Irak’ın PKK Krizi

Türk Silahlı Kuvvetlerinin (TSK) 17 Nisan 2022 gecesi, Irak’ın kuzeyindeki terör örgütü PKK varlığına yönelik olarak, Mayıs 2019’da başlatılan “Pençe Harekâtlarının” bir devamı olarak, Metina, Zap ve Avaşin-Basyan bölgelerinde, “Pençe Kilit” adıyla yeni bir operasyon başlatması, bölgede yeni bir hareketliliğin ve tartışmanın da başlamasına yol açtı. Türkiye açısından operasyonların amacı ve hedefi son derece net. Ancak sınırın diğer tarafında “olmaması gereken” bir kafa karışıklığı var. Türkiye’nin ülke içi operasyonları neticesinde gücünün büyük kısmını sınır ötesinde tahakküm etmek zorunda kalan PKK, Türkiye’nin gerçekleştirdiği sınır ötesi operasyonlar neticesinde de Irak’ta yeniden konumlanma çabası içerisinde. Özellikle 2019’da başlatılan ve hâlen etkili bir biçimde sürdürülen “Pençe Harekâtları” sonucunda, PKK’nın kırsal ve dağlık alanda karşılaştığı baskıyla şehir merkezlerine inmek zorunda kaldığı görülüyor. Bu durum Irak’taki tüm kesimleri PKK konusunda alacakları tavır konusunda zorluyor. Zira “dağda” kalan PKK sorun olmazken, bugün “egemen alanlar” PKK tehdidiyle karşı karşıya.

Kürtlerin Çelişkisi
Iraklı Kürtler açısından PKK konusunda ciddi bir açmaz var. Irak Kürt siyasetinin iki yürütücü gücü ve rakip partiler olan Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) ve Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) arasında PKK ile ilişkilerde giderek farklılaşan bir ilişki biçimi var. Her ne kadar 1990’larda KDP ve PKK arasında çatışmasızlık anlaşması yapılmış olsa da bugün itibarıyla PKK, KDP açısından net bir tehdit konumunda. Zira PKK’nın merkezi olarak bilinen Kandil, her ne kadar KYB’nin hâkim olduğu Süleymaniye’ye yakın bir konumda olsa da terör örgütünün ağırlıklı bulunduğu alan KDP’nin hâkim olduğu bölgeler. Bununla birlikte başta Duhok olmak üzere KDP’nin hâkimiyet alanlarının Türkiye sınırlarında olması, KDP ve PKK’yı karşı karşıya getiriyor. PKK her ne kadar Türkiye çıkışlı bir örgüt olsa da sınır ötesi varlığı ile özellikle Suriye ve Irak’ta taban bulabiliyor. Ayrıca alan hâkimiyeti mücadelesinin yanı sıra, KDP ve PKK arasında da net bir ideolojik ayrışma var. KDP’nin temelde milliyetçi-muhafazakâr, Sünni ve hatta tasavvufi geleneğin (Nakşibendi) temsilcisi olduğunu söylemek yanlış olmaz. Buna nazaran PKK, her ne kadar bugün “küresel hegemon güçlerin maşası” hâline gelse de Marksist Leninist ideolojik saiklerle kurulan seküler bir yapı. Ayrıca yapıları itibarıyla KDP gelenekselci bir çizgideyken, PKK kuruluş itibarıyla “düzen karşıtı, dayatmacı modernleştirmeyi” önceleyen saiklerle hareket ediyor. Bu açıdan kuruluş ilkelerinin karşıtlığı düşünüldüğünde, bugün PKK ve KDP arasında sahadaki güvenlikçi karşılaşma, ideolojik ayrışmayı da daha görünür kıldı.

KYB ise hem kuruluş dinamikleri açısından benzeştiği hem de KDP’ye karşı elini güçlendirebileceği PKK ile bir yakınlaşma içerisine girdi. Zira KDP’den farklı olarak PKK, KYB için doğrudan bir tehdit unsur değil. PKK’nın hitap ettiği coğrafya sosyolojik olarak KYB’nin hâkim olduğu coğrafya ile örtüşmüyor. Bu nedenle KYB’nin KDP’yi dengeleyebilmek için PKK’yı araçsallaştırdığı görülüyor. Ancak bu durum IKBY’deki dengeleri ve statükoyu da bozuyor. KYB her ne kadar KDP ile ayrışma yaşasa bile, statükonun bir temsilcisi ve IKBY’nin kurucu unsuru. IKBY açısından PKK, ideolojik ve örgütsel bir zeminden güvenlik ve istikrar bozucu faktöre dönüşüyor. Bu yüzden KYB de bir taraf seçme durumunda. PKK’nın iki partili statükoyu aşan, IKBY’yi bütüncül olarak tehdit eden bir durumu var.

Irak’ın Zorluğu
Türkiye’nin yaptığı operasyonlara Irak merkezî siyasetinden tepkiler gelse de bunları devlet olma özelliğinin doğal tepkileri olarak algılamak mümkün. PKK’nın Irak’taki faaliyetleri göz önüne alındığında, örgüt belki de bugün Irak için Türkiye’den daha büyük bir tehdit. Nitekim son birkaç gündür PKK ve bağlantılı gruplar Irak’ın Ninova (Musul) vilayetine bağlı Sincar’da çatışma içerisinde. Irak’ın Suriye sınırında olan Sincar, PKK açısından yeni bir üs ve lojistik destek merkezi konumunda. Burada PKK’ya bağlı yerel gruplar (başta Sincar Direniş Birlikleri olarak anılan YBŞ), Irak hükûmetinin DEAŞ operasyonları sonrasında bölgede hâkimiyet kurmasına izin vermiyor, hatta zaman zaman Irak hükûmeti ile karşı karşıya gelen İran destekli Şii milis gruplarla da iş birliği yapıyor. PKK sadece Sincar ya da IKBY’nin kontrolündeki vilayetlerde değil, Kerkük, Musul gibi stratejik vilayetlerde de etkinlik sağlamaya çalışıyor. Bu noktada Irak açısından net bir “PKK krizi” olduğunu söylemek yanlış olmaz.

Irak merkezî hükûmeti bugüne kadar Irak’ın kuzeyindeki PKK meselesini hep Kürtlere havale etmişti. Zira PKK, merkezî hükûmetin egemenlik alanlarına müdahil değildi ya da bir tehdit oluşturmuyordu ancak bugün itibarıyla Irak’ın resmî güvenlik güçlerini ve vatandaşlarını hedef alan bir konuma geldi. Ekim 2021 Irak Temsilciler Meclisi seçimlerinin galibi Mukteda es-Sadr her ne kadar Türkiye’nin yaptığı operasyonları eleştirse de Türkiye’nin Irak topraklarındaki “tehlikeyi sona erdirmek için” Irak hükûmeti ve güvenlik güçleri ile koordineli olması gerektiğine yönelik açıklamasıyla malumu ilan etmiş oldu.

Bugün artık Irak’ın PKK’ya gözünü kapatma şansı yok. Irak’ın kendi topraklarındaki PKK’ya karşı somut adımlar atmaması hâlinde bu tehdit ve tehlikenin büyümesi işten bile değil. Zaten son derece karmaşık ve istikrarsız bir durumda olan Irak’ın yeni bir güvenlik riskini kaldırma lüksü yok.

Bu görüş 24 Nisan 2022’de Milliyet internet sitesinde “Irak’ın PKK Krizi” başlığıyla yayınlanmıştır.