Ortadoğu’nun İnşası ve Suriye’de ‘’Esadgiller’’ Efsanesi

Başak Kaya, Abant İzzet Baysal Üni., U.İ.B.
Abstract
This article aims to explain the causes of internal and external the rebels that occured in the Middle East and especially,the effect of rebels to Syria, the differences of rebels in Syria.Moreover,it clarifies the role of identify crisis of  international system in historical process in this events.Also,it purpose to answer three cardinal questions:firstly, can Esad be falled from power,how Beşar Esad overset in Syria or can be assassination to Esad finally,can Syria be such as Turkey?    Giriş
İfrat ve tefridin bir arada bulunduğu Suriye halkının öfkesi ile Esad inatçılığı  arasındaki kavga bitmek bilmiyor.
Bu kavga yeni bir olgu değildi,elbette bunun dayanakları vardı fakat bunu körükleyen olaylar zincirinin ilk halkası Tunuslu bir seyyar satıcının güvenlik güçlerinin kötü muamelesine maruz kalması sonucu kendini ateşe vermesiyle başlamış ve hızla domino etkisiyle tüm Ortadoğu’da halkın özgürlük naraları atmasıyla yayılmış üstelik kimi yerlerde diktatörlerin bir şekilde koltuklarından inmeleriyle sonuçlanmıştır.
Bu olayla tüm Ortadoğu dünyaya gözlerini mi açtı?Yoksa bu sabrı taşıran son damla mıydı?Bu kış uykusundan uyanış bir son mu veya yeni bir başlangıç mı?
Ama en önemlisi de yeni bir rejim söz konusu olacaksa bu Suriye’de nasıl olacak?Belki bir ölüm kastı suikast…
Tarihsel Arkaplan
Ayaklanmaların tarihsel nedenlerine baktığımızda ilk olarak,devlet-iktidar-kamuoyu tipolojisinin çelişkili olduğunu ve birinde meydana gelen bozukluğun hepsini etkileyerek derin çatlaklar oluşturduğunu görüyoruz.Şöyle ki,devletin egemenlik alanını oluşturan sınırların yapay olarak çizildiğini yaşam sahasının çıkarlara uygun olarak belirlendiğini söyleyebiliriz.İktidarın meşruluk kaynağı olan rıza temeline oturtulmadığını sadece belli bir azınlığın elinde olan oligarşik yönetime kaydığını,kamuoyunun,bölük pörçük söz sahibi olmayan,baskı ve çıkar grupları ile ayrılıkçı hareketlerden oluşan melez bir yapıda olması ve  yönetime katılmasının engellenmesi sonucu bu tipoloji sağlam temeller üzerine oturtulamamıştır.
İkinci olarak,din-ideoloji-kültür çerçevesinde kimlik bunalımının ortaya çıkması.Dini olarak,%74 Sünni,%11 Nusayriler,%10 Hıristiyan nüfus ile az sayıdaki Musevi cemaati,%3 İsmaili ve Dürziler.İdeolojisi ise dönem dönem değişmiştir.İlk kurulduğu andan itibaren Suriyeli olarak değilde Arap Birliği olarak anılmak istemiş ve ‘Büyük Suriye’ fikrini ortaya atmıştır.Kültür olarak Arap ve Türk kültürü ile Anglo-Sakson kültürü son zamanlarda ise Anglo-Protestan kültürünün etkisi altındadır.
Üçüncü olarak,mezhepsel ve etnik çatışmalar.Mezhep olarak Sünni ve Şiilik yaygın.Etnik olarak %80 Arap,%10 Kürt,%5 Türkmen ve diğerleri.
Diğer bir neden,demokrasinin kurulduğu zemin olan ulus-devlet inşasının olmayışı.Demokratik tabandan yoksun olan halkın korku eşiğini yeni yeni aşması.
Suriye’nin tarih boyunca sorunlu bir yapıda olması,etrafında güvenli bir alan oluşturmak için stratejik konumunu zayıflatıcı faktörlerin ortaya çıkmaması sonucu bazı ülkelerle anlaşmazlıkları. Bu anlamda İsraille Filistin,Lübnan ve Golan Tepeleri için Türkiye ile PKK ve Hatay ve su sorunları için anlaşmazlığa düşmüştür.
Ekonomik Liberalizmin devlet tekelinde kalması ve halka inememesi sonucu halkla yönetim arasında ekonomik anlamda derin uçurumların olması ve halkın gitgide yoksullaşması da etkili bir unsurdur.Beşer Esad’ın teyzesinin oğlu Rami Mahluf'un sadece 2008 yılında kişisel mal varlığının 6 milyar dolar olduğu belirtiliyor. Mahluf'un telekomünikasyondan inşaata, bankacılıktan havaalanı işletmeciliğine, petrol ve gaz şirketlerine kadar birçok firmada ortaklığının bulunduğu, tütün ithalatında da tekel konumunda olduğu belirtiliyor. Aynı zamanda Kıbrıs Rum kesimi vatandaşı da olan ve Suriye ticaretinin yüzde 60'ını elinde tutan Mahluf'u, Turkcell ile Suriye GSM firması Sryiatel'in ortak çalışması anlaşmasına Kıbrıs Rum kesiminin karşı tavır olarak vatandaşlıktan çıkarıldığı hatırlatılıyor. Sryiatel 2000 yılında kurulmuş ve 123 ülkede 272 firma ile anlaşması bulunan bir GSM firması olarak biliniyor. Wikileaks belgelerinde de Mahluf'tan Suriye yönetiminin en büyük finansörü olarak bahsediliyor.
Bağımsızlığından itibaren darbeler dönemi yaşamış Suriye’de Hafız Esad zamanında istikrar hakimken Beşer Esad’ın yönetimdeki beceriksizliği ve acemiliği sonucu kitleleri bir arada tutmayı başaramaması sonucu istikrarı bozan unsurların yeniden yapılanarak ortaya çıkması ve siyasal alandan dışlananların toplumsalda hayat bulamaması sonucu yeniden siyasal yaşama katılmak istemeleri. Müslüman Kardeşler 1982 Hama olayları sonucu Hafız Esad tarafından katledilmiş ve bu örgüt yeraltına kaymıştı ancak Beşer Esad döneminde yeniden güçlenmeye başlamıştır.
Dış kaynaklı nedenlere değinecek olursak ilk olarak küreselleşmenin sınırları daraltması sonucu İslamın ruhani giysisini üzerinden atıp dünyevileşmeye kayan gençler arasında diyaloğun artmasıyla özgürlüğe özentinin ortaya çıkması.Küreselleşme araçlarının etkileri burada devasa boyutlardadır.Öncelikle medya faktöründe ulusal medyanın Esad kontrolünde olması ve Esad aleyhine yayın yapılamaması basın özgürlüğünü kısıtlıyordu ancak son zamanlarda Suriye’de uydu kanallarının ortaya çıkmasıyla uluslararası medyadan etkilenen ve ülkesinin beklide bilinmeyen yönlerini öğrenen bilinçli bir halk oluşmuştur.Ayrıca yayınlanan diziler ve belgesellerle İslam kültürü dışında farklı kültürler ve yaşam tarzlarından etkilenen bir halk meydana geldi.Özellikle 1990’lardan sonra Gsm şirketlerinin ortaya çıkması geç de olsa internet ağının ülkeye ulaşması sonucu facebook,twitter gibi sosyal paylaşım platformlarında halkın enformasyon akışına sahip olması bu araçların başarılı bir şekilde kullanılmasının ispatıdır.
İkinci olarak dış güçlerin emperyalist politikalarının özgürlükleri destekleme veya demokrasi ihracı gibi başlıklar altında doktrinler ve anlaşmalarla enerji kaynaklarına ulaşmak  ve imtiyaz elde etmek amaçlı olması, 
Üçüncü olarak uluslararası kapitalizmin krizinin tüm dünyayı etkilemesi ve bazı ülkelerin borç batağına girmesinden dolayı  ticaretin de etkilenmesi ve ÇUŞ’ların yeni üretim alanlarına ihtiyaç duyması ile arzını tasfiye etme aşaması ve bunun sonucunda Merkez-Çevre ilişkilerine olan sermaye akışına paralel olarak transnasyonalizmin vazgeçilmezliği,
Son olarak uluslararası entegrasyonun sağlanması çalışmalarıdır ki burada Barrett’in Entegre Olmamış Boşluk kavramı ön plana çıkmaktadır.Eğer bir ülke küreselleşmeyi ve onun kültürel içeriğinin akışını reddederse ABD’nin o bölgelere müdahale olasılığı artar.Buralara teknoloji aktarılmalıdır aksi takdirde kuralı bozan olursa o rejimlere önleyici saldırılar yapılmalıdır.Ekonomik entegrasyonu sekteye uğratan bölgesel ve ulusal alanlara güvenlik ihracı sağlanmalıdır.Boşluğun daraltılması için büyük diktatörler yıkılmalıdır.
Bu iç ve dış kaynaklı dinamikler aynı zamanda bu ayaklanmaların neden dün değil de bugün patlak verdiğini anlamamıza yardımcı oluyor.Şurası bir gerçek ki bu bir özgürlük hareketiydi,halkın içindeki sesin dışa vurumuydu,bu ekonomik liberalizmin tek yanlılığına karşı bir başkaldırıştı…Ancak bunun katalizör gücü farklıydı?
Bu halk hareketine ABD şaşırdı,hazırlıksız yakalandı gibi söylemler devleti basitleştirmekte, realist paradigmayla çelişkiler doğurmakla birlikte siyasetin özüyle uyuşmamaktadır.Çünkü devlet şahsiyetleri daha küçük yaşta bu görev için yetiştirilir,toplum mühendisliğine soyunur ve liberalizmin savunucusu bir ekonomik tetikçi olarak gün yüzüne çıkar.
Suriye’de Muhalefetin Yapısı ve Farklılıkları
Suriye’nin toplumsal yapısını 3 unsur oluşturmaktadır.Bunlar;Muhafazakarlar,Modernciler ve Demokratik Reformcular.
Suriye’de Muhalefetin Tunus,Libya,Mısır gibi diğer ülkelerden farklı birtakım belirleyici özellikleri mevcuttur.Tunus’ta ve Mısır’da genellikle işsizlik ve ekonomik sıkıntı baş roldeyken,Körfez ülkerinde hak arama mücadelesi,Libya’da aileler ve kabileler arası kavga etkiliyken,Suriye’de ise iktidar mücadelesi önemli bir faktördür.
Muhalefetin yer bakımından hermönetiğinin unsurları vardır.Tunus jeostratejik olarak da Avrupa ülkelerine daha yakın ve onlarla etkileşim içinde olan kendine özgü bir kimliği olmayan Fransız kültürüyle benimsenen dış etkilere maruz kalmış bir Afrika ülkesiyken,Suriye ise içine kapanık ve Arap milliyetçiliğinin  baş savunucularından biri olarak kurulmuş çöl sınırlarının güvenliği tehlikesiyle kurulmuş bir Ortadoğu ülkesidir.Yani eğer bu ayaklanma en başta Tunus’ta değilde Suriye’de ortaya çıksaydı bu kadar etkili olur muydu tartışılır. 
Muhalefetin zaman bakımından hermönetiği ise Tunus’taki gibi halkın öfkesini kabartan işçileri aniden ayaklandıran bir patlak noktasıyla değil de domino etkisiyle doğmuş olması ancak bunun da Hamza Hatip olayıyla bir noktadan sonra daha da şiddetlendiği varsayımıdır.Ayrıca Libya’daki gibi çoğu devlet tarafından desteklenen etkili bir askeri müdahale olmaması da süreci yavaşlatmıştır.
Muhalefetin kendi iç yapısından kaynaklanan sorunlar da mevcuttur.Suriye’de muhalefetin ilk başlarda iyi örgütlenememiş,koordinasyon ve eşgüdüm sağlayamamış,yönlendirici unsuru olmayan belli kesimlerde destekçileri olan belli bölgelerde toplanan daha statik bir yapıda karşımıza çıkması bu sorunlardan biridir.Diğer nedenler Beşer Esad yanlılarının çok olması,bazı grupların çıkarlarının zedeleneceğini düşündüklerinden statükoyu korumak istemesi,bunun Batı’nın bir tezgahı olduğunu ve bu yüzden sonucunun belirsiz olmasını düşünmeleri,Esad’dan sonra liderlik vasfı taşıyan ikinci bir adamın olmayışının otorite boşluğu ve istikrarsız bir yapı oluşturacağını, ikinci bir Lübnan ya da Irak olmak istememelerinden kaynaklandığını söyleyebiliriz.Ancak son zamanlarda Suriye Ulusal Konseyi adı altında muhalefetin toplanması bu eksikliklerin fark edilmesinin bir sonucu olabilir ve süreci hızlandırabilir.
Diğer bir muhalefet unsuru ise iktidar ve ordunun adeta birbirine zımbalanmasıyla Kaddafi’nin paralı askerlerinden bu noktada bir ayrılış olması Libya’dan farkıdır.Çünkü Baas Partisi ordu geleneğiyle yetişen ve üyeleri askeri bakımdan iyi eğitilmiş bir kurumdur.Ancak son zamanlarda orduda hizipçiliğin sinyalleriyle ordudan kopmaların yaşanması sonucu özellikle genç subaylardan oluşan Suriye Özgür Ordusunun kurulması da süreci hızlandırabilir.
Ayrıca burada Esad’ı destekleyen ülkelerin de etkisi büyüktür.BM’in Suriye’ye yaptırımlarını öngören karar tasarısının Rusya ve Çin’in vetosu sonucu reddedilmesi,İran ve etkisi altındaki terör örgütlerinin muhalefeti bastırmaya yönelik çabaları ve İran lokomotifindeki Şebbiha adlı silahlı kuvvetlerin isyancılara yönelik şiddet içerikli faaliyetleri de söz konusudur.
Muhalefin diğer yıkıcı noktası;Orta sınıf ve burjuva sınıfı,Kürtler ve Hıristiyan gruplar Esad’ı desteklerken büyük şehirlerde bir Tahrir havası oluşmamış ve genelde taşra kesimlerde muhalifler toplanmıştır.
Muhalefeti cesaretlendiren bir unsur ise Tayyip Erdoğan’ın Davos Zirvesi’nde ‘one minute’ çıkışıyla İsrail’e meydan okuması sonucu Araplar arasında popülerliğinin artması ve Türkiye’yi arkalarında cesaretlendirici bir unsur olarak görmeleri olmuştur. 
Esad’ın en büyük hatası halkın ona olan güvenini zedeletmesi ve inancını yitirtmesi olmuştur.Çünkü ilk başa geçtiğinde ılımlı-liberal yapısıyla reform taleplerinde bulunacağını dile getirmişti ancak gitgide nepotist politikalarla katı bir muhafazakarlığa dönüşerek ‘Esadgillerin’ zenginleşmesine yol açmıştı.Diğer önemli hatası 2005’teki Suudi yanlısı Refik Hariri Suikastiyle dikkatleri üzerine çekerek uluslararası alanda imajını zedelemesi olmuştur.Ayrıca İran’ın da desteğini alan Hizbullah,El-Kaide,PKK gibi terör örgütlerine destek vermesi ülkelerle ikili ilişkileri zedelemiştir.İsrail’le olan düşmanlığı da yine bazı ülkelerden tepki almıştır.
Uluslararası Sistemdeki Kimlik Krizlerinin Etkileri Sonucu İnşa Süreci
Sistem birinde meydana gelen değişikliğin diğerlerini de etkilediği birbirlerine neden-sonuç ilişkisi içinde bağlı olaylar zincirinden meydana gelir.Burdan yola çıkarak 2 tane sistem metaforu ve bunların kimliklere etkisini tarihsel süreçte analiz edebiliriz.
  1)Uluslar arası sistemin rayına oturması süreci 2)Ulus-devlet sisteminin inşası süreci
  Uluslar arası Sistemdeki Kimlik Krizleri;ilk olarak 1640 Püriten Devriminin din kaynaklı ve içten ahlaklaşma ile burjuva sınıfının ortaya çıkışıyla İngiltere’de başlayan yeniden yapılanma süreci.  İkinci olarak 1774 Amerikan Devrimiyle sömürgeden kurtulmak isteyen insanların bağımsızlık savaşı verme yolunda çabaları sonucu Anglo-Proteston kültürü ile kültürleri tek potada eriten Amerikan kıtasının oluşumu.Üçüncü olarak,Amerikan Devriminden etkilenen 1789 Fransız Devrimi ve onun getirdiği fikir akımlarının(özgürlük,adalet,eşitlik ve milliyetçilik) Avrupa kıtasını yeniden oluşturması ve ihtilal süreçlerinin yaşanması.Dördüncü olarak 1917 Sovyet Devrimi’yle komünist ideolojinin ortaya çıkması ancak Soğuk Savaş sonrası Rusya Federasyonu’nun kurulmasıyla komünizmin çöküşü.Beşinci olarak,Osmanlı İmparatorluğunun yıkılma süreciyle ayrılan ulusların ortaya çıkardığı devletler ile 1923 Türk Devrimi sonucu Cumhuriyetin kurulmasıyla Anadolu,Balkanlar ve Ortadoğu’nun oluşumunun sağlamlaşması.Altıncı olarak,2000’li yıllarda Kafkasya’da oluşan renkli devrimlerle Ruslaştırma politikasından sıyrılma isteği ile,son olarak bu analizi yapma amacımız olan Arap Baharı ile gelen Ortadoğu’da siyasallaşma ya da ekonomik liberalizmden siyasal liberalizme geçiş aşaması ile ortaya çıkan yönetişim devrimi olabilir.Burda şekillenen bilinç ise halk kamuoyu oluşum sürecine girmiştir yani ortaya çıkan kimlik ise ‘kamuoyulaşma’ kimliğidir.Eklemek gerekirse bu krizler sürecek gibi gözüküyor çıkması muhtemel düşündüğüm kriz ise Çin ve Rusya içindeki özerk devletlerin de kimliklerini sorgulamalarıdır.
Kıtalaşma entegrasyonu sonucu içte ortaya çıkacak boşlukları tamamlayacak olan faktör ise Ulus-devlet inşasıdır.Ulus-devlet ‘ortaklık’ kavramını benimserse parçalanmalar yaşanmayacaktır,harmonik kültür çeşitliliğiyle demokratikleşme süreci hızlanacaktır.Bu anlamda ABD iyi bir ulus devlet örneğidir fakat Ortadoğu’da özellikle Suriye’de bu zor olsa da mümkün de olabilir.
‘Esadgiller’ Efsanesi nasıl son bulacak?
Esad rejimi gittikçe kan kaybediyor…Beşer Esad şimdiye kadar reform taleplerini kabul etmemişti ancak son zamanlarda özellikle Kürtlere yönelik vatandaşlık vurgusuyla öne çıkan reform uygulamaları dahi Kürtleri sevindirememiştir.Artık kitleler ve devletler reformla bu işin çözülemeyeceğini göstermelik parlamenter cumhuriyetin tasfiyesinin gerektiğini anladılar.
Esad babasının mirasını kolay kolay bırakmak istemiyor.Kaddafi gibi yıkılmadım ayaktayım gösterileri yapsa da sonu Kaddafi’ye benzeyecek gibi görünüyor.
Esad’a yönelik 2 senaryo karşımıza çıkabilir;
İlk olarak,Esad iktidardan düşmeyebilir.Ancak kendine yardımcı olan unsurlarla beraber yeni anayasa gibi uygulamalarla kökten çözüm getiren reformlar yaparak halkı susturmaya çalışabilir.Bu unsurlar,Rusya,İran,Hindistan,Çin gibi ülkelerin Esad yanlısı olması,devletin güvenlik mekanizmalarının ve ordunun Esadgillerde olması,BM’nin ve NATO’nun henüz Esad  aleyhine bir kararda bulunmamaları,ABD’nin de Libya’daki gibi hararetli bir şekilde iktidarın gitmesine yönelik bir çabada bulunmayışı sonucu muhalefeti yönlendiri devlet rolünün Türkiye’ye biçilmesi gibi oluşumlardır.Ancak bu ihtimal biraz zor gibi görünmektedir.
İkinci olarak,Esad iktidardan düşebilir ancak bu biraz zaman alabilir.Türkiye,ABD,İsrail,Irak,Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri düşmesinden yana.Esad’ın düşmesiyle,Muhalefetin son zamanlarda koordine olmasıyla ortaya çıkan Suriye Ulusal Konseyi  ile bir geçiş hükümeti kurulabilir.Ayrıca yeni bir ayrışma sonucu ortaya çıkan genç subaylardan oluşan Suriye Özgürlük Ordusundan konratak bir darbe girişimi ortaya çıkabilir.
Türkiye en uzun kara sınırının olduğu Suriye’de artık istikrarlı bir yapının oluşmasını istiyor ve birtakım yaptırımlar uyguluyor bu da iki ülkenin de ticaretini olumsuz etkiliyor.Türkiye soruna çok müdahil olmakla birlikte daha temkinli davranmalı ve buradaki ayrılıkçı hareketlerin benzerinin kendi ülkesinde oluşmasına yol açacak nitelikte davranışlardan kaçınmalıdır.Türkiye’nin pragmatik davranması ve uzun vadeli sonuçlara göre adım atması gerekiyor.Türkiye tek taraflı değil çok aktörlü bir yapıyı düşünerek tercih yapmalıdır.Arap halkının Türkiye’den beklentisi yüksek ancak uluslar arası imajını zedelememek için,tek başına bir askeri müdahaleye girişmemeli ve BM Güvenlik Konseyi çerçevesinde hareket etmelidir ki Türkiye’nin amacı Suriye’nin çekindiği bir komşu devleti olarak gözdağı vermektir.
Esad’a Suikast
  İki ihtimal çerçevesinde analiz yapacak olursak;ilk olarak Esad’a suikast olamaz;çünkü önceden de belirttiğim gibi Esad’ın güvendiği unsurlar var ve Esad kendi yerini sağlamlaştırmak için eğer düşersem iç savaş çıkar, tüm Ortadoğu’ya yayılır ve blok ülkeleri ile Türkiyeyi’de içine alır üstelik terör örgütlerinin faaliyetleri artar gibi demagojik söylemlerle uluslararası kamuoyuna korku  yayarak pasifize etmeye çalışıyor. İkinci olarak Esad’a suikast gündeme gelebilir;çünkü muhalefetin ve diğer devletlerin sabrı tükendi artık Esad’a ikazlar çaba vermiyor.İçerden gelen bir suikast olursa Müslüman Kardeşler Örgütü’nden böyle bir girişim beklenebilir.Çünkü yıllardır devam eden sessizliklerini bozmak için uygun bir fırsat doğmuş ve eş,dost,akrabalarının öldürüldüğü 1982 Hama olaylarını hazmedememelerinin verdiği intikam duygusu alevlenmişti.
Genel olarak Suriye’deki en büyük etnik azınlık olan Kürtlere şimdiye kadar Esad tarafından vatandaşlık hakkı tanımamış bu da Kürtlerin zaman zaman ayaklanmasına yol açmıştı.Ancak Kürtlerinki bir hak arama mücadelesiydi toprak talepleri yoktu fakat son zamanlarda aktifleşerek muhalefetin içine katılmaya başladılar.Bu yüzden Kürtler da muhalefetle birleşerek böyle bir atakta bulunabilirler.
Aleviler ise hiç sahip olmayacakları kadar ayrıcalıklara sahip olmalarına karşın toplum içinde onlara karşı oluşan kötü imajın etkisiyle Esad’ın kendilerini kullandığını düşünenler veya Esad gidince yönetimde üst kademede bulunan Alevilerden elinin daha fazla  güçleneceğine inananlar Esad’ın gitmesini isteyebilirler.Fakat bu gruptan suikast gelmesi zor ihtimal olabilir.
Ayrıca ordu içinde hizipleşmenin ortaya çıkmasıyla Baas geleneğinden gelen güçlü yapıdaki orduda(ordu içindeki ayrılıkçıları Baas geleneği içinde eritmişti)ayrışmaların artmasıyla Suriye Özgürlük Ordusunun fikirlerini benimseyen ve onlarla iletişim kuran ordu içerisinde ajanlar olabilir ve Esad’ın çok güvendiği ve önemli görevlerde bulundurduğu bu kişilerde suikast de bulunabilir.
Diğer girişim dünyanın en güçlü istihbaratlarından biri olan Mossad tarafından ve Suudi ajanlarının da teçhizatta yardımda bulunmasıyla ortaklaşa hareket ederek kuvvetli bir suikast hazırlığında olabilirler.Çünkü İsrail’in güvenliği için Lübnan ve Filistin’deki Suriye varlığı son bulmalıdır,Golan tepelerinde kalıcı hakimiyet sağlamalıdır zira bu tepeler İsrail’in önemli merkezlerini görüyor ve su kaynakları bakımından zengin verimli bir arazidir.Lübnan’da sınır güvenliğini tehdit ediyor ve yine tampon bölgelerden biri.
Muhalefetten de böyle bir plan gündeme gelebilir.Suriye Ulusal Konseyi iktidar mücadelesini kazanmak için böyle bir girişimde bulunabilir fakat hiçbir örgütle bağlantısı olmayan halktan birinin başarılı olma ihtimali düşüktür.
Türkiye Mitolojisi
Arap ülkelerinin gözünde demokratik,laik,bağımsız bir Türkiye modeli var.Suriyeliler, Esad sonrası kendilerinin Türkiye gibi olacağına inanıyor fakat Türkiye ile ekonomik,toplumsal,siyasal farklılıkları bulunmaktadır; İlk olarak,Türkiye güçlü bir Osmanlı devlet geleneğinden gelmektedir.İkincisi,Türkiye tarih boyunca hiçbir zaman manda ve himayeyi kabul etmemiş gerektiğinde bu yolda savaşmıştır.Üçüncü olarak,Kurtuluş Savaşı ve Çanakkale zaferi gibi dış emellere boyun eğmemesi sonucu Atatürk gibi bir liderle tüm yurtta halkın özgürlüğü temel hedef olmuştur.Bundan başka yeni bir rejime geçiş yumuşak şekilde olmuş,rejim karşıtı hareketlerin çıkması önlenmiştir.Toplumsal yapı siyasal yapıyı hazmetme kapasitesine sahip olmuş ve çok çeşitli etnik unsurlar bir arada barışçıl şekilde yaşamıştır.Ancak Suriye’de yeni yeni bu hareketler alevlenmeye başlamıştır tarihte böyle bir tecrübeleri yoktur.
Evet belki bir rejim değişikliği olacak bunun sonucu demokratik bir yönetim uzun süreli olabilir.Çünkü halk bir daha aynı şeyleri yaşamamak için elinden gelen her şeyi yapacaktır ve özgürlüğü bir kez bulmuşken kolay kolay bırakmayacak ve mücadele edecektir.
Rejim değişikliğinin uzun sürmemesine neden olan bazı paradokslar da vardır;otorite boşluğu doğabilir,toplumsal taban bu yeni sisteme ayak uyduramayabilir veya sancılı bir geçiş süreci yaşayabilirler.Dış güçlerin emperyalist politikalarından doğan çıkar çatışmaları veya ayrılıkçı unsurların eski konumunu elde etmek istemeleri sonucu iç çatışmalar yaşanabilir.Petrol ve enerji kaynaklı politikalar sürebilir.
  Sonuç 

Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz ki isyanın çıkış noktası halkın çaresizliği ve özgürlük arayışı belki ama yönlendirici unsurları çıkarcı devletlerdir.Çünkü hiçbir devlet başka bir devletinin çıkarına karşılık kendi çıkarından vazgeçmez, konu insan hakları dahi olsa.
Bu demokrasi ihracından temennim Ortadoğu’ya gerçek bir demokrasinin gelmesi Türkiye’nin bu yolda halkın yanında yer alarak ülkelere yol göstermesidir.
Eğer bu Arap Baharı kışa döndürme amacındaysa ABD ekonomisine bir başkaldırı oluşturan Çin’i küçültme ve Türkiye’nin ortak kimliğe sahip olduğu ülkelerle diyalog sürecinden yararlanarak Ekonomik tetikçilerle Basra ve Hazar’ı ele geçirme ve enerji kaynakları üzerinde İmparatorluk kurarak yeni bir dünya düzeni oluşturma olacaktır…         DİPNOT: http://www.analitikbakis.com/NewsDetail.aspx?id=35793 http://www.turksam.org/tr/a2494.html http://www.orsam.org.tr/tr/yazigoster.aspx?id=1765  Poyraz Gürsoy, Suriye, Ankara:Atılım Üniversitesi Yayınları, 2010.