IŞİD’le Mücadelede Irak’ın Güvenlik Zafiyetleri

10 Ekim’de erken seçimlere gitmeye hazırlanan Irak, diğer yandan terör örgütü IŞİD’in ülkenin çeşitli noktalarında gerçekleştirdiği saldırılar ile karşı karşıya kalmaktadır. ABD-İran geriliminin yansımalarının oluşturduğu siyasi baskıların yanı sıra ekonomik zorluklar ile de baş etmeye çalışan Irak yönetimi, bu sorunlara ek olarak IŞİD tehdidinin hâlen sonlandırılamadığı gerçeğiyle de yüzleşmektedir. 2018’den bugüne Kerkük, Selahaddin ve Diyala gibi tartışmalı bölgeleri kapsayan vilayetlerde güçlenen örgütün Bağdat ve çevresinde de bombalı saldırılar düzenlemeye başlaması, kalıcı çözüm sağlanamaması hâlinde örgütün saldırı kapasitesini kuzey vilayetlerden güneye doğru genişletebileceğini göstermektedir. Nitekim 2021’in Ocak ayında IŞİD’in Bağdat’ta düzenlediği eş zamanlı iki intihar saldırısında 32 kişinin ölümü ve 100’den fazla kişinin de yaralanması söz konusu potansiyel tehdidi göstermesi bakımından önem teşkil etmektedir.

IŞİD’e karşı Irak’ın kuzeyinde yürütülen mücadelede bölgeye sevk edilen güvenlik güçlerinin miktarının ve harekât kabiliyetinin yetersiz kaldığı söylenebilir. Askerî mücadelede ortaya çıkan eksikliklerin temel nedenlerinden birinin, IŞİD’in 2017 sonrasında benimsediği saldırı stratejilerine karşı Irak güvenlik güçlerinin terörle mücadele beklenen dönüşümü gerçekleştirememesi olduğunu söylemek mümkündür. Zira örgüt, 2014-2017 yılları arasındaki dönemin aksine Irak’ta herhangi bir alan kontrolüne sahip değildir ve belli bir toprak parçasını savunmamaktadır. Aksine kırsal ve dağlık alanda hücre yapılanması şeklinde varlık göstererek saldırılarını gayrinizami harbin temel esaslarından olan ani saldırılara göre şekillendirmektedir. Bu anlamda özellikle bölgede faaliyet gösteren karakol ve üsler ile devriye görevinde bulunan güvenlik güçlerine dönük ani silahlı baskınlar; yol kenarına döşenen EYP’ler vasıtasıyla bombalı veya roketli saldırılar ile Irak güvenlik güçlerine kayıplar verdirilmektedir. Öte yandan sivillere yönelik de bilhassa 2021’in başından bu yana köylere yapılan silahlı baskınlar neticesinde kaçırma vakalarının önemli ölçüde artış gösterdiği gözlemlenmektedir. IŞİD’in 2017 sonrasında benimsediği bu stratejiye karşın Irak ordusu, federal polis ve Haşdi Şaabi birliklerinden oluşan güvenlik güçlerinin operasyonel kabiliyetinin son derece düşük kaldığı gözlemlenmektedir. Her ne kadar özellikle IŞİD ile mücadele kapsamında gayrinizami harp konseptine karşı da etkili olabilecek şekilde eğitim alan Irak Terörle Mücadele Birimine bağlı ekipler Kerkük, Selahaddin ve Diyala gibi vilayetlerde görev alıyor olsa da bu ekiplerin bölgedeki sayısal mevcudiyetleri düşük kalmaktadır. Terörle Mücadele Biriminin bölgede aktif şekilde rol almayışı, yerel halk ve siyasiler tarafından da sıklıkla dillendirilmekte ve federal polis gibi terörle mücadelede yetersiz kalabilen ekiplerin yerine Terörle Mücadele Biriminden ekiplerin sayılarının artırılması talep edilmektedir.

