Irak ve Suriye’de iç savaşın kazananı Kürtler

21. yüzyılın Kürtlerin yüzyılı olacağı iddia ediliyordu. Bu iddiayı doğrulamak için henüz erken olsa da 2015 yılı ile beraber özellikle Irak ve Suriye Kürtleri adına tarihi gelişmelerin yaşandığı söylenebilir. Irak’ta merkezle bağı giderek zayıflayan Kürt Bölgesinde bağımsızlık söylemi ve zemini giderek güçlenmekte. Ortadoğu’daki Kürtler arasında en zayıfhalka olarak görülen Suriye Kürtleri ise fiili olarak kendi otonom bölgelerini kurdu ve siyasi statü sahibi olmaya çok yaklaştı.
 
Birbiriyle bağlantılı iki gelişme söz konusu durumun ortaya çıkmasını sağladı. Birincisi Mart 2011 tarihinde Suriye’de başlayan halk ayaklanmasının zaman içinde merkezi otoritenin giderek güç kaybettiği bir iç savaşa dönüşmesi. Bu gelişme ülkede merkezkaç kuvvetlerin güçlenmesini sağladı. Bu anlamda en hazırlıklı toplumsal kesim Kürtler ve siyasi hareket olarak PYD oldu. İkinci gelişme Suriye iç savaşının uzamasına bağlı olarak El Kaide türevi Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD)’nin ortaya çıkmasıydı. IŞİD Suriye ve Irak’ta geniş alanlar ve doğal kaynakları kontrol etmeyi başardı. IŞİD’in güçlenmesi birkaç açıdan Kürtler adına fırsat yarattı. Birincisi Irak ve Suriye’de merkezi otoritelerin zayıflamasına zemin hazırlayarak yerel güçlerin öne çıkmasını sağladı. İkincisi terör örgütü IŞİD’e karşı mücadelede yer almak uluslararası alanda meşruiyet sağlama ve destek almanın araçlarından biri haline dönüştü. Bu anlamda en uygun yerel unsur olarak Irak ve Suriyeli Kürtler Batı’nın yakın müttefiki haline geldi ve güçlendiler. Irak Kürt Bölgesel Yönetimi, PKK, PYD’nin birçokBatılı ülkeden aldığı askeri desteği, PKK’nın terör örgütleri listesinden çıkarılması tartışmaları bu bağlamda değerlendirilebilir. Irak’ta bir diğer etki Bağdat ile Erbil arasındaki coğrafi bağlantının neredeyse ortadan kalkması oldu. Bu da Iraklı Kürtlerin bağımsızlık söyleminin güçlenmesi,  meşruzeminin oluşması ve koşulların olgunlaşması ile sonuçlandı. Iraklı Kürtler açısından bir diğer fırsat Bağdat ve Erbil arasındaki tartışmalı bölgeler sorununun, şimdilik kaydıyla, kendiliğinden çözülmesi oldu. Irak ordusunun IŞİD’e karşı geri çekilmesinden doğan boşluk başta Kerkük olmak üzere birçok tartışmalı bölgede peşmerge tarafından dolduruldu.
 
