Dünden Bugüne Türkiye- İran

Buse Hadioğlu, ORSAM Asistanı TOBB-ETÜ
Türklerle İranlı’ların ilişkileri bu iki ulusun İslamiyeti kabul etmesiyle başlamıştır. Türkler bu dönemde Orta  Asya 'dan batıya akın ederek İranlılarla karşılaşmış bu karşılaşma her iki kültürü de çok derin bir şekilde etkilemiştir. 20 yüzyıla kadar İran'da kurulmuş olan hemen hemen her devlet bir Türk hanedanı tarafından yönetilmiştir. Bir yandan da Türk dili çok sayıda Farsça kelimeyi benimseyerek İran kültüründen derin bir şekilde etkilenmiştir. Sanat, bilim ve devlet yönetimi konusunda Türkler İranlılardan çok şeyler öğrenip, benimsemişlerdir.
İran İslamiyet dönemindeki tarihi boyunca sürekli bir şekilde Türk hanedanları tarafından yönetilmiş olsa da Anadolu’ya yerleşmiş olan Türklerle, Türkler tarafından yönetilen İranlılar arasındaki çekişmeler hiçbir zaman sona ermemiştir. 1979 yılındaki İran İslam Devriminden bu yana Türkiye-İran ilişkileri, Osmanlı İmparatorluğunun ilk dört yüz yılındaki gibi iç siyasetin etkisi altında inişli çıkışlı bir seyir izlemektedir. İran, Türkiye'nin Suriye'den sonra en uzun sınırla komşu olduğu ikinci bir ülkedir. Bu uzun sınır boyunca ekonomik ilişkilerin olması kaçınılmazdır. Her iki ülkenin yönetim şekli ne olursa olsun bu ilişkiler, geliş-gidişler zaten olacaktır. Bu ilişkiler bazen kaçakçılık, bazen de sınır ticareti adını almaktadır. Ülkelerin iç siyasetinden asıl etkilenenler siyasi ve geniş kapsamlı ekonomik ilişkilerdir. Bu çekişmeler Osmanlı İmparatorluğu'nun ve İran Şah'lığının güçlü iki ülke olarak dünya coğrafyasının tarih sahnesine çıkmasıyla başlamıştır ve bu güne kadar da devam etmektedir. Türkiye ve İran'ın üzerinde bulunduğu coğrafya, Avrupa'ya ve Asya'ya bu iki ülkenin güç yansıtmasına, güçlerin söz konusu kıtalar üzerindeki ülkelere hissettirebilmesine fırsat ve imkân vermektedir. Türkiye ve İran, Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra tekrar hatırlanan Avrasya coğrafi alanının iki büyük ülkesidir.
İran'ı yöneten Timur Devleti ve Akkoyunlulular devamlı Osmanlılara defalarca savaş açmıştır. Ancak Türk-İran ilişkilerindeki en önemli dönüm noktası yine bir Azeri asıllı Türk hanedanı olan Safevilerin işbaşına geçmesiyle meydana gelmektedir. Safeviler16. Yüzyılda İran’da işbaşına geçtiler ve Şiiliği kabul ederek Doğu Anadolu’da 12 İmam inancını yayıp Alevi Türkmenleri ve Kızılbaşları kışkırtıp İran'ı dünya Şiiliğinin odak noktası haline getirdiler. Osmanlılar ise hilafeti ele geçirerek Sünniliğin lideri haline geldiler. Bu tarihten sonra Osmanlı-İran çekişmesi aynı zamanda Sünni-Şii ve Sünni- Alevi çekişmesinin de bir parçası haline geldi.
Safeviler ile Osmanlılar 16. Ve 17.yüzyılda defalarca savaştılar. Bağdat, Tebriz, Karabağ, Gürcistan gibi bölgeler defalarca el değiştirdi. Hiçbir taraf kesin bir üstünlük sağlayamadı. Ancak iki ülkenin de büyümekte olan Avrupa tehdidine karşı birbirlerini zayıflattıkları söylenebilir. Sonunda 1639 yılında imzalanan Kasr-ı Şirin Anlaşmasıyla Türk-İran sınırı belirlendi. Günümüzde dahi geçerliliğini sürdüren Ortadoğu’da emperyal cetvelle çizilmemiş yegâne sınırdır.  
