Tel Abyad’ın PYD/YPG Tarafından Ele Geçirilmesinin Olası Sonuçları

Oytun Orhan, ORSAM Araştırmacısı
Şanlıurfa’ya bağlı Akçakale’nin karşısında yer alan ve 2014 yılının Haziran ayından bu yana IŞİD’in kontrolündeki Suriye’nin Tel Abyad yerleşimi ABD öncülüğündeki koalisyon güçlerinin hava desteği ile Kürtlerin milis gücü YPG ve Özgür Suriye Ordusu’na bağlı Burkan El Fırat güçlerinin kontrolüne geçmiştir. Bu gelişme ile Kürtler tarafından 2014 yılının Ocak ayında ilan edilen üç kantondan ikisi olan Kobane ve Cizire arasında coğrafi bağlantı sağlanmıştır. PYD/YPG Türkiye-Suriye sınırının önemli bir kısmını ve 13 sınır kapısından da 6’sını kontrol eder duruma gelmiştir. Bu gelişme IŞİD açısından ciddi bir kayıptır. Örgüt en güçlü olduğu ve “başkent” kabul ettiği Rakka şehri sınırlarında yer alan bir bölgeyi ve Rakka’ya ulaşan lojistik destek hattını kaybetmiştir. Bu açıdan orta vadede IŞİD’in Rakka ve hatta Doğu Suriye’deki pozisyonunu etkileyebilecek boyutta bir gelişme olabilir.
 
Tel Abyad’ın ele geçirilmesi için ABD destekli YPG operasyonları Mayıs ayının ortalarında başlamıştır. YPG, Ras el Ayn (Serikaniye)’dan Tel Abyad’ın doğusuna doğru bazı yerleşimleri ele geçirmek üzere ilerlemeye başlamıştır. Tel Abyad’ın doğusunda gerçekleşen operasyonlara Süryani Askeri Konseyi’ne bağlı güçler de katkı vermiştir. Doğu kanadının güvence altına alınması çabalarında da Haseke’de Sanadid Ordusu (Arap aşiret güçleri) ile işbirliği yapılmıştır. ABD güçlerinin verdiği destek ve yönlendirme ile Batı’ya ilerleyen YPG güçleri sırasıyla Mabruk ve Suluk yerleşimleri ile bunlar arasında kalan çok sayıda köyü ele geçirmiştir. Tel Abyad’ın batısından da Kobane’deki YPG güçleri Burkan el Fırat ile birlikte harekete geçmiş ve böylece Tel Abyad kuşatılmıştır. Tel Abyad neredeyse hiçbir IŞİD direnişi ile karşılaşmadan 15 Haziran 2015 tarihinde YPG ve Burkan el Fırat’ın kontrolüne geçmiştir. Burkan el Fırat güçlerinin varlığı YPG operasyonlarına meşruiyet ve yerel destek sağlamak açısından önemli işlev görmüştür. Ancak sahada esas güçlü unsurun YPG olduğunu söylemek mümkündür.
 
Tel Abyad sonrasında Türkiye’ye doğru yoğun bir göç dalgası yaşanmıştır. Birkaç gün içinde 20 binin üzerinde insan Akçakale’ye geçmiştir. Göçün en önemli sebebi çatışmalar ve ABD hava saldırılarıdır. Bunun yanı sıra YPG’nin ele geçirdiği Türkmen ve Arap yerleşimlerinde halka baskı uygulayarak zorla göç ettirmeye çalıştığı yönünde iddialar gündeme gelmiştir. Tel Abyad ve çevresi yoğun olarak Sünni Arap nüfus ile birlikte Türkmen ve Kürtlerin de yaşadığı bir bölgedir. Kürt gruplar buradaki Arapların 1960’lı yıllarda Suriye rejiminin “Arap Kemeri” politikası çerçevesinde bölgeye sonradan yerleştirdiği nüfus olduğunu ve bölgeden gitmeleri gerektiğini iddia etmektedir. Gerçekten de bu hat boyunca özellikle Haseke’de sonradan yerleştirilmiş Arap aşiretleri söz konusudur. Buna karşın Tel Abyad Arapları bunlar arasında değildir. Türkiye-Suriye sınırında bir tarafta hangi toplumsal grup, aşiret ya da aile yaşıyorsa karşı tarafta da akrabaları yaşamaktadır. Tel Abyad’ın Türkiye tarafında yer alan Akçakale’de de yoğunluklu Arap nüfus yaşamaktadır. Dolayısıyla Tel Abyad ve çevresindeki Araplar ve Türkmenler bölgeye sonradan göç etmemiştir.
 
