Katar’ın Ablukayı Kırma Stratejisinde Uluslararası Spor Organizasyonları

Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Suudi Arabistan’ın öncülüğünü yaptığı ülkeler tarafından 2017’nin Haziran ayında Katar’a yönelik başlatılan siyasi ve ekonomik abluka, taraf ülkelerin krizi farklı platformlara taşımalarıyla birlikte uluslararası bir nitelik kazanırken farklı alanlarda da rekabetin yoğunlaşmasını beraberinde getirdi. Bu çerçevede özellikle Riyad ve Abu Dabi yönetimleri, Katar’ın uluslararası kamuoyundaki prestijine zarar verme gayreti içerisine girerek Doha yönetiminin başta 2022 Dünya Kupası olmak üzere sporla ilgili organizasyonlardan dışlanması hedefiyle kampanyalar yürüttü. Bu durum karşısında Katar yönetimi uzun soluklu ve karmaşık bir strateji geliştirerek BAE ve Suudi Arabistan’ın bu girişimlerine farklı platformlarda yanıt verdi. Bu açıdan değerlendirildiğinde Katar’ın uluslararası spor organizasyonlarını ablukayı kırmak amacıyla başarılı bir şekilde işlevselleştirdiği görülürken, BAE ve Suudi Arabistan’ın bu anlamda hemen hemen hiçbir başarı elde edemediği ve ciddi anlamda prestij kaybına uğradığı söylenebilir. Bunun son örneği Katar’ın 2030 Asya Oyunları’na ev sahipliği yapmaya hak kazanması olmuştur. 

2022 FIFA Dünya Kupası
Uluslararası Futbol Federasyonları Birliği (FIFA) tarafından dört yılda bir aday ülkeler arasından seçilen bir ülkede düzenlenen Dünya Kupası küresel düzeyde en önemli spor organizasyonlarından birisidir. 2 Aralık 2010 tarihinde Zürih’te bir araya gelen FIFA İcra Kurulu; Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Güney Kore, Avustralya ve Japonya’nın da ev sahipliği yapmak için aday olduğu 2022 FIFA Dünya Kupası için Katar’ı seçmesi, özellikle bu ülkeyle dış politika anlamında bir rekabet içerisinde olan BAE tarafından hoşnutsuzlukla karşılanmıştır. Nitekim Katar, böylesine büyük bir organizasyonu Ortadoğu bölgesine taşıyan ilk ülke olarak uluslararası prestijini artırırken ekonomik ve diplomatik anlamda da önemli kazanımları hanesine yazdırma fırsatı yakalamıştır. Ancak Katar için işler beklendiği gibi gitmemiş, komşuları olan BAE ve Suudi Arabistan ile dış politika anlamında ciddi bir ayrışmaya girilmesi sonrasında bu ülkeler Dünya Kupası organizasyonunun Katar’dan alınması adına küresel bir kampanya başlatmışlardır. Öyle ki bazıları, 2017 yılında Katar’a yönelik başlatılan ablukanın nedenlerinden birisi olarak Dünya Kupası’nı öne sürmüşlerdir.

Nitekim Körfez krizi öncesinde Katar, ülkenin ulaşım açısından merkezî bir konumda oluşunun yanı sıra havalimanları ve konaklama konusunda misafirlere sunacağı lüks olanaklar ile bahse konu olan organizasyon için son derece uygun bir profil çizmekteydi. Ancak kriz sonrası Katar ile diplomatik ve ekonomik bağlarını koparan ve ulaşım imkânlarına ambargo uygulayan başta Suudi Arabistan, BAE, Bahreyn ve Mısır’ın bu tutumları Katar’a dair ulaşım güvenliği anlamında uluslararası düzeyde soru işaretlerinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Ancak Katar oluşan bu tedirgin havayı zaman içerisinde izlediği politikalar ile dağıtmayı büyük oranda başarmıştır. 

