Libya’da Türk Başbakan: Libya-Türkiye İlişkilerindeki Tarihsel Bağlar

Kurmay Albay Neş’et Paşa, Kurmay Binbaşı Ali Fethi (Okyar), Yüzbaşı Nuri (Conker), Bingazi Kumandanı Enver Paşa, Kolağası Mustafa Kemal (Atatürk), Süleyman Askeri, Eşref Kuşçubaşı ve daha birçok Osmanlı subayı, Trablusgarp’ta bulunmuş ve Anadolu’ya döndükten sonra vatan saydıkları bu toprakları bırakmak durumunda kalmanın ukdesini gönüllerinde taşımışlardır. Nitekim Enver Paşa, Trablus’u terk etmek zorunda kalmasının ardından yazmış olduğu mektupta duygularını izhar etmiştir. Harbiye Nazırı’nın savaşı bırakma emrini esef ve hiddetle karşılayan Enver Paşa mektubunda “… Bir an düşünün sevgili dostum, ne yaptığımızı bir düşünün! Kadınlarıyla ve çocuklarıyla bir yıl boyunca başarıyla savaşmış olan bu yiğit insanları düşmanın kollarına bırakıyoruz ve böylece terk ediyoruz işte ve onlara ana vatanın yardıma geleceğine dair söz verip savaşmayı öğütleyen ben, şimdi tarif edilemez zorluklar içinde kalıyorum…” ifadelerini kullanmıştır.

İtalya ile imzalanan Uşi Antlaşması sonrasında Libya’da görev yapmış pek çok kahraman askerimiz Anadolu’ya dönmek durumunda kalsa da içlerinden biri tekrar Libya’ya dönmüş ve başbakanlığa kadar yükselmiştir. 2020 yılının Aralık ayında, Türk askerlerinin 2 Ocak 2021 itibarıyla 18 ay süreyle daha Libya’da bulunmasının önünü açan Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi’nin onaylanması, Libya ile olan ilişkimizin bir kez daha hatırlanmasını elzem kılmıştır. Bu bağlamda, Libya’nın ilk başbakanı sayılabilecek Sadullah Koloğlu’nun hayat hikâyesi önemli detaylar sunmaktadır.

Sadullah Koloğlu’nun Libya Başbakanlığına Uzanan Hikâyesi
Sadullah Bey’in soyadı Libya’daki meşhur Kuloğulları’ndan gelmektedir. Kuloğlulları Osmanlı’nın yeniçeri veya levent olarak Kuzey Afrika’ya gönderdiği Türk asıllı gençlerin, yerel halkla evlenmesiyle doğan çocuklardır. Bir kuloğlu olan Sadullah Bey’in babası Mebruk Efendi, Derne’de belediye başkanlığı ve aşiret reisliği yürütmüş eşraftan bir isimdir. Böyle bir ortamda 1886 yılında Derne’de doğan Sadullah, babasının Osmanlı Sarayı’na Derne’nin meşhur tereyağını satan bir tüccar olması sebebiyle diğer önemli ailelerin evlatları gibi Aşiret Mektebine kaydolur. Sonrasında Mülkiye Mektebine devam eden Sadullah, buradan pekiyi dereceyle mezun olur ve bürokratik yaşama ilk adımını atar.

İlk görev yeri olarak doğduğu Derne’ye henüz 16 yaşında iken dönen genç bürokrat, Derne Kaymakamlığında memur olarak vazifelendirilir. Sonrasında Denizli-Buldan’da memurluk görevini yürütür ve 1913 yılında 27 yaşında Pınarhisar Kaymakamı olarak yürütme görevine başlar. Arap Kaymakam lakabını aldığı ve sonrasında her zaman yâd edeceği bu ilk görev yerindeki heyecanlı projeleri sebebiyle somut bir bulgu olmasa da ittihatçılığa meylettiği düşünülen Sadullah, bir yazışmada sehven kullanılan ifadeler sebep gösterilerek Vize’ye atanır ve cezalandırılır. Vize ve sonrasında Saray ilçelerindeki görevleri sırasında Bulgar çetelerle mücadele, Arap Kaymakam’ın en önemli gündem maddesidir.

Akabinde Aydın Nazilli’ye atanmışsa da Yunan işgali sebebiyle göreve başlayamamıştır. Bu süreçte Ankara ve Kayseri’de idari görevler üstlenmiş, nihayet 1922’de Trabzon Maçka’da kaymakamlık görevine atanmıştır. Sonrasında Trabzon Of ve Sürmene’de de görev yapan Sadullah, 1928 yılında dedelerinin Trablus’u yurt edinmeden önce yaşadıkları Konya’da göreve başlar. Kadınhanı kaymakamı iken tekrar Of’a oradan İznik’e ve son olarak da Çatalca’ya atanır. Çatalca, Sadullah’ın kaymakamlık yaptığı son ilçedir. 1938’de Hakkâri Valiliği görevine tayin edilen Sadullah Bey, ulaşımın çetin olduğu ve merkezle bağın bir hayli zayıf olduğu Hakkari’de takdir edilen çalışmalar yapar. Burada kurmuş olduğu 7 okul sebebiyle Millî Eğitim Nezaretinden, öncesinde kayda geçirilemeyen 17.000 hayvanı vergilendirme için tescil etmesiyle de Maliye Nezaretinden takdirname alır. Hakkâri sonrasında Bingöl’de göreve başlayan Sadullah Bey, bir yıl kadar burada hizmet ettikten sonra 21 Kasım 1941’de 55 yaşındayken yaş haddinden emekliye ayrılmıştır.