IŞİD sonrası Kürt aktörler arası işbirliği ve rekabet
IŞİD’in Kürtler adına yarattığı en büyük fırsat belki de bölgede rekabet halinde olan Kürt siyasal ve askeri aktörler arasında ortak tehdide karşı işbirliği temelinde bir ittifak doğurması oldu. Iraklı Kürtlerin Musul, Kerkük, Diyala ve Erbil kırsalında IŞİD’e karşı kaybettiği bölgelerin geri kazanılması mücadelesine başta PKK olmak üzere YPG, İranlı Kürt silahlı güçler destek verdi. Irak ve Suriye Kürt bölgeleri arasında coğrafi bağlantı açısından önem taşıyan Musul’a bağlı Sincar’ınIŞİD’den kurtarılması çabalarında KDP peşmergeleri Suriye’den gelen YPG güçleri birlikte hareket etti. Kerkük, Erbil ve Diyala çevresindeki IŞİD’e karşı mücadelede ise KYB peşmergeleri ile birlikte PKK mücadele yürüttü. Uzun süre boyunca Barzani’ye bağlı güçlerin Suriye Kürt bölgelerinde etkinlik çabalarına direnen PYD,Kobane IŞİD kuşatması altına girince KDP peşmergelerinin Türkiye üzerinden geçerek Kobane’ye girişine onay verdi. Kürt aktörler arasında en sorunlu ilişkiye sahip KDP ve PKK arasında dahi Sincar’da, Gwer’de ve Mahmur’da işbirliği yapılmış olması şaşırtıcıydı. Hatta Kürt Bölgesi Başkanı Mesut Barzani Mahmur’da çatışma bölgelerini ziyarete gittiğinde PKK’lı komutanları kutlarken çekilen resimler basına yansımıştı.
 
Hem Suriye’de hem de Irak’ta IŞİD’e karşı sağlanan kısmi başarıda Kürt aktörler arasındaki birlikteliğin rolü önemli. Ama daha kritik olan başta ABD olmak üzere IŞİD’e karşı oluşturulan koalisyon güçlerinin verdiği destekti. Bu sayede IŞİD acil bir tehdit olmaktan çıkarılabildi. Ortak tehdidin ortadan kalkmasa da zayıflaması bahsi geçen birlikteliğin ne kadar kırılgan olduğunu ortaya çıkardı. Hatta taraflar arasında yeni rekabet alanlarının ortaya çıktığı görüldü.
 
PKK2013 yılında gerçekleştirdiği Kongre’de açıkladığı Siyasi Tutum Belgesi’nde öncelikli hedeflerden biri olarak “Irak’ta etkili bir aktör olmayı” belirlemişti. IŞİD’e karşı ortak mücadele PKK’ya bu hedef adına önemli fırsatlar sağladı. Kerkük, Musul ve Diyala’da“fedakarlık yapan” PKK bu bölgelerden kolayca çekilmeyeceğini gösterdi. Ortak tehdidin çekilmesi ile “birlikte geri kazanılan” bölgelerin kimin kontrolünde olacağı sorunu ortaya çıkmaya başladı. PKK’nın Sincar’da kanton kurulması teklifi ve bu yönde bazı adımların atılmış olması, PKK liderlerinin Irak Kürt bölgesinin demokrasi ve federal bölgeler çerçevesinde yönetilmesi gerektiği söylemleri PKK’nın Irak’ta kendi kontrolünde bölgeleristediğinin işareti. PKK böylece Suriye Kürt bölgelerinde iktidarını pekiştirmenin ötesinde rekabeti KDP’nin sahasına taşımayı başardı. PKK’nın KDP’ye karşı bu denli öne çıkmasında etkili bir faktör de İran oldu. Suriye’de PYD/PKK ile işbirliği yapan İran,Irak Kürt Bölgesi’nde artan KDP etkisini PKK-KYB ittifakı ile dengeleme arayışında. İran,Irak Kürt bölgesinin kendi içinde farklı aktörler tarafından kontrol edilen “kantonlar” şeklinde yönetilmesini desteklemektedir.
 
Kürt aktörler arası artan rekabet çerçevesinde değerlendirildiğinde, Türkiye’nin güney sınırları boyunca oluşan Kürt kuşağıkendi içinde farklı siyasi hedefleri olan ve farklı bölgesel ittifaklara sahip aktörler tarafından kontrol ediliyor olduğu gerçeği ortadadır.
 
