HTŞ’nin Sarsılan Otoritesi ve İdlib’deki Geleceği

Suriye rejimi ve silahlı muhalif gruplar arasındaki sıcak çatışma ortamının devam ettiği İdlib’de iç dinamikler önemli ölçüde değişmeye başladı. Rejim unsurlarının Mayıs 2019’dan itibaren İdlib’e yönelik başlattığı hava destekli kara saldırıları sonucunda bölgenin önemli bir kısmının rejim kontrolüne geçmesi ve İdlib özelinde Türkiye ve Rusya arasında yapılan anlaşmalar bölgedeki yerel askeri, siyasi ve sosyal dinamiklerin önemli ölçüde değişmeye başlamasına yol açtı. Heyet Tahrir uş-Şam (HTŞ) ve onun güdümündeki siyasi oluşum olan Kurtuluş Hükümeti, 2017 yılından itibaren İdlib’deki askeri ve idari kontrolü büyük ölçüde ele aldı. HTŞ’nin İdlib’de varlık göstermeye başladığı ilk dönemlerde ‘’burada el-Kaide’ye yer yok’’ sloganları eşliğinde Maret el-Numan, Han Şeyhun ve Atarib gibi büyük yerleşim yerlerinde protestolar düzenlendi. HTŞ’nin ezici askeri gücü karşısında zamanla sessizleşen halk, örgütün kontrolü altında yaşamak zorunda kaldı. Aradan geçen yaklaşık 3 yıllık süreden sonra HTŞ karşıtı protestoların Nisan 2020 itibariyle yeniden başlaması, örgütün İdlib’de zemin kaybetmeye başladığı yorumlarına kuvvet kazandırdı.

HTŞ Zemin Kaybetmeye Başladı
HTŞ, örgütsel yapısı itibariyle içerisinde birçok Suriyeli militanı barındırıyor olsa da ideolojik olarak el-Kaide temelli devşirme bir yapılanma olarak İdlib’de varlık göstermektedir. HTŞ’nin köklerinin Suriye devrimine değil, el-Kaide’ye uzanıyor olması bu örgütün sivil halk tarafından benimsenmemiş olmasına yol açtı. Bununla birlikte, HTŞ’nin daha önce ittifak kurduğu Nureddin Zengi gibi grupları denklem dışı bırakmaya başlaması bölgedeki diğer silahlı muhalif oluşumlar arasında “güvenilmez” yargısının oluşmasına sebep oldu. Fakat, HTŞ’nin İdlib’deki gücünün zaman içinde kırılmaya başlaması sadece iç dinamiklerle açıklanacak bir durum değildir. Esad rejimi tarafından yapılan saldırılar neticesinde Han Şeyhun, Maret el-Numan ve Serakib gibi çok önemli yerleşim yerlerinin ele geçirilmesinden sonra M4 otoyolunun güneyinde kalan stratejik Gab ovası ve Cebel Zaviye bölgesinin de yoğun bir şekilde rejim saldırılarına maruz kalması, HTŞ’nin gücünün sorgulanmasına yol açtı. Özellikle hava saldırıları karşısında etkisiz kalan HTŞ, rejim saldırılarına karşı direniş oluşturma noktasında başarısız oldu. İdlib’deki hâkim güç HTŞ olduğu için rejimin ilerleyişinin faturası SMO çatısı altındaki diğer silahlı gruplara değil HTŞ’ye kesilmiş oldu. Örgütün kaybolmaya başlayan itibarı, Türkiye ve Rusya arasında 5 Mart 2020’de imzalanan Moskova mutabakatı ile daha çok yara aldı. Mutabakata göre Türkiye, bölgedeki aşırıcı unsurlara taviz verilmeyeceğini ve ateşkesin sürdürülebilirliğine zarar verecek her türlü oluşumla mücadele edeceğini açık bir şekilde ifade etti. Bu gelişmeler sonrasında HTŞ, İdlib’deki askeri ve idari ağırlık merkezi olma özelliğini büyük ölçüde kaybetti.

