Rusya’nın Suriye Hamlesi ve Türkiye

Suriye lideri Beşar Esad yakın zaman önce yaptığı bir açıklamada “ordusunun savaşacak insan bulma konusunda sıkıntı yaşadığını” ifade etmişti. Buna ek olarak rejim en güçlü olduğu Lazkiye’de dahi bazı kitlesel eylemlerle karşı karşıya kaldı. Esad ailesine mensup Süleyman Esad’ın Lazkiye’de bir subayı trafik tartışması nedeniyle öldürmesi sonrasında halk bu kişinin cezalandırılması için gösteriler düzenlemişti. Aynı şekilde Eylül 2015’in başında büyük ölçüde rejim tarafında yer alan Dürzilerin yoğunlaştığı SuveydaVilayeti’nde de bir Dürzi liderin öldürülmesi neticesinde rejim karşıtı gösteriler yaşanmıştı. Halk hükümet binaları çevresinde gösteriler düzenlemiş, Hafız Esad heykellerini yıkmıştı. Ayrıca muhalifler İdlib’te elde ettiği kazanımlar ile rejimin kalesi olan Lazkiye’yi doğrudan tehdit edebilecek konuma gelmişti.
 
Böyle bir ortamda Eylül ayının ikinci haftasından itibaren Rusya’nın Suriye’deki savaşa daha aktif bir şekilde taraf olacağını gösteren haberler basına yansımaya başladı. İç savaşın başlangıcından bu yana Esad rejimini destekleyen Rusya’nın Lazkiye’de bir askeri üs ve liman kuracağı aynı zamanda Rus uçak, helikopterler ve tanklar ile diğer bazı ağır silahları içeren silah yardımı paketini Suriye’ye gönderdiği öğrenildi. Son olarak Rus parlamentosunun verdiği onay çerçevesinde Rus uçakları “terörle mücadelede Esad rejimine destek olmak” için Suriye’de hava operasyonlarına başladı. İlk aşamada Hama, Humus ve Lazkiye’deki bazı hedeflerin vurulduğu belirtildi.
 
Rusya’nın hamlesi her şeyden önce Suriye’deki askeri dengeleri zayıflama eğilimi içinde olan rejim lehine değiştirecek boyuttadır. Rejim açısından yeni bir çıkış ve moral motivasyonsağlayacağı kuşkusuz. Esad rejimi Ekim 2015 itibarıyla Suriye topraklarının yaklaşık 0’unu kontrol edebilmektedir. Rusya’nın askeri desteği nüfus yoğunluğunun da daha fazla olduğu bu bölgelerdeki rejim kontrolünü garanti altına almak ve tehditleri bertaraf edebilmek açısından katkı sunacaktır. Rusya’nın üslendiği bölgeden yola çıkarak büyük baskı altında kaldığı Lazkiye vilayeti ve çevresindeki İdlib’ten gelecek tehditlere karşı koruma sağlanması beklenebilir. Rusya’nın hamlesinin rejim ve taraftarları açısından bir diğer katkısı rejim içi ayrılık ihtimalini zayıflatacak olmasıdır. Rejim son dönemde yaşanan moral bozukluğunu aşmak ve savaşa devam konusunda seferber olacaktır.
 
