Suriye Askeri Muhalefetinde Yeni Dönem mi?

Oytun Orhan, Araştırmacı, ORSAM
Suriye’de halk ayaklanması silahlı direniş boyutuna ilk olarak 2011 yılının Temmuz ayı sonunda ordudan ayrılan bazı askerlerin “Özgür Suriye Ordusu” (ÖSO) adı altında muhalif orduyu kurduğunu açıklaması ile geçilmişti. Silahlı muhalefetin ilk aşamasında ÖSO dağınık haldeki silahlı grupların ortak kullandıkları bir isimdi. Her grup kendini Özgür Suriye Ordusu’nun parçası kabul etse pratikte gruplar arasında hiyerarşi ve koordinasyon söz konusu değildi. ÖSO her şehirde ve hatta şehirlerin kendi içinde farklı bölge ve semtleri kontrol eden küçük silahlı gruplardan oluşuyordu.
 
İç savaş sürecinde Suriye ordusu nispeten bütünlüğünü korumayı başardı ve ayaklanma hareketini her türlü şiddet yönetimini kullanarak bastırma yolunu seçti. Buna karşın uluslararası toplum siyasi-ekonomik yaptırımlar dışında rejimin şiddet kullanımına karşı caydırıcı bir karşılık veremedi. Bir aşamadan sonra dışarıdan askeri müdahale dışında rejimin değişme şansı olmadığı anlaşılmaya başlandı. Böyle bir operasyon ise ancak ABD öncülüğünde gerçekleşebilirdi. ABD farklı kaygılar nedeniyle askeri müdahaleye yanaşmadı ve Suriyeli muhalifler üzerinden rejimin değişmesi stratejisine odaklanıldı. Ancak bu noktada iki temel sorun ortaya çıktı. Birincisi silahlı muhalefetin dağınık yapısı ve ikincisi muhalifler arasında giderek güçlenen grupların büyük ölçüde İslamcılar olması idi. Hatta rejime karşı en etkin mücadeleyi yürüten grupların başında El Kaide’nin Suriye kolu olan Nusra Cephesi gelmeye başlamıştı.
 
Silahlı muhalefetin bir kısmının radikalleşmesi, atomize olması ve siyasi dönüşüm çabalarının muhalifler üzerinden götürülmesi neticesinde silahlı muhalefetin organize edilmesi gündeme geldi. Bu aşamada 11 Aralık 2012 tarihinde Antalya’da çok sayıda askeri muhalif liderin katılımı ile Yüksek Askeri Konsey kuruldu. Yapılan seçim neticesinde ordudan ayrılan General Selim İdris Genelkurmay Başkanı olarak atandı. Yüksek Askeri Konsey’in kurulmasındaki temel amaç dağınık haldeki silahlı muhalif grupları düzenli ordu yapılanması içinde belli bir hiyerarşik düzene sokmaktı. Bunun yanı sıra Nusra Cephesi ve Ahrarı Şam gibi örgütler Konsey’e dahil edilmeyerek muhalifler arasında bir ayrıma gidildi ve radikaller olarak görülen gruplar dışlandı. Düzenli ordu yapısı kurabilmek için Konsey liderliğinin muhaliflere silah ve para sağlamayı tekeline alması gerekiyordu. Plan bu şekilde olsa da pratikte yürümedi ve her ülke, grup kendine yakın silahlı muhalifleri kendi kanalları üzerinden desteklemeye devam etti. Böylece silahlı muhalifler Konseyden ziyade sadece finansmanlarını sağlayan ülke ya da gruba bağlılıklarını sunmaya devam ettiler. Yüksek Askeri Konsey’in başarısızlığının ilanı, en güçlü grupların ayrılarak İslami Cephe adı altında bir oluşum kurmaları ile oldu. Aralık 2013 tarihinde İslami Cephe Türkiye sınırında bulunan ve Özgür Ordu’nun ana karargah olarak kullandığı Bab El Hava bölgesini ele geçirdi. Selim İdris bu operasyon neticesinde Suriye’den Katar’a gitmek durumunda kaldı.
 
Yüksek Askeri Konsey tecrübesinin de başarısızlıkla sonuçlanması ile Şubat 2014 tarihinde Özgür Suriye Ordusu’nun yeniden yapılandırılması gündeme gelmiştir. Bu çerçevede ilk olarak 16 Şubat 2014 tarihinde General Selim İdris görevinden alınarak Güney Suriye’den General Abdullah Beşir Nueymi’nin seçildiği açıklanmıştır. İdris bu kararı “darbe” olarak nitelemiş ve kabul etmediğini açıklamıştır. Sürgündeki Suriye hükümetinin Savunma Bakanı Esad Mustafa ve Yüksek Askeri Konsey tarafından desteklenen karar bazı silahlı muhalif gruplarca tanınmamıştır. Ancak Mart ayı ile beraber Suriye Ulusal Koalisyonu’nun da desteği ile Nueymi görevi devralmıştır. Neticede sürgündeki Suriye hükümeti Savunma Bakanı Esad Mustafa’nın altında Genelkurmay Başkanı Nueymi liderliğinde 16 kişilik yeni üst askeri yönetim oluşturulmuştur.
 