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra Türkiye'yle İran arasındaki ilişkilerde düzelme gözlendi. Ama yinede birtakım sorunlar yaşanmıştır. Bu sorunların en önemlilerinden biri, iki ülkenin sınır bölgesinde yaşayan Kürt aşiretlerinin yarattığı sorunlardı. Sınırın bir tarafında güvenlik problemine yol açan aşiretler, kolayca sınır geçerek takibattan kurtuluyorlardı. Sınırın arazi üzerinde tam olarak belirlenmemesi de güvenlik güçleri arasında sınır ihlaline dayanan gerginlikler çıkmasına neden oluyordu. Özellikle Ağrı isyanları sırasında Türkiye’nin bu konuyla ilgili rahatsızlığı had safhaya ulaştı. 1932 yılında sınır değişikliği yapılarak, başka bir toprak verip Küçük Ağrı Dağı’nın tamamen Türk sınırları içine alınmasıyla büyük ölçüde çözülen bu sorun daha sonra sınırın da kesin olarak tespit edilmesiyle ortadan kalktı. 8 Temmuz 1937 tarihinde de Türkiye, İran, Irak ve Afganistan arasında Sadabat Paktı imzalandı. Sınır sorunun çözülmesini hemen ardından 1937 yılında Sadabad Paktı kuruldu. Fakat o yıllarda giderek Almanya güdümüne giren İran’la Türkiye’nin yolları çok geçmeden ayrıldı ve bu paktın ömrü kısa oldu. 1941 yılında İran’ın müttefiklerce işgali, Türkiye’nin bölgede Sovyet nüfuzunun artmasından endişe duymasına neden oldu. İşgal döneminde iki ülke ilişkileri fiilen askıya alındı. Zaten karar sahibi olan merci işgal güçleriydi; bu noktada Türkiye İngiltere ile bağlantı kurmayı seçti. Türkiye’nin İran’la ilgili olarak İngiltere ile ilişki kurduğu iki mesele İran’ın Türk asıllı etnik grubu Kaşkaylara yönelik baskının sona erdirilmesine ilişkin talep ve Sovyet işgalinin devam etme olasılığına karşı Türkiye’nin duyduğu kaygı oldu. Sovyet işgalinin sona ermesiyle birlikte iki ülke ilişkileri tekrar normalleşmeye başladı.
1979 yılında İran devrimi meydana geldiğinde Türk-İran ilişkilerinin geçmişine bakan herkes ilişkilerin kötüye gideceğini tahmin ediyordu. Ancak ilişkiler kötüye gitmedi aksine daha da iyi bir seyir takip etti. İran'ı terk ederek Sovyet Rusya'nın nüfuzuna girmesine yol açmak istemeyen Türkiye, açıkça İran karşıtı bir tutum içine girmedi. Bu yüzden, Tahran’da bulunan ABD büyükelçilerinin rehin alınmasının ardından, Kasım 1980'de İran'a ambargo koyan ABD'nin uygulamalarını takip etmeyi kabul etmedi. Türkiye’de 1980 darbesinin gerçekleşmesiyle bir ara bozulur gibi olan ilişkiler, İran- Irak savaşının çıkmasıyla tekrar rayına oturdu. Bu dönemde Türkiye’nin izlediği tarafsızlık siyaseti sonucunda Türkiye, İran’ın en önemli ticari partnerlerinden biri hale geldi.
Bu dönemde Türkiye, İran-Irak Savaşı’nın Türkiye ile ticari ilişkilere zarar vermemesi ve PKK’nın desteklenmemesi yönündeki isteklerini İran’a iletti. İran bu konularda hassasiyet gösterdi, hatta savaş döneminde Kerkük-Yumurtalık petrol boru hattının bulunduğu bölgeleri ele geçirmekten özellikle kaçındı. Fakat savaşın sona ermesiyle, ticari kaygıların gölgesinde sırasını bekleyen kimi sorunlar bir anda patlak vermiştir. Hem ticari ilişkiler önemli bir ölçüde gerilemiş hem de siyasi ilişkiler ciddi bir krize girmiştir.
Krizin patlak vermesi, 10 Kasım’da İran’ın Ankara Büyükelçiliği’nde bayrağın yarıya indirilmemesiyle başlamış, Türkiye’deki İranlı rejim muhaliflerinin kaçırılmak istenmesi, karşılıklı açıklamalarla doruğa tırmanmıştır. Kriz, Başbakan Turgut Özal’ın gönderdiği dostluk mesajıyla aşılmıştır. 
1990’ların ortasında ilişkiler yine bozulmuştur. Bunun başlıca nedeni Türkiye’de yaşanan siyasi cinayetler ve bu cinayetlerde İran’ın parmağı olduğuna yönelik iddialardır. Yine bu dönemde Türkiye ile İsrail arasında imzalanan askeri işbirliği anlaşması rahatsızlığı artırır. Necmettin Erbakan’ın Başbakan olması ve ilk gezisini İran’a yapması Rafsancani’nin  Türkiye’yi ziyaret etmesiyle  ilişkiler düzelmiştir.1990 'lı yıllarda Sovyetler Birliğinin dağılması üzerine Orta Asya'daki Türk Cumhuriyetlerinde hangi ülkenin daha fazla etki sahibi olacağı konusunda İran’la Türkiye arasında bir rekabet dönemi başlamıştır.. İki ülke Ekonomik İşbirliği Örgütünü kurarak Orta Asya'daki Türk Devletleriyle ortak bir işbirliğine girdiler.
Günümüzde Türkiye ve İran arasında geniş bir ekonomik işbirliği ve yüksek bir ticaret hacmi mevcuttur. Ayrıca her yıl çok sayıda İran vatandaşı turist olarak Türkiye'yi ziyarete gelmektedir.