Bütün bunlara rağmen Rusya’nın katkısı muhtemelen muhalifler veyaIŞİD’in kontrolündeki bölgelerin yeniden rejim kontrolüne geçmesini sağlayacak boyutta bir değişim yaratmayacaktır. ABD’nin liderliğini yaptığı ve 60’ın üzerinde ülkenin içinde bulunduğu IŞİD’e karşı koalisyon saldırılarının başladığı tarihten bu yana IŞİD Suriye’de kontrol ettiği toprakları daha da genişletmiştir. Aynı şekilde Rusya hava operasyonları IŞİD ve Suriyeli muhaliflerin askeri kapasitesini zayıflatabilir, taktiksel olarak geri çekilmelere yönlendirebilir, rejim bölgeleri üzerindeki baskıyı hafifletebilir, kısmi toprak kazanımları sağlayabilir. Ancak bunun ötesinde söz konusu aktörlerin bertaraf edilmesi ya da rejimin neredeyse hiçbir varlığının kalmadığı kuzey ve doğu bölgelere geri dönüşe imkan vermesi mümkün değildir. Rejim ordusunun da Rusya hava desteği ile karadan muhalif bölgelere ilerleyecek düzeyde gücü olmadığı söylenebilir. Bu görüş için birkaç gerekçe sayılabilir. Birincisi muhalifler geçen zaman zarfında organizasyon, tecrübe, askeri kapasite ve taktikler konusunda ciddi ilerleme kaydetmiştir. Artık sınırlı bölgeleri kontrol eden küçük askeri birliklerden ziyade birlikte hareket edebilen ve gücün belli merkezlerde toplandığı daha büyük askeri yapılardan bahsetmekteyiz. Hatta silahlı muhalif grupların bir kısmını küçük ordular şeklinde tanımlamak mümkündür. İkincisi bu büyük gruplar son dönemde birlikte hareket edebilme konusunda başarılı bir tecrübe yaşamıştır. Rejim ve karşıtı cephenin söylemlerine ve dünya kamuoyundaki genel algının tersine muhalifler yabancı savaşçılardan ziyade Suriyelilerden oluşmaktadır. (IŞİD ve Nusra’nın bir kısmı bunun dışında tutulmalıdır) Dolayısıyla bu yapılar dini motivasyondan ziyade kendi topraklarını korumak ve rejimi devirmek için mücadele etmektedir. Bu da söz konusu grupların savaşı sürdürme ve bedel ödeyebilme kapasitelerini artırmaktadır. Buna karşın Rusya hem yaptırımlar hem de petrol fiyatlarının düşüklüğü nedeniyle ekonomik sıkıntı içindedir. Bu dikkate alındığında Rusya’nın kendisi açısından yaşamsal önemi olmayan bir mücadeleyi ne kadar sürdürebileceği şüphelidir. İkincisi sahada etkili bir müttefik olmadan sadece hava desteğine bağlı başarı ihtimalinin düşük olduğu IŞİD’e karşı Irak ve Suriye’de yürütülen mücadelede görülmüştür. ABD desteği ile Kürtlerin milis gücü YPG’ninSuriye’de sağladığı kısmi başarı örnek oluşturabilir ancak burada da çok sınırlı bir hedefe yönelik yoğun hava desteği altında yürütülen bir operasyon söz konusudur. Zaten savunma pozisyonunda olan rejimin hava desteği sayesinde saldırıya geçerek tüm Suriye sahasında kazanımlar elde edebilmesi mümkün gözükmemektedir.
 
Rusya hamlesi Esad rejimi açısından etkili ama son kozlardan biridir. Rejim zaten giderek artan oranda dış desteğe bağımlı hale gelmekteydi. Suriye yönetimi, İran ve Hizbullah desteğine minnettar olsa da ülkenin giderek İran kontrolüne geçiyor olmasından da kaygı duymaktadır. Bu adım Suriye içinde İran etkisinin dengelenecek olması açısından rahatlatıcı olacaktır. Ancak bu durum doğrudan Suriye üzerinde Rusya-İran rekabeti doğacak anlamına gelmemelidir. Tersine İran da tek başına rejimi nereye kadar destekleyebileceği konusunda kaygılıdır. Rusya’nın desteği İran’ı da daha fazla motive edecek, üzerindeki yükü hafifletecektir. Ancak Rusya hamlesi de rejimin ayakta kalmasının sağlamanın ötesinde muhaliflerin geriletilmesine yol açmazsa rejim ve destekçilerinin kullanacağı koz kalmayacaktır.
 