Öte yandan BAE ve Suudi Arabistan, Dünya Kupası maçlarının oynanacağı stadyumların inşaatında çalışan işçilere yönelik insan hakları ihlallerini de küresel gündeme taşımaya çalışarak Katar’ın uluslararası organizasyonlar bağlamındaki girişimlerini baltalamaya çalışmışlardır. Ancak Doha yönetimi hem bu iddialara karşı üst düzey önlemler alarak hem de medya araçlarını kullanarak söylem üstünlüğünü ele geçirmiştir. Benzer şekilde bir dönem Doha tarafından Dünya Kupası’nın ev sahipliğini almak için rüşvet verildiği yönünde iddialar ortaya atılmış ancak söz konusu iddialar hem Katar hem de FIFA tarafından reddedilmiştir. Konuya ilişkin olarak FIFA Başkanı Gianni Infantino, 2022 Dünya Kupası’nın bir el değiştirme olmaksızın kesinlikle Katar’da gerçekleştirileceğini açıklamalarında belirtmiştir.

2030 Asya Oyunları
Siyasi gerginliklerin devam ettiği iki ülke Suudi Arabistan ve Katar, 2030 Asya Oyunları’na ev sahipliği yapma talepleri doğrultusunda da karşı karşıya gelmiştir. 2020’nin Nisan ayında, Asya Olimpiyat Konseyi o döneme kadar yalnızca Riyad ve Doha yönetimlerinden teklif geldiğini belirtmişti. 4 Ekim itibarıyla bahsi geçen iki ülke de resmî başvurularını tamamlamıştı. Katar Olimpiyat Komitesi, 2030 Asya Oyunları çerçevesinde Doha 2030’u Katar için “ulusal bir öncelik” olarak tanımlarken; Suudi Arabistan Olimpiyat Komitesi Başkanı ve Spor Bakanı Prens Abdülaziz bin Turki el-Faysal ise Twitter hesabı üzerinden Asya Olimpiyat Konseyi'ne sunulan Riyad 2030 resmî teklif belgelerini paylaşmıştı. Bahsi geçen etkinliğe ev sahipliği yapacak olan ülke, Asya Olimpiyat Konseyi tarafından Umman’ın başkenti Maskat’ta 16 Aralık tarihinde açıklanmış; ikili arasındaki rekabet hız kesmeden devam eden galibiyetin kazananı Katar olmuştur. Böylelikle 2006 Asya Oyunları’nı düzenleyen Katar, sunduğu güçlü proje neticesinde en çok oyu olarak ikinci kez söz konusu organizasyonu ülkesine getirme fırsatı yakalamış oldu. Suudi Arabistan ise şimdiye kadar böyle bir spor etkinliğine ev sahipliği yapmış değil. Ek olarak Konsey, 2034 yılı için ev sahipliği yapacak şehrin ise Riyad olduğunu duyurmuştur. Öte yandan spor organizasyonlarını Doha’ya taşımakta büyük kazanımlar elde eden Katar, geçtiğimiz yıl ise BAE’yi yenerek finale çıkmış; BAE’nin başkenti Abu Dabi’de Japonya’yı mağlup etmek suretiyle futbolda da kendini göstererek 2019 Asya Kupası’nı kazanmayı başarmıştır.

beIN Sports-beoutQ Gerginliği
Suudi Arabistan – Katar ilişkilerinde, Körfez krizi üzerinde mücadelelerin arttığı ve özellikle son dönemde gözlerin çevrildiği önemli konulardan biri şüphesiz ki beIN Sports-beoutQ gerginliği olmuştur. Öncelikle beIN Sports, 2012 yılında kurulan ve beIN Media Group'un sahip olduğu ve işlettiği spor üzerine yayın yapan Katar merkezli bir televizyon kanalıdır. Suudi Arabistan, krizin başlaması ile birlikte Katar merkezli beIN Sports kanalının alıcı cihazlarının ithalatını yasaklamış; kanala üyeliklerin satışlarını ve üyelik yenilemelerini durdurmuştur. Kısa bir süre sonra ise Krallık’ta korsan olarak yayın yapmaya başlayan beoutQ (beoutQatar) isimli kanal nedeni ile mesele uluslararası platformlara taşınmış ve devam eden kriz farklı bir konuya evrilerek iyice derinleşmiştir.

