Suriye’de Radikallerin Güçlenmesi ve Türkiye

Oytun Orhan, ORSAM Ortadoğu Uzmanı
El Kaide’ye bağlı Irak ve Suriye İslam Devleti (ISİD)’nin Suriye askeri muhalefeti içinde güçlenmesi ve kontrol ettiği coğrafyayı genişletmesi Türkiye açısından birçok riski beraberinde getirmektedir. Dünya kamuoyunda, doğru ya da yanlış, El Kaide’ye bağlı grupların Türkiye tarafından doğrudan ya da en azından kendi topraklarında Suriye’ye yönelik faaliyetlerine göz yumularak dolaylı şekilde desteklendiği düşünülmektedir. Suriye’de El Kaide’nin güçlenmesi ve arkasındaki güçlerden birinin Türkiye olduğu algısı Türkiye’nin kendi güvenliği ve Suriye politikası açısından risk ve dezavantajlar doğurmaktadır. Bunları şu şekilde sıralayabiliriz:
 
- El Kaide’ye bağlı grupların en etkili oldukları alanlar Türkiye’ye yakın sınır hattı ve Kuzey Suriye’dir. Başta ISİD olmak üzere radikal İslamcı grupların Rakka Vilayeti’nin tamamı ve Halep Vilayeti kırsal bölgelerini büyük ölçüde kontrol etmesi, İslami Emirlikler kurması Türkiye’nin El Kaide ile sınır komşusu haline gelmesine neden olmuştur. Şu aşamada rejime karşı savaşmak şeklinde özetlenebilecek hedef birliği nedeniyle sorun yaşanmasa da bu gruplar çok uzak olmayan bir vadede Türkiye’ye yönelebilir. Hareket alanlarını sınırlamak, sınır hattının rahatça kullanımına son vermek, sınır kaçakçılığı ile mücadele, Batı baskısı nedeniyle bu grupların sınırdaki faaliyetlerine karşı mücadele etmek durumunda kalmak ve Türkiye topraklarının kullanımına karşı çıkmak gibi adımlar, söz konusu örgütlerin hedef olarak Türkiye’yi seçmesine neden olabilir. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin 15 Ekim 2013’te yaptığı bir açıklamayla Suriye’nin Azaz kentinden atılan bir havan mermisine karşılık verildiğini ve atışın yapıldığı ISİD örgütüne ait mevzilerin topçu ateşiyle vurulduğunu duyurması bu açıdan anlamlıdır.
 
- ISİD’in Kuzey Suriye’de en çok çatıştığı grupların başında Kürtlerin milis gücü YPG gelmektedir. ISİD, YPG ile silahlı mücadelenin yanı sıra sivil Kürt halka karşı yakın zaman önce saldırılarda bulunmuştur. Bunun neticesinde 200 bini aşkın Suriyeli Kürt Kuzey Irak’a ve yaklaşık bir o kadarı Türkiye’ye göç etmek durumunda kalmıştır. Suriye genelindeki çatışmalar Kürt bölgelerine sıçramış ve özellikle kırsal alanlarda yerleşim yerleri büyük ölçüde boşalmıştır. Kürtler bu durumdan El Kaide’ye bağlı ISİD’i sorumlu tutmaktadır. Bu gelişmenin Suriye Kürtleri açısından doğurduğu en önemli sonuç PKK’nın Suriye’deki siyasi uzantısı olan Demokratik Birlik Partisi (PYD)’nin askeri kanadı YPG’nin Suriye Kürtlerini koruma potansiyeline sahip tek grup olarak öne çıkması ve PYD’nin Suriye Kürtleri arasındaki konumunu güçlendirmesidir. PYD dışındaki partilerin Suriye Kürtlerini dış tehditlere karşı koruma gücü olmadığı anlaşılmış ve YPG Suriye Kürtlerinin koruyucu ve temsilcisi olma çabalarında açık farkla öne çıkmıştır. Dolayısıyla Türkiye’nin dolaylı desteğiyle, PYD’yi Barzani’ye yakın Suriye Kürt grupları üzerinden dengeleme çabaları şu aşamada başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Bunun yanı sıra Suriye Kürtlerine yönelik ISİD saldırıları Türkiye ve Suriye Kürtleri arasındaki bağı zayıflatmıştır. Suriye Kürtlerinin önemli bir kesimi ISİD saldırılarının Türkiye desteği ile gerçekleştiğini düşünmektedir. Bu algının yerleşmesinde, ISİD savaşçılarının gerekli hallerde Türkiye’ye geçerek sağlık hizmetlerinden faydalanması ve Türkiye topraklarını kullanarak Kuzey Suriye bölgesine girdikleri şeklindeki iddialar etkili olmaktadır. PYD’nin de bu yönde argümanları kullanması Suriye Kürtleri arasında bu algının kesin bir kanaat olarak yerleşmesine neden olmuştur. Dolayısıyla ISİD’in Kuzey Suriye’de güçlenmesi Türkiye’nin sınır hattının önemli bir kesiminde yaşayan halkın kendisine olumsuz bakması sonucunu doğurmaktadır. Bu durum Türkiye’nin sürdürmeye çalıştığı “barış süreci”ni de riske sokmaktadır. Zira PKK, Suriye’de YPG’ye yönelik ISİD saldırılarını “Türkiye’nin kendisine yönelik dolaylı saldırısı” şeklinde okumaktadır.
 
