İsrail'de Neler Oluyor?

Arka Plan
1 Kasım 2022 tarihinde yapılan seçimler sonrası İsrail'de Likud lideri Binyamin Netanyahu liderliğinde göreve başlayan koalisyonun, ülkenin şimdiye kadar sahip olduğu en aşırı sağcı hükûmet olduğu ifade edilmişti. Nitekim göreve geldikten hemen sonra Ulusal Güvenlik Bakanı Ben-Gvir ve Maliye Bakanı Smotrich tarafından özellikle Filistinliler ve yerleşim yerleri konusunda ortaya konulan söylemler İsrail'de ilerleyen süreçte tansiyonun yüksek olacağına işaret etmişti. BM tarafından bölgede İkinci İntifada sonrasında en kanlı yıl olarak tanımlanan 2022 yılının sonunda gerçekleştirilen seçim süreci ile iktidara gelen hükûmet, bu konuda rahatlatıcı adımlar atmak yerine daha keskin politikaları takip etti. Ulusal Güvenlik Bakanı Ben-Gvir göreve gelmesinden kısa bir zaman sonra Mescid-i Aksa'yı "ziyaret" edeceğini duyurdu. Duyuru işgal altındaki Filistin topraklarında tepkiyle karşılanırken baskının

tüm tepkilere rağmen 3 Ocak 2023 tarihinde gerçekleştirilmesinden başbakan Netanyahu sorumlu tutuldu. Batı Şeria'daki yaşanacak her gelişme için sorumlu kişinin kendisi olduğunu ifade eden Netanyahu'nun gelecek tepkilere rağmen baskını engelleyememesı koalisyon üyelerine karşı elinin zayıf olduğu açıklamalarının yapılmasına neden oldu. Buna ek olarak ilerleyen süreçte  Filistinliler ve İsrail Silahlı Kuvvetleri arasında karşılıklı artan şiddet eylemleri Filistin Huwara kasabasında gerçekleşen baskın ile en zirve seviyeye ulaştı. Bu tarihten önce Huwara yakınlarındaki bir İsrail yerleşim yeri olan Har Brakha'da iki yerleşimci kardeşin kimliği belirlenemeyen bir Filistinli tarafından öldürülmesi bölgedeki yerleşimciler arasında infial yarattı. Gelişme üzerine 26 Şubat 2023 tarihinde yüzlerce İsrailli yerleşimci  gece saatlerinde Batı Şeria'daki Huwara ve diğer Filistin köylerine girerek bölgeyi ateşe verdi. Onlarca ev, araba, mülk ateşe verilirken yüzlerce kişi yaralandı ve hayatını kaybetti.  Olayın yaşanması bölgede infial durumu yaratırken yerleşimci saldırılarının devam ettiği süreçte İsrail askerlerinin bölgede olmasına rağmen gerekli müdahaleyi yapmaması eleştirildi.

Son olarak Maliye Bakanı Smotrich'in gerek yerleşim yerlerinin genişletilmesi gerekse Filistinliler ile alakalı yaptığı açıklamalar uluslararası kamuoyunda İsrail'e karşı tepkilerin büyümesine neden oldu.  Bu gelişmeler üzerine birde İsrail Adalet Bakanı Yariv Levin'in  5 Ocak'ta Yüksek Mahkemenin yetkilerini sınırlandıran, yargının hâkimlerin seçimi üzerindeki etkisini azaltan bir yasa planladıklarını duyurması ülkedeki tansiyonu daha da artırdı. İsrail'de yaşayan tüm herkesi etkilemekle yasanın yürürlüğe konulması sonrası ülke genelinde geniş kapsamlı protestolar başladı.  26 Mart tarihinde Başbakan Netanyahu'nun yargı reformu aleyhinde yaptığı açıklamalar nedeniyle kendisine olan güvenini yitirdiği gerekçesi ile savunma bakanını görevden alınması sonrasında protestolar en yüksek seviyeye ulaştı.

