Haşdi Şaabi Yanlılarının Bağdat’taki KDP Bürosuna Saldırısı

Irak’taki milis gruplarının çatı oluşumu Haşdi Şaabi yanlıları 17 Ekim’de Bağdat’ın Karada bölgesinde bulunan Kürdistan Demokrat Partisi’nin (KDP) bürosuna saldırdı. Ateşe verilen bürodaki Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) bayrağı yakılarak yerine Haşdi Şaabi flaması göndere çekildi. Ayrıca, olayı görüntüleyen Rudaw televizyon kanalının iki çalışanı da bilinmeyen bir yere götürüldü ancak bir süre sonra salıverildi. Irak Başbakanı Mustafa el-Kazımi ve KDP Lideri Mesut Barzani başta olmak üzere çok sayıda siyasetçi ve kurum olayı kınarken olaya karıştığı iddia edilen 15 kişi gözaltına alınırken bölgenin asayişinden sorumlu Tümgeneral Cevad el-Darraji de görevden alındı. Haşdi Şaabi yanlılarının KDP bürosuna saldırısı, KDP Politbüro üyesi ve eski Irak Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari'nin, Irak hükûmetinin Yeşil Bölge’yi milis ve halk güçlerinden temizlemesi gerektiği yönündeki sözlerine tepki olarak sosyal medya aracılığıyla cumartesi günü KDP binası önünde protesto gösterisi düzenleyeceklerini duyurmasının ardından gelişti. Bu saldırı Haşdi Şaabi’nin, Irak’ta gerek yabancı misyonlar gerekse de devlet kurumları ve siyasi partilere yönelik oluşturduğu tehdidi bir kez daha gözler önüne sermektedir.

Geçmişte merkezî ve bölgesel hükûmet güçleri arasında çatışmalara yol açan Arap-Kürt siyasi farklılıklarını hatırlatan saldırı, ülkedeki milis orijinli gerilimin yeni bir boyutuna işaret etmektedir. Bu bağlamda IKBY Başkanı Neçirvan Barzani’nin saldırıya ilişkin “Irak’ta diktatörlüğün çökmesi için mücadele eden bir partinin binasına saldırmak, Devrimci Kürt ve Iraklıların ortak mücadelesinin tarihine karşı yapılmış bir saldırı anlamına gelmektedir” ifadeleri Şii-Kürt fay hattının giderek derinleştiğine işaret sayılabilir. Saldırıyla birlikte yükselen tansiyon IKBY’nin Eylül 2017’de bağımsızlık referandumuna gitmesinden bu yana en ciddi hadiselerden biri olarak değerlendirilebilir. Hatırlanırsa Erbil hükûmetinin 2017’de bağımsızlık referandumuna gitmesinin ardından 16 Ekim 2017’de Irak güvenlik güçleri ve Haşdi Şaabi, Kerkük başta olmak üzere IKBY denetimindeki tartışmalı toprakların neredeyse tamamını kontrol altına almıştır. O zamandan bu yana Kürtler ile Haşdi Şaabi arasında düşük yoğunluklu gerilimler yaşandığı dikkate alındığında Bağdat’taki KDP bürosuna saldırının söz konusu olayın üçüncü yılına denk gelmesi de ilginç bir tesadüf olarak görülmektedir.

