Şam-Abu Dabi Normalleşmesi: Motivasyonlar, İş Birliği Alanları, Riskler

Beşar Esad ile Abu Dabi Veliaht Prensi Muhammed bin Zayid El Nahyan arasında 20 Ekim 2021’de gerçekleşen telefon görüşmesinden kısa bir süre sonra Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Dışişleri Bakanı Abdullah bin Zayid El Nahyan, 9 Kasım 2021’de Şam’a sürpriz bir ziyaret gerçekleştirmiştir. Şam Havaalanı’nda Suriyeli mevkidaşı Faysal Mikdad ile görüşen Abdullah bin Zayid daha sonra beraberindeki heyetle birlikte Cumhurbaşkanlığı Sarayı’na hareket ederek Beşar Esad ile görüşmüştür. Görüşmenin detayları hakkında net bilgiler verilmemiş olsa da bu ziyaretin son dönemde iki ülke arasında gelişen iş birliğinin en somut göstergelerinden biri olduğu söylenebilir. Bölgedeki konjonktürel değişim ve rejimin yeniden Arap dünyasına dönme çabaları dikkate alındığında iki ülke arasındaki yakınlaşma sürpriz olarak nitelendirilemez. Bununla birlikte, taraflar arasında son dönemde artan diplomatik girişimlerin sadece gelişen iş birliği noktasında değerlendirilmesinin eksik olacağı, bu yakınlaşmanın birtakım kırılganlıklar ve riskler barındırdığı söylenebilir.

Abu Dabi’nin Şam yönetimi ile ilişkileri geliştirme niyeti, Aralık 2018’de Şam Büyükelçiliğinin tekrar açılması sonrasında somutlaşmaya başlamıştır. BAE, Şam yönetiminin Arap dünyası başta olmak üzere uluslararası kamuoyundan tekrar kabul görebilmesi açısından rejime açık destek veren ülkelerden biri olmuştur. Taraflar arasında gelişen iş birliğinin bölgedeki konjonktürel durumla yakından ilgili olduğu ve karşılıklı mecburiyetlerden doğan ortak çıkarların bu yakınlaşmada etkili olduğu söylenebilir. Şam yönetimi açısından BAE ile ilişkilerin yeniden normale dönmesi iki yönden önemlidir: Arap dünyasına ve uluslararası sisteme yeniden dönmek için meşruiyet kazanmak ve yeniden yapılanma sürecinde ülkeye yabancı yatırım çekmek. İkili ilişkilerin gelişmesi noktasında rejimin hedefleri açık olsa da BAE için benzer bir şeffaflıktan söz etmek pek mümkün değildir. Trump dönemi ABD dış politikasındaki çalkantılar ve Biden döneminin dış politika önceliklerinde Ortadoğu’nun zayıflayan konumu Abu Dabi yönetimini yeni arayışlara itmiştir. ABD’nin Ortadoğu’dan çekilme eğiliminde olduğuna yönelik güçlü işaretler, Washington yönetiminin bölgedeki önemli müttefiklerinden olan BAE’nin “ABD sonrası Ortadoğu” senaryosuna hazırlık yapmasını zorunlu hâle getirmiştir. Bu noktada, Suriye ile ilişkilerin geliştirilmesi güvenlik, politik ve ekonomik kazanımlar açısından Abu Dabi’nin dış politika gündeminde önemli bir yere sahiptir.

Türkiye ve İran’ın bölgede artan etkisine karşı Arap kartını kullanarak set çekmek isteyen BAE, Şam yönetiminin Arap Birliğine dönmesini bölgesel çıkarları açısından önemsemektedir. İran’ın ve İran destekli grupların Suriye’nin kurumları üzerinde büyük bir nüfuza sahip olması bu ülkenin gelecekte İran’ın uydusu hâline gelmesi endişelerini güçlendirmektedir. İran etkisi bağlamında Suriye’nin Lübnan örneğine dönüşmesi ihtimali, BAE’nin kullanmak istediği Arap kartının gücünü büyük ölçüde kaybetmesi anlamını taşır. Böyle bir senaryonun gerçekleşmesi, Körfez’in Doğu Akdeniz ile bağlarının kopması ve Basra ile sınırlanmış bir bölgesel politikaya razı olmak zorunda kalması ihtimaline zemin hazırlayabilir. Dolayısıyla BAE ve diğer bazı Körfez ülkeleri bu tehditle mücadele için Şam yönetimiyle ilişkileri güçlendirmeye devam edebilir. Şam yönetimi içinde de İran’ın artan nüfuzundan rahatsızlık duyuluyor olması, Abu Dabi’nin bu yönde atacağı adımlarda elini kuvvetlendirmektedir.

