Türkiye-Rusya: Çok Boyutlu ve Çok Yönlü İşbirliğine Doğru

Hasan Kanbolat, ORSAM Başkanı
Dünya’da hem Asyalı hem de Avrupalı olan iki ülke vardır. Sadece coğrafyaları ile değil, kültürel, siyasi, tarihi ve ekonomik olarak da bu iki ülke hem Asyalı ve hem de Avrupalıdır. Başka ülkelerde olmayan bu özellik iki ülkeye de dünyaya farklı bir bakış açısı vermektedir.
1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrası Türkiye ve Rusya Federasyonu’nun özellikle Kafkasya ve Orta Asya’da rekabet içinde olacağı beklentisi vardı. Ancak, dağılma sonrası geçirilen son yirmi yıl söz konusu bölgelerde iki ülkenin kontrollü rekabetine değil yapıcı işbirliğine imkan sağlamıştır.

Sovyetler Birliği’nin 1991’de dağılması sonrası Rusya Federasyonu ile Türkiye arasındaki ilişkilerin temelini 1992 tarihli ‘İlişkilerin Esasları Hakkında Anlaşma’ belirlemiştir. 2001’de iki ülke arasında Dışişleri Bakanları düzeyinde ‘Avrasya İşbirliği Eylem Planı’ imzalanmıştır. Putin’in 2004’de gerçekleştirdiği Ankara ziyareti sırasında imzalanan ‘Ortak Deklarasyon’da ‘Çok Boyutlu Güçlendirilmiş Ortaklık’ hedefi belirlenmiştir. 2009’da Gül’ün Moskova ziyareti sırasında ‘Ortak Siyasi Deklarasyon’ imzalanmıştır. 2010’da Medvedev’in Ankara ziyareti sırasında ‘Üst Düzey İşbirliği Konseyi’ (ÜDİK) kurulmuştur.

‘Avrasya’da İşbirliği Eylem Planı’ 16 Kasım 2001’de Dışişleri Bakanı İsmail Cem ile Rus Dışişleri Bakanı İgov İvanov tarafından New York'ta imzalanmıştır. Bu plan Avrasya coğrafyasında çok boyutlu işbirliğini öngörmüştür. Buna göre iki ülke sadece ikili işbirliğini sürdürmekle kalmayacak, Avrasya ve Doğu Akdeniz coğrafyasında da beraber çalışacaklardır. Böylece, iki ülke mevcut ilişkilerini güçlendirilmiş yapıcı ortaklık düzeyine taşımışlardır. Bu belge ile her iki ülke de karşılıklı olarak kendileri için hassas gördükleri sahalarda işbirliklerini ön plana çıkarmışlardır. Eylem Planı, ilişkilerde her zaman bir pürüz niteliği taşıyan uluslararası terörizm konusunu işbirliğine açık hale getirmiştir. Avrasya bölgesinin iki tarihsel hükümran gücü Türkiye ve Rusya’nın yakınlaşma stratejileri tarihsel önyargıları ve korkuları aşmak üzerine inşaa edilmektedir. Türk-Rus yakınlaşması Avrasya ve Doğu Akdeniz’de rekabet yerine birbirlerini tamamlayıcı bir boyuta yönelmiştir.

1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrası Türkiye’de düşman ve kötü Rus imajı sona ermiştir. Türk aydını için Rusya Federasyonu bozulan Batı ilişkileri için güçlü bir tamamlayıcı alan olmuştur. Türk işadamları için önemli bir iş alanıdır. Türkiye’de yaklaşık 20 bin Rus gelin bulunmaktadır. Ankara’da Facebook’a üye Rusçayı anadil olarak kullanan 26 bin BDT vatandaşı bulunmaktadır. Bu sayı İstanbul’da yarım milyondur. Yılda 3 milyonu aşan Rus turist, Rusça radyo yayınları, Rusça günlük gazete, Rusça eğitim-öğretim yapan okullar yakınlaşmanın göstergeleridir. Ancak, Rus ders kitaplarında halen Türk imajı olumlu değildir. Türk aydını Soğuk Savaş yıllarında olduğu gibi ‘ajan’ sıfatı alabilmektedir. Moskova’nın Kıbrıs konusundaki tutumunda bir değişiklik olmamıştır. PKK terörist listesine alınmamıştır. Terörle ilgili konular ikili ilişkilerde gündemin alt sıralarına itilmiştir. İki ülke arasındaki dış ticaret hacmi de yıldan yıla Rusya Federasyonu lehine bozulmaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti’ni oluşturan yaklaşık 70 milyonun yüzde 55’i Çarlık Rusyası, Sovyetler Birliği ve Balkan coğrafyasından zorunlu göçle gelen insanların torunlarından oluşmuştur. Bu nedenle, Türkiye ile Rusya arasındaki ikili ilişkilerin her hangi iki ülke arasında kurulan iyi ilişkilerden farklı bir boyutu olması gerekiyor. Yeni kurumlar yanında hukuksal temelde işbirliğine geçilmesi gerekmektedir. Türkiye’nin AB ile ilişkilerini ve Rusya Federasyonu’nun Gümrük Birliği ve Avrasya Birliği ile ilişkilerini etkilemeden iki ülke arasında hukuksal temelde işbirliği başlatılmalıdır. Karşılıklı olarak vatandaşlık, mal edinme, şirket kurma ve çalışma hakkının alınması koşulları kolaylaştırılmalıdır. Gençlerin çalışma, okuma ve turistik seyahatleri kolaylaştırılmalıdır. Böylece, çok boyutlu ve çok yönlü işbirliğinin zemini güçlendirilmelidir.