İsrail'deki Yargı Reformu Tam Olarak Neyi Amaçlamaktadır?
İsrail Adalet Bakanı Yariv Levin, 5 Ocak tarihinde ülkedeki en yüksek yargı merci olarak görev yapan Yüksek Mahkemenin yetkilerini sınırlandıran ve yargının hâkim seçimi üzerindeki etkisini minimalize edecek bir yasa planladıklarını duyurmuştu. Bu gelişmeye kadar, İsrail Yüksek Mahkemesi yazılı bir anayasası olmayan İsrail'de anayasa taslağı olarak kabul edilen "temel yasa"ya aykırı olduğu gerekçesiyle meclisin çıkardığı kanunları bozma yetkisine sahipti. Fakat yapılan açıklama sonrasında bu durumun tehlikeye girmesi ve Yüksek Mahkemenin, meclisin çıkardığı kanunları bozma yetkisinin elinden alınmasına teşebbüs edilmesi infial yarattı. İlerleyen süreçte Yüksek Mahkemenin birden fazla bakanlık görevi üstlenen Şas Lideri Arya Deri'nin "vergi suçlarından hüküm giydiği için" kabinede yer alamayacağına hükmetmesi  iktidar ve yargı arasındaki çatlağı daha da derinleştirdi. Netanyahu alınan mahkeme kararı üzerine koalisyon ortağı olarak iş birliği içerisinde olduğu Deri'yi görevden almak durumunda kalmıştı.  İsrail'de hâlihazırda hayata geçirilmek istenen yargı reformu, ülkenin yasama organı Knesset'e yargı organı üzerinde muazzam yetkiler verme önerisinde bulunmaktadır.  Tasarı  görevdeki koalisyonun İsrail adalet sistemi içerisinde vazife yapacak yargıçları atamasına imkân tanımaktadır. Tasarının aynı zamanda İsrail yasama organı Knesset'in herhangi bir Yüksek Mahkeme kararını salt çoğunluk oyu ile geçersiz kılmasını da sağlaması planlandı.

Yargı Reformu Neden Hayata Geçirilmek İsteniyor?
14 Mart 2023 tarihinde gelen tepkilere rağmen ilk okuması gerçekleştirilen tasarının toplumun farklı kesimlerinden gelen tepkilere rağmen hükûmetin reformu neden ısrarla hayata geçirmek istediği merak uyandırmıştır. Hükûmetin yasa karşıtı tepkinin kapsamını ve yoğunluğunu yanlış tahmin etmiş olabileceği açıklamaları gelirken koalisyon hükûmetinin tasarıyı hayata  geçirme konusunda uzun süre kararlı bir profil ortaya koyduğu görüldü. Netanyahu kabinesine göre, yasa taslağı seçilmemiş yargıçlar ve seçilmiş yetkililer arasındaki dengeyi sağlaması nedeniyle İsrail demokrasisini zayıflatmamakta aksine kuvvetlendirmektedir fakat hayata geçirilmesi hâlinde yargının bağımsızlığını fiilen ortadan kaldıracağına inanılan yasanın sonuçlarının sadece yargı sistemi açısından değil, İsrail demokratik sisteminin temeline zarar verme ihtimalini barındırdığı ifade edilmekte. Tasarının hayata geçirilmesi konusunda en büyük destekçisinin Başbakan Netanyahu olması İsrail'de bazı kesimler tarafından Netanyahu'nun devam eden büyük bir yolsuzluk davasıyla karşı karşıya olması nedeniyle tasarıyı güçlü bir şekilde desteklediği yorumu yapılmaktadır. Tasarının meclise verdiği yetki nedeniyle başbakanın görevden alınmasını zorlaştırması görevdeki başbakan Netanyahu'nun dava sürecinin devam ettiği mevcut dönemde elini rahatlatmaktadır.

