Bakış

Libya ile Mutabakatın Doğu Akdeniz Denklemine Etkisi

Doğu Akdeniz’de keşfedilen hidrokarbon rezervleri, bölgesel dinamiklerin yeniden şekillenmesine yol açmıştır. Değişen dinamikler, enerji rekabetinin ve ihtilaflı konuların giderek artmasına ve bölgedeki mevcut krizlerin derinleşmesine sebep olmuştur. Keşfedilen hidrokarbon rezervleri ile enerji ticaretinde ihracatçı olmak isteyen bölge ülkeleri arasındaki rekabet ve deniz yetki alanlarının belirlenmesi, çıkarılacak rezervlerin hangi güzergahtan geçerek satışının yapılacağı konusundaki anlaşmazlıklar ve enerji talep piyasasında en yüksek paya sahip olan Avrupa ülkelerinin enerji ithalat bağımlılığında Rusya gibi ülkelere alternatif olarak yeni pazar arayışlarına girmesi krizi derinleştiren başlıca konulardır. Söz konusu rezerv kaynağının miktarının büyük olması bu ölçekte bir karmaşayı açıklayacak en büyük etken olarak karşımıza çıkmaktadır. Tahmini rakamlara göre 122 trilyon metreküp hidrokarbon rezervinin olduğu açıklanan bölgede; rezerv payı yüksek ve pazar avantajına sahip herhangi bir aktör için paha biçilemez bir kazanım söz konusu olacaktır. Dolayısıyla, bu büyüklükte bir kaynak, bölgede çoğunlukla enerji ithalatçısı konumunda olan aktörlerin iştahını kabartmaktadır.

Bölgedeki denklemler içerisinde tek taraflı attığı adımlarla mevcut gerginlikleri artıran Güney Kıbrıs Rum Kesimi (GKRY); 2003 yılında Mısır, 2007 yılında Lübnan ve 2010 yılında İsrail ile sözde Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) anlaşmaları imzalamıştır.1 Türkiye, tek taraflı her anlaşma sonrası Birleşmiş Milletler (BM) nezdinde söz konusu anlaşmaların hükümsüz olduğunu iletmiştir. Bu noktada Türkiye’nin en büyük tezi, Kıbrıslı Rumlarla siyasal eşitliğe haiz Kıbrıs Türklerinin haklarının gasp edildiği gerçeğidir. 1963 yılında fiilen ortadan kalkmış olan “Kıbrıs Cumhuriyeti” adını kullanmaya devam eden GKRY, adanın tamamını temsil eden bir otorite olarak hareket etmeye çalışmaktadır. Avrupa Birliği’ne (AB) de kabul edilen GKRY, Kıbrıs Türk’lerinin hakkını gasp etmektedir. Türkiye, garantörlük hakkını kullanarak, GKRY’nin imzaladığı sözde MEB anlaşmalarının geçersiz olduğunu; bölgede icra ettiği tek taraflı arama faaliyetlerini durdurması gerektiğini; adanın çevresindeki doğal kaynaklar üzerinde tasarrufta bulunma hakkının, her iki tarafa ait olduğunu gerekçe göstererek BM nezdinde dile getirmektedir.