HTŞ’nin Rejim ile İşbirliği Girişimi ve Sonuçları
HTŞ’nin son dönemde büyük mevzi kaybı yaşaması sadece idari ve askeri değil ekonomik bir kaybı da beraberinde getirdi. Örgütün ana gelir kalemleri arasında toprak satışları, sınır kapılarının kontrolünden elde ettikleri ile halktan topladığı vergiler sayılabilir. Fakat, sınır kapılarının kontrolünün Türkiye’de olması, rejime karşı toprak kayıpları sebebiyle toprak satışı gelirinin azalması ve yine rejim saldırıları sonucunda yoğun göç hareketliliği yaşanması ile HTŞ’nin vergi toplamasının zorlaşması, örgütün maddi bir bunalım içine girmesine yol açtı.

Örgütün maddi gelirlerinin sınırlanması ve otoritesinin günden güne zayıflaması daha agresif bir tutum sergilemesine yol açtı. HTŞ’nin Türkiye ve Rusya arasında 5 Mart’ta imzalanan mutabakata ilişkin tutumu başlangıçta olumlu olsa da zaman içinde mutabakatın kendi çıkarlarının aleyhine işlediği yönünde bir yargıya vardı. HTŞ, Moskova mutabakatından duyduğu rahatsızlığı M4 otoyolunda devriye yapmak isteyen Türk ve Rus güvenlik güçlerinin girişimlerini engelleyerek göstermeye çalıştı. Bu noktada, Trunba’dan Ayn el-Havr’a kadar olan 80 km’lik hat boyunca yapılması planlanan devriyeler çok dar bir alana sıkışarak istenilen mesafeye ulaşamadı. HTŞ, kendi militanlarını ve Kurtuluş Hükümeti üyelerini sivil vatandaş kılığında örgütleyerek Türk-Rus ortak devriyelerine karşı oturma eylemleri ve protestolar düzenlenmesini sağladı. Bu protestoların temel dayanağı olarak da Rusya’nın bölgede istenmediği ileri sürüldü. Fakat ilerleyen süreçte HTŞ’nin organize ettiği protestolarda, protestocular Türk askerine de taşlı ve sopalı saldırılarda bulunurken ateşli silah kullanmaktan da geri durmadılar. 15 Mart 2020’de M4 üzerinde yapılan ilk Türk-Rus ortak devriyesinden itibaren tehdit ve engellemelerde bulunan aşırıcı unsurların tutumu gün geçtikçe sertleşti. 19 Mart 2020’de Türk askerleri HTŞ tarafından roketli saldırıya uğradı. Bu saldırıda 2 asker şehit olurken 1 asker de yaralandı. Türk askerine yönelik HTŞ tarafından organize edilen diğer bir saldırı da 26 Nisan 2020’de Neyrab kasabası yakınındaki el-Kerame’de meydana geldi. Burada Türk-Rus ortak devriyesini protesto eden sivil görünümlü HTŞ militanları ve Kurtuluş Hükümeti üyeleri ile Türk güvenlik güçleri arasında yaşanan arbede 2 Türk askeri yaralandı. Buna yönelik olarak Türkiye, HTŞ’ye ve diğer aşırıcı unsurlara yönelik olarak daha kuvvetli önlemler alarak kararlı tutumunu sürdürdü. Bölgeye yapılan askeri sevkiyatlar ve kurulan yeni askeri noktalar bu önlemler bağlamında değerlendirilebilir.