Suriye iç savaşına taraf olan tüm dış aktörler askeri çözümün mümkün olmadığını, soruna siyasi çözüm bulunmasını savunmaktadır. Yine herkesin uzlaştığı bir diğer nokta Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunmasıdır. Ancak pratikte uygulanan politikalar bunun tersi gibidir. Suriye fiili anlamda da olsa farklı toplumsal kesimlere dayanan örgütlerin kontrol edeceği parçalanmış bir Suriye’ye doğru gitmektedir. Bu iç dinamiklerin olduğu kadar dış aktörlerinin tutumunun da bir sonucudur. Buradan hareketle her dış aktör siyasi çözüm ve toprak bütünlüğünden bahsetse de Suriye’nin parçalanmış yapısı içinde kendi nüfuz alanını oluşturma çabası içindedir. Rusya’nın bu adımı ülkenin fiili anlamda parçalanma sürecini de hızlandıracak ve Rusya koruması altında bir rejim bölgesinin kalıcılığını tesis edecektir.Bu durum muhalifler açısından da artık Esad rejiminin tamamen yıkılması ve rejim bölgelerinin de ele geçirilmesi umutlarını azaltarak parçalı bir Suriye temelinde siyasi çözümün önünü açabilir.
 
Rusya’nın askeri desteği “teröristlerle mücadele” görüntüsü altında ülkenin Ortadoğu ve Suriye’de uzun vadeli çıkarlarını korumaya yönelik bir adım gibidir. Bu açıdan Rusya’nın artan askeri varlığının Suriye iç savaşı ile sınırlı kalmayacağı öngörülebilir. Rusya iç savaş koşulları, rejimin duyduğu ihtiyaç ve Obama yönetimindeki ABD’nin bölgede yarattığı güç boşluğu gibi fırsatları kullanarak uzun vadede Doğu Akdeniz’de kalıcı bir askeri üsse sahip olma imkanına kavuşacaktır. Dolayısıyla Rusya parçalanan Suriye içinde kendi nüfuz alanına dahil bir bölge oluşturmanın ilk adımını atmış olabilir. Rusya buna yönelik olarak bölgeye gelmediyse bile olayların gelişimi kendisini bu noktaya doğru itebilir. Zira Rusya Suriye iç savaşına doğrudan müdahil olarak dış politikasının inandırıcılığı, itibarı ve caydırıcılığının tesisi konularında risk altına girmiştir. Dolayısıyla bundan sonra Rusya sadece Suriye rejimini değil, ancak bu unsurları da korumak için mücadele edecektir. Bu da onu giderek daha fazla oranda iç savaşın parçası haline getirecektir. Bunun Rusya içinde ne gibi ekonomik, siyasal ve güvenlik sonuçları olacağından bağımsız olarak Suriye’de Rusya koruması altında bir bölgenin ortaya çıkması yüksek ihtimaldir.
 
Rusya’nınen önemli beklentilerinden biri kendi iç güvenliği açısından risk oluşturan Kafkasya ve Orta Asya kökenli savaşçılar ile sınırları dışında savaşmaktır. Özbek kökenli “İmam Buhari Ketibesi” ve Kafkasya kökenli savaşçılardan oluşan “Muhacir ve Ensar Ordusu” bunlar arasındadır. Muhacir ve Ensar Ordusu’nun bir kısmı IŞİD saflarında savaşırken bir kısmı da Rusya’ya karşı savaşan Kafkasya Emirliği’ne bağlı olarak Nusra Cephesi saflarında yer almaktadır. Rusya Suriye’deki askeri varlığını artırarak kendi güvenliği açısından risk oluşturan bu gruplarla kendi toprakları dışında hesaplaşmak gayreti içinde olacaktır. Putin’in “sıranın Rusya'ya gelmesini bekleyemeyiz” ifadelerini bu bağlamda değerlendirmek gerekmektedir. Rusya açısından da en büyük risklerden biri kendi içinde gerçekleşecek terör eylemleri olabilir. Rusya Esad rejimine karşı silahlı mücadele yürüten her grubu hedef alarak kendisine karşı cepheyi genişletmiştir. Bu nedenle Suriye içinde de saldırıya maruz kalması söz konusu olabilir.
 