BAE’nin tehdit algısı İran ile sınırlı değildir. Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de, Kuzey Afrika’da Afrika Boynuzu’nda ve hatta Katar ile ilişkileri üzerinden Körfez’de yarattığı etki Abu Dabi’nin çıkarlarıyla örtüşmemektedir. Türkiye’nin denizaşırı etkisini kırarak odak noktasını tamamen sınırlarına çevirmesini sağlamak için Şam yönetimiyle ilişkilerin güçlendirilmesi BAE’nin dış politika stratejisinde önemli bir yer tutmaktadır. BAE Veliaht Prensi Muhammed bin Zayid El Nahyan’ın 5 Mart 2020’de yapılan Moskova Mutabakatı’nı bozması ve İdlib’de Türkiye karşıtı operasyon başlatması için Beşar Esad’a 3 milyar dolar teklif ettiği yönünde kamuoyuna sızan iddialar ve YPG/SDG’ye yapılan finansal yardımlar BAE’nin Türkiye’yi yıpratmaya yönelik dış politika stratejisi bağlamında okunabilir. Abu Dabi’nin güvenlik anlayışında Şam yönetimiyle kesişen bir diğer nokta siyasal İslam’a karşı mücadele politikasıdır. Arap Baharı’nın otoriter rejimleri tehdit etmesi ve yaşanan Mısır örneği BAE’nin Müslüman Kardeşler dâhil siyasal İslam çerçevesindeki bütün grupları terör listesine aldığı bir süreci başlatmıştır. Suriye’de siyasal İslam’ı benimseyen birçok farklı oluşumun varlık göstermesi Abu Dabi yönetimiyle Esad rejiminin bu gruplarla mücadelede ortak hareket etmesine zemin hazırlamıştır.

Şam yönetimi ile BAE arasındaki ilişkilerin normalleşme sürecinde olmasını ortak motivasyonlar kadar etkileyen diğer bir husus iki taraf arasındaki potansiyel iş birliği alanlarıdır. Siyasi normalleşmenin ekonomik iş birliğiyle taçlandırılması için Şam yönetimi ve BAE tarafından bazı somut adımlar atılmaya başlanmış ve bu adımlar son dönemde sıklaşmıştır. Özellikle, BAE ve Şam yönetimi ekonomi bakanlarının 1 Ekim 2021’de Dubai’deki EXPO 2020 etkinliğinde görüşmelerinin ardından ikili ilişkilerdeki ekonomik iş birliği hamleleri hız kazanmıştır. Taraflar, ikili iş konseyini yeniden hayata geçirme noktasında mutabık kalmıştır. 10 Ekim 2021’de BAE Ekonomi Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada Suriye ile ekonomik iş birliğini geliştirmek ve yeni sektörlere imkân tanımak için anlaşma yapıldığı duyurulmuştur. Bununla birlikte, bakanlığın sosyal medya hesabından yapılan paylaşımda iki ülke arasındaki petrol dışı ticaret hacminin 2021 yılının ilk yarısında 272 milyon dolara ulaştığı ve BAE’nin küresel ölçekte Suriye’nin en önemli ticaret ortağı olduğu vurgulanmıştır. Son dönemdeki gelişmeler dikkate alındığında, BAE’nin Şam Büyükelçiliğinin 5 Ekim 2021’de sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı paylaşım da dikkat çekmektedir. Büyükelçilik, 1973 Arap-İsrail Savaşı’nın yıl dönümünde Suriye’nin liderliğini tebrik eden bir mesaj yayımlamıştır. BAE’nin tebrik ve dayanışma mesajları Şam yönetiminin uluslararası kamuoyuna yeniden entegre olmasında önemli bir yumuşak güç etkisi yaratmaktadır. Şam yönetimine yönelik bu tür açıklamalara Bahreyn, Umman ve Ürdün gibi ülkelerin de zaman zaman eşlik etmesi BAE’nin oluşturmaya çalıştığı etkinin gücünü artırmakta ve Esad rejiminin meşruiyet arayışlarına önemli bir kaldıraç etkisi oluşturmaktadır.

