin ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun, Biden-İran yakınlaşmasını daha gerçekleşmeden önce sabote etmek isteyebileceğini göstermekte ve Biden'ı devam eden bir savaşla (soğuk veya sıcak) baş başa bırakmaktadır.

Suudi Arabistan ile İlişkiler
Biden, Suudi Gazeteci Cemal Kaşıkçı cinayetiyle suçlanan Veliaht Prens Muhammed bin Salman’ın (MbS) yönetimi altındaki Suudi Arabistan’a olasılıkla daha az önem verecek. Yaklaşan bu baskının farkında olan MbS, Katar krizini çözerek Türkiye ile diyalog başlatma konusunda istekli görünüyor. Her iki sorun da MbS’nin iktidara gelmek karşılığında Kushner ve Trump ile yaptığı anlaşmanın bir sonucu olarak ortaya çıkmış gibi görünüyor zira MbS tek taraflı olarak hem Türkiye hem de Katar ile gergin ilişkiler kurmayı seçti. Biden, Kaşıkçı cinayetini görmezden gelmek istese bile Biden’a destek veren liberal gazeteciler bu davanın peşini asla bırakmayacaktır. Hem bu davayı hem de yaşananlardan Suudi Arabistan’ın sorumlu tutulacağı Yemen krizini takip etmesi istenecektir. ABD’nin diğer Körfez ülkeleriyle olan ilişkilerinin aşağı yukarı Trump döneminde olduğu gibi devam etmesi bekleniyor. Yakın dönemde kendi petrolünü ve gazını üretmeye başladığı için ABD’nin Körfez petrolüne ve gazına ihtiyacı bulunmuyor.

İsrail-Filistin Çatışması
İsrail-Filistin çatışmasında Biden etkisini daha net görmeyi bekleyebiliriz. Trump yönetiminde Netanyahu’nun talepleri tek taraflı olarak kabul ediliyordu. Amerikan söylemi yasalara daha bağlı bir dönüş yapacak gibi görünüyor. Kimse Biden’ın, Trump’ın lütufları nedeniyle İsrail’i cezalandırmasını beklemiyor ancak çatışma olduğu gibi çözülmeden kalacak. Biden yönetimi, İsrail’i uluslararası eleştirilere karşı başını dik tutmak adına ciddi bir taviz vermeden pazarlık masasına oturmaya zorlayabilir. Uluslararası hukuka saygı göstermek için olasılıkla benzer çağrılar yapılacaktır. Daha da önemlisi, Biden diğer Arap ülkelerini İsrail ile ilişkileri normalleştirmeleri konusunda teşvik edebilir. Ancak Trump’ın yaptığı gibi onları buna zorlayamayacak veya bu hususta şantaj yapmayacaktır. Trump olmadan hiçbir Arap ülkesi, normalleşmeden somut bir kazanç elde etme vaadi olmaksızın İsrail ile ilişkilerini normalleştirmezdi.

Arap Demokrasileri Üzerindeki Etkisi
Biden ve müstakbel Dışişleri Bakanı Antony Blinken bir bakıma Arap demokrasilerinin geleceğinde bir fark yaratabilir. Obama askerî darbelere, iç savaşlara ve kanlı baskılara izin vererek demokrasi özlemleri konusunda Arap toplumlarını hayal kırıklığına uğrattı. Biden’ın Suriye’de, Libya’da ve hatta Mısır’da bunu tersine çevirme fırsatı var. Trump, Mısır’ın otoriter lideri Abdul Fettah el Sisi’yi “favori diktatörü” olarak adlandırmıştı. Biden ise gözünü daha dikkatli bir şekilde Sisi’nin üzerinde tutabilir. Suriye’nin Beşar Esad rejimi ve Libya’nın darbeci orgenerali Halife Hafter, Biden yönetiminde bu denli rahat olmayacaktır. Demokrasi karşıtı kamp bir yandan “Siyasal İslam” (ya da Müslüman Kardeşler) ile savaştıklarını iddia ederken öte yandan Yemen’deki ve Libya’daki daha radikal grupları destekliyorlar. Trump’ın aksine bu grubun, Müslüman Kardeşleri ABD’de yasaklaması daha zor olacaktır.

Suriye’de Yapılacaklar Listesi
Biden’ın, on yıldan beri devam eden Suriye çatışmasında daha etkili olmasını bekleyebiliriz. Ülke; Türkiye, PKK/YPG terör örgütü ve Esad rejimi tarafından kontrol edilen alanlar olmak üzere kuzey, doğu ve geri kalan bölge şeklinde parçalanmış durumdadır. Biden, Suriye’nin demokratik dönüşümünü desteklemek üzere Cenevre sürecinin ilerlemesini sağlayarak Suriye sahnesini etkileyebilir. Benzer şekilde, PKK/YPG’yi durdurarak Suriye’yi bölen politikalara son verebilir ve son vermelidir. Obama, kötü şöhretli IŞİD terör grubuyla savaşmaya yönelik bir bahane olarak PKK’yı silahlandırmayı seçti, Trump ise Suriye’yi kalıcı olarak terk etmeye çalıştı. Ancak temel Amerikan dış politikası bu değişime karşı çıktı. Biden’ın Suriye’de Şiilerin, Sünnilerin ve Kürtlerin barış içinde yaşayabileceği demokratik bir geçişi desteklemeyi seçmesi hâlinde bu büyük bir başarı olacaktır. Özetle Biden yönetimi Ortadoğu’nun son dört yılda değiştiğini görecektir. Trump’ın İran’la nükleer anlaşmasını iptal etmesinden ve MbS’nin iktidara gelmesinden Katar ambargosuna ve Suriye ile Libya’daki durumlara kadar mevcut manzara oldukça farklıdır. Biden ABD devlet teşkilatının eski bir üyesi olarak Obama’nın Ortadoğu politikalarına dönemez. Biden’ın tartışmalı seçimler ve bunun sonucunda ortaya çıkan kutuplaşma nedeniyle ülkesinde yaşanan siyasi yaraları iyileştirmesi gerektiği hususu açıktır. Koronavirüs pandemisinden ağır bir şekilde etkilenen ABD sağlık sistemine ve ekonomisine daha fazla önem vermesi gerekiyor.

Her ABD Başkanı gibi Biden’ın da gelecek nesillere bırakacağı mirası düşünmesi gerekiyor. İsterse Ortadoğu’ya barış getirerek istikrar, demokrasi, güvenlik ve refah sağlayacak bir miras bırakabilir ancak bu pek olası görünmüyor.

Bu analiz 16 Aralık 2020’de Daily Sabah internet sitesinde "How Far will Biden be Engaged in the Middle East?" başlığıyla yayınlanmıştır.