Irak’ta Federalizm Tartışmaları ve Su Yönetiminde Sorunlar

Dr. Seyfi KILIÇ, ORSAM Su Araştırmaları Programı Hidropolitik Uzmanı
Irak’ın doğal kaynakları arasında petrol ve doğal gaz en önde gelen iki kaynak durumundadır. Bu iki kaynak gerek Irak içinde gerek uluslararası alanda Irak ile ilgili değerlendirmelerde dikkate alınan en önemli konular arasında yer almaktadır.  Ayrıca bu iki doğal kaynak Irak’ta yeni yönetim şekli olan federalizm tartışmalarında da etnik ve dini konuların yanı sıra tartışmaların temelini oluşturan bir konu olmuştur. Ancak Irak’ta uzun zamandır dile getirilen ve son zamanlarda daha sık olarak duyulmaya başlanan bir sıkıntı olan su sorunu da gündemde ön sıralarda yer almaya başlamıştır.
 
Irak genel olarak ülkede yaşanan su sıkıntısının kaynağı olarak komşu ülkeleri ve özellikle Türkiye’yi görmektedir. Türkiye’nin uygulamaya koyduğu çok yönlü bir kalkınma projesi olan Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) nedeniyle ülkeye giren Fırat ve Dicle nehirlerinin sularında bir azalma meydana geldiğini ve Irak’ta su sıkıntısının baş gösterdiğini iddia etmektedir. Bu iddia kabul edilebilir olmaktan uzak olmakla birlikte bu çalışmanın amacı dışında olduğundan bu iddiaya mevcut yazıda karşı tezlere yer verilmeyecektir.
 
ABD öncülüğündeki koalisyon güçlerinin 2003 yılında Irak’ı işgali ve Saddam Hüseyin’i İktidardan uzaklaştırması ile birlikte, yeni Irak yönetiminin nasıl şekilleneceği tartışılmaya başlanmıştır. Bu dönemde etnik ve dini çekişmeler su yüzeyine çıkmış ve iç savaş boyutunda olumsuz gelişmeler yaşanmıştır. Yeni yönetim şeklinin federalizmi temel alacağı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 1546 sayılı kararı ile ortaya çıkmıştır. Söz konusu kararda federal, demokratik, çoğulcu ve birleşik bir Irak’tan söz edilerek, Irak’ın geleceği de çizilmiştir.[1] Daha sonra kurulan Geçici Yönetim Konseyi ile birlikte Geçiş Dönemi İdari Yasası hazırlanmış ve 2005 tarihli Irak Anayasası’nın temeli oluşturulmuştur.
 
15 Ekim 2005 Tarihinde kabul edilen Irak Anayasası 1. maddesine göre Irak parlamenter, demokratik federal bir cumhuriyettir.[2] Ayrıca 2006 Ekim ayında çıkan federalizm yasası ile federal bölgelerin kurulması ve düzenlenmesi öngörülmüş ancak yasa gerek merkezi yönetim ile Bölgesel Kürt yönetimi; gerek etnik, dini ve mezhepsel gruplar arasındaki gerilimler nedeniyle yürürlüğe girememiştir.
 
Irak’ta oluşan federal yapı etnik ve dini kimliklerden ayrı tutulamamaktadır. Bu nedenle de birleştirici olması beklenen yapı ayrıştırıcı bir niteliğe bürünmüş görünmektedir. Siyasi partilerin de etnik ve dini temelde örgütlenmiş olması Irak’ta demokrasi için hala uzun bir yol olduğu düşüncesini kuvvetlendiren temel argüman durumundadır. Irak’ta her grup federalizme farklı bakmaktadır. Özellikle Bölgesel Kürt Yönetimi federalizmi, merkezi yönetimin Kürt bölgeleri üzerindeki etkisini kırıcı ve Bölgesel Yönetimin etkisini artırıcı bir mekanizma olarak değerlendirmektedirler. Geçmişte yaşanan acı olaylar da bu yöndeki kararlılıklarını da güçlendirmektedir.
 
Şii gruplar arasında ise federalizme karşı olan gruplar olduğu gibi dokuz vilayeti kapsayan bir Şii bölgesinin kurulmasını isteyen gruplar da bulunmaktadır. Sünni kesim ise Irak’ın federal bir yapıya dönüşmesi ile birlikte bütünlüğünü koruyamayacağı endişesi taşımaktadırlar.[3]
 
Irak anayasası 111. maddede petrol ve doğal gaz kaynaklarının tüm Iraklılara ait olduğunu vurgulamaktadır. Ancak hemen arkasından gelen 112. maddede federal hükümetin petrol ve doğal gaz kaynaklarını üretici durumundaki vilayetler ve bölgelerle birlikte yöneteceği ve Irak halkına eşit bir biçimde dağıtacağı belirtilmiştir. Bu maddede aynı zamanda eski rejim tarafından yoksun bırakılan bölgelere öncelik tanınacağı da ifade edilmiştir. Bu ifadeler petrol ve doğal gazdan elde edilecek gelirlerin yönetimi ve dağıtımına ilişkin tüm taraflara yeterli argümanı sağlamakta ve belirsiz bir düzenleme getirmektedir.
 