2018 yılında Katar’ın ve ticari ortaklarının haklarını ihlal ettiği gerekçesi ile Katar Ekonomi ve Ticaret Bakanlığı, Suudi Arabistan’ı Dünya Ticaret Örgütü’ne (DTÖ) şikâyet etmiştir. Katar’ın talebi üzerine geniş çapta bir inceleme başlatan örgüt, 2020 yılının yaz aylarında konuya ilişkin hazırladığı raporu yayımlamıştır. Söz konusu raporda, Katar’ın iddiasında haklı olduğu ve Suudi Arabistan hükümetinin korsan maç yayını yapan beoutQ platformunun arkasında olduğu ve uluslararası hukuku ihlal ettiği bildirilmiştir. Karar, Doha yönetimi tarafından memnuniyetle karşılanırken Riyad yönetimi ise DTÖ’nün bu konudaki kararını istinafa götürmüştür.

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın bu dönemde İngiliz futbol kulüplerinden biri olan Newcastle United'ı satın alma isteği, yaşananlara paralel olarak Katar’ın sürece dâhil olması neticesinde sekteye uğraşmıştır. Hatta Veliaht Prens, Katar’ın beIN Sports’un korsan yayınlar nedeniyle uğradığı 500 milyon poundluk zararı karşılayacağını açıklayarak Katar’ı yatıştırmak istemiş ancak bu konudaki çabaları sonuçsuz kalmıştır.

Esasen DTÖ tarafından korsan maç yayını yapan beoutQ platformunun arkasında Suudi Arabistan'ın olduğu ve bu ülkenin uluslararası hukuku ihlal ettiğini bildiren raporu futbol camiasında ve uluslararası kamuoyunda geniş bir yer tutmuştur. Bu çerçevede, Riyad yönetiminin adının böylesine illegal bir meselede geçmesi, ülkenin insan hakları ihlalleri nedeni ile zedelenen prestijini bir adım daha ileri taşımıştır. Katar ise mevcut durumu lehine kullanmayı başarabilmiş; beoutQ platformu yüzünden aldığı zararların da ötesinde Suudi Arabistan’ın başını çektiği ve etkileri hala devam eden Körfez krizi bağlamında uluslararası bir örgüt tarafından haklı bulunarak ve Riyad yönetimi ile anlaşmayı tercih etmeyerek Krallık karşısında önemli prestij üstünlüğü sağlamıştır.

Öte yandan Suudi Arabistan, yayın haklarını yönetmek ve güvence altına almak amacı ile devlet kontrolünde bir spor medya şirketi kurmuştur. Suudi Arabistan Spor Bakanı Prens Abdulaziz bin Turki el-Faysal konuya ilişkin açıklamasında, kurulan Suudi Spor Şirketi’nin (Saudi Sport Company) içerik geliştirme ve TV haklarını yönetmek için bir platform olacağını dile getirmiştir. Bu kapsamda da Suudi Arabistan’ın Formula 1 motor yarışlarına 2021 yılında ev sahipliği yapacağı duyurulmuştur. Suudi Arabistan’ın çeşitli küresel spor organizasyonlarını ülkeye çekme çabalarının bir ürünü olan bu girişimin, spor etkinliklerinin yayın hakları noktasında milyarlarca dolarlık ihale savaşlarını da beraberinde getirmesi muhtemeldir.

