Irak'ta Yapılan Arap Birliği Toplantısının Ardından

ORSAM Ortadoğu Uzmanı
Arap Birliği’nin 23. Dönem Genel Kurul Toplantısı Irak’ın başkenti Bağdat’ta 29 Mart 2012 tarihinde düzenlendi. Toplantıdan önce Arap Ülkeleri Ekonomi ve Dışişleri Bakanları farklı günlerde bir araya geldi. Ancak asıl önemli toplantı 29 Mart’ta yapıldı. Böylece dönem başkanlığı Libya'dan Irak'a geçti. Arap Birliği’nin 22 üyesinin devlet başkanları düzeyinde yapılması gereken genel kurul toplantısına toplantıyı düzenleyen Irak’la birlikte sadece  9 devlet başkanı düzeyinde katılırken, diğer ülkeler daha düşük düzeyde temsil edildi. Toplantıya devlet başkanları düzeyinde Tunus Devlet Başkanı Munsif El-Mazruki, Sudan Devlet Başkanı Ömer El-Beşir, Libya Ulusal Geçiş Konseyi Başkanı Mustafa Abdülcelil, Somali Devlet Başkanı Şerif Şeyh Ahmet,  Lübnan Devlet Başkanı Mişel Süleyman, Kuveyt Emiri Sabah El-Ahmed El-Cebir El-Sabah, Cibuti Devlet Başkanı İsmail Ömer Guelleh ve Komor Devlet Başkanı Ikililou Dhoinine katıldı. Katar ve Suudi Arabistan toplantıya büyükelçilerini gönderirken, diğer üye ülkeler başbakan ve dışişleri bakanlığı düzeyinde toplantıya iştirak etti. Öte yandan 2007’den bu yana Arap Birliği’nde daimi gözlemci ülke olan Türkiye, Irak tarafından toplantıya davet edilmemiştir. Ancak son olarak Kasım 2011’de Mısır’ın başkenti Kahire’de yapılan ve Suriye’ye yönelik yaptırım kararlarının alındığı Arap Birliği Ülkeleri Dışişleri Bakanları Toplantısına Türkiye’de Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun katılımıyla iştirak etmiştir. Irak tarafındaki bu tavrın son dönemde Türkiye ile gerilen ilişkilerin etkili olduğu, özellikle Türkiye’nin Suriye politikasında Irak’la ayrılmasının da etkisi olduğu düşünülmektedir. Ayrıca AB Dış Politika ve Güvenlik Komiserliği’nden Pierre Vimont’un ise toplantıya davet edilmesi dikkat çekicidir.   Tahmin edileceği gibi toplantının ana gündem maddesini Suriye meselesi oluşturmuştur. Toplantı sonunda 49 maddelik bir sonuç bildirisi yayınlanmıştır. Sonuç bildirisinde Suriye’nin 6 maddelik Annan Planı’nı kabul etmesi tavsiye edilmekle birlikte, Suriye meselesinin dış müdahale olmadan çözülmesi istenmiştir. Ayrıca, Filistin davasına destek verilmesi, Arap barış Girişimi’nin desteklenmesi, terörün her türünün kınanması ve terörle daha etkin mücadele için çözüm yollarının bulunması, bölgenin kitle imha silahlarından temizlenmesi, Arap Parlamentosunun aktif hale getirilmesi, siyasal değişimlere destek verilmesi ve Sudan, Yemen ile Somali’ye destek verilmesi gibi maddeler yer almıştır. Toplantı öncesinde Suriye toplantıdan çıkan her türlü kararı kabul etmeyeceğini açıklasa da Annan Planı’nı kabul ettiği açıklanmıştır. Arap Birliği toplantısının yapıldığı sırada, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın İran temasları sırasında da Suriye’de reform ve seçimlerin yapılması gibi konuların gündeme gelmesinin Suriye’yi köşeye sıkıştırdığı düşünülmektedir.
  Diğer taraftan toplantı gündeminde konuşulan konulardan daha çok toplantının Irak’ın iç ve dış politikasına etkisi uluslararası medyanın dikkat çektiği asıl konu olmuştur. Zira Arap Birliği üye ülkelerin yetkilileri tarafından yapılan açıklamalarda da Irak’ın durumuna vurgu yapılmıştır. Bu açıdan toplantının Irak açısından değerlendirilmesinde fayda görülmektedir. Arap Birliği’nin 23. Dönem Toplantısı, 22 yıl sonra Irak’ta yapılan ilk uluslararası toplantı niteliğini taşımaktadır. Ayrıca 2003 sonrası dönemde yeniden yapılanan Irak’ın kendini uluslararası kamuoyuna kabul ettirebilmesi açısından da bu toplantının son derece önemli olduğu düşünülmektedir. Nitekim Irak, toplantının düzenlenmesi için ciddi bir çaba sarf etmiştir. Siyasal ve diplomatik girişimlerin yanı sıra toplantının düzenlenmesi için de önemli miktarda kaynak ayrılmıştır. Toplantının maliyetinin Irak’a 600 milyon dolar olduğu konuşulmaktadır. 