Su kaynakları konusuna gelindiğinde ise aynı belirsizlik yeniden ortaya çıkmaktadır. Anayasa su kaynaklarını Irak dışından ve Irak içinde olarak ikiye ayırmakta ve Irak dışından gelen su kaynaklarına ilişkin federal hükümete açık yetki vermektedir. Anayasanın 110. maddesi federal hükümetin münhasır yetkilerini düzenlemektedir. Maddenin 8. paragrafına göre “Uluslararası hukuk ve sözleşmelere uygun bir şekilde, Irak dışından gelen su kaynakları ile ilgili planlama politikaları ve Irak’a akan suların oranını garanti altına almak ve Irak içinde adil bir şekilde dağıtımını sağlamak” Irak federal hükümetinin yetkisi dahilindedir. Anayasanın 114. maddesi de federal yönetim ile bölgesel yönetimler tarafından ortaklaşa kullanılacak yetkileri düzenlemektedir. Söz konusu maddenin 7. paragrafında federal ve bölgesel hükümetlerin, dahili su kaynaklarının adil dağıtımını garanti altına alan su politikasını düzenleme yetkilerinin paylaştırıldığı belirtilmektedir. Bunun bir kanun vasıtasıyla olacağı da hüküm altına alınmıştır.
 
Federal ve bölgesel hükümetlerin birbiri ile çatışan su kaynakları geliştirme politikası takip etmeleri durumunda ise bölgesel hükümetlerin politikalarının önceliğe sahip olduğu anayasanın 115. maddesinde açık bir şekilde ifade edilmektedir.[4] Ayrıca 121. madde de federal hükümetin münhasır yetkisi içinde olmayan konularda, federal hükümetin kullanacağı yasama yetkisinin bölgesel yasama yetkisi ile çatışması durumunda, bölgesel yönetimin ulusal düzeydeki düzenlemeyi bölgesel düzeyde değiştirmeye yetkisi olduğuna işaret etmektedir.
 
Irak Anayasasına göre, Bağdat ve geçici olarak Kerkük hariç olmak üzere diğer vilayetler kendi aralarında birleşerek bölge oluşturabilirler. Ancak şu ana kadar ülkenin kuzeyindeki Bölgesel Kürt Yönetimi’nden başka bölge oluşturulmamıştır. Bu yönde zaman zaman istek oluşsa da şimdilik bu fikirlere karşı olanların baskın geldiği düşünülebilir. Bölgesel Kürt Yönetimi Dohuk, Süleymaniye ve Erbil vilayetlerinden oluşmaktadır. Irak’ın kuzeyindeki dağlık alanı kapsayan bu bölge Irak’ın diğer bölgeleri dikkate elındığında su kaynakları açısından oldukça zengindir. Dicle nehrinin birçok kolu bu bölgede bulunmaktadır. Ayrıca Dokan ve Darbandikhan hidroelektrik santralleri de Bölgesel Kürt Yönetimi sınırları içinde bulunmaktadır. Ülkenin en büyük barajı ve hidroelektrik santrali olan ve Dicle Nehri ana kolu üzerinde bulunan Musul Barajı da her ne kadar Bölgesel Kürt Yönetimi’nin sınırları içinde bulunmasa da fiilen, KDP ve KYB’nin ortak kontrolü altında bulunmaktadır.
 
Bölgesel Kürt Yönetimi ile merkezi hükümetin su kaynaklarının geliştirilmesine dair politikalar konusunda ihtilafa düşmeleri durumunda Irak yeni bir sorun ile karşı karşıya kalacaktır. Mevcut anayasa ise bu konuda çözüme dair fazla bir umut vermemektedir. Bölgesel Kürt Yönetimi’nin 1992 yılından bu yana içselleştirmiş göründüğü bölgesel yönetim deneyimi ve mevcut anayasa tarafından verilmiş hakları konusunda geçmişte yaşadığı acı tecrübeleri de öne sürerek kıskanç davranacağı açıktır. Ancak su yönetiminde havza bazında yönetimin öneminin anlaşıldığı günümüzde parçalı bir su yönetiminin sorun yaratacağı da tüm taraflarca dikkate alınmalıdır.
 


Kaynaklar
[1] http://daccess-dds ny.un.org/do
c/UNDOC/GEN/N04/381/16/PDF/N0438116.pdf?OpenElement,
  [2] http://www.uniraq.org/documents/iraqi_constitution.pdf
  [3] Duman, Fatma Ceren Türkmen,  http://www.orsam.org.tr/tr/trUploads/Y
azilar/Dosyalar/20111021_inceleme3.pdf
  [4] http://www.uniraq.org/documents/iraqi_constitution.pdf