Yasa Tasarısı İsrail Toplumu Tarafından Nasıl Karşılandı?
İsrail toplumunun sadece seçime katılım oranında dahi anlaşılacağı üzere siyaseten aktif olduğu bilinmekle beraber  farklı siyasi ideolojilere mensup pek çok kişinin İsrail'in geleceği konusunda giderek daha fazla bir şeyler yapmaları gerektiğini hissettikleri görülmektedir. Nitekim yasa tasarısı İsrail'de nüfusun farklı kesimlerinden ayaklanmalara katılan 600 bin kişi tarafından benzeri görülmemiş bir tehdit olarak değerlendirildi. Yüz binlerce İsrailli, ülke çapında haftalardır devam eden protestoları başlattı. 1 Mart'ta polis göstericileri durdurmak için eylemlerinin dozunu artırarak Tel Aviv'de protestocuların üzerine tazyikli su ve ses bombaları attı. Protestolar büyük örgütlenmeler şeklinde başlamamış olmakla beraber zaman içerisinde toplumun farklı kesimlerinden destek görerek gittikçe büyüdü. İsrail Ordusunda savaş pilotları, denizaltı subayları, siber güvenlik uzmanları, özel kuvvetler gibi birimlere bağlı binlerce yedek asker, hükûmetin tartışmalı yargı düzenlemesini uygulaması durumunda görevlerine devam etmeyeceklerini açıkladı. Benzer şekilde İsrail'de iç ve dış istihbarat teşkilatları ve güvenlik kurumları çalışanları yargı düzenlemelerine karşı itiraz ettiklerini duyurdu.  Ayaklanma sürecinde dikkat çeken hususlardan biri de  Arap nüfusundan pek çoğunun bu harekete katılmaması oldu. Protestoların gerçekleştirilmesinin en temel sebebi yasanın ülkedeki demokrasiyi aşındırması olduğu için İsrail'de yaşayan Arap toplumunun bu durumu yeni bir gelişme olarak görmediği bilinmektedir. Zira ülkede yaşayan Arapların gerek siyasi katılım gerekse eşit vatandaş olarak yaşamak konusunda yıllardır devam eden sorunları bulunmakta.

Tasarının ani ve şiddetli bir muhalefeti tetiklemesi sonrasında İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog tasarıyı hazırlayan Adalet Bakanı Yariv Levin'den yasayı yeniden gözden geçirmesini istedi. Bir diğer önemli uyarı da, İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant tarafından ortaya konuldu. Gallant  ülkede siyasi krize ve kitlesel protestolara yol açan tartışmalı yargı düzenlemesinin durdurulması için hükûmete çağrı yaptı. Ülke içerisindeki ayrılık durumunun İsrail Ordusuna ve savunma teşkilatına derinlemesine nüfuz ettiğini ifade eden Gallant, durumu  ülke güvenliğine yönelik açık ve büyük bir tehdit olarak değerlendirmiş ve buna izin vermeyeceğini söylemişti. Bu açıklaması sonrasında Netanyahu'nun Gallant'a olan güvenini kaybettiğini duyurarak Gallant'ı görevden alması ülkedeki en büyük protestoların gerçekleştiği 26 Mart gecesinin yaşanmasına neden olmuştu. Muhalefet kanadı bakıldığında ise en önemli eleştiriler eski başbakanlar Bennett ve Lapid'den geldi. Bennett, Twitter hesabından yaptığı açıklamada, tartışmalı yargı düzenlemesi nedeniyle yaşanan krizi, Yom Kippur Savaşı'ndan bu yana yaşanan en büyük kriz olarak tanımlarken, Yeş Atid Partisi lideri Lapid ise yasa tasarısının ülkeyi parçaladığını, İsrail ekonomisine ölümcül bir şekilde zarar vereceğini,savunma teşkilatının zarar göreceğini ve ABD ile yakın ittifakın bu nedenle sona ereceğini ifade etti. Muhalefet liderleri yasa değişikliğine oldukça sert tepki gösterirken, düzenlemenin Netanyahu’ya fayda sağlayan “kişiye özel bir yasa” olduğunu belirtti.Bu açıklamaları sert bir şekilde karşılayan Netanyahu, muhalefetin ülkenin anarşiye sürüklenmesine neden olduğunu ifade etti.  Dolayısıyla devletin üst kademelerinde tasarının kabul edilmesinin ülkedeki demokrasiyi geri alınması zor şekillerde geri getireceğine dair kuvvetli bir inanç bulunduğu aşikârdır.

 Diğer Ülkelerden Gelen Tepkiler Ne Yönde Oldu?
1 Kasım seçimleri sonrası Netanyahu göreve geldiğinde, Washington'dan yeni hükûmetle temasa geçmek için diplomatik ziyaretler yapıldı. Netanyahu'nun mart ayında Beyaz Saray'a davet edilemesi konusunda bazı planlamaların yapıldığı ifade edildi fakat buna rağmen davetin gerçekleşmemesi  İsrail'de hükûmetin göreve gelmesi sonrasında  yerleşim yerlerinin genişletilmesi ve Filistin karşıtı şiddetin artması nedeniyle İsrail ve ABD arasındaki gerilimli ilişkilerle açıklandı. İlerleyen süreçte Huwara'da  İsrail Maliye Bakanı Bezalel Smotrich'in, İsrail hükûmetine Filistin'in Hawara köyünü "yok etmesi" çağrısında bulunmasının ardından ABD'yi ziyaret etmesi tartışmalara yol açtı. Smotrich'in açıklaması sonrası ABD'den ciddi tepkiler geldi ve bu açıklamanın ABD-İsrail ittifakı açısından sorunlar yaratacağı ifade edildi. ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Ned Price, Smotrich'in sözlerini "sorumsuzca" ve "iğrenç"  olarak nitelendirirken, Fransız yetkililer yorum nedeniyle "dehşete düştüklerini" ifade etmişlerdir. Gelişme sonrası geri adım atan Smotrich, sözlerinin yanlış anlaşıldığını ifade etti.

