Türkiye-KKTC Kıta Sahanlığı Sınırlandırma Anlaşmasının Geçerliliğiyle İlgili İddialar

Prof. Dr. Mehmet Emin Çağıran, Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü
Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin (GKRY) Doğu Akdenizde bir süredir ara verdiği petrol ve doğalgaz arama çalışmalarını yeniden başlatması üzerine Türkiye bu gelişmeye tepki olarak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ile Kıta Sahanlığı Sınırlandırma Anlaşması imzalamıştır. Anlaşma, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurul toplantıları vesilesiyle New York’ta bulunan Türkiye Başbakanı T. Erdoğan ile KKTC Cumhurbaşkanı D. Eroğlu tarafından 21 Eylül 2011 günü imzalanmıştır. İmzacı taraflar yaptıkları açıklamalarda kendisini Kıbrıs Adasının tek meşru hükümeti olarak gören GKRY’nin 2003 yılından beri Adanın tümü adına Doğu Akdenizde deniz alanlarının sınırlandırılmasına dair çeşitli anlaşmalar yaptığını, bu anlayış içerisinde yabancı şirketlere bölgede petrol ve doğalgaz arama ve çıkarma ruhsatları verdiğini belirtmişlerdir. GKRY’nin Adadaki Türklerin varlığını ve haklarını inkâr eden bu tutumu KKTC ve Türkiye’nin protestolarına rağmen devam etmiştir. 21 Eylül Anlaşması KKTC Cumhurbaşkanının ifadesiyle Rum tarafını bu davranışlarından vazgeçirmeye yönelik önleyici bir tedbir niteliğindedir.
 
Kıta Sahanlığı Anlaşması her şeyden önce siyasi bir belgedir; anlaşmanın yapılış sebebi, gerekçeleri ve amaçlarını değerlendirmek için uzun yıllar devam eden Kıbrıs Meselesinin bütününü, ilgili tarafların karşılıklı iddia ve taleplerini, Türkiye’nin Kıbrıs’la ilgili hakları ve hassasiyetlerini göz önünde tutmak gerekir. Öte yandan, her ne kadar siyasi bir enstrüman olarak hazırlanmış ve ortaya atılmışsa da Kıta Sahanlığı Anlaşması iki devlet arasında uluslararası hukuki bir işlemdir ve bu yönüyle de üzerinde bazı değerlendirmelerin yapılması gerekmektedir.
 
Nitekim Anlaşmanın hukuki boyutuyla ilgili bazı hususlar imzalandığı günden itibaren tenkit veya sorgulama konusu olmuştur. Tenkitlerden en ağırı Rum ve Yunan tarafından gelmiştir: Türkiye, BM kararlarıyla kınanmış sahte bir devletle anlaşma imzalayarak hukuk dışı bir davranışta bulunmuştur; Türkiye’nin yaptığı anlaşma her türlü hukuki zeminden mahrumdur. Anlaşma meşruiyet ve geçerlilik yanında konusu itibariyle de tenkit edilmiştir.[1]
 
KKTC’nin önceki cumhurbaşkanı M.A. Talat Anlaşmayla ilgili yaptığı açıklamada kıta sahanlığı sınırlandırması diye bir şey olmayacağını şu sözlerle ifade etmiştir: “Kıta Sahanlığı Sınırlandırma Anlaşması hakkında bir şey duymadım. Dünyada böyle bir anlaşma var mı ben bilmiyorum. Kıta sahanlığı sınırlandırma diye bir şey var mıdır? Münhasır ekonomik bölge sınırlandırması vardır ancak kıta sahanlığı sınırlandırmak nedir ben bilmiyorum. Bunu gazetelerde görmedim. Bizzat Türkiye Başbakanı’nın ağzından New York’tan yapılan yayında dinledim. Hayretler içinde kaldım. Kıta sahanlığı sınırlandırılır mı? Böyle bir şey duymadım.”[2]
 
Açıklamalardan anlaşıldığı üzere Rum tarafı imzacı taraflardan birisinin (KKTC) ehliyetsiz olması sebebiyle anlaşmanın batıl olduğunu, Talat ise konusu itibariyle böyle bir anlaşmanın olamayacağını ileri sürmektedir. Sonuçta her iki iddiaya göre anlaşma geçersizdir.
 
Esasla ilgili bu iddiaların yanında usulle ilgili bir tenkit de KKTC’de muhalefetteki Toplumcu Demokrasi Partisinden gelmiştir. Parti lideri M. Çakıcı yaptığı yazılı açıklamada Cumhurbaşkanı Eroğlu’nun KKTC Anayasasına göre böyle bir anlaşmayı imzalama yetkisinin bulunmadığını, dolayısıyla yapılan anlaşmanın kanuni dayanağının bulunmadığını belirtmiştir.[3] Bu iddia da farklı bir gerekçeyle de olsa yukarıdakilerle aynı sonuca varmaktadır.
 
