Rapor

Suudi Arabistan-Rusya Ekonomik İlişkileri

Ortadoğu bölgesi, Birinci Dünya Savaşı sonrasında dönemin dünya güçleri arasındaki denge ve çıkarlara göre yeniden tasarlanmıştır. İki dünya savaşı arasındaki dönemde Ortadoğu'nun yerel toplumları ve siyasi mekanizmalarında ciddi bir değişiklik olmamıştır. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra, özellikle 1950'lerden itibaren bu bölge Amerika Birleşik Devletleri ile Sovyetler Birliği arasındaki güç mücadelesinin önemli bir unsuru hâline gelmiştir. Soğuk Savaş'ın sona ermesinden sonra ortaya çıkan yeni küresel düzende Ortadoğu bölgesi, yeni güç dinamiklerinin etkisiyle bölgesel dalgalanmalar yaşamaya devam etmiştir. 1990'lı yılların tek küresel gücü olan ABD hem dünya siyasetinde hem de Ortadoğu'da kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmiştir. Ancak 2000'li yıllardan itibaren dünya siyaseti çok kutuplu bir karakter almaya başlamış ve yeni başat güçler olarak Çin ile Rusya Federasyonu (bundan sonra RF olarak anılacaktır) bölgeye olan ilgisi artmıştır.

Bu rapor, 1990'lardan bu yana Suudi Arabistan Krallığı (bundan sonra SAK olarak anılacaktır) ve RF arasındaki ekonomik ve ticari ilişkilerin temel gerekçelerini incelemeyi amaçlamaktadır. Bu raporda öne sürülen temel argümanlardan biri, SAK ile RF arasındaki ekonomik ilişkilerin seyrine küresel ve bölgesel düzeyde değişen siyasi dengeler ve güç ilişkilerinin yön verdiğidir.

Ülkeler arasındaki ikili ekonomik ilişkileri tek boyutlu ve basit siyasi (veya ekonomik) kavramlarla açıklamanın son derece gerçeklikten uzak ve yetersiz olacağı açıktır. Ayrıca dış ticaret, döviz kurları, kâr maksimizasyonu gibi salt ekonomik kavramlara dayalı bir açıklamanın eksik kalacağı da aşikârdır. Bu nedenle, Moskova-Riyad eksenindeki diplomatik ve siyasi ilişkileri ve gelişmeleri disiplinler-arası bir yaklaşımla incelemeyi uygun görmekteyiz. Uluslararası politik ekonomiye dayalı bir perspektif, güçlü bir açıklayıcı model teşkil etmektedir. Son yıllarda Moskova ve Riyad oldukça proaktif dış politika davranışları sergilemektedir. İki ülkenin de dış politika çıktılarında çoklu kaynaktan beslenen karmaşık bir karar mekanizmasının izleri gözlemlenmektedir.

Son zamanlarda petrol fiyatlarında meydana gelen düşüş nedeniyle RF’nin ulusal ekonomisi durgunluk göstermektedir. Zayıflayan bütçe kaynaklarına ve ekonomik durgunluğa rağmen, RF’nin dış politika hamleleri son derece proaktif bir gidişata sahiptir. 2000'li yıllarda yaşanan önemli olaylar; 11 Eylül terör saldırıları, Irak'ın ABD tarafından işgali, eski Sovyet coğrafyasındaki Renkli Devrimler, 2008 küresel ekonomik krizi ve 2010-2011'den bu yana Ortadoğu'yu sarsan Arap ayaklanmaları ve bunların sonuçları olarak sıralanabilir. Bu değişiklikler dünya siyasi sistemini ve küresel yönetişim konularını derinden etkilemiştir. RF seçkinleri, bu değişim ve gelişmelerin, devletin bekası ve artan güvenlik tehditleri olmak üzere iki yönüne odaklanmıştır.

Söz konusu önemli gelişmeler, RF’nin son derece iddialı ve müdahaleci dış politika davranışlarını pekiştirmiştir. 2008 yılında Gürcistan'a yönelik askerî müdahale, Çin ve İran ile yakınlaşma, Ortadoğu ve İslam ülkeleriyle diplomatik ilişkilerin güçlendirilmesi bu duruma örnek gösterilebilir. RF’nin proaktif dış politika davranışları özellikle Putin'in 2012 yılında üçüncü kez devlet başkanı olarak seçilmesinden sonra hız kazanmış, Moskova'nın Suriye iç savaşına aktif olarak katılarak uluslararası toplumu şaşırttığı 2015 yılında zirveye ulaşmıştır. Rusya’nın Suriye'deki operasyonları, SSCB'nin dağılmasından bu yana eski Sovyet toprakları dışındaki bir bölgedeki ilk askerî müdahalesi olmuştur. Küresel bir perspektiften bakıldığında, Rusya'nın dış politikasının özellikle Ortadoğu meseleleri üzerinde önemli bir etkisi olduğu görülmektedir.