Rusya “Suriye’de teröristler” tanımı yaparken Esad rejimine karşı savaşan her türlü silahlı grubu bu tanım içinde değerlendirmektedir. Türkiye açısından ise IŞİD ve Nusra Cephesi terör örgütü kabul edilmekle birlikte rejime karşı savaşa savaşan diğer silahlı unsurlar meşru yapılar olarak görülmekte ve daha da önemlisi desteklenmektedir. Dolayısıyla Rusya Lazkiye, Halep, İdlib, Hama ve Humus’ta IŞİD ve Nusra dışındaki silahlı grupları vururken Türkiye’nin sahadaki müttefiklerini de vurmuş olacaktır. Bu da iki ülkenin Suriye üzerinden karşı karşıya gelmesine neden olacaktır. Rusya’nın rejime desteği karşıt cephe üzerinde bazı açılardan caydırıcı etkisi olacaktır. Ancak tersine rejim karşıtı iç aktörler arası koordinasyon ve işbirliğini artıracak, dış aktörlerin de desteğinin artmasına yol açacaktır.
 
Putin BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada Suriye’de sadece rejim ordusu ve Kürtlerin gerçek anlamda IŞİD’e karşı savaştığını belirtmiştir. Bu açıklama Rusya’nın iç savaşa rejim ve aynı zamanda Kürtler lehine müdahil olacağının bir işaretidir. Bu da rejim ve Türkiye’nin terör örgütü olarak gördüğü PYD/YPG’nin Rus koruma şemsiyesi altına alınması anlamına gelmektedir. Buna karşılık her iki aktör Türkiye tarafından ulusal güvenlik tehdidi olarak görülmektedir. Türkiye’nin PYD’ye karşı bir adımı veya Rusya’nın PYD’ye silah desteği vermesi Türkiye ve Rusya’nın Suriye üzerinden karşı karşıya gelmesine neden olacaktır.
 
Türkiye açısından bir diğer etki Azaz ve Cerablus arasında kurmayı planladığı güvenli bölge bağlamında ortaya çıkabilir. Rusya’nın Lazkiye’de kurmayı planladığı askeri üs Türkiye’nin oluşturmak istediği güvenli bölgeye askeri anlamda son derece yakın bir mesafededir. Güvenli bölgenin kurulması her şeyden önce bir askeri operasyondur. Bunun için hava saldırıları düzenlenecek, gerektiğinde karadan destek verilecektir. Rusya en üst ağızdan güvenli bölgenin kurulmasına karşı olunduğunu açıklamıştır. Dolayısıyla güvenli bölge oluşumu için hava operasyonları yapılması durumunda Rusya’nın çok yakındaki askeri varlığını dikkate almak gerekecektir. Bu durum Türkiye’nin Rusya ile askeri olarak karşı karşıya gelmesine neden olabilir ki bu da Türkiye açısından caydırıcı bir unsur olacaktır. Bu görüşü destekleyen ilk gelişmeler Ekim ayı başında yaşanmıştır. 3 Ekim tarihinde bir Rus uçağının Türk hava sahasının ihlal ettiği açıklanmış, 4 Ekim'de de 2 MİG-29 tipi uçağın Türk F-16'ları taciz ettiği duyurulmuştur. Bu gelişme Rusya ve Türkiye’nin Suriye konusunda siyasi gerginlik yaşamanın ötesinde sıcak çatışmaya girebilme riskinin var olduğunu göstermektedir. Taraflar böyle bir ihtimalden sakınacaktır. Rusya’nın varlığı Türkiye açısından belli ölçüde caydırıcı olacaktır. Türkiye bundan sonra her türlü askeri adımı atarken Rus faktörünü dikkate almak durumunda kalacaktır. Ancak rekabetin sonucunu askeri kapasiteden ziyade coğrafya ve aktörlerin sorunu ne kadar yaşamsal değerlendireceği belirleyecektir.