Şimdi bu iddialara yakından bakalım. Rum kesimi KKTC’nin uluslararası anlaşma yapma ehliyetinin olmamasını bu devletin hukuki varlığıyla ilgili tezlerine dayandırmaktadır. Buna göre KKTC BM’in varlığını kabul etmediği, uluslararası toplumda Türkiye dışında hiçbir devletin tanımadığı bir oluşumdur, dolayısıyla Kıbrıs Adasıyla ilgili herhangi bir tasarrufta bulunma yetkisi olmadığı gibi yaptığı uluslararası anlaşmalar da hukuki temelden mahrumdur. Bu iddia Rum tarafının KKTC ile ilgili genel tezlerinin tekrarından ibarettir; söz konusu Kıta Sahanlığı Anlaşması ile ilgili özel bir değerlendirme ihtiva etmemektedir. Rumlara göre KKTC yok hükmündedir, hiçbir hukuki işlem yapamaz, dolayısıyla kıta sahanlığı konusunda da anlaşma yapamaz. Belirtelim ki KKTC’nin meşruiyetiyle ilgili görüş BM Güvenlik Konseyi kararlarında kabul edilmiş, GKRY’nin Kıbrıs Adasının tamamını temsilen üye kabul edilmesiyle AB tarafından da resmen benimsenmiştir. Bu açıdan bakıldığında, GKRY’nin Kıbrıs’la ilgili temel tezinden yola çıkarak Kıta Sahanlığı Anlaşması gibi spesifik bir tasarrufun hukuken geçersizliğini savunması uluslararası toplumdaki genel kabullere uygun gibi görünmektedir. Ancak, Kıbrıs meselesini basitleştirip şekli birkaç unsurdan ibaret sayan bu mantığın temel önermesi, yani KKTC’nin meşruiyetiyle ilgili iddialar hukuken çelişkili, muğlak ve gerçeklerden kopuktur. Meselenin teferruatına girmeden kısaca belirtecek olursak, bu temelsiz görüş KKTC’nin ilanına tepki olarak Güvenlik Konseyinin 1983 yılında aldığı 543 (1983) sayılı karara dayanmaktadır. Güvenlik Konseyi anılan kararda KKTC’nin kuruluşunu Kıbrıs Cumhuriyetini kuran 1960 Andlaşmalarıyla bağdaşmadığını, dolayısıyla KKTC kurma teşebbüsünün geçersiz olduğunu, bütün devletlerin Kıbrıs Cumhuriyetinden başka herhangi bir Kıbrıs devletini tanımamasını istemektedir. Oysa bu kararın alındığı tarihte fiilen de hukuken de bir Kıbrıs Cumhuriyeti mevcut değildir. Aradan geçen zaman içerisinde bu durum iyice anlaşılmıştır. Zaten Kıbrıs meselesiyle ilgili BM’nin hazırladığı çözüm planlarının hiçbir yerinde eski Kıbrıs Cumhuriyetini diriltmekten bahsedilmemektedir. KKTC’yi tanıyan tek devlet olan Türkiye de bu hukuki ve fiili gerçeği baştan itibaren teslim ederek, 1960’ta kurulan Kıbrıs Cumhuriyetinin varoluş sebebinin ortadan kalktığını, Adada yaşayan Türk toplumunun kendi geleceğini belirleme hakkını kullanarak – ki Kıbrısta’ki her iki toplumun bu hakkı 1960 andlaşmalarının da temelini oluşturmaktadır – devlet ilan ettiğini, nüfusuyla, ülkesiyle ve hükümetiyle modern bir devlette bulunması gereken bütün unsurlara sahip olduğunu savunmaktadır. Kaldı ki, 1960’da kurulan Kıbrıs Cumhuriyetinin halen devam ettiği – hukuki ve fiili durumun gerçekleri göz ardı edilerek – kabul edilse dahi, böyle bir kabul KKTC’den ziyade GKRY’nin AB üyeliği de dâhil olmak üzere Kıbrıs’ın bütünü adına yaptığı tasarrufları batıl kılar. Sonuç itibariyle, KKTC kurulduğu günden beri Türkiye ile bir egemen devlet olarak diplomatik ilişkiler kurmuş ve hemen her alanda andlaşmalar yapmıştır. Keza diğer birçok devlet ve İslam Konferansı gibi uluslararası örgütlerle de siyasi, iktisadi ve hukuki ilişkiler içerisindedir. GKRY’nin içinde bulunduğu AB dahi KKTC’ye uygulanan izolasyonları kaldırmaya yönelik tedbirleri alacağını taahhüt etmiştir. Bütün bu anlaşmaları, kurulan ilişkileri uluslararası hukuka aykırı olarak nitelemek abestir. GKRY’nin dayandığı hukuki gerekçeler aslında iki tarafı keskin bir bıçak gibidir. Aynı hukuki temele göre, Adadaki Türk toplumunun varlığı inkâr edilmediği sürece GKRY’nin yaptığı anlaşmalar ve kurduğu uluslararası hukuki ilişkiler tartışmaya açıktır.
 