KDP’nin, uyarılara ve parti bürosu önündeki çok sayıda güvenlik gücüne rağmen saldırıya müdahale edilmediği yönündeki iddiası, devletin kurumsal kültürünün ne derece zayıf olduğunu gösterdiği gibi güvenlik sektörü içerisindeki ayrışmaya ve Haşdi Şaabi birliklerinden duyulan endişeye de işaret etmektedir. Mayıs ayında göreve geldiğinden bu yana Haşdi Şaabi içerisinde yapısal reformlar yapma arayışında olan Kazımi’nin işinin hiç kolay olmadığı bu hadiseyle yeniden ortaya çıkmıştır. Zira Haşdi Şaabi’nin şehirlerdeki tüm ofislerinin kapatılması, birliklerin kendi bayrak ve isimleri yerine adının tugay ve alay olarak askerî nizam çerçevesine alınması ve tüm üyelerinin siyasi faaliyetlerden uzak durması gibi hususlara ilişkin 3 Haziran tarihli reform tasarısına rağmen tüm bunlara uyulmadığı bilinmektedir. Nitekim olayın Zebari’nin “Yeşil Bölge’nin milis güçlerinden temizlenmesi gerektiği” yönündeki ifadelerinin ardından gelmesi, Kazımi’nin bu anlamda reform çabalarının kritik olduğunu göstermektedir. Zebari’nin açıklamalarının, ABD’nin de Irak hükûmetine yönelik “İran yanlısı milislerin Yeşil Bölge’den çıkarılması gerektiğine” ilişkin ısrarıyla örtüşmesi, saldırının bir diğer motivasyonu olarak görülebilir. Bu noktada Amerikan güçlerinin uzun süredir ülkeden çıkarılması konusunda siyasi ve askerî kampanya yürüten söz konusu milisler, saldırıyla ABD yanlısı olarak gördükleri IKBY’ye ve Başbakan Kazımi’ye bir mesaj göndermiş görünmektedir.

Irak’ta güvenlik bürokrasisinin resmî aygıtı olan Haşdi Şaabi bünyesindeki İran yanlısı grupları dizginleme çabası içine giren Kazımi’ye karşı her fırsatta yeni mevzilerin açıldığı görülmektedir. Zira söz konusu İran yanlısı gruplar tarafından organize olduğu iddia edilen “İslami Direniş” oluşumunun ülkedeki yabancı misyonlara yönelik saldırılarına bir süre ara verdiğini açıklamasının ardından KDP bürosuna yapılan saldırı yapılması, örgütün 10-11 Eylül’de IKBY’nin bütün vilayetlerini ziyaret ederek Erbil-Bağdat hattını güçlendirmeye çalışan Kazımi’nin ilişki ağını zora sokma arayışında olduğu söylenebilir. Aralık 2019’da Yeşil Bölge içerisindeki ABD Büyükelçiliğini basan Haşdi Şaabi mensupları, bu süreçten itibaren yoğun ve düzenli olarak yabancı misyonlara saldırılar düzenlemektedir. Kazımi’ye yakınlığıyla bilinen Irak Terörle Mücadele Kurumu güçleri, haziran ayında Bağdat Havaalanı ve ABD’nin Bağdat Büyükelçiliğine roket saldırısı düzenlediği gerekçesiyle Haşdi Şaabi’nin 45. Tugayı ve İran’a yakınlığıyla bilinen Ketaib Hizbullah’ın üssüne baskın düzenleyerek 14 milisini gözaltına almıştır. Buna üzerine Ketaib Hizbullah milislerinin, Terörle Mücadele Kurumu binasını kuşatması milislerin otoriteyi ciddiye almadığına yorulmuştur.

