Suriye’de Cumhurbaşkanlığı Seçimleri ve Bu Seçimlerin Olası Sonuçları

15 Nisan’da Halk Meclisi Başkanı Hammouda el-Sabbagh, 26 Mayıs’ta Suriye’de Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yapılacağını duyurdu ve adayların başvurularını Yargıtay’a sunmaları için çağrıda bulundu. Bu açıklamanın ardından çeşitli Suriyeli muhalif gruplar Suriye cumhurbaşkanlığı seçimini tanımayacaklarını ifade etti ve bunu “düzmece bir seçim” olarak nitelendirdi. Türkiye ve bazı Batılı ülkeler de benzer bir şekilde seçim sonuçlarını tanımayacaklarını duyurdu ve bu seçimin BM Güvenlik Konseyinin aldığı 2254 sayılı kararında belirtilen siyasi geçişin bir parçası olamayacağını ilan etti. 3 Mayıs’ta Meclis Başkanı seçime katılacak adayların isimlerini açıkladı.

Yeni Seçim, Yeni Yüzler Ama Aynı Rejim
Önümüzdeki seçimlerde Beşar Esad’a meydan okuyan iki mevcut adayın profili, sürecin sadece bir maskaralık olduğunu ve sözde başkanlık seçiminin önceki seçimlerden farklı olmadığını göstermektedir. Seçimde Esad’ın karşısına çıkarılan Abdullah Abdullah, Ulusal İlerleme Cephesi içerisinde Baas Partisi ile ittifak kuran Sosyalist Birlik Partisi’nden eski bir devlet bakanıyken; Mahmud Mer’ai, iç politikadaki muhalefet platformlarından bir tanesi olan Ulusal Demokratik Eylem Heyeti’nin sekreteridir. Her iki aday da 2014 seçimlerine Esad’ın rakibi olarak katılan, iç muhalefette yer alan ve Halk Meclisi üyesi olan Hassan el-Nouri ve Maher Hajjar’a inanılmaz derecede benzemektedir. 

Adaylardan Mer’ai, seçim programında siyasi tutuklular konusuna değinmiştir. Bu konu, sözde “iç muhalefet” tarafından yıllarca sürdürülen resmî inkâr ve ilgisizliğin ardından rejim kontrolü altındaki bölgelerde ilk kez tartışmaya açılmıştır. Buna rağmen açıkça görülüyor ki rejim, kamuoyu desteğini arkasına alma ve seçimden sonra siyasi nüfuz kazanma açısından gelecekte herhangi bir tehlike teşkil etmeyecek adayları seçme konusunda, 2014 seçimlerinde uyguladığı planın aynısını tekrar tatbik etmiştir. Bununla birlikte, diğer partilerin ve iç muhalefetin üyesi olan adayların seçilmesi, uluslararası toplumun gözünde Suriye’nin yeniden meşrulaştırılması amacına yönelik girişimin bir parçası olan adil seçim algısının yaratılmasına yardımcı olabilir. Rusya için bu seçim, Doğu Ukrayna ve Abhazya gibi doğrudan dâhil olduğu diğer ülkelerde yapılan seçimlere benzemektedir. Zira bu ülkelerde yapılan seçimler de uluslararası toplumu bunların egemen ve demokratik ülkeler olduğu konusunda yanıltmayı amaçlamaktaydı.

Seçimlerin Suriye İçerisindeki Sonuçları
Artan yaşam maliyetlerinin ve üçüncü bir Covid-19 salgın dalgasının sebep olduğu eşi görülmemiş bir ekonomik kriz ortamında yapılan bu seçim, Suriye için çok fazla bir değişiklik getirmeyecektir. Bu ekonomik kriz, yılın ilk üç ayında Suriye lirasında yaşanan aşırı değer kaybı ve vatandaşları öfkelendiren enerji krizi sebebiyle boğucu bir seviyeye ulaşmıştır. Ancak nisan ayı itibarıyla krizde bir iyileşme yaşanmıştır ve bu durum seçimlerden sonra da aynı şekilde devam edebilir. Rejimin bu hafif ekonomik iyileşmeyi krizin çözümünün başlangıcı olarak resmetmesi ve vatandaşların gözünü boyamaya çalışması oldukça muhtemel gözükmektedir. Ayrıca Beşar Esad, bazı iç muhalefet hizipleriyle diyalog kurmak ve ikincil bakanlıklara iç muhalefetten bazı şahsiyetleri atamak üzere bakanlık pozisyonlarında değişiklikler yapabilir.