MbS’nin Newcastle United Hayali
Geçtiğimiz yaz aylarında, insan hakları ihlalleri nedeniyle ciddi anlamda prestij kaybına uğrayan ülkesinin farklı konularla ön plana çıkmasını isteyen Veliaht Prens Muhammed bin Selman, İngiliz futbol kulüplerinden biri olan Newcastle United'ı satın almak için yaptığı pazarlıklar ile gündeme gelmişti. Veliaht Prens, başkanlığını yaptığı Kamu Yatırım Fonu (PIF) aracılığıyla bahse konu olan kulübü 375 milyon dolar karşılığında satın almak üzere harekete geçmişti. Ancak, bu duruma insan hakları grupları ve Katar merkezli spor yayıncısı beIN Sports'un tepki göstermiştir. Uluslararası Af Örgütü’nün İngiltere Direktörü Kate Allen’in konuya ilişkin yaptığı açıklamalarda, Muhammed bin Selman’ın onayıyla gerçekleştirildiği düşünülen Kaşıkçı cinayetinin akabinde spor etkinliklerinin ülkenin bozulan imajını iyileştirmek için bir araç olarak kullanıldığının altı çizilirken, beIN Medya Grubu Üst Yöneticisi Yousef el-Obaidly ise İngiliz Premier Ligi'nin tüm yöneticileri dâhil kulübün potansiyel alıcısının tam olarak araştırılması gerektiğini ileri sürmüştür.

Son olarak konuya ilişkin nihai karar Newcastle United Futbol Kulübü’nün sahibi olan Mike Ashley tarafından yapılmış ve Suudi Arabistan’ın kulübü devralma teklifinin Premier Lig tarafından reddedildiği nihayet doğrulanmıştır. Söz konusu devralma gerçekleşmiş olsaydı, PIF kulüpte yüzde 80 hisseye sahip olacaktı ancak özellikle Premier Lig maçlarını korsan olarak yayınlayan beoutQ platformunun da doğrudan Riyad'la ilişkilendirilmesi, Newcastle'ın Suudi Arabistan'a satışını ciddi ölçüde etkilemiştir. Bu noktada Katar, Muhammed bin Selman’ın satın alma girişimini engellemeye çalışmış ve Riyad yönetiminin uluslararası kamuoyu nezdinde görünürlüğünü olumsuz yönde etkilemeyi başarmıştır. Newcastle United’ın satışı öncesi Veliaht Prens’in beIN Sports’un zararının bir kısmını karşılamak üzere Doha yönetimine teklif ettiği para reddedilmiştir. Bu kararın amacının, konunun DTÖ tarafından çözülerek Suudi Arabistan’ın haksızlığının uluslararası boyutta deklare edilmesi olabilir.

Sonuç itibarıyla Muhammed bin Selman açısından değerlendirmek gerekirse Cemal Kaşıkçı cinayeti ile ayyuka çıkan insan hakları ihlalleri ve yaşanan pek çok yurt içi ve yurt dışı olumsuz meseleye ek olarak Katar, beoutQ kozunu oynayarak hem Newcastle United’ın satın alın(ama)ması hususunda hem de DTÖ’nün söz konusu korsan platforma yönelik raporunda etkin bir rol oynayarak bu süreçleri kendi lehine çevirmiş ve veliaht prensin tepki çekmesine neden olmuştur.

Bu gelişmeler bağlamında değerlendirildiğinde Katar’ın kendisine karşı hasmane tutum içerisinde olan komşu ülkelere karşı özellikle uluslararası spor müsabakaları alanında ve yine sporla ilgili diğer alanlarda başarılı bir mücadele yürüttüğü görülmektedir. Uluslararası karalama kampanyaları ve manipülatif girişimlerle Katar’ın bu alandaki aktivizmine gölge düşürmek isteyen aktörlerin bu bağlamda başarılı olamadıkları söylenebilir. Katar’a yönelik başlatılan ablukada da başarısızlığa uğrayan bu ülkeler gelinen noktada Katar ile ilişkileri normalleştirme konusunda girişimlerini yoğunlaştırmışlardır. Her ne kadar bir normalleşme sağlansa bile, Katar’ın söz konusu ülkelerle yeniden bir güven ilişkisi kurabilmesi kolay gözükmemektedir.