Tasarının Bölgesel Etkisi Ne Oldu?
İsrail Başbakanı Netanyahu'nun İsrail'in bölgesel normalleşmesinin planlandığı gibi devam etmesini önemsemektedir.  2020 yılında Körfez ülkeleri ile başlatılan normalleşme sürecinin ocak ayında yapılan Negev Zirvesi ile daha da sonutlaşması ve bölgesel etkilerinin artmasını istemektedir ancak bu durumun İsrail'in Filistin politikaları nedeniyle yavaşladığı göze çarpmaktadir. Negev Zirvesi'nin ertelendiği görülmüştür. Özellikle Maliye Bakanı Smotrich'in Filistin kasabası Huwara'nun "yakılması ve yok edilmesi" ile ilgili açıklamalarının ardından Arap ülkelerinden çok sayıda kınama geldi. Bu noktada normalleşme sonrasında ilişkilerin en fazla ilerletildiği BAE ile İsrail arasında bir kriz olduğuna dair raporlar yayımlandı. İsrail'de Başbakanlık Ofisi haberi yalanlarken BAE'nin yeni hükûmetin eylemlerini protesto etmek için İsrail'den savunma sistemleri alımını durdurmayı planladığına dair haberler geldi. Körfez'deki Arap ülkelerinin İsrail'e karşı ortaya koydukları bu tepkilerin nedenine daha detaylı bakıldığı zaman bu tepkilerin İsrail demokrasinin kötüye gitmesine karşı olmaktan  ziyade Filistinlilere karşı gerilim ve tırmanmayı artıran politikalar ortaya koyan koalisyon ortaklarına daha fazla güç ve yetki vermesinden kaynaklandığı ifade edildi. Netanyahu'nun normalleşmeyi ilerletme niyetini açıkladığı Suudi Arabistan’ın bile İsrail hükûmetini eskisinden daha sık eleştirmesi ve İsrail tarafından düşman ilan edilen İran ile normalleşme sürecini başlatmış olması İsrail tarafından ülkenin güvenlik duvarını yıkan bir gelişme olarak değerlendirildi. Bu gelişmenin bölge ülkeleri ile normalleşme sürecinin yavaşlatacağı değerlendirmeleri yapıldı.

Son Durum
26 Mart gecesinde ülkede yaşanan infial durumu sonrasında İsrail Cumhurbaşkanı Herzog, 27 Mart sabahı koalisyona yargı reformu yasasını durdurma çağrısında bulundu. Bu çağrı üzerine Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir de yasanın dondurulmasına karşı çıkarak koalisyonun anarşiye teslim olmaması gerektiğini vurguladı. Ulusal Güvenlik Bakanı Ben-Gvir'in daha önce yargı reform yasasının dondurulması durumunda koalisyondan ayrılacağını duyurması yargı reformundan vazgeçilmesi durumunda İsrail'de koalisyonun çökeceği anlamına gelmekteydi. Bu gerçeğin farkında olan Netanyahu,  İsrail Ulusal Muhafızları Birliğini Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir'e tabi kılma kararını vererek  Ben Gvir'in hükûmetten ayrılmaması konusunda söz aldı. 2 Nisan 2023 Pazar günü gerçekleşecek görüşmede bu kararın alınması beklenmekle beraber sürecin sürprizlere açık olduğu aşikârdır. Reformun iptal edilmesi Netanyahu'nun İsrail siyasetinde geleceğini tehlikeye sokmakla beraber, reformda ısrar edilmesi İsrail'deki ayaklanmaların iç savaş durumuna dönmesine sebep olacaktır. Tüm bu tablo Başbakan Netanyahu'yu gerek koalisyonu ayakta tutmak gerekse ülkeyi tekrardan sükûnete kavuşturmak konusunda zor günlerin beklediğine işaret etmektedir.