Arap ve Türkmenlerin çatışmaların yanı sıra baskı nedeniyle göç ettiği yönündeki haberler PYD/YPG’nin Kürtlerin azınlık olduğu bölgede “etnik temizlik” yaparak homojen nüfus oluşturma çabası içinde olduğu iddialarını gündeme getirmiştir. PYD’nin açıklamalarında “sivil halka hiçbir zarar verilmediği ve isteyenlerin evlerine dönebileceği” ifadeleri görülmektedir. Buna karşın sahadan gelen bilgiler bazı Türkmen ve Arap yerleşimlerin baskıya maruz kaldığı yönündedir. Bunun yanı sıra istikrara kavuşan Tel Abyad’a halkın geri dönüşü konusunda engellemelerle karşılaştığı yönünde haberler söz konusudur. Bu iddialar karşısında aralarında Ahraru Şam ve İslam Ordusu’nun da yer aldığı 13 önde gelen Suriyeli muhalif grup “YPG’nin Arap bölgelerini etnik temizliğe tabi tuttuğu gerekçesi ile terör örgütü olarak ilan edilmesi” talebinde bulunan bir ortak açıklama yayınlamıştır. Etnik temizlik iddialarının somutlaşması YPG ve Burkan el Fırat arasındaki ittifakı da riske edebilir. Bunun yanı sıra YPG’ye destek veren ABD’nin IŞİD ile mücadele yöntemi ve yerel ittifaklarını da tartışmaya açılabilir.
 
Tel Abyad’ın birçok açıdan önem taşıdığını söylemek mümkündür. İlk olarak Türkiye-Suriye arasındaki 13 sınır kapısından biridir. Son gelişme ile YPG kontrol ettiği sınır kapısı sayını 6’ya çıkarırken IŞİD’in kontrol ettiği kapı 2’ye (Karkamış ve Çobanbey) düşmüştür. Tel Abyad IŞİD’in merkezi ve en güçlü olduğu şehir olan Rakka’nın da dışa açılan kapısı konumundadır. Türk güvenlik güçlerinin aldığı önlemlere rağmen Akçakale üzerinden IŞİD’e yabancı savaşçı katılımını tamamen kesmek mümkün olmamıştı. Bu açıdan Tel Abyad’ın elden çıkması IŞİD’i en güçlü olduğu Rakka’da zayıflatabilir. İkinci olarak hem IŞİD hem de YPG, Kuzey Suriye’de bütüncül bir coğrafi bölge oluşturmak için çabalamaktadır. IŞİD Tel Abyad’ı “İslam Devleti”nin parçası görürken YPG de Suriye’nin kuzeyinde kurmak istediği “Kürt otonom/federal/bağımsız bölgenin” sınırları içinde değerlendirmektedir.
 
Tel Abyad’ın YPG kontrolüne geçmesi ile Kuzey Suriye’de Irak sınırından Kobane’ye kadar uzanan bütüncül bir Kürt bölgesi ortaya çıkmıştır. Tel Abyad her ne kadar Arap güçler ile birlikte ele geçirilse de PYD burayı yakın zaman içinde “Cizire Kantonu”na bağlamayı düşünmektedir. Kürtlerin nihai hedefi ise Batı’da yer alan “Afrin kantonu” ile bağlantı sağlayarak Türkiye-Suriye sınırı boyunca uzanan bütüncül bir Kürt bölgesi oluşturmaktır. Bu nedenle şartlar olgunlaştığında bir sonraki hedef Kobane ve Afrin arasında kalan, merkezinde Azaz’ın yer aldığı bölge olacaktır. Ancak aynen Tel Abyad’da olduğu gibi bu bölgeler de Kürt nüfusun azınlıkta olduğu buna karşılık Arap ve Türkmen nüfusun yoğun yaşadığı yerleşimler bulunmaktadır. Kürtler açısından ikinci sorun Kobane ve Afrin arasında kalan bölgelerin bir kısmı IŞİD ancak daha büyük kısmının da değişik Suriyeli muhalif gruplar tarafından kontrol ediliyor olmasıdır. Dolayısıyla Afrin bağlantısı için yapılacak operasyonların önünde öncelikle YPG’nin yerel halk arasındaki meşruiyeti sorunu olacaktır. İkincisi de Tel Abyad’da terör örgütü IŞİD’e karşı verilen ABD desteğinin Azaz bölgesinde kime karşı verileceğidir. Muhalifler arasında Türkiye’nin de yakından desteklediği gruplar söz konusudur. ABD hava desteğinin meşruiyeti ancak Azaz ve çevresinin önce IŞİD’e geçmesi ve ardından IŞİD’le mücadele kapsamında Kürtlere destek verilmesi ile mümkün olabilir. Aksi halde ABD’nin Kürt bölgesi oluşturmaya çalıştığı yönünde zaten var olan soru işaretleri artacaktır. Bütün bu nedenlerle Kürtlerin yakın vadede Afrin’e yönelmesi düşük ihtimaldir. Böyle bir gelişmede birçok açıdan olumsuz etkilenecek olan yine Türkiye olacaktır. Yoğun bir göç dalgasına maruz kalacak, birçoğu zaten göç etmiş olan Halep Türkmenlerinin tamamı yerleşimlerini boşaltacak, PKK’nın uzantısı PYD kontrolünde bütüncül bir Kürt bölgesi ortaya çıkacaktır.
 
Tel Abyad’ın ele geçirilmesi rejim ile PYD/YPG arasındaki ilişkileri de etkileyebilir. Rejim ve PYD arasında Haseke’de birbirlerinin kontrol ettiği bölgelere karışmamaya dayalı bir anlaşma söz konusudur. Ancak her iki yapı da şimdilik işbirliği yapmaktadır. Normal şartlarda ne rejim Kürtlerin kendi otonom bölgeye sahip olmasını ne de Kürtler rejimin Kuzey hattında varlığını istemektedir. İki aktör de şartlar kendi lehlerine oluştuğunda ittifaklarına son verip paylaştıkları yerlerde kendi otoritelerini tesis etmek isteyecektir. Rejim Suriye genelinde zayıflama eğilimindedir ve Haseke bölgesine ulaşımı giderek zorlaşmaktadır. PYD’nin de rejime ihtiyacı azalmaktadır. Tel Abyad’ın ele geçirilmesi ile Haseke-Kobane bağlantısı sağlandığı için güç dengesi PYD lehine dönmeye başlamıştır. Tel Abyad’ın ele geçirilmesinden bir gün sonra Haseke’de rejim güçleri ile YPG arasında yaşanan kısa süreli çatışmalar buna örnektir. YPG, Haseke’ye bağlı Kamışlı ilçesinde rejime ait resmi kurumların çoğunun kontrolünü ele geçirmiştir. Yakın zaman önce de rejim güçlerinin IŞİD’e karşı ortak operasyon yapma teklifine YPG karşı çıkmıştır. Bu olaylar sonrasında Suriye rejimine bağlı yayın organlarında çıkan bir yazıda “bir Amerikan projesi olarak kuzeyde Kürt varlığı oluşturulmaya çalışıldığı” yönünde yazılar çıkmıştır. Ancak yine de Haseke’nin yakın IŞİD tehdidi altında olması iki gücün ittifakını sürdürmelerini sağlayacaktır. PYD rejimin Suriye’de daha da zayıfladığını gördüğü ve üzerindeki IŞİD baskısının azaldığını hissettiği anda rejim güçleri ile Haseke’de çatışacak ve muhtemelen kolaylıkla bölgeden çıkaracaktır.
 
Tel Abyad’ın ele geçirilmesi ABD nezdinde YPG’nin yerel ortak konumunu güçlendirecektir. Sağlanan başarı ABD’yi YPG’ye daha fazla destek olmaya teşvik edebilir. ABD muhtemelen YPG aracılığı ile IŞİD’in kuzey ile olan tüm bağını kesmeye çalışmaktadır. Ancak bunu yaparken Türkiye’nin hassasiyetlerinin dikkate alınmadığı görülmektedir. Türkiye açısından ilk sıkıntı IŞİD’den doğan boşluğun kendisi açısından yine güvenlik riski yaratacak başka bir güç olan YPG tarafından doldurulmasıdır. Arap ve Türkmen yerleşimleri de ele geçirilerek bütüncül bir Kürt coğrafyası oluşması kadar bunun PYD/PKK otoritesinde olması Türkiye’yi rahatsız edecektir. Bunun dışında ABD saldırıları nedeniyle oluşan yoğun göç dalgasının doğal adresi Türkiye olmaktadır. 2 milyon civarında Suriyeli ağırlayan Türkiye açısından durum Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın ifadesi ile “sürdürülemez” hale gelmektedir. Bütün bu nedenlerle Tel Abyad sonrasında ortaya çıkan tablo Türkiye’nin IŞİD ile mücadele koalisyonuna aktif katılımı konusundaki arzusunu köreltebilir. Ayrıca IŞİD ile mücadele kapsamında ABD’nin hedef belirlerken seçici davranması da kuşkuları artırmaktadır. IŞİD bir taraftan Tel Abyad’dan çıkarılırken diğer taraftan Halep’te ABD’nin de desteklediği Suriyeli muhaliflere karşı kazanımlar elde etmektedir. Buna karşın Halep’te muhaliflere hiçbir destek verilmemektedir.
 
Bütün bu gelişmelere karşın Türkiye’nin kendi sınır hattı boyunca gelişen olayları tam anlamıyla yönlendiremediği ve gelişen olaylara tepki vererek, önlem alan bir pozisyonda olduğu görülmektedir. Lazkiye ile Halep vilayetlerinin bir kısmı dışında sınır hattının neredeyse tamamı Türkiye tarafından tehdit olarak değerlendirilen gruplar tarafından kontrol edilmektedir. Suriye’de ve özellikle kuzey hattında ciddi güç boşluğu söz konusudur. Ayrıca Suriye’de tek bir aktörün düzen kurma şansının kalmadığı anlaşılmaktadır. Bu ortam içinde Tel Abyad sonrasında muhtemelen genel politikada değişim olmamakla birlikte Suriye topraklarından kaynaklanacak güvenlik risklerini önlemeye odaklı sınır güvenliği politikasını daha güçlendirme yoluna gidebilir.