Suriye için Türkiye, Suudi Arabistan, Katar İşbirliği ve Etkileri

Oytun Orhan, ORSAM Araştırmacısı
2013 ve 2014 yılları Suriye iç savaşında rejimin nispeten savunmada başarılı olup saldırı aşamasına geçtiği yıllar oldu. Ancak 2015 yılı Suriye’de rejimin ayaklanmayı askerî yöntemlerle bitirmesinin mevcut şartlar altında neredeyse imkânsız olduğunun anlaşıldığı yıldır. Muhalifler 2015 yılı başı ile beraber Suriye’nin kuzey ve güney cephelerinde önemli kazanımlar elde etti. Halep’i kuşatmaya yakın olduğu söylenen rejim, şehir etrafında ve İdlib’de önemli kayıplar yaşamaktadır. İdlib’in elden çıkması ile rejim için hayati öneme sahip Lazkiye Vilayeti giderek daha fazla tehdit altına girmektedir. Güney cephesinde ise muhalifler Dera ve çevresinde, Şam çevresinde, Lübnan sınır hattında ilerlemeler kaydetmektedir.
 
Suudi Arabistan yeni dış politikası ve Suriye’de değişen askerî denge 
Suriye iç savaşında yaşanan güç dengesi değişimini birkaç faktöre bağlayabiliriz. Her şeyden önce rejimin bir yerleşimde sağladığı askerî üstünlük kalıcı olamamaktadır. Bir bölgenin kontrol edildiği düşünüldüğü anda başka bir yerde yeniden çatışmalar yaşanmakta ve rejimin ele geçirdiği bölgeler yeniden muhaliflerin kontrolüne geçebilmektedir. Bu ortam içinde Suriye ordusu hem yeni kaynak bulma hem de ordunun moral motivasyonunu yüksek seviyede tutma konusunda sıkıntı yaşamaktadır. İkinci bir neden rejim saflarında savaşan Iraklı Şii milis güçlerin 2014 yılının ikinci yarısından itibaren Irak Şam İslam Devleti'nin (IŞİD) Irak’ta ilerleyişi sonrasında kendi ülkelerine dönmesidir.
 
Suriyeli muhaliflerin ilerleyişinin arkasındaki kritik neden ise Suudi Arabistan’da yaşanan iktidar değişikliği ve buna bağlı olarak dış politikasında yaşanan yaklaşım farklılığıdır. Suudi Arabistan yeni Kral Selman ile birlikte ülkenin iç ve dış politikada karşı karşıya kaldığı güvenlik sorunları ile eski yöntemlerle baş edebilmesinin mümkün olmadığını anlamış gibidir. Kral Selman dönemi yeni dış politikanın iki temel unsuru sert gücü içeren aktif dış politika ve Ortadoğu’da artan İran nüfuzuna karşı yeni ittifaklar geliştirmektir.
 
İran son yıllarda Suudi Arabistan ile arasında süren bölgesel etkinlik mücadelesinde Irak, Suriye ve Lübnan’daki vekillerinin başarısı sayesinde üstünlük sağlamıştı. Suudi Arabistan’ın kendi yakın çıkar alanı olarak gördüğü Yemen’de İran’dan destek alan güçlerin Suudi Arabistan destekli merkezî hükümete karşı üstünlük sağlaması Suudi Arabistan açısından bardağı taşıran son damla oldu. Böylece Yemen, bahsi geçen Suudi Arabistan yeni dış politika yaklaşımının ilk test alanı oldu. Suudi Arabistan finans desteği sağlamanın ötesinde sorumluluk alarak Yemen’de isyancı güçlere karşı askerî harekâtın liderliğini üstlendi.
 
Bölgesel ittifaklarını yeniden şekillendirme çabalarında ise öne çıkan ülke Türkiye oldu. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Kral Selman’ın davetiyle gerçekleştirdiği 28 Şubat'taki Riyad ziyareti ile iki ülke ilişkilerinde Mısır’da askerî darbe sonrası yaşanan gerilimden sonra yeni bir döneme girilmiş oldu. Suudi Arabistan açısından yeni dış politikanın başarı şansı birçok konuda ortak kaygılara sahip Türkiye ve Katar ile ortak hareket edilmesini gerektiriyor.
 
Suudi Arabistan’ın yeni dış politika açılımının Yemen’den sonraki uygulama alanı Suriye oldu. Esasen Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar Suriye’de halk ayaklanması başladığından bu yana rejime yönelik ortak pozisyona sahip. Ancak Suudi Arabistan, Türkiye ve Katar’ı Suriye konusunda birleştiren sadece Esad karşıtlığı oldu. Bazı konularda ortak hareket edilse de her ülke kendi desteklediği muhalif gruplar üzerinden Suriye’de rejime karşı mücadele etmeye çalıştı. Suriyeli muhalifler sadece finansal, askerî destek aldıkları devlet ya da devlet dışı aktörlere bağlılıklarını sundu. Bu da Suriye’de çok parçalı askerî muhalefetin ortaya çıkmasında en başta gelen nedenlerden biri oldu.
 