Kerkük merkezli bakıldığında kentin güneyinde kalan Dakuk’taki kırsal araziler ile dağlık noktalar IŞİD militanlarının en aktif olduğu bölgeler durumundadır. Ayrıca Havice ve Dibis ilçelerinde de bilhassa federal polis güçleri ve Irak ordusu mensupları ocak ayından bu yana önemli kayıplar verirken bu ilçelerdeki köylere yapılan silahlı baskınlar sivillerin de kayıplar vermesine neden olmaktadır. Öte yandan özellikle Selahaddin vilayetine bağlı Tuzhurmatu ve Tikrit ilçeleri IŞİD’e karşı en çok sivil kayıp verilen bölgelerin başında gelmektedir. Bu noktada bilhassa bölgede bulunan Haşdi Şaabi tugaylarının güvenlik açığını kapatamadığı düşüncesi de yerel halk ve idareciler tarafından sıklıkla dillendirilmeye başlanmıştır. IŞİD mensupları, 14 Mart’ta Tikrit’e bağlı Albu Dor köyünde bir eve yaptıkları baskında aynı aileden altı sivil ile köyde bulunan bir avukatı öldürmüşlerdir. Saldırı ile ilgili açıklama yapan Selahaddin Valisi Ammar el-Cebr, terör saldırısı sonrasında bölgeyi ziyaret eden Irak İçişleri Bakanı Osman el-Ganimi’den, bölgenin güvenliğini Haşdi Şaabi yerine merkezî hükûmete bağlı diğer birimlerin sağlamasını talep ettiklerini ifade etmiştir.

Hava Desteği ve İstihbarat Faktörü
Gerek Kerkük’te gerekse Selahaddin ve Diyala vilayetlerinde Irak ordusunun -özellikle Terörle Mücadele Biriminin- personel sayısını artırması olumlu sonuç doğurabilir. Bununla birlikte, bu adım terörle mücadelenin başarısı için tek başına yeterli olmayacaktır. Zira örgütün ağırlıklı olarak ülkenin kuzeyindeki Hemrin Dağları ile Mahmur’da yer alan Karaçok Dağı gibi dağlık noktalarda hücre yapılanmaları şeklinde varlık gösterdiği düşünüldüğünde, bu bölgelere Irak güvenlik güçlerine bağlı kara unsurlarının düzenlediği operasyonlar yetersiz kalmakta; belli aralıklarla düzenlenen geniş çaplı askerî operasyonlar tehdidi ortadan kaldırmak yerine ötelemektedir. Coğrafi şartların getirdiği avantajları değerlendirmek isteyen IŞİD’e karşı nokta istihbarat ile gerçekleştirilecek hava harekâtlarının daha etkili olabileceğini söylemek mümkündür. Bu noktada Irak’ta bulunan ABD öncülüğündeki IŞİD karşıtı koalisyonun sağladığı teknik istihbarat imkânı ile hava gücünün merkezî hükûmetin önemli destekçisi konumunda olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Ancak koalisyonun Irak’taki ABD-İran gerilimi arasında kalmış bir vaziyette sürekli bölgedeki İran yanlısı Şii milis güçlerin hedefinde olması, koalisyonun odak noktasının IŞİD’den uzaklaşmasına neden olmaktadır. Nitekim Kasım Süleymani’nin Bağdat Havalimanı’nda öldürülmesinin ardından yaşanan süreçte koalisyonun bir dönem IŞİD’e karşı operasyonlarını durdurması, örgütün gücünü yenileyebilmek için zaman kazanmasını da beraberinde getirmiştir. Ayrıca Süleymani’nin ölümünün ardından artarak devam eden koalisyon güçlerinin bulunduğu üslere ve lojistik konvoylara dönük saldırılar, IŞİD ile mücadele kapsamında Irak’ta bulunan koalisyonun işini zorlaştırmaktadır. Irak güvenlik güçleri, koalisyonun hava ve istihbarat desteğinin olmadığı askerî operasyonlarda IŞİD’e karşı beklenen başarıyı ortaya koymakta zorlanmaktadır.

Irak’ın teknik istihbarat ve hava gücüne duyduğu ihtiyaç, IŞİD’in Irak sahasında benimsediği stratejilerden kaynaklanan ihtiyaçlardır. Zira IŞİD’ın, yaşadığı güç kaybına bağlı olarak Irak’ta “toprak hâkimiyeti” hedefinden vazgeçtiği ve temel amacının siyasi otoriteyi “yıpratmak” olduğu unutulmamalıdır. Gerçekleştirdiği ani saldırılar ile bölgedeki güvenlik güçlerine kayıplar verdiren örgüt, kayıpların boyutu arttıkça güç kazandıkları vilayet, ilçe, nahiye ve köylerde merkezî otoritenin olabildiğince zayıf kalmasını sağlamaktadır. Bu durum neticesinde oluşacak güvenlik boşluklarının, uzun vadede örgüte eski gücünü kazanabilme fırsatı vereceğini söylemek yanlış olmayacaktır. IŞİD’in bu stratejisine karşın bölgedeki karakolların, kontrol noktalarının ve devriye ekiplerinin örgüt militanlarının baskınlarına veyahut bombalı saldırılarına karşı gerekli istihbarattan yoksun oluşu hem bölgedeki güvenlik güçlerinin hem de sivillerin kayıplarına neden olmaktadır. Nitekim ocak ayından bu yana yalnızca Kerkük, Selahaddin ve Diyala’da gerçekleşen IŞİD saldırılarında 100 kadar güvenlik mensubu ve sivil hayatını kaybetmiştir.