Abu Dabi’nin Şam yönetimiyle ilişkilerini geliştirmesi bazı riskler ve kırılganlıklar da taşımaktadır. Bu risklerin başında, Haziran 2020’de yürürlüğe giren Sezar Suriye Sivil Koruma Yasası’na aykırı hareket etmekten dolayı ABD yaptırımlarına maruz kalma ihtimali gelmektedir. Yasanın yürürlüğe girdiği ilk dönmelerde Abu Dabi yönetimi bu riski almaktan kaçınmış olsa da Biden yönetiminin Ortadoğu’dan çekilme noktasında adımlar atmaya başlamasıyla BAE bu temkinli yaklaşımından uzaklaşarak Esad ile ilişkileri geliştirmeye devam etmiştir. BAE Dışişleri Bakanı Abdullah bin Zayid’in Şam’a yaptığı ziyaretle ilgili olarak ABD Dışişleri Bakanlığından bir açıklama yapılmıştır. Sözcü Ned Price, “Bu görüşmeye ilişkin haberlerden ve bunun gönderdiği mesajlardan dolayı kaygılıyız” ifadelerini kullanarak ABD’nin Esad konusundaki pozisyonunun değişmediğini ve bu durumu BAE dâhil tüm bölge ülkelerine ilettiklerini belirtmiştir. Beyaz Saray, BAE’nin bu girişimlerine karşı esnek davranıyor olsa da Sezar Yasası yükümlülüklerinin Abu Dabi yönetimi için potansiyel risk taşıdığını belirtmek gerekir. Suriye ve BAE arasındaki bu yakınlaşma şüphesiz ki İran tarafından da yakından izlenmektedir. Bu yakınlaşmadaki diğer bir risk faktörüyse İran’dır. İran bu yakınlaşma hakkında henüz bir açıklama yapmamıştır fakat Esad yönetiminin Arap dünyasına yeniden entegre olmasından endişe duyması muhtemeldir. Nitekim, Suriye’nin Arap dünyasıyla yeniden bütünleşmesi İran’ın etkisinin kırılması anlamını taşımaktadır. Bu sınırlı iş birliği İran için henüz bir tehdit oluşturmasa da ilişkilerin ilerlemesine bağlı olarak Tahran yönetimi Suriye’deki kazanımlarını korumaya yönelik bazı adımlar atabilir. Şam ve Abu Dabi arasındaki yakınlaşmayı etkileyebilecek bir diğer faktörse Yemen’deki durumdur. Şam yönetimi, Yemen’de BAE’nin desteklediği oluşumun karşısında olan Husilerle iş birliği içindedir. Bu durumun ikili ilişkilere yansıması ihtimal dâhilindedir. BAE ile ilişkilerin ivme kazandığı bu dönemde Husilerin Şam’daki askerî ataşesi Albay Şerif el Mavri, Şam yönetiminin Askerî İstihbarat Başkanı Kifah Melhem ile 17 Ekim 2021’de görüşme gerçekleştirmiştir. El Mavri, Husilere bağlı olan Yemen Askerî İstihbarat Teşkilatı Başkanı Tümgeneral Abdullah el Hakim’in Suriyeli mevkidaşına olan selamlarını iletmiş ve Yemen’deki durumla ilgili Melhem’e bilgi aktarmıştır. Bu gelişme Şam yönetiminin Husilerle askerî istihbarat anlamında önemli bir iş birliği içinde olunduğunun somut göstergelerinden biridir. Dolayısıyla Yemen dosyasının gündeme gelmesi Şam-Abu Dabi ilişkilerinin gerilmesine ve yapılan iş birliklerinin zarar görmesine sebep olabilir.

Şam ve Abu Dabi’nin bölgesel çıkarları birçok açıdan örtüşmekte ve bu durum bazı risklere rağmen ikili ilişkilerin gelişerek devam etmesine zemin hazırlamaktadır. Diplomatik girişimler ve ekonomik iş birliği anlaşmaları BAE dışişleri bakanının beraberindeki heyetle Şam’a yaptığı ziyaret sonrası üst seviyeye çıkmıştır. İş birliğinin daha da ileri seviyeye taşınacağı noktasında beklentiler mevcuttur. Abdullah bin Zayid’in Şam ziyareti ilk olarak Lübnan merkezli haber kuruluşları tarafından servis edilmiştir ve yine Lübnan merkezli bir gazete olan El Ahbar, BAE dışişleri bakanının Beşar Esad’ı Abu Dabi’ye davet ettiğini iddia etmiştir. Bu iddianın ne kadar doğru olduğunu zaman gösterecektir fakat böyle bir ziyaretin gerçekleşmesi mevcut gelişmelere bakıldığında sürpriz olmayacaktır. Bununla birlikte, Şam-Abu Dabi ilişkilerinin ivme kazanarak ilerlemesi durumunda ABD’nin yaptırım gücü ve Sezar Yasası hükümlerine bağlılığı en çok sorgulanacak konular arasında olabilir.