Kürt kuşağı ve Türkiye
Kendi içindeki çelişkiler ve çatışma riskine rağmen büyük resme bakıldığında ortaya çıkan sonuç Irak Kürt Bölgesi’nin İran sınırından başlayarak batıya doğru bir kuşak halinde Akdeniz sınırlarına dayanmış bir Kürt bölgesinin ortaya çıktığıdır. Coğrafi açıdan bakıldığında Akdeniz’e açılan bütüncül Kürt bölgesinin önünde Suriye’de Kobane ve Afrin kantonları arasında kalan ve büyük kısmı IŞİD tarafından kontrol edilen hat ile Afrin’den sonra bir kısmı Suriyeli muhalifler ve kalan kısmı rejimin kontrolü altındaki Lazkiye’ye bağlı Bayır-Bucak bölgesi kalmaktadır. Türkiye’nin doğrudan askeri dahli olmaması durumunda IŞİD’e karşı ABD desteğini alan Kürtlerin Afrin-Kobane arasını da ele geçirmesi yüksek olasılıktır.
 
Türkiye açısından bakıldığında Irak ve Suriye’deki Kürt bölgeleri açısından iki farklı yaklaşım ve algının olduğu söylenebilir. Irak’ta bağımsızlık ilan etmediği sürece Bağdat’tan olabildiğince bağımsız hareket eden bir Kürt bölgesi fırsat olarak görülmektedir. Bağdat’ın giderek artan oranda İran kontrolüne geçmesi, mezhepsel bölünmenin bir daha onarılamayacak şekilde derinleşmesi ve Kürt yönetimi ile sürdürülen enerji işbirliği bunun nedenleri olarak sıralanabilir. Suriye’de ise aynı fırsat algısının olmadığı açıktır. Suriye’de Kürt kuşağı ile ilgili iki temel sorunun olduğu söylenebilir. Birincisi söz konusu bölgenin karşılıklı güven bunalımının yaşandığı ve tehdit algılamasına dayalı ilişki içinde olunan bir aktör olan PYD/PKK tarafından kontrol ediliyor olması. Bu durumun sınır güvenliği ile ilgili yarattığı kaygının ötesinde Türkiye’nin birincil meselesi olan çözüm süreci bağlamında elini zayıflatacağı kaygısı yaygındır. İkinci ve en az bunun kadar önemli neden Kürt kuşağının arada kalan cepleri de kapsayacak şekilde genişlemesi durumunda Türkiye’nin Arap Dünyası ile coğrafi bağlantısının kesilecek olmasıdır. Bu durumda Türkiye, Suriye ve genel anlamda Ortadoğu’ya açılımını PYD/PKK üzerinden yapmak durumunda kalacaktır. Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde güvenli bölge oluşturmak üzere askeri müdahalede bulunması olasılığını PKK kontrolünde Kürt bölgesi kaygısı kadar Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun “Türkiye’nin Halep ile bağlantının kesilmesine asla müsaade etmeyiz” açıklaması bağlamında değerlendirmek gerekmektedir.
 
Kuzey Suriye’de yaşananlar Türkiye açısından bir dış politika meselesi olmaktan öte doğrudan iç güvenliği, toprak ve siyasal bütünlüğü ile ilgilidir. Bu açıdan bakıldığında Kuzey Suriye’deki gelişmeler Türkiye’nin en önemli meselesi olan çözüm süreci bağlamında önem kazanmaktadır. PYD/PKK’nın önceliği Suriye’nin kuzeyinde siyasi statü sahibi olunmasıdır. Suriye’deki mücadele PKK’ya birçok açıdan açılım sağlamaktadır. IŞİD’e karşı mücadele üzerinden uluslararası alanda meşruiyet kazanırken bölgesel düzeyde Kürt milliyetçiliğinin bayraktarlığını üstlenme imkanı elde etmektedir. Özgüveni artmış, askeri olarak güçlenmiş, kalıcı bölge kontrolü sağlamış, bölgesel düzeyde Kürtler arasında çekim merkezi olma yolunda ilerleyenörgütün kendini bu denli güçlü hissettiği bir ortamda siyasi müzakereye yanaşması zorlaşacaktır. Ya da ancak kendi maksimalist talepleri üzerinden bir barışa razı olacaktır.
 
Bu yazı "Irak ve Suriye’de iç savaşın kazananı Kürtler" başlığıyla Al -JazeeraTurk internet sitesinde yayınlanmıştır