Güney Suriye bölgesi (Deraa, Kuneytra ve Süveyde), rejim kontrolündeki diğer bölgelere nazaran bir derece daha bağımsız bir konumda bulunmaktadır. Temmuz 2018’de Deraa ve Kuneytra’da rejim ile muhalif gruplar arasında bir anlaşma imzalanmasına rağmen, rejimin devam eden ihlallerinin yanı sıra kötüleşen güvenlik durumu ve suikastlar yerel halkın öfkesini artırmıştır. Deraa vilayetindeki bazı yerel liderler, cumhurbaşkanlığı seçimlerine, oy kullanma noktalarının kurulmasını neredeyse engelleyecek kadar karşı olduklarını ifade etmişlerdir. Ayrıca, karşılıklı adam kaçırma olayları ve çiftçilerin topraklarına el konulması gibi nedenlerden dolayı Süveyde vilayetinde Beşinci Kolordu ile yaşanan gerginlik tırmanmaya devam etmektedir. Güvenlik servislerinin ihlallerine ve Hizbullah’ın valilik aracılığıyla Ürdün’e uyuşturucu kaçakçılığı yapmaya devam etmesine ek olarak yaşanan bu gerginlik, bazı yerel grupları seçimleri reddetmeye ve seçim faaliyetlerini engellemeye itmektedir. Deraa ve Süveyde’de gelecek seçimleri engellemeye yönelik herhangi bir girişim, rejime Suriye’nin güneyinde kontrolü yeniden tamamen kazanmak için sınırlı askerî operasyonlar başlatma bahanesi sağlayacaktır.

Seçimlerin Suriye dışındaki sonuçlarına gelince özellikle sığınma ülkelerinde yaşayan Suriyelilerin seçimlerde oy kullanabilecekleri gerçeği, çoğu Rusya ile yakın ilişkileri bulunan Avrupalı mülteci karşıtı partilere, “rejimle ilişkileri normalleştirme ve rejimi resmen Suriyeliler için güvenli bir dönüş noktası olarak tanıma” söylemini dayatma fırsatı verecektir. Danimarka’da görüldüğü üzere, bu süreç bazı ülkelerde başlamış durumdadır.

Buna ek olarak Rusya, Suriye rejimini uluslararası toplum nezdinde yeniden meşrulaştırma planının bir parçası olarak bu seçimleri Güvenlik Konseyinde daha ileri adımlar atmak için kullanacaktır. Bu Rus projesinin ilk yansımaları, 10 Temmuz’da sona erecek olan sınır ötesi yardım yetkisine ilişkin karar üzerine Güvenlik Konseyinde yapılacak tartışma ve oylama üzerinde görülecektir. Rusya’nın bu görüşmelerde İdlib’de bulunan Bab el-Hava Sınır Kapısı’ndan BM yardımının girişine daha fazla kısıtlama getirmesi ve İdlib ile Halep’in kuzey kırsalı arasındaki bağlantıyı sağlayan geçişlerin açılması talebini gündeme getirmesi beklenmektedir. Bu geçiş noktaları, ticarî malların ihracat için rejim kontrolündeki bölgelere girmesine olanak sağladığından ve böylece rejimin döviz rezervini artırmaya katkıda bulunduğundan dolayı rejim için büyük bir ekonomik öneme sahiptir.