KDP bürosuna yapılan saldırının, 9 Ekim’de Erbil ile Bağdat arasında imzalanan Sincar Anlaşması bağlamında Haşdi Şaabi’nin de ilçeden çıkarılmasının öngörülmesine cevap niteliği taşıdığı da düşünülebilir. Nitekim Haşdi Şaabi bileşenlerinden Asaib Ehlil Hak’ın lideri Kays el-Hazali’nin Sincar’da varlık gösteren Haşdi Şaabi güçlerinin ilçe dışına çıkarılacağına ilişkin açıklamalara tepki göstermesi, İran destekli grupların anlaşmadan hoşnutsuzluğunun göstergesi olmuştur. Ayrıca İran yanlısı gruplar Sincar Anlaşması’nın, IKBY’nin 2017’de ayrılmak zorunda kaldığı tartışmalı bölgelere geri dönüşüne emsal olacağından endişe duymaktadır. 3 Ocak’ta İranlı General Kasım Süleymani ve Irak’taki Haşdi Şaabi Başkan Yardımcısı Ebu Mehdi el-Mühendis’in ABD saldırısında öldürülmesinin ardından Erbil’in, Tahran’ın balistik füze attığı hedeflerden biri olduğu dikkate alındığında Haşdi Şaabi bünyesindeki İran yanlısı gruplar açısından IKBY’nin hedef alınması şaşırtıcı değildir. Nitekim ABD’nin, İran yanlısı Şii milislerin saldırılarına tepki göstererek saldırıların devamı hâlinde Bağdat Büyükelçiliğini kapatıp Erbil’e taşıyacağı tehdidinde bulunmasından sonra da Musul vilayetine bağlı Şeyh Nemre köyünde Haşdi Şaabi'ye ait 30. Tugay'a ait bir bölgeden füzelerle Erbil Havalimanı yakınlarına saldırılar yapılmıştır. Bu örnekler dikkate alındığında Haşdi Şaabi bünyesindeki İran yanlısı milislerin, Kürtlere Bağdat-Washington eksenindeki hareket ve eylemleri paralelinde saldırılarını sürdürmesi muhtemel olabilir.

Tüm bunların yanı sıra Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) Eşbaşkanı Lahor Talabani de KDP’nin parti bürosunun ve IKBY bayrağının yakılmasına ilişkin yaptığı açıklamada “Bir gruba bir kesime veya bir partiye kızarak bir milletin kutsal değerlerine el uzatma hakkını kimse size vermiyor. Kürdistan bayrağı kırmızı çizgidir” ifadelerini kullanmıştır. Bu bağlamda İran ile yoğun ilişkileri olan KYB Lideri Talabani “bir grup” olarak nitelendirdiği KDP’ye yönelik öfkesini en kritik dönemde dahi koruduğunu gösterdiği gibi iki parti ayrılığına referans vermesi ve İran ile temaslar gözetmesi dikkatlerden kaçmamalıdır. Son dönemde Süleymaniye merkezli özerklik tartışmalarını gündeme getiren KYB, İran destekli milislerin KDP’ye yönelik baskılarına göz yumabilir. Zira Ekim 2017’de Kerkük’ün, Irak güvenlik güçleri ve Haşdi Şaabi’nin eline kolayca geçmesinde KYB peşmergelerinin kentten çatışmadan çekilmesi etkili olmuştur.

Irak’taki İran destekli milis grupları mezhepçi ve çıkar güden kaygılarla hem uluslararası alanda hem de iç kamuoyunda Bağdat hükûmetinin elini zayıflatan hamleler yapmaktadır. KDP bürosuna saldırılması ve Haşdi Şaabi’ye yönelik somut bir yol haritasının uygulanmaması, devlet egemenliğine zarar verdiği gibi Irak’ın hâlihazırda oldukça zayıf olan uluslararası prestijini de yok etmektedir. Öte yandan söz konusu milis gruplarının, ülkedeki etno-mezhepsel hatları kolayca harekete geçirmesinin mümkün olduğu da görülmektedir. Saldırıya katıldığı gerekçesiyle tutuklananların serbest bırakıldığına dair iddialar ve söz konusu olayları önlemek için özel güvenlik mekanizmasının yokluğu, ekonomik ve siyasi kırılganlıklar içinde boğulan Bağdat hükûmetinin milis grupları kontrol altına almaması ve söz konusu saldırılara yönelik katı tutumlar benimsememesi hâlinde benzer saldırıların yeniden gündeme gelmesi kaçınılmaz görünmektedir. Ancak siyasi destekten yoksun Kazımi hükûmetinin mevcut şartlarda söz konusu saldırıların önlenmesi konusunda yeterli kapasiteye sahip olmadığını söylemek gerekir.