Emekliliği sonrasında İstanbul’a dönüp oğulları Orhan ve Doğan’ın eğitimleri ile ilgilenmek isteyen Sadullah Bey ekonomik açıdan zorlanmaktadır. Bir dönem basın-yayın müdürlüğü, Bülent Ecevit döneminde başbakan danışmanlığı ve Kıbrıs Savaşı sonrası Libya özel temsilciliği yapan Orhan ve abisi Doğan’ın daha iyi şartlarda eğitim almasını isteyen Sadullah Bey, babası Mebruk Efendi’nin mirasından faydalanabilmek adına tekrar Libya’ya döner. Burada babasının yakın arkadaşı olan Bingazi Emiri Senûsi ile görüşen Sadullah Bey için Libya başbakanlığına giden süreç henüz o haberdar olmasa da başlamıştır.

Türk Valisi, Bingazi Başbakanı
Sadullah Bey’in ekonomik kaygılarla baba ocağı Libya’ya döndüğü dönem, Libya’nın bağımsızlığı ana gündem maddesi olarak ele aldığı bir sürece denk gelmiştir. 1943’te İtalyan-Alman kuvvetlerinin mağlup olmasıyla Libya’da kısa süreli bir otorite boşluğu oluşmuştur. Barış antlaşmaları imzalanıncaya kadar İngiltere, Trablus ve Bingazi’de; Fransa ise Fizan’da idare görevini üstlenmiştir. Bu süreçte Berka’ya geçici bir devlet kuran Şeyh İdris es-Senûsi, yeni oluşturulmaya çalışılan bürokrasi için Türk uzmanlardan istifade etmek istemiş ve kurmuş olduğu ilk kabinesine devlet kademelerinde görev yapmış Türk bürokrat ve askerleri davet etmiştir.

Senûsi Şeyhi İdris, Türkiye’den getirmiş olduğu bu isimlere devletin en kritik pozisyonlarını tevdi etmiştir. Piyade Yarbay Umran Yetişali Ordu Kumandanı olmuştur. Türk Dışişlerinin 22 yıllık emektar ismi Abdullah Busayri ise Dışişleri Bakanlığı görevini üstlenmiştir. Bu görevi sonrasında kral naipliği olarak sayılabilecek olan Trablusgarp Valiliğine tayin edilmiştir. Böyle bir dönemde Sadullah Bey’in Libya’ya gelmesi üzerine babası Mebruk Efendi’yi yakından tanıyan Şeyh İdris, Sadullah Bey’e de kendi yardımcısı olması için teklifte bulunmuştur. Ancak miras işleri için Libya’ya gelen Sadullah Bey bu teklifi kabul etmemiş ve tekrar İstanbul’a ailesinin yanına dönmüştür. Sadullah Bey Türkiye’ye döndükten sonra da Şeyh İdris ısrarını sürdürmüş ve Ankara’daki bağlantılarına bu arzusunu ulaştırmıştır. Bu girişim sonrasında hükûmet, konuyu Bakanlar Kurulunda görüşür. 1950 yılının Ocak ayında alınan kararla Sadullah Bey’in 3 yıl süreyle Bingazi hükûmetinde görev almasının önünü açılır. Bu kararla Libya’ya giden Sadullah Bey, önce İçişleri Bakanı, Sağlık Bakanı ve Eğitim Bakanlığı görevlerini yürütür. Kendisinden önce Libya’da kısa süreli bir başbakan görevlendirilse de Sadullah Bey’e bu görev asli olarak tevdi edilir ve Arap Kaymakam olarak bilinen emekli Hakkâri Valisi Sadullah Bey, Libya’nın ilk başbakanı olur. İngilizlerin Libya üzerinde baskısını arttırdığı bir dönemde kritik görevler üstlenen Sadullah Bey ihtilal güçleriyle önemli mücadelelere girişir. Bakanlar Kurulu kendisine 3 yıl süreyle Libya’da çalışma izni verse de Sadullah Bey’in ömrü bu süreyi doldurmaya vefa etmez ve 28 Mayıs 1952 tarihinde doğmuş olduğu topraklarda hayata gözlerini yumar.

Osmanlı döneminde bir sancak altında toplanan Türkler ve Libyalılar, İtalyan ve İngiliz işgalcilerine karşı omuz omuza mücadele etmişlerdir. Nitekim Libya’nın bağımsızlığını kazanması sonrasında da bu derin tarihî, dinî ve kültürel bağ devam etmiş; bağımsız Libya’nın kuruluşunda Türkler en kritik görevleri üstlenmişlerdir. Günümüz itibarıyla Libya, modern tarihinin en zor ikinci sınavını vermektedir. Bu tarihî dönemeçte Libya halkına destek vermek Türkiye için hem tarihî bir zorunluluktur hem de millî güvenlik unsurudur