Seçimlerin Suriye-Türkiye İlişkilerine Etkileri
Eski Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Trump’ın, Amerikan birliklerinin Suriye’den çekildiğini açıklaması ve Türkiye’nin Barış Pınarı Operasyonu, PYD’nin yönettiği Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi/Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile Rusya’nın himayesindeki Suriye rejimi arasındaki müzakerelerin hızının artmasına katkıda bulunmuştur. Ancak Biden’ın Beyaz Saray’a gelişi ve ABD’nin Suriye’den çekilmesine ilişkin politikasının yakında değişeceği beklentisi hem müzakereleri hem de iki taraf arasındaki koordinasyonu sekteye uğratmıştır. Seçimlerden sonra bile Rusya’nın böyle bir gelişme beklentisine rağmen, Türk hükûmeti ile Esad rejimi arasındaki iletişimin yeniden başlama olasılığı zayıf kalmaya devam etmektedir. Türkiye, Suriye’de varlık gösteren Demokratik Birlik Partisi’ni (PYD/SDG) ulusal güvenliğine yönelik en önemli tehdit olarak görmektedir ve Suriye rejiminin bu konuda güçlü bir müttefik olmadığının farkındadır. Zira iki taraf arasında yaşanan buğday ve petrol krizlerinin gösterdiği üzere, Suriye rejimi PYD üzerinde Türkiye ile pazarlık yapmak için kullanabileceği herhangi bir etki veya yetkiye sahip değildir. Öte yandan rejim, askerî gücünün zayıflığı ve ABD’nin SDG’ye verdiği destek nedeniyle SDG’yi Türkiye sınırlarından uzak tutmak için sahada herhangi bir yardım veya destek sağlayamayacağını bilmektedir. Kamışlı’nın el-Tay Mahallesi’nde son zamanlarda yaşanan çatışmalar da bu savı doğrulamıştır. Türkiye, cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra Rusya ile İdlib bağlantılı M4 kara yolu, ortak devriyeler ve rejim kontrolündeki bölgelerle ticari geçişlerin yeniden açılması gibi konularda zorlu bir müzakere sürecine gireceğinin farkındadır. Yine de Suriye rejiminin zayıf pozisyonu, Esad’ın gelecek müzakereler üzerinde söz sahibi olmasına izin vermeyecektir.

Seçimin Arap Dünyası Üzerindeki Etkileri
Seçimler, Batı ülkeleri ile Suriye arasındaki ilişkiler üzerinde önemli bir etkiye sahip olmasa da Arap Birliği içindeki ilişkilerde köklü bir değişikliğe sebep olabilir. Rusya Dışişleri Bakanı geçtiğimiz mart ayında bölgeye yaptığı ziyarette, Suriye rejiminin Arap Birliği’ne dönüşüne ilişkin bir açıklama yaptı. Mayıs ayı başlarında İngiliz The Guardian gazetesinde yayımlanan bir rapora göre, Suudi istihbarat şefi Halid El Hemaidan Şam’a gitti ve 2011’den bu yana iki ülke arasındaki yetkililerin ilk diplomatik temasını gerçekleştirerek Suriyeli mevkidaşı Ali Memlük ile görüştü. Bu hamle, İran ile nükleer anlaşmaya ilişkin müzakerelere geri dönüş ve Irak himayesinde Suudi-İran görüşmeleri ile birlikte gerçekleşti. Suudi Arabistan bu görüşmeleri resmî olarak reddettiyse de  rejimle ilişkilerini düşük bir seviyede yeniden tesis etmeye açık gözükmektedir. Suudi Arabistan, Esad rejimiyle ilişkilerini yeniden kurmayı, İran’ın Suriye içindeki etkisiyle rekabet etme fırsatı olarak görmektedir. Bu amaca binaen büyükelçi atamaksızın ve diplomatik ilişkileri asgarî düzeyde tutarak hac, direkt uçuşların başlaması ve konsoloslukların yeniden açılması gibi görece öenemsiz konularda rejimle etkileşim kurabilir. Ancak Suudi Arabistan, rejimin İran’ı terk etmeyeceğini bilmektedir ve dolayısıyla sahada nüfuz kazanma girişimini hâlâ zayıf bir seviyede tutmaktadır. Lübnan'daki kriz Suudi Arabistan için önemli olmaya devam etmektedir ve rejimle tekrar ilişki kurulması Lübnan’da çözüme ulaşılmasına katkıda bulunabilir. Ancak Suudi Arabistan, Suriye rejimini Lübnan’da olası bir çözüme zorlamak için Esad’a karşı kullanabileceği bir karta sahip olmadığının farkındadır. Rejime doğrudan mali destek sağlamak ise büyük olasılıkla ABD tarafından veto edilecektir. Öte yandan, Suudi şirketlerinin Suriye ekonomisine katılmasına izin vermek, Suudi Arabistan’ın elinde güçlü bir koz olmaya devam etmektedir. Bu durum, Suudi iş insanlarının Suriye’ye yatırım yaptığı haberleriyle birlikte kanıtlanmış oldu.