Türkiye’nin kararlı tutumu karşısında alan hakimiyeti ve otoritesi giderek zayıflayan HTŞ, yaşamsal bir strateji ortaya koyarak gerekirse rejimle ilişkileri iyileştirebileceğinin sinyallerini verdi. Bu noktada, HTŞ’nin ilk girişimi kontrolü altındaki Sarmin ile rejim kontrolü altındaki Serakib arasında ticari bir geçit aşmak olmuştu. Örgütün bu girişimi sivil halkın eylemleri sonucunda engellenmişti. HTŞ tarafından bu yönde ikinci girişim ise Batı Halep’teki Miznaz ve Maret el-Nasan beldeleri arasındaki yolu açarak rejim ile ticari ilişkileri başlatmak oldu. Bunun için bölgedeki mayınların temizliğini yapan HTŞ, 30 Nisan 2020’de bu bölgede açtığı ticari geçiş üzerinden rejim ile ilk ticari faaliyetini gerçekleştirmek istedi. Fakat örgütün bu girişimi bölgede çok büyük HTŞ karşıtı protestoların yapılmasına yol açtı. Maret el-Nasan bölgesinde toplanan sivillerin üzerine araç süren HTŞ militanları 3 sivili yaralarken, kalabalığa doğru açtığı ateşle 2 sivili daha yaraladı. Maret el-Nasan’da başlayan protestolar İdlib şehir merkezi başta olmak üzere daha birçok bölgede görülmeye başlandı. Bunun üzerine HTŞ rejim ile ticari geçiş açma girişimini askıya aldığını duyurdu.

HTŞ karşıtı protestolar, sivil halkın örgütten duyduğu rahatsızlığı açık bir şekilde ortaya koydu. Bununla birlikte, aralıksız şekilde rejim saldırılarına maruz kalan sivil halka karşı HTŞ’nin takındığı şiddet tavrı halkın örgüte tamamen sırt dönmesinin yolunu açmış olabilir. Yıllardır savaş verilen Esad rejimi ile ticaret yapabilme uğruna sivil halka silah doğrultulması HTŞ’nin içinde olduğu bunalımın sadece askeri, idari, ekonomik değil aynı zamanda ideolojik olduğunun da bir göstergesidir. Bu durumun yüzeysel bir şekilde “yaşamsal refleks” olarak nitelendirilmesi, HTŞ’nin uzunca bir süredir içinde olduğu zemin kaybı sürecinin göz ardı edilmesine sebebiyet verebilir. Diğer bir ifadeyle, HTŞ’nin içinde bulunduğu mevcut durum, anlık bir refleksle değil bir süreç içinde oluşmuştur.

HTŞ’nin İdlib’deki Geleceği
HTŞ, sahada kurduğu askeri üstünlük, militanlarına vaat ettiği refah ve ideolojik tutumu neticesinde sivil halkın rızası olmamasına rağmen İdlib’de tutunabilmişti. Fakat gelinen noktada HTŞ, kendisini güçlü yapan karakteristik özelliklerinin neredeyse tamamını kaybetmiş durumda. Halkın desteğini arkasına alamayan örgüt, İdlib’de günden güne zemin kaybettiğinin farkına varmış durumda. Bu durumu önlemek için giriştiği alternatif yollar HTŞ’nin çöküşünü daha fazla hızlandırdı. Yapılan bu yanlış hamleler sonucunda HTŞ artık düzeni sağlayabilecek enstrümanlardan yoksun bir duruma geldi. Bu noktadan sonra örgütün elinde kalan en büyük silah ise kaos yaratabilecek güçte olması. Dolayısıyla, önümüzdeki süreçte HTŞ’nin İdlib’de kaos yaratan eylemleri ile yoğun bir şekilde karşılaşılabilir.  İdlib’deki ateşkesin kırılgan yapısı, yeni bir kaos ortamını kaldırmayacağı için bazı önlemler alınması bölgedeki istikrar ortamının devam etmesi açısından önemlidir. Bu noktada alınacak en önemli önlemlerden bir tanesi, İdlib’de pasif bir görüntü çizen Suriye Milli Ordusu çatısı altındaki ılımlı silahlı muhalif unsurların hızlı bir şekilde İdlib’in askeri ve idari kontrolünü ele almasıdır. Akis bir durumda Türk Silahlı Kuvvetleri, ilerleyen dönemlerde bölgeye yönelik yeni bir operasyon yapma zorunda kalabilir.