Olası Türkiye Faktörü
Bu noktada Irak’ın terörle mücadelesinde Türkiye faktöründen bahsetmek de faydalı olacaktır. Zira Türkiye’nin kendi sınırları içerisinde ortaya koyduğu terörle mücadeleden edindiği tecrübenin Irak tarafına aktarılmasının da Bağdat’ın IŞİD ile mücadelesindeki başarı şansını artırabileceğini söylemek mümkündür. Başta Türkiye’nin İHA ve SİHA teknolojileri olmak üzere, savunma sanayisinde geliştirilen yeni teknolojiler, Irak’ın dağlık bölgelerinde barınan örgüt militanları eylem aşamasına geçmeden istihbarat sağlanmasında ve ardından bu militanların ateş gücü ile etkisiz hâle getirilmesinde önemli katkıları olacaktır. Nitekim 18 ve 19 Ocak tarihlerinde Irak’ı ziyaret eden Savunma Bakanı Hulusi Akar, Iraklı mevkidaşı ile gerçekleştirdiği görüşmenin ardından yaptığı açıklamada, Irak’ın IŞİD ve PKK’ya karşı yürüttüğü mücadelede destek sağlamaya hazır olduklarını dile getirmiştir. Irak Başbakanı Mustafa Kazımi de Akar ile görüşmesinin ardından Irak ordusunun güçlendirilmesi için Türkiye’nin desteğine ihtiyaçları olduğunu ifade etmiştir. Hulusi Akar’ın ziyareti sonrasında ülkelerin savunma bakanlıklarınca temaslar artırılmış, bu kapsamda Irak Savunma Bakanlığından bir heyet Ankara’ya gelerek TUSAŞ’ı (Türk Havacılık ve Uzay Sanayii A.Ş) ziyaret etmiş ve bazı temaslarda bulunmuştur.

Irak’ta terör örgütü IŞİD’e karşı son dönemde artan güvenlik zafiyetleri yalnızca IŞİD kapsamında değerlendirilmemeli, ülkedeki diğer bir terör örgütü PKK’ya karşı meydana gelen zafiyetler de gözden kaçırılmamalıdır. Zira Diyala’dan Kerkük’e kadar olan hatta IŞİD’in hareket kabiliyetinin önüne geçilemezken; Kerkük’ten Mahmur, Sincar ve daha kuzey bölgelerde PKK’ya karşı da Bağdat tarafından yıllardır ciddi bir terörle mücadele politikası ortaya konamamaktadır. Irak’ın kendi toprakları içerisinde güvenliğini, siyasi ve ekonomik istikrarını baltalayan örgütlere karşı kalıcı güvenlik politikaları üretememesi kendi ulusal çıkarlarına tehdit oluşturduğu gibi aynı zamanda bölge ülkelerinin ulusal güvenliğini de tehdit etmektedir. Bu kapsamda Irak’ta yaşanan askerî, siyasi, ekonomik ve toplumsal hiçbir gelişmenin terörle mücadeleden ayrı düşünülmemesi; söz konusu gelişmelerin terör örgütleri ile mücadeleyi geri plana atmaması gerekmektedir. Henüz 2014 ve 2017 yılları arasında ülkenin üçte birinin bir terör örgütü tarafından kontrol edildiği hatırlandığında, göz ardı edilecek zafiyetlerin başta Kerkük gibi hassas bir denge üzerinde konumlanan vilayetlerde benzer hadiselerin tekrarlanmasını beraberinde getirebileceği söylenebilir. Dolayısıyla IŞİD ve PKK’nın güçlenerek kontrol edilemez bir hâl alması, Irak’ı geçmişte olduğu gibi bir başarısız devlet (failed state) konumuna düşürebileceği gibi, Irak’ın toprak bütünlüğünü tehdit eden olasılıkların da farklı aktörler tarafından tekrar gündeme getirilmesine neden olabilir.