Rusya'nın Ortadoğu ile ilişkisi üç temele dayanmaktadır. Bunlar, küresel güç mücadelesinde ulusal imaj ve itibarın bir süper güç olarak yeniden tesis edilmesi, güvenlik endişeleri ve ekonomik çıkarlardır. Söz konusu faktörler, bir dereceye kadar RF’nin SAK ile olan ikili ilişkileri için de geçerlidir. SAK ve RF arasındaki ikili ilişkilerin seyrinde bir diğer kritik etmen, ABD'nin küresel ve bölgesel güvenlik tehditlerine yönelik algısındaki değişimlerdir. Özellikle 11 Eylül 2001 terör saldırılarından sonra tüm Körfez ülkeleri gibi SAK da ABD'nin fütursuz ve saldırgan yaklaşımlarından nasibini almıştır. Washington'un söz konusu itici tutumu karşısında Körfez monarşileri bazı karşı adımlar atmak zorunda kalmıştır. Tarihsel olarak, SAK ve RF arasındaki ilişkiler çoğunlukla Riyad ve Washington arasındaki ilişkilerin durumuna bağlı olarak şekillenmiştir. Ancak SAK-RF ilişkileri, küresel güçler arasındaki güç mücadelesinin dolaylı etkilerinin yanı sıra ekonomik ve siyasi çıkarları da içerecek şekilde evrilmiştir.

RF’nin Ortadoğu ve Körfez'deki aktif tavrının hem jeopolitik hem de bölgesel boyutları vardır. Jeopolitik açıdan Moskova bölgeye, nüfuz ve etkisini bölge ülkelerine hissettirme ve başta ABD olmak üzere Batı ile yüzleşme amaçları çerçevesinde yaklaşmaktadır. Bu nedenle bölgesel öncelikler ikincil bir rol oynamaktadır.

Analistler ve uzmanlar, Moskova'nın Çin ile ortaklığı, Gürcistan ile savaş, Ukrayna ile çatışmalar, Kırım'ın ilhakı, Suriye'ye askerî müdahale ve Avrasya Ekonomik Birliğinde artan aktivizmi dâhil olmak üzere RF’nin, Batı'yı dengeleme stratejisi doğrultusundaki dış politika eylemlerine odaklanmaktadır. Bu tür tedbirler, rakip blok arasındaki (ABD, NATO ve Avrupa Birliği) uyumu baltalamayı ve böylelikle Batı ittifakının, RF ve yakın çevresi hakkında bir politika planlamasını, formüle etmesini ve uygulamasını engellemeyi amaçlayan daha geniş bir stratejinin parçasıdır. Moskova'nın ABD'ye ve liberal küresel düzenine meydan okumasına bir örnek olarak, RF’nin Haziran 2021'de ulusal varlık fonundaki dolar hesaplarını sıfırlayarak avro ve altına geçeceği yönündeki açıklaması örnek gösterilebilir.

RF’nin dış politikasına yönelik ve özellikle de Putin dönemini politik ekonomi bakışıyla inceleyen akademik çalışmalar yetersizdir. Birçok önemli husus ve soru henüz ele alınmamıştır. Bu bağlamda en önemli soru, son dönemde RF’nin Ortadoğu'da sergilediği aktivizmin arkasındaki ana faktörlerin ne olduğudur. Bu rapor, uluslararası politik ekonomi ışığında, küresel güç dinamiklerini göz önünde bulundurarak RF dış politikasının düşünsel arka planı ile yurt içi dinamikler arasındaki etkileşime odaklanarak bu soruyu yanıtlamaya çalışmaktadır.

Çalışmanın ikinci bölümü, Soğuk Savaş sonrası SAK ve RF arasındaki ikili ilişkileri incelemektedir. Sonraki bölümde, politik ekonomi yaklaşımıyla Rus dış politikası temel hatlarıyla özetlenmektedir. Daha sonra rapor, bu iki ülkenin makroekonomik özelliklerini ele almaktadır. Çalışma, dördüncü bölümde ikili ilişkilerin tarihine odaklanmaktadır. Beşinci bölümde ikili ilişkiler; ticaret, enerji ve yatırım başlıkları altında ele alınmaktadır. Çalışma özellikle, SAK ile RF arasında son zamanda gelişen koordinasyona; ticaret, yatırım ve enerji konularının yanı sıra küresel enerji piyasalarındaki karmaşık karşılıklı bağımlılığa ve diğer dinamiklere yönelik derinlemesine bir analiz sunmaktadır. Son bölümde raporun genel özetiyle birlikte politika önerileri sunulmaktadır.