Irak Parlamentosu Baskınından Sonra Neler Olabilir?

Sadr grubuna ait binlerce göstericiden oluşan kalabalık bir grup 30 Nisan 2016 Cumartesi günü, Irak devletine ait en önemli kuruluşların binalarını içeren ve çok sıkı bir şekilde korunmakta olan Bağdat’taki ‘Yeşil Bölge’ye zorla girmeyi ve parlamento binasını işgal etmeyi başardı. Olay,Sadr grubunun lideri Mukteda El- Sadr’ın düzenlediği basın toplantısının sona ermesinden birkaç dakika sonra meydana geldi. Sadr, basın toplantısında hükümeti, Irak’ı içine düştüğü çıkmazdan çıkaracak bir çözüm bulamamakla, partizanlık politikasına ve koltuk sevdasına kapılarak Irak’ta atılması gereken reform adımlarını engellemekle suçlayarak,  iktidar ortakları parti ve siyasi oluşumları kınadı. Mukteda el- Sadr ve Sadr akımı yandaşları, sivil toplum kuruluşlarının 2015 yılında başlattıkları ve Necef’teki Merciiyet’in de desteklediği reform hareketlerinin başlangıcından beri,giderek artan adımlar atmaya başlamışlardı.Sadr yanlıları,  protestolarında bir teknokrat hükümetinin kurulması gerektiğini vurgulayarak,partilerin makamları paylaşmaları politikasına karşı çıkmışlardı. Bu protestolarda (ilan edilen) hedefler, Irak’ı şu anda içine düştüğü güvenlik, politik, ekonomik ve sosyal buhrandan kurtarmak idi. Sadr grubu, milyonların katıldığı ileri sürülen gösteri ve mitingleri Bağdat’ın Tahrir meydanında bu yılın başlarında başlatmış, ardından Yeşil Bölge’nin kapıları önünde eylem yapmaya kalkışmış ve sonra da Muktada El- Sadr, kendisi 27 Mart tarihinde Yeşil Bölge’ye girip, orada eylem başlatmıştır. Sadr bu eylemini, Başbakan El- Abadi’nin kabine için aday gösterdiği teknokrat kişilerin isimlerini 31 Mart tarihinde parlamentoya sunması üzerine sona erdirmiştir. Ancak, başbakanın listesi, isimleri sunulan adayların gerçekten teknokrat olmadıkları ve belirli partilere bağlı oldukları gerekçesiyle,parti ve siyasi oluşumların karşı çıkmaları yüzünden parlamentodan geçememiş, siyasi ortamda yeniden gerginlik başlamış ve Sadr akımı, iktidarın nimetlerinden vazgeçmek istemeyen parti ve oluşumlarla karşı karşıya gelmiştir.

Başbakan El- Abadi, gerçekleştirmek istediği reformların gecikmesinin nedenini, reformları ve kabine değişikliğini engellemek için parlamentoyu kullanan siyasi partileri göstermektedir.Bu kriz ortamında, bazı araştırmacılar Sadr ile El- Abadi arasında (açıklanmayan) bir çeşit anlaşma olduğunu, Sadr’ın krizi tırmandırdığını, El-Abadi’nin ise ortaya çıkan tehditleri istismar ederek, yeni kabinesinin isimlerini parlamentodan geçirmek için parlamento, partiler ve siyasi oluşumlara karşı bir baskı aracı olarak kullandığını ileri sürmektedirler. Krizi izleyen gözlemcilere göre, çoğu başbakan EL- Abadi’nin emrinde olan Yeşil Bölge’nin korunmasıyla yükümlü güvenlik güçlerinin onayı olmadan, Sadr grubu yandaşlarının Yeşil Bölge’ye girebilmeleri imkânsızdı ve düşünülemezdi. Öte yandan, bu gözlemcilere göre Sadr yanlılarının bu protesto hareketine kalkışmalarının en önemli nedeni, Sadr akımının rolünü, üstünlüğünü ve halk arasında geniş bir tabana sahip olduğunu kanıtlayarak,Sadr grubunu ortadan kaldırmaya yönelik iç ve dış uğraşıların önünü kesmektir. Bundan da anlaşılıyor ki bu protestoların nedenlerinin büyük bir bölümü, Muktada El- Sadr’ın birkaç hafta önceki bir açıklamasında bir Şii-Şii çatışmanın olmadığını vurgulamasına rağmen, gücü elde tutmak için Şiiler arasında varolan bir siyasi çatışmadan kaynaklanmaktadır.