Özgür Suriye Ordusu’nun yeniden yapılandırılma çabalarının arka planında iki temel faktörün yattığı söylenebilir. Birincisi ABD’nin desteği ve yönlendirmesi ile askeri muhalefet içinde radikal olarak görülen grupların dışlanması. İkincisi ise bölgesel düzeyde Suudi Arabistan ve Katar arasında artan gerginliğin Suriye’ye yansıması.
 
ABD Başkanı Obama Mart ayı sonunda Suudi Arabistan’a bir ziyaret gerçekleştirmiştir. İran ve Suriye başlıklarının ele alındığı görüşmeler sonrası yapılan açıklamalarda “ikili ilişkilerin Suriye’ye dair taktik farklılık içinde olunduğu geçmiş döneme nazaran çok daha güçlü konumda” olduğu ifade edilmiştir. Bu ifade Suudi Arabistan’ın baskısına rağmen muhaliflere uçaksavar dahil olmak üzere bazı ağır silahlar verilmesine karşı çıkan ABD’nin itirazını bazı şartlara uymak koşulu ile kaldıracağı şeklinde algılanmıştır. ABD’li yetkililer görüşmelerde “ılımlı Suriye muhalefetini nasıl güçlendirecekleri ve aşırılıkçı grupları nasıl tecrit edeceklerinin” de ele alındığını belirtmiştir. Bu açıklamaların anlamı Suudi Arabistan’ın baskıları neticesinde ABD’nin muhaliflere daha fazla askeri yardım yapılmasını kabul ettiği buna karşılık yardımın ABD’nin uygun gördüğü gruplara verilmesi yönünde ortak karar alındığıdır. ÖSO’da gerçekleşen değişim Suudi Arabistan’ın istekleri yönünde gerçekleşmiştir. Dolayısıyla bu değişimi ABD-S. Arabistan uzlaşmasının bir ürünü olarak görmek mümkündür.
 
Özgür Suriye Ordusu’nun yeniden yapılandırılması sürecinde etkili ikinci faktör Suudi Arabistan ve Katar arasında son dönemde yaşanan sorunlardır. İki ülke arasında Arap Baharı başladığından bu yana süren soğuk savaş Mart ayı başında iyice su yüzüne çıkmış ve Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn, Müslüman Kardeşleri desteklediği, İslamcılarla müttefik olduğu ve Körfez İşbirliği Konseyi güvenlik anlaşmasına uymadığı gerekçesiyle Katar’dan büyükelçilerini çekmiştir. Sorunun temelinde ise Mısır ile birlikte Suriye’de iki ülkenin farklı grupları destekliyor olması yatmaktadır. Suriye’de her iki ülke Esad karşıtı cephede yer alsa da farklı muhalif grupları desteklemektedir. Ayrıca Suriye Ulusal Koalisyonu’nu kontrol altına alma çabası çerçevesinde kendilerine yakın isimleri başa geçirmeye çalışmaktadırlar. Suudi Arabistan yönetimi, kısa süre önce 8 örgütü resmi olarak “terör örgütleri listesine aldığını açıklamıştır. Bu örgütler arasında Suriye’de rejime karşı savaşan El Kaide bağlantılı Irak ve Şam İslam Devleti ile Nusra Cephesi’nin yanı sıra Müslüman Kardeşler Hareketi de bulunmaktadır. Buna karşılık Katar hem Mısır hem de Suriye’de Müslüman Kardeşler Hareketi’ni desteklemektedir. ÖSO’ya ilişkin alınan son kararlar ise Suudi Arabistan-Katar rekabetini açıkça yansıtmaktadır. Kararın arkasındaki güçlerden Suriye Ulusal Koalisyonu Başkanı Ahmet Carba ve sürgündeki Suriye hükümeti Savunma Bakanı Mustafa Talas Suudi Arabistan’a yakın isimlerdir. Aynı şekilde yeni yapının karar organı içindeki askeri liderlerin önemli bir kısmı yine Suudi Arabistan tarafından desteklenmektedir. Buna karşılık değişime itiraz eden ve Selim İdris’i Başkanları olarak kabul eden gruplar Katar’a yakındır.
 
ÖSO’da yaşanan değişim silahlı muhalefetin düzenli ordu yapılanmasına geçmesi ve radikal grupları dışlama stratejisinde yeni bir aşamadır. Silahlı direniş başladığından beri bu yönde çabalar sergilenmiş olsa da başarısız olunmuştur. Yeni taktik adımların başarılı olmasının tek şartı muhaliflere farklı kanallardan akan desteğin tek elden yapılmasını sağlamaktır. Buna karşılık birçok ülke uzun zamandır muhaliflere kendi kanalları üzerinden çok fazla yatırım yaptı. Bu ülkeler ikna edilmeden yeni stratejinin başarı şansı yine zayıf gözükmektedir.