Türkiye'nin Afganistan'daki Çabaları

Son zamanlarda ABD'nin Afganistan'dan çekilmesi, küresel jeