Caferi’nin Ziyareti Sonrası Türkiye-Irak İlişkileri: Uzlaşı ve İşbirliğine Doğru

Bilgay Duman, Araştırmacı, ORSAM
2003 sonrası inişli-çıkışlı bir grafik çizen Türkiye-Irak ilişkileri yeni bir sürece girecek gibi gözüküyor. 2009 yılında bozulmaya başlayan Türkiye-Irak ilişkileri özellikle Suriye’de 2011’den yaşanan olayların ardından iki ülkenin de farklı pozisyon almasıyla giderek kötüleşmiş ve Irak Başbakanı Nuri El-Maliki’nin iç ve dış politikadaki tutumu nedeniyle düzelme eğilimi gösterememiştir. 2013 yılının Kasım ayında dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Bağdat, Necef ve Kerbela ziyaretinin ardından Türkiye ile Irak arasında yeniden iyi ilişkiler tesis edileceğine yönelik beklentiler Irak tarafının kayıtsız kalmasıyla boşa çıkmış, iki ülke arasındaki gergin ilişkiler aynı düzeyde devam etmiştir. Irak’ta IŞİD’in Haziran 2014’ten sonra etkinlik kurmasıyla başlayan süreçte Türkiye ve Irak ilişkilerinin gerginliğini koruduğu söylenebilir. Bu süreçte 30 Nisan 3014’te Irak’ta yapılan seçimlerin ardından Ağustos ayından Maliki’nin üçüncü dönem başbakan olma ısrarından vazgeçmesiyle ulusal uzlaşı sözleşmesiyle Haydar El-Abadi başbakanlığında kurulan yeni hükümet Irak hem iç hem de dış politikasında dönüşüm başlatacağı sinyallerini vermiştir. Haydar El-Abadi’nin kurduğu hükümeti kutlayan ilk ülke de Türkiye olmuş ve iki ülke ilişkilerinin geliştirilmesine yönelik beklentiler artmıştır. Özellikle İbrahim El-Caferi gibi Irak’ta her grup tarafından kabul gören, dengeli, rasyonel ve Türkiye’ye önem verdiği bilinen bir siyasetçinin Irak Dışişleri Bakanı olmasıyla bu beklentiler yükselmiştir. Nitekim İbrahim El-Caferi, Türkiye ve Irak arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi yönünde beklenen ilk somut adımı atmış ve 5-7 Kasım 2014 tarihlerin arasında Türkiye’yi ziyaret ederek görüşmeler yapmıştır. Ayrıca İbrahim El-Caferi, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nu Irak’a davet ettiğini ve olumlu yanıt aldığını açıklayarak iki ülke arasındaki karşılıklı ziyaretlerin devam edeceği sinyalini vermiştir. Ahmet Davutoğlu’nun Irak’ı ziyaret etmesinin ardından Haydar El-Abadi’nin de kısa süre içerisinde Türkiye’yi ziyaret etmesi beklenmektedir. Bunun yanı sıra Türkiye ve Irak arasındaki ikili ilişkilerdeki ziyaret trafiğinin yanı sıra önümüzdeki süreçte iki ülkeyi yakınlaştıracak somut adımların da atılması olasıdır. Zira İbrahim El-Caferi’nin Türkiye ziyaretinin ilk gününde Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile yaptığı görüşmede Türkiye ve Irak arasında diplomatik, hizmet ve hususi pasaportlar için vizeler kaldırılmıştır. Bu dahi ikili ilişkilerde çabuk sonuç alınmaya yönelik adımlar atılacağının bir göstergesi sayılabilir.
 
Burada akıllara birkaç soru gelmektedir. Öncelikle ikili ilişkilerde bu kadar hızlı sonuç alınması yönünde adımlar atılmasını tetikleyen temel motivasyon kaynağının ne olduğu sorusuna cevap vermek yerinde olacaktır. İbrahim El-Caferi’nin Türkiye ziyaretinde yapılan açıklamalara bakıldığında ikili ilişkilerin sorunluğu olduğu 4-5 yıllık sürecin bir kayıp olduğu algısının her iki ülkenin yetkilileri açısından da benimsendiğini söylemek mümkündür. Bu noktada temel olarak IŞİD’in bölgedeki etkinliği ve Irak iç siyasetinde yarattığı etkinin Türkiye-Irak ilişkilerinde çabuk sonuç almaya yönelik adımlar atılması ihtiyacını da ortaya çıkardığı bir gerçektir. IŞİD’in sadece Irak ve Suriye için değil, bölgesel ve küresel bir probleme dönüşmeye başlaması ve bununla birlikte ABD’nin IŞİD karşıtı kurduğu koalisyonla birlikte uluslararası terörle mücadele konseptinin geliştirilmeye çalışılması beraberinde bölgesel bir işbirliği konseptinin de ortaya çıkmasını da zorunlu kılmış gözükmektedir. Bu süreçte Suriye’nin de içerisinde bulunduğu durum dikkate alındığında Irak’ın IŞİD’le mücadele kapsamında Türkiye’nin aktif desteğine ihtiyaç duyduğu ortaya çıkmıştır. Nitekim güvenlik ve IŞİD’le mücadele İbrahim El-Caferi’nin açıklamalarında özellikle vurguladığı bir konu olmuş ve “bölgesel güvenlik” Türkiye ile Irak arasında yeni stratejik hedef olarak gösterilmiştir. Bu süreçte somut bir adım olarak Türkiye ve Irak arasında 2009 kurulan “Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi”nin yeniden aktifleştirilebileceği gündeme gelmektedir. Irak’ın bu süreçte Türkiye’den somut beklentileri olacağı görülmektedir. İbrahim El-Caferi açıklamalarında Irak topraklarında kesinlikle yabancı asker istemediklerini ısrarla vurgulamakla birlikte lojistik ve istihbarat desteğine ihtiyaç duyulduğunu açık bir biçimde ortaya koymuştur. İki ülke arasındaki istihbarat paylaşımı IŞİD’le mücadelede olduğu kadar Türkiye’nin PKK ile mücadelesinde de önemli bir noktadır.
 
Ancak İbrahim El-Caferi’nin açıklamalarında sürekli olarak Türkiye’nin bölgesel rolüne vurgu yapması, IŞİD’le mücadele kapsamında Türkiye’den beklentilerinde daha çok bölgesel düzeyde olduğunu ortaya koymaktadır. Esas olarak Irak tarafının Türkiye’den iki beklentisinin olabileceği söylenebilir.
 
1- Bölgesel bir baskı oluşturulması itibariyle Ortadoğu’da IŞİD’e insani ve maddi kaynak sağladığı söylenen devletler üzerinde etki yaratılarak IŞİD’e verilen desteğin kesilmesini sağlamak.
 
2- Ortadoğu’da IŞİD’in etkinlik gösterdiği ya da etkinlik gösterme potansiyeli taşıyan ülkelerin de dahil olduğu IŞİD’e karşı bölgesel bir mücadele kapasitesi oluşturmak.
 
Bu noktada özellikle Sünnilerin ağırlıkta olduğu ülkeler üzerinde hareket edilmesinin beklendiğini söylemek mümkündür. Her ne kadar İbrahim El-Caferi IŞİD’le mücadelenin bir Sünni-Şii savaşı olmadığını belirtse, Türkiye’nin bölgesel rolüne vurgu yapmasındaki temel amacın Sünnilerin ağırlıkta olduğu ülkeler üzerindeki etkinlik kurulması olduğunu söylenebilir.
 
Öte yandan görüşmelerden sonra yapılan açıklamalarda bölgesel gelişmelerin değerlendirildiğinin ifade edilmesi ve Suriye meselesi üzerinde fazla durulmamış olması da dikkat çekmektedir.  Bu noktada ikili ilişkilerde üçüncü faktörlerin de devreden çıkarılacağı ve ikili ilişkilerde sadece iki ülkeyi ilgilendiren konuların temel alınacağını söylemek mümkündür.
 
Ancak burada iki ülke ilişkilerini doğrudan etkileyen bir iç faktör gözden kaçırılmamalıdır. Türkiye’nin 2009 sonrasında Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) ile kurduğu ilişkiler, Türkiye-Irak ilişkilerinde temel belirleyicilerden biri olarak karşımıza çıkmıştır. Zira 2009’dan sonraki süreçte Türkiye, IKBY ile iyi ilişkiler geliştirirken, Irak merkezi hükümetiyle ilişkilerinde gerileme yaşanmıştır. Aynı durumun tersinin Türkiye’nin Irak merkezi hükümetiyle geliştirilen ilişkiler sonrasından Türkiye ile IKBY arasındaki ilişkiler noktasında da yaşanmasının Kürt siyasetçilerde endişeye yol açması mümkündür. Bu noktada Türkiye’nin önümüzdeki süreçte rasyonel davranarak, bir tercih yoluna gitmeyeceği görülmektedir. Türkiye’nin Irak merkezi hükümeti ve IKBY’yi birbirine alternatif olarak görmediği, aksine birbirinin tamamlayıcısı olarak ele alması beklenmektedir. Bu süreçte Türkiye’nin Irak merkezi hükümetiyle geliştireceği ilişkilerin boyutunun, Irak merkezi hükümeti ve IKBY arasındaki sorunların çözümü konusunda da etkisini göstermesi muhtemeldir. Özellikle iki ülke arasındaki ticari ilişkilerin yanı sıra, Irak petrol ve doğal gazının Türkiye üzerinden geçişi konusunda yeni bir mekanizmanın ortaya çıkması mümkün olabilir. Buradan hareketle önümüzdeki sürecin iki ülke arasındaki görüş ayrılıklarının yanı sıra iki ülke açısından hassasiyet taşıyan konular bir kenara bırakılarak, üzerinde işbirliği ve uzlaşma sağlanabilecek konuların ön plana çıkarılacağı ve ilişkilerin bu konuları üzerinden tesis edilecek bir dönemin yaşanacağı günlerin başladığını söylemek çok da yanlış olmayacaktır.

Bu yazı 8 Kasım 2014 tarihinde Al -Jazeera Turk'de yayınlanmıştır.