Analiz

Doğu Akdeniz’in İki Yakasında Barış ve Kaos Arayışlarına Kıbrıs ve Suriye’den Bakmak

Bu yazının amacı “Kıbrıs Barış Harekâtı” ile “Barış Pınarı Harekâtı” arasındaki koşutluk ve devamlılığın anlaşılmasına katkı sağlamaktır. Adanın Yunanistan ile birleştirilmesi arzusundan doğan Kıbrıs sorunu uluslararası basını etkileme gücüne sahip Türkiye aleyhtarı lobilerin etkisi, Batılı politikacıların ve aydınların Antik Yunan hayranlığı, Türkiye’nin Kıbrıs Türkleriyle siyasi, ekonomik ve kültürel bağ kurmasından rahatsızlık duyan siyasi aktörlerin faaliyetleri ve Türkiye’nin uluslararası kamuoyunda etki gücünün zayıf olması gibi birçok nedenden dolayı uluslararası kamuoyunda Rum tezleri ışığında kabul gördü. Bu yüzden 1960 yılında Kıbrıslı Türklerin ve Rumların siyasi eşitliği üzerine kurulan ortak devletin, 1963-74 yılları arasında bir Rum devletine dönüştürülmesi, uluslararası toplumu rahatsız etmedi. Kıbrıs Türk tarafının siyasi eşitlikten azledilmesine neden olan olaylar dizisine kafa yormayan siyasi aktörlerin ve uluslararası basının, uluslararası hukuk tarafından tesis edilen bu siyasi eşitliği yeniden Kıbrıslı Türklere kazandırma adına, barışçıl çözüm yollarının sonuçsuz kalmasıyla, uluslararası hukuka ve uluslararası antlaşmalara uygun bir şekilde düzenlenen Kıbrıs Barış Harekâtı’na odaklanmaları ve bu girişimi “işgal” olarak nitelendirmeleri önyargılı ve tek taraflı bir bakış açısına güzel bir örnektir.

Türkiye, Barış Pınarı Harekâtı dolayısıyla bugün de benzer bir uluslararası linç girişimiyle karşı karşıyadır. Küresel aktörler, Arap Baharı’ndan günümüze ulaşan süreçte, şahin politikalarla bölgeyi yeniden tanzim etme stratejileri kapsamında gayrimeşru yerel unsurlarla iş birliği kurdular. Bu iş birliğinin genel amacı, doğalgaz ve petrol kaynakları üzerindeki hâkimiyeti artırmak ve böylece alternatif projelerle enerji güvenliğini sağlamak iken; özelde İsrail’in güvenlik kaygılarını gidermek şeklinde özetlenebilir. Bu politikaya dayalı denklemde Türkiye’den temel beklenti ya bu siyaseti desteklemesi ya da tarafsız kalmasıdır. Şayet Türkiye beklenilenin aksine bir yol takip edecek olursa; o zaman tüm unsurlarla ülke üzerinde baskı kurulacak ve Türkiye’nin geri adım atması sağlanacaktır. İskenderun Körfezi, Suriye kıyıları ve Kıbrıs adası, yürütülen büyük stratejide önemli köşe taşlarıdır.