Ancak, ortam Irak parlamentosu baskınından sonra daha da karışık bir hal almıştır. Birkaç milletvekili, parlamentoyu basan Sadr grubuna ait kişiler tarafından utanç verici bir şekilde darp ve hakarete uğramıştır. Son iki gün içerisinde sosyal iletişim kanalları darp ve hakaretlere uğrayan ya da parlamentodan kaçmaya mecbur kalan milletvekillerinin görüntülerini paylaşmıştır. Darp ve hakarete uğramayan milletvekilleri bile, elbette ki bir nevi tehdidi algılamışlardır. Bunların başında El-Sadr’ın en azılı hasmı olan eski başbakan Nuri El- Maliki’nin lideri olduğu Kanun Devleti grubu gelmektedir.Bu milletvekilleri partilere bağlıdırlar, tüm partilerin de milis güçleri vardır. Bağdat’tan gelen haberlere göre, milis güçlerinin birçoğu, IŞİD’in hal hazırdaki durumu fırsat bilerek Bağdat’ta bir harekete geçmesi durumunda Bağdat’ı savunacakları gerekçesiyle, IŞİD’le sürdürülen savaş cephelerinden savaşçılarını çekip Bağdat’ta konuşlandırmışlardır. Ancak bilinen o ki bu icraat, parlamento baskınından sonra olan bitene karşı bir reaksiyondur ve bu krizin sonraki bir aşamasına hazırlık hareketidir. Öte yandan, göstericilerin Irak parlamentosu baskını sırasında İran karşıtı ve İran’ın Irak’ın işlerine karışmasını protesto eden sloganların atıldığı ve birçok İranlı sorumlunun Irak’ta olan bitenlere karşı ciddi endişelerini dile getirdikleri gözlenmiştir. Böylece parlamento baskınından sonra sorunlar daha karmaşık bir hal almıştır. Bir yandan partiler ve onlara bağlı milis güçleri, Irak’taki rollerinin sona ereceği endişesini taşırken, diğer yandan anılan parti ve milis güçlerini Irak’taki kolları olarak addeden İran da, bu parti ve milis güçlerinin rolünün biteceğinden endişe duymaktadır. Irak parlamentosunun Sadr grubu tarafından basılmasının en önemli siyasi sonuçlarından biri de, Şii siyasi partilerin aralarındaki siyasi ittifakın (Ulusal İttifak) varlığının gerekçelerinin ortadan kalkmış olmasıdır. Bu durum da yeni siyasi gruplaşmaların ve ittifakların ortaya çıkacağı ihtimalini göstermektedir. Irak parlamentosu baskınından sonra siyasi parti ve oluşumlar başbakan El-Abadi’yi kararsızlıkla, reform hakkındaki görüşlerinin karanlık olmasıyla ve bu tutumunun ortadaki kargaşanın başlıca nedeni olmasıyla suçlamaya başlamışlardır.

Karışık bu siyasi ortam, giderek artan güvenlik tehditleri, petrol fiyatlarının düşmesi nedeniyle ekonomik durumun kötüye gitmesi ve 2003 tarihinden sonra iş başına gelen hükümetlerin ekonomiyi çıkmaza sokmuş olması sonucunda, Irak’ta durumun istikrara kavuşması için düşünülen tek çare güvenlik – ordu müessesesinin sağlam halde olması ve bu kargaşalar karşısında mesleki ve tarafsız şekilde çalışması ve nihayet özellikle hiçbir kurala bağlı olmayan milis güçlerinin önünde durabilmesinden geçer. Bu ihtimalin giderek güçlenerek, Irak’ın askeri müessesesinin Irak’taki siyasi kaosu düzeltme ve ülkeyi meçhule doğru sürüklenmekten kurtarma yolunda bir harekete kalkışmasının muhtemel olduğu da düşünülebilir.