Paris Saldırısı ve IŞİD-el Kaide Rekabeti

Ömer Behram Özdemir, Sakarya Üniversitesi
Fransa’nın başkenti Paris’te 7 Ocak’ta düzenlenen saldırı sonucunda Charlie Hebdo dergisi çalışanları ve bir polis memuru olmak üzere 12 kişi hayatını kaybetti. İslamofobik yayınlarıyla bilinen dergiye, Cezayir kökenli Fransız vatandaşları olan Şerif Kuaşi ve Said Kuaşi kardeşlerin böylesi kanlı bir eyleme girişmesi, Avrupa’da son dönemin en sıcak tartışma konularından biri olan yabancı savaşçılar hususunu tekrar ön plana çıkardı. Zira Yemenli yetkililerin iddiasına göre Kuaşi kardeşler 2011 yılında Umman üzerinden Yemen’e geçerek burada silahlı eğitim almışlardı. Saldırının ardından AYEK’in (Arap Yarımadası el Kaidesi) saldırıyı önce öven daha sonra da üstlenen açıklamalarda bulunması özelde Fransız yabancı savaşçıların genelde ise Batılı yabancı savaşçıların vatandaşı oldukları ülkelere karşı ne derece tehdit olabilecekleri sorusunu gündeme getirdi. Uluslararası Radikalleşme Araştırmaları Merkezi’nin (ICSR) tahminlerine göre 2015 Ocak ayı itibariyle Suriye ve Irak’ta ekseriyeti IŞİD saflarında olmak üzere 1.200 Fransız vatandaşı savaşmaktayken, Batı Avrupa’da Fransa’dan sonra ikinci sırada 500-600 civarında savaşçıyla İngiltere gelmektedir. Yabancı savaşçılar üzerine yapılan çalışmalarda varılan ortak kanı, bunların büyük kısmının vatandaşı oldukları ülkelere saldırmak ya da ülkelerine geri dönmek gibi bir fikre sahip olmadıklarını gösterse de Charlie Hebdo hadisesi var olan tereddütleri güçlendirmiştir.
 
Kim? 
 
Paris’te yaşanan saldırı üzerine “kim?” sorusuna cevap aranırken saldırının hemen ardından AYEK ve IŞİD tarafından saldırıyı öven video mesajları yayınlanmıştır. Söz konusu mesajlarda eylem övülmekle birlikte iki grup da eylemi hemen üstlenmemiştir. 14 Ocak’ta AYEK liderlerinden Nasır el-Ensi, saldırının planlanma, fonlanma ve saldırıyı gerçekleştirenlerin seçilmesi safhalarının AYEK tarafından gerçekleştirildiğini açıklamış ve böylece “kim?” sorusuna ilk kez net bir cevap gelmiştir.
 
AYEK, el-Kaideyle ilişkili gruplar arasında sınır ötesinde ve özellikle Batıda harekete geçme kapasitesi açısından en güçlü yapı olarak değerlendirilebilir. Zira Mağrib bölgesindeki (Mağrib el-Kaidesi) yapının gerek militan Selefi savaşçı sayısı gerekse de maddi anlamda kapasitesinin yetersiz olduğu bilinmektedir. Somali’deki eş-Şebab örgütü ise potansiyel olarak komşu bölgelerde eylem yapma yeteneğine sahip olmakla birlikte Avrupa içinde eylem yapabilecek bir savaşçı ağına şu an için sahip değildir.
 
Suriye el-Kaidesi (Nusra Cephesi) askeri açıdan bilhassa Suriye’nin kuzeyinde etkinliğini arttırıyor olsa da hâlihazırda Esad rejimi ve IŞİD ile sürekli çatışma halinde bulundukları için böylesi saldırılar grubun önceliği olarak gözükmemektedir. Ayrıca gerek örgütün lideri Cevlani’nin gerekse de örgüt sözcülerinden Ebu Firas es-Suri’nin açıklamalarına bakıldığında şu an için örgütün sınır ötesi planlarının pek olmadığı görülmektedir.
 
AYEK ise Yemen’de yaşanan çatışma ortamında her geçen gün etkisini arttırmaktadır. Yabancı bağlantılar açısından AYEK’in geçmişi Enver el-Evlaki’ye dayanan bir birikimi bulunmaktadır. ABD tarafından bir insansız hava aracı saldırısıyla öldürülen örgütün önemli isimlerinden Enver el-Evlaki, el-Kaide çizgisindeki örgütlerin en etkili düşünürlerden biriydi. Propagandaya önem veren Evlaki’nin de katkılarıyla “Inspire” adında İngilizce yayın yapan bir online dergi 2010’da yayınlanmaya başladı. Söz konusu dergi, bomba yapımı başta olmak üzere verdiği teknik bilgilerin yanı sıra 'cihad' sahalarına yeni katılımlar için çağrıda bulunmaktaydı. Her ne kadar AYEK ile “Inspire” dergisi arasında “resmi” bir bağlantı olmasa da Evlaki’nin varlığı ve İngilizce propagandanın etkisi AYEK’i militan Selefi ağında önemli bir noktaya getirmiştir. Inspire’da Charlie Hebdo dergisinin editörü olan ve Paris saldırıları esnasında öldürülen Stéphane Charbonnier’in “Ölü ya da Diri” listesi altında Mart 2013’te resmedildiğini göz önünde bulundurulduğunda, olası saldırının sinyallerinin önceden verildiğini görebiliriz.
 