  Irak’ın Arap Birliği toplantısına bu denli önem göstermesinin en büyük nedenlerinden birinin Arap Dünyası ile halen etkin düzeyde ilişki kuramaması ve dış politika üretememesi olarak gösterilebilir. Bu açıdan Irak, kendini Arap Dünyasına kanıtlama çabasına girmiştir. Özellikle toplantının ABD askerlerinin çekilmesinden birkaç ay sonra düzenlenmesi, Irak’ın kendi güvenliği ve kurumsallaşmayı sağlayabildiğini göstermesi açısından bir fırsat olarak değerlendirmiştir. Bu nedenle Irak’taki güvenlik önlemleri üst düzeye çıkarılmış, ülkede bir hafta boyunca okullar ve kamu kuruluşları tatil edilmiş, toplantının yapıldığı gün Bağdat’ta sokağa çıkma yasağı uygulanmıştır. Hatta Bağdat’ın güvenliğinin sağlanması için 100 binden fazla güvenlik personelinin görev yaptığı söylenmektedir. Buna rağmen 29 Mart’ta Bağdat’ın üç bölgesinde bombalı saldırılar düzenlenmiştir. Bunlardan birini İran Büyükelçiliği yakınında olması da dikkat çekmiştir. Zira hem toplantı öncesindeki hem toplantı sırasındaki hem de toplantı sonrasındaki gelişmelere dikkat edilecek olursa, toplantının mezhepsel kamplaşmaya sahne olduğu söylenebilir. Çoğunlukla Sünnilerin hakim olduğu yönetimlerin bulunduğu ülkeler olan Körfez Ülkeleri arasında sadece Kuveyt devlet başkanlığı seviyesinde katılmıştır. Ayrıca Mısır, Fas, Yemen, Ürdün gibi önemli bölge ülkeleri de toplantıya düşük seviyede temsilci göndermiştir. Cubuti, Komor gibi küçük ve etkisiz devletlerin üst düzey katılım sağlamasının bir anlamı olmadığı düşünülmektedir.
  Ancak Katar Başbakanı ve aynı zamanda da Dışişleri Bakanı olan Şeyh Hamad Bin Jasim Al-Thani’nin toplantıya ilişkin yaptığı açıklama, Irak’a ilişkin algılamaları daha net olarak ortaya koymuştur. El-Thani toplantıyla ilgili verdiği bir demeçte, toplantıya ilişkin bu düşük katılımın Bağdat yönetimine bir “mesaj” olduğunu belirterek, Şii ağırlıklı hükümetin Sünnileri marjinalize ettiğini vurgulamıştır. Buradan hareketle iç politikada tam anlamıyla bir meşruiyet sağlayamayan ve halen hükümet içindeki gruplar arasındaki anlaşmazlıkları gideremeyen Irak Başbakanı Nuri E-Maliki liderliğindeki hükümetin dış politikada da beklediği meşruiyeti sağlayamadığını söylemek mümkündür. Bununla birlikte, Irak hükümetinin Suriye konusunda Beşşar Esad’a destek verir tutumunu da bırakmak zorunda kaldığı görülmektedir. Zira başta Nuri El-Maliki ve grubu olmak üzere Beşşar Esad’ı destekleyen bir tutum sergilediği bilinmektedir. Ancak Arap Birliği Toplantısında bu tutumdan çark edebileceğine yönelik işaret ortaya çıkmıştır.
  Aynı zamanda Arap Birliği Toplantısı, Irak iç politikasındaki kırılganlığı da ortaya çıkartmıştır. Hükümet ortakları olan Irakiye Listesi lideri İyad Allavi ve Kürt Listesi lideri Mesut Barzani toplantıya katılmayarak, Irak iç politikasındaki sıkıntının toplantıya da yansımasına sebep olmuştur. Bu açıdan iç politik sorunlarını çözemeyen Irak’ın bölgesel ve hatta uluslararası sorunların çözümüne katkısı ve başarısının tartışıldığı/tartışılabileceği söylenebilir. 
  Sonuç olarak, ne Irak’ın ne de Arap Dünyası’nın, Arap Birliği 23. Genel Kurul Toplantısından beklenen sonuçları elde edemediğini ifade etmek yerinde olacaktır. Toplantıda bir sonuç bildirisi ortaya konsa da ülkeler arasında özellikle Suriye konusunda görüş birliğine varılamadığını belirtmek mümkündür. Aynı zamanda Irak’ın dış politikada da halen bölge ülkeleri açısından güven telkin etmediği de ortaya çıkmıştır. Ancak Irak için daha önemlisi iç politik sorunlarını çözmeden ve dengeyi sağlamadan dış politikada sonuç alabilmesinin mümkün olmadığının görüldüğü düşünülmektedir. Bunun temelinde Irak’taki etnik, dini ve mezhebi kimliklerin siyasallaşmasının etkisi olduğu değerlendirilmektedir. Daha açık bir ifade ile Irak iç politikasının temel sorununun etnik, dini ve mezhebi aidiyetin siyasal davranışlara yön vermesi olarak göstermek mümkündür. Bu temel sorunun giderilmeden dış politikada da dengeli ve başarılı olunabilmesinin mümkün olmadığı düşünülmektedir.