- ISİD’in Kuzey Suriye’de güçlenmesi kitlesel göç olgusunu daha da artırmıştır. Kuzey Suriye’deki kitlesel göçün hedef ülkeleri Türkiye ve Irak’tır. Suriye’nin İdlip, Halep, Lazkiye ve Rakka Vilayetlerinden güvenlik nedeniyle kaçan Suriyeliler Türkiye’yi tercih ederken Cezire olarak adlandırılan Kuzeydoğu bölgelerinden kaçan ve tamamına yakını Kürt kökenlilerden oluşan Suriyeliler Irak Kürt Bölgesel Yönetimi topraklarına göç etmektedir. Güvenlik durumu bozuldukça Türkiye’ye yönelik kitlesel göç artmakta ve bu Türkiye açısından sosyal, ekonomik ve güvenlikle ilgili zaten var olan sıkıntıların artması anlamına gelmektedir.
 
- ISİD’in güçlenmesi Türkiye’nin Batı ile ilişkilerinde gerginlik yaratmakta ve Suriye konusunda işbirliği imkanını sınırlamaktadır. Başta ABD olmak üzere Batılı ülkeler Suriye muhalefetine yeteri kadar yardım etmeme gerekçesi olarak “yardımların radikallerin eline geçmesi” argümanını öne sürmektedir. ABD’nin “Suriye’deki ılımlı gruplar radikallerden net biçimde ayrışana kadar muhaliflere yardımı durdurma” kararı bu yöndeki son örnektir.
 
- Radikallerin güçlenmesi Suriye’de rejimin geleceği konusunda farklı bakış açılarına sahip ülkeler açısından ortak çıkar alanı ve dolayısıyla işbirliği imkanı yaratmaktadır. Rusya ve ABD’nin “Suriye’de siyasi çözüm” konusunda uzlaşmaları, kimyasal silahların imhası konusunda başlatılan diplomatik süreç örnek olarak verilebilir. Bu da Türkiye’nin Suriye’de en kısa sürede rejim değişikliği yönündeki politikasını zaafa uğratmaktadır.
 
- Esad rejiminin Şam’ın banliyölerinde kimyasal silah kullanmasının ardından ABD’nin askeri operasyonu gündeme gelmişti. ABD operasyonun amacının rejim değişikliği olmadığını ve kısa süreli olacağını açıklamıştı. Türkiye ise bu kapsamın yeterli olmadığını ve Kosova’da olduğu gibi yönetim gidene kadar askeri operasyonların sürmesi gerektiğini açıklamıştı. Suriye’de kısa vadede rejim değişikliği için tek yolun ABD öncülüğünde bir askeri müdahale olduğu herkesin ortak kabulüdür. Resmi açıklamalardan anlaşıldığı üzere Türkiye’nin beklentisi bu yöndedir. Ancak ISİD’in güçlenmesi ABD öncülüğünde bir askeri operasyon ihtimalini neredeyse sıfırlamaktadır. ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, “Suriye’deki krize askeri bir çözüm bulunmadığını, krizin yalnızca siyasi yollarla çözülebileceğini”  açıklayarak bu yöndeki ABD yaklaşımını ortaya koymuştur. Bu yaklaşımın nedenlerinden biri rejimin yıkılması durumunda alternatif yönetimin çok daha kötü olabileceği, radikal İslamcıların kontrolü ele geçirebileceği değerlendirmesidir.
 
- Türkiye’nin uluslararası kamuoyundaki imajı Suriye’de radikal unsurlara destek verdiği iddiaları nedeniyle olumsuz etkilenmektedir. Bu durumu en güzel yansıtan, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün BM Genel Kurulu nedeniyle gerçekleştirdiği bir haftalık ABD ziyareti sonrasındaki açıklamalarıdır. Gül, Türkiye’nin hayal kırıklığını “Türkiye’nin yüz binlerce insanı ağırlaması ön plana çıkarılması ve bu nedenle teşekkür edilmesi gerekirken Türkiye'nin Suriye'deki radikal unsurlara yardım yaptığının hatırlatılmasından rahatsız olduğunu” söyleyerek göstermiştir.
 
Türkiye bir taraftan Esad yönetimini iktidarı bırakmaya zorlama çabası çerçevesinde rejime karşı savaşan tüm muhalif unsurlara destek vermektedir. Muhalifler içinde en güçlü, eğitimli, inanmış, organize gruplar ise radikal İslamcılardır. Radikal İslamcıların güçlenmesi bir taraftan Türkiye’nin uluslararası toplumu rejim değişikliği yönünde seferber etme çabalarını zayıflatmaktadır. Diğer taraftan bu grupların Türkiye tarafından dışlanması Esad rejimine karşı mücadelenin büyük ölçüde zafiyete uğraması anlamına gelecektir. Ayrıca bu yönde herhangi bir çaba söz konusu grupların hedef olarak Türkiye’yi seçmesine neden olabilir. Dolayısıyla Suriye’de radikallerin güçlenmesi Türkiye açısından tam bir ikileme dönüşmüştür.