Neden? 
 
“Neden?” sorusunun cevabı için ise IŞİD’in son 1,5 yıldır geçirdiği dönüşümün ve yaptığı ilerlemenin militan Selefi hareketlerine etkisine bakmak gerekmektedir. Suriye iç savaşının yarattığı kaotik ortamda Irak İslam Devleti (IŞİD ilanı öncesinde Bağdadi’nin liderliğini yaptığı örgüt Irak’taki el-Kaide unsuru olarak bilinmekteydi) eylemlerini Suriye’ye de taşıyarak militan hareketleri içerisinde büyük kırılmalara yol açacak bir hadisenin fitilini ateşlemiştir. Irak’taki el-Kaide unsurlarının lideri Bağdadi’nin el-Kaide merkezinden izinsiz bir şekilde Suriye’ye yayılması ve örgütün adını değiştirerek IŞİD adı altında Irak İslam Devleti ve Nusra Cephesi’ni birleştirme ilanı IŞİD ile el-Kaide merkezinin arasında büyük sorunlara yol açmıştır. El-Kaide lideri Zevahiri’nin bu ilanı tanımamasına karşılık IŞİD’in de kendisini militan Selefi hareketler arasında tek adres olarak lanse etme çabaları, aradaki bağların iyice gerilmesine yol açmıştır. Nihayetinde Suriye’de IŞİD ve Nusra Cephesi unsurlarının birbirleriyle kanlı çatışmalara girdiği ve el-Kaide merkez yönetiminin açıkça IŞİD ile bir alakalarının kalmadığını açıkladığı bir süreç yaşanmıştır. Bu cepheleşme dünyanın çeşitli bölgelerinden savaş sahalarına katılan savaşçıları kimin bünyesine katacağı rekabetine de dönüşmüştür ki propaganda savaşlar bu rekabette üstün olmak için hayati önem taşımaktadır.
 
IŞİD bugün gerçekleştirdiği infazlar ve saldırıların yanı sıra hâkimiyet kurduğu bölgelerdeki egemenliğini gösteren propaganda videolarını çoklu dil seçenekleri ve yüksek kalitede çekimler ile hazırlamaktadır. Militan selefiler üzerine yapılan araştırmalarda Suriye ve Irak’taki bu savaşçı akımının en az yarısından fazlasının (ki bu kimi çalışmalarda çok daha yüksek oranlarla belirtiliyor) IŞİD’e katıldığını görmekteyiz. “Hilafet” ve “İslam Devleti” gibi kavramlar genç militan adaylarını etkilerken bu kavramların görsel olarak desteklenmesi IŞİD propagandasının en önemli ayaklarından birisini oluşturmaktadır. IŞİD’in el-Kaide unsurlarına baskın çıkan propaganda gücü ve militan Selefiler için bir çekim merkezi haline gelmesi bu kitleyi kazanabilmek için karşılıklı kara propagandanın ve eylemlerin artacağı bir rekabet döneminin başlaması anlamına gelmektedir.
 
Yakın dönemde AYEK kaynaklı IŞİD’in hilafet ilanını sertçe eleştiren videolara karşılık IŞİD’in online dergisi Dabiq’da AYEK liderlerine sert eleştiriler içeren yazılar yayınlanmıştır. Yine Nusra Cephesi IŞİD’in diğer muhalif gruplara karşı kanlı eylemlerini gündeme getirip örgütü “Haricilik” ile itham ederken; IŞİD buna karşılık Nusra Cephesi’nin esirlere işkence yaptığı videoları yayınlanmıştır. Radikal silahlı örgütler üzerine çalışan Aaron Zelin, tüm bu yaşananları küresel cihadın liderliği için verilen büyük bir yarış olarak nitelemektedir.
 
AYEK’in Charlie Hebdo’ya yapılan silahlı saldırıyı, olayın üzerinden neredeyse bir hafta geçtikten sonra üstlenmesi, akıllarda soru işaretleri yaratsa da AYEK ve benzeri yapılar üzerine odaklanan uzmanlar, üstlenme mesajının geç geldiği tezine katılmıyorlar. Bununla beraber eyleme dair ortak soru, planlama süreciyle ilişkilidir. Zira bu saldırıya dair AYEK’in üstlenme mesajından sonra artık sorgulanması gereken örgütün eylemin tüm süreçlerine iddia ettiği gibi hâkim olup olmadığıdır. Zira saldırganların hedef belirleme, zamanlama ve mühimmat gibi detaylarda AYEK’ten bağımsız hareket edip etmedikleri tam olarak bilinmemektedir.
 
Sonuç olarak, IŞİD’in Dabiq’da el-Kaide lideri Zevahiri ve Taliban lideri Molla Ömer’e getirdiği sert eleştiriler ve Libya, Yemen ve Mısır gibi mevcut sınırlarının ötesinde 'şubeler' peşinde koşması, el-Kaide-IŞİD rekabetinin sertliğini gözler önüne sermektedir. Bu bağlamda, IŞİD’in Musul’u ele geçirmesi ve hilafet ilanıyla öne geçtiği rekabette AYEK’in bu saldırıyla karşı hamlede bulunduğu düşünülebilir. Charlie Hebdo saldırısını bir de bu rekabet üzerinden okumak, son zamanların gündem konusu militan Selefi akımına farklı bir bakış açısı getirmek açısından önemlidir.