2015 yılı ile beraber Suriye’de sahada yaşanan en büyük değişim ise muhalif grupların kuzey ve güney cephelerinde rejim güçlerine karşı ortak hareket etmesidir. Halep merkezde Şam Cephesi, İdlib’de de Fetih Ordusu adı altında işbirliği yapan gruplar önemli kazanımlar elde etti. Bu birlikteliğin altında yatan nedenlerin başında Suudi Arabistan, Türkiye ve Katar arasında yaşanan bölgesel meselelere birlikte çözüm bulma yaklaşımının olduğu söylenebilir. Suriye’de rejim değişikliğini savunan güçler arasındaki koordinasyon eksikliği nasıl çok parçalı muhalefetin en önemli nedeni ise bölgesel koordinasyon çabaları da muhalifler arası ittifakın temel nedeni oldu.
 
Türkiye-Suudi Arabistan ve Katar’ın Suriye politikalarının koordinasyonunun iki temel ayağı olduğu söylenebilir. Öncelikle farklı muhalif gruplara aralarındaki sorunları bir kenara bırakarak birleşmeleri yönünde telkin ya da baskıda bulunulmasıdır. Doğrudan Suudi Arabistan tarafından desteklenen ve Suriye’nin en güçlü askerî muhalif gruplarından olan İslam Ordusu lideri ZehranAlluş’un Türkiye’ye gelerek görüşmeler yapması bu çerçevede değerlendirilebilir. İkincisi muhaliflere yapılan para ve silah yardımının artırılmasıdır.
 
Üç ülkeyi Suriye’de halk ayaklanması başlamasından dört yılı aşkın süre sonra daha uyumlu bir Suriye politikasına yönlendiren nedenlerin başında Ortadoğu’da artan İran etkisi gelmektedir. Ancak bu ortak kaygı ortadan kalksa dahi üç ülke Suriye’de birlikte çalışmaya devam edebilir. Çünkü Suudi Arabistan, Türkiye ve Katar, İran’dan bağımsız olarak Suriye’de değişime acilen ihtiyaç duymaktadır.
 
Birlikte hareket edilmesinin Suriyeli muhaliflerin rejime karşı askerî üstünlük kurmasını sağladığı görülmüş oldu. Bu nedenle işbirliği derinleşerek sürebilir. Hatta farklı cephelerde üç ülkenin desteğini alan grupların cephe şeklinde hareket etmesi yönünde çabalar artabilir. Muhaliflerin başarısı Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar’ı Suriye’de daha yakın işbirliği ve muhaliflere daha fazla destek konusunda teşvik edecektir.
 
Suriye’de yeni durum ve siyasi çözüm
Suriye’de yeni askerî dengenin elbette siyasal sonuçları olacaktır. Her şeyden önce pazarlık masası yeni dengeye göre kurulacaktır. Muhalifler yapılması planlanan Cenevre-3 Konferansı öncesi pazarlık güçlerini artıracaktır. Rejimi iç savaşı askerî yöntemlerle sona erdiremeyeceği konusunda ikna olabilir.
 
Bu açıdan değişen askerî durum Suriye’de siyasi çözümün önünü açabilir. Bütün bunlara rağmen artan Suudi Arabistan, Türkiye ve Katar işbirliğinin Suriye’de iç savaşın sonucunu tayin edici bir etkisi olması mümkün değildir. Suriye’de mevcut denkleme üç ülke işbirliğinin ötesinde bir yeni girdi olmadığı sürece kördüğümün süreceği söylenebilir. Tayin edici girdi ABD ve Rusya’nın politikaları bağlamında ortaya çıkabilir. Ancak bu ülkelerin de uzun zamandır sürdürdükleri Suriye politikalarında kritik bir değişime gideceklerine yönelik hiçbir işaret söz konusu değildir.
 
ABD açısından üç ülkenin Suriye’de daha yakın işbirliği sergilemesinin bir açıdan olumlu karşılanması ihtimali söz konusudur. ABD uzun zamandır Suriye’de askerî çözümün mümkün olmadığını ve soruna siyasi çözüm bulunması gerektiğini savunmaktadır. Dolayısıyla üç ülke koordinasyonu sayesinde muhalif ilerlemesi siyasi çözümün önünü açabileceği düşüncesi ile ABD tarafından memnuniyetle karşılanabilir. Diğer taraftan Suriye sahasında ilerleme kaydeden güçlerin bir kısmı ABD tarafından ya terör örgütü olarak kabul ediliyor ya da “fazla İslamcı” bulunuyor. Bu açıdan da Suriye konusunda oluşan “yeni ittifak” ABD’yi kaygılandırabilir.
 
Ancak rejim güçlerine karşı neredeyse tek askerî denge oluşturabilecek olan bu grupların dışlanması tersine daha fazla radikalleşmelerine neden olacaktır. Bu açıdan rejime karşı bir başarı sağlanmak isteniyorsa söz konusu grupların dışlanması yerine sisteme entegre edilmeye çalışılması uygun olabilir.
 
 
Bu yazı "Suriye için Türkiye, Suudi Arabistan, Katar İşbirliği ve Etkileri" başlığıyla Al -JazeeraTurk internet sitesinde yayınlanmıştır