Rejimin kendisi, Suudi Arabistan ile ilişkilerin yeniden tesis edilmesinin, rejimi yeniden meşrulaştırmak için tatbik edilen Rus girişiminde önemli bir rol oynayabileceğini kabul etmektedir. Lübnan’la ilgili bölgesel müzakerelerde Suriye’nin masaya geri dönmesi, yalnızca İran ve Rusya’nın değil, rejimin de bölgede hâlâ önemli kartlara sahip olduğunu göstermektedir. Körfez ülkelerine gıda ürünleri ihracatına dayanan rejim ekonomisi de bu hamleden fayda sağlayacaktır. Şu anda bu ihracatın akıbeti, Ürdün’ün Nasib-Jaber Sınır Kapısı’nın kullanımına ilişkin alacağı kararlara bağlı kalmaya devam etmektedir. Dolayısıyla Suudi Arabistan ile yapılacak herhangi bir anlaşma, nihayetinde bu soruna çözüm olabilir ve ihracatın sürekliliği ile artışını da sağlayabilir.

Suudi Arabistan ile Suriye arasındaki ilişkilerin yeniden tesis edilmesi, diğer ülkeleri rejimle ilişkileri normalleştirmeye itebilir. 2011’den sonra Suriye ile diğer Arap ülkeleri arasındaki ilişkiler; çatışmayı çözme girişimi, muhalefete verilen tam destek ve kademeli olarak çatışmadan çekilme gibi çeşitli aşamalardan geçmiştir. 2018’in sonlarında Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile Bahreyn, büyükelçi ataması yapmadan Şam’daki büyükelçiliklerinin yeniden açıldığını duyurdu. Çünkü büyükelçi atanması, rejimin tamamen tanınmasının bir işareti olarak görülebilirdi. BAE tarafından rejimle ilişkilerin yeniden tesisi için uygulamaya konulan diplomatik girişim, büyükelçiliğin yeniden açılmasıyla başladı ve Mart 2020’de Abu Dabi Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed ile Beşar Esad arasında yapılan telefon görüşmesi ile devam etti. Zayed bu görüşmede Beşar Esad ile Covid-19 salgınının yayılması ile ilgili gelişmeleri değerlendirdiğini ve BAE’nin Suriye halkına verdiği desteği teyit ettiğini ifade etti. Diğer Arap ülkeleri de Suriye rejimi ile sınırlı normalleşme adımları attı. Örneğin, Suriye Dışişleri Bakanı Faysal El Mikdad geçtiğimiz mart ayında Umman’a bir ziyaret gerçekleştirdi ve eski Sudan Cumhurbaşkanı el Beşir, Aralık 2018’de Suriye’yi ziyaret etti. Suudi Arabistan’ın normalleşme yolunda atacağı her adım, özellikle Mısır gibi rejimi Türkiye’ye karşı müttefik olarak gören ülkeleri Suriye ile ilişkilerini daha da normalleştirmeye itecektir.

Arap Birliği’ne gelince, Suriye’nin 2012’den bu yana askıda olan üyeliğinin eski durumuna getirilmesi için oy çokluğu gerekmektedir. Şu anda buna itiraz edebilecek tek ülke ise Katar gibi gözükmektedir. Ancak Suriye’nin Arap Birliği’ne geri dönmesine olanak sağlayacak herhangi bir kurumsal adım atılmamıştır. Arap Birliği Genel Sekreteri de Suriye’nin birliğe geri dönmesine izin verecek herhangi bir değişiklik yapılmadığının altını çizmiştir. Bununla birlikte, Suriye rejiminin Arap Birliği’ne geri dönüşü, birliğe bağlı kuruluşların ortak yatırımlarından elde edilecek ekonomik faydalara ve başlatılacak yeni kalkınma projelerine ön ayak olacağı gibi, rejimin Arap meseleleri hakkında gelecekte alınacak kararların formüle edilme sürecine katılımı anlamına da gelecektir.

Bu analiz 21 Mayıs 2021’de Al Sharq Strategic Research internet sitesinde "The Presidential Election in Syria and its Possible Political Implications" başlığıyla yayınlanmıştır.