Kıta Sahanlığı Anlaşmasının konusuyla ilgili tenkide gelince, KKTC İkinci Cumhurbaşkanının “kıta sahanlığı sınırlandırması olmaz” iddiası hukuki bir değer taşımamaktadır. Genel olarak şunu söyleyebiliriz ki, devletler uluslararası hukukun amir hükümlerine ters düşmemek kaydıyla her türlü konuda anlaşma yapabilir. Bu hususta devletin yetkisini sınırlayan bir kural bulunmamaktadır. Özel olarak, iddia “kıta sahanlığı sınırlandırması işin tabiatı icabı anlaşmayla olmaz” anlamında söylenmişse – ki Talat’ın sözlerinden daha ziyade bu anlam çıkıyor – bu görüş de doğru değildir. Devletler arasında kıta sahanlığının sınırlandırması amacıyla çok sayıda anlaşma yapılmıştır. Mesela, İtalya dört deniz komşusuyla sınırlandırma anlaşmaları yapmıştır.
 
KKTC-Türkiye Kıta Sahanlığı Sınırlandırma Anlaşmasıyla ilgili ele alacağımız son iddia KKTC Cumhurbaşkanının anlaşmayı imzalama yetkisi bulunmamasıdır. İddia sahibi dayanak olarak KKTC Anayasasının 90. maddesinin birinci bendini ileri sürmektedir. Bu maddeye göre “KKTC adına yabancı devletlerle veya uluslararası kuruluşlarla yapılacak antlaşmaların onaylanması Cumhuriyet Meclisinin onaylamayı bir yasa ile uygun bulmasına bağlıdır”. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 90. maddesinin ilk bendiyle aynı ifadelerle kaleme alınan bu hüküm ileri sürüldüğü gibi anlaşma yapma sürecinin her aşamasında meclisi münhasır yetkili kılmamaktadır. Anlaşma görüşmelerinin yapılması ve ortaya çıkan metnin imzalanması ilke olarak yürütmenin görev alanına girmektedir. Devleti temsil kabiliyeti olan Cumhurbaşkanının KKTC adına anlaşma imzalaması anayasa ve mevzuata uygundur. Cumhuriyet Meclisi imzalanan anlaşmanın akibetini belirlemek yetkisine sahiptir.
 
KKTC-Türkiye Kıta Sahanlığı Sınırlandırma Anlaşmasıyla ilgili yukarıda ele alıp değerlendirdiğimiz iddiaların ortak noktası çeşitli sebeplerle bu anlaşmanın geçersiz olduğudur. Değerlendirmelerimizde ortaya koyulduğu üzere, iddia sahiplerinin ileri sürdükleri geçersizlik sebepleri hukuki bakımdan tatmin edici değildir. Kıta Sahanlığı Anlaşmasının iki devletin meclislerinde kabul edilip onaylandıktan sonra yürürlüğe girmesi için hiçbir hukuki engel bulunmamaktadır.
 
 

Kaynaklar

[1] Foreign Ministry spokesman Gregory Delavekouras made the following statement on a Turkish Foreign Ministry announcement regarding the signing of an “agreement” on the delimitation of the continental shelf between Turkey and occupied Cyprus: “This action on the part of Turkey contravenes international law and the resolutions of the UN Security Council. The “agreement” in question is invalid and void.” http://www1.mfa.gr/en/current-affairs/statemen
ts-speeches/foreign-ministry-spokesmans-statement-on-turkish-foreign-ministry-annou
ncement-regarding-the-signing-of-an-agreement-on-delimitation-of-the-turkey-occu
pied-cyprus-continental-shelf.html. Thursday, 22 September 2011. GKRY tarafının tepkileri için bk. http://www.aa.com.tr/tr/manset/94527-anlasma-rumlari-rahatsiz-etti. 22 Eylül 2011.
[2] http://www.starkibris.net/index.asp?haberID=101298.
24 Eylül 2011.
[3] http://www.toplumcudemokrasipartisi.com/.
22 Eylül 2011.