Pakistan’da Siyasi Kriz ve Güney Asya’da Kırılgan İstikrar

Sercan Doğan, ORSAM Ortadoğu Uzman Yardımcısı
2008 yılında siyasilerin yanı sıra devletin yargı kanadının da yoğun çabalarıyla Müşerref yönetiminin devrilmesiyle Pakistan bir kez daha parlamenter bir sisteme adım atmıştı. O tarihten bu yana çok çeşitli iç ve dış krizlerle baş eden Pakistan hükümeti açısından 2011 yılının en sancılı yıl olduğunu iddia etmek yanlış olmayacaktır. Zira yılsonuna yaklaşırken Pakistan’da yaşanan gelişmeler parlamenter sistemin bekası ile ilgili ciddi kaygılar yandırmaktadır.    Pakistan’daki siyasi istikrarsızlığın uluslararası ilişkiler ve güvenlik açısından önemi bu devletin Güney Asya ve Hint alt kıtasında birçok güvenlik sorunu ile çok yakından ilgili olmasından kaynaklanmaktadır. Pakistan’ın Hindistan ile sıcak savaşa varan rekabetinin bir getirisi olan Keşmir krizi yaklaşık 60 yıldır bölge barış ve istikrarı açısından olumsuz sonuçlar doğurmaktadır. Aynı zamanda Pakistan Afganistan’daki 30 yıllık çatışmanın önemli taraflarından biri olmuştur. Bunun yanı sıra ve bununla bağlantılı olarak, Pakistan’ın nükleer kapasiteye sahip bir devlet olması bu önemi artıran bir başka unsurdur.     Son bir yıl içerisinde ABD’nin Pakistan topraklarında insansız hava araçlarıyla gerçekleştirdiği saldırılar, Mayıs ayında gene Pakistan topraklarında Amerika’nın gerçekleştirdiği Üsame bin Ladin operasyonu, Pakistan’ıon ABD büyükelçisinin karıştığı mesaj skandalı ve en son olarak Kasım ayının 26’sında bir sınır karakolunun Afganistan’daki NATO kuvvetleri tarafından bombalanması Pakistan iç ve dış politikası açısından kaygı verici sorunlar doğurmaktadır. Öncelikle, bu gelişmeler ülkede halihazırda yoğun olarak gözlenen Amerikan karşıtı hissiyatı çok üst seviyelere taşımıştır. Bununla bağlantılı olarak gerek sivil hükümetin gerekse de General Eşfak Pervez Kayani sorumluluğundaki silahlı kuvvetlerin ABD ile ilişkileri kamuoyunda sorgulanmış ve eleştirilmiştir. Hem hükümet hem de ordu ABD’ye karşı tepkilerini daha sert dillendirmek durumunda bırakılmışlardır. Bunun yanı sıra, ABD’nin Bin Ladin operasyonu ordunun prestijini bir hayli sarsmış ve Bin Ladin’in Pakistan’da saklandığının ortaya çıkması devletin uluslararası alandaki itibarının ve Batı ile ilişkilerinin kötüleşmesini beraberinde getirmiştir. Böyle bir ortamda Pakistan’ın ABD büyükelçisi Hüseyin Hakkani’nin Pentagon’a ilettiği iddia edilen mesaj ülke içi hassas siyasi dengelerin ciddi biçimde sarsılmasına sebep olmuştur. İddialara göre bu mesaj Cumhurbaşkanı Zerdari’nin bir askeri darbe durumunda ABD’den yardım talep etmesiyle alakalıdır. Bu durumun skandalvari bir şekilde açığa çıkması ülke içerisinde asker ve hükümetin birbirine karşı konumlanışını ortaya sermiştir. Süreç içerisinde karşılıklı açıklamalar değişen tonlarda kamuoyuna iletilmektedir.   Parlamenter demokratik sistemin sık sık kesintiye uğradığı bir ülke olan Pakistan’da bugün bile bir askeri müdahale olanak dışı sayılamamaktadır. Ancak ordunun müdahale kararı alması ülke içerisindeki siyasi dengeler kadar, Pakistan’ın dış ilişkilerinin de göz önünde bulundurulmasını gerektirmektedir. Pakistan’da mevcut hükümet ve cumhurbaşkanı ile ilgili rahatsızlıklar ve memnuniyetsizlikler pek çok kanaldan siyaset arenasına akmaktadır. Pakistan Müslüman Birliği lideri Nevaz Şerif ve Adalet Hareketi lideri İmran Han önemli siyasi aktörler olarak karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca Belucistan, Sind ve Khyber-Pakhtunkhwa vilayetlerinde ayrılıkçı hareketlerin yanı sıra şiddet eylemleriyle ülkeyi sarsan Taliban örgütü bulunmaktadır. Bir askeri müdahale ile ordunun yönetime el koyması ülke bütünlüğünü etkileyecek ölçüde bir istikrarsızlığın fitili olabilir. Pakistan’ın bu derecede bir siyasal bölünmüşlüğe sahip olduğu gözlemlenmektedir. Pakistan’da şiddetli bir siyasal istikrarsızlığın ise girişte belirtilen nedenlerden ötürü bölge devletlerinin ve ABD’nin tepkisiz kalmayacağı bir ortamı beraberinde getireceği de açıktır. Dolayısıyla, bugün mevcut olan siyasi krizin bir askeri darbeyle sonuçlanması düşük bir ihtimal olarak değerlendirilmektedir. Pakistan’daki parlamenter sistemin önünde büyük bir sınav olarak tecelli eden bu süreçte yaşanan ve yaşanacak olan gelişmeler sadece Pakistan açısından değil Afganistan’daki istikrar girişimleri ve Hint alt kıtasındaki nükleer ve konvansiyonel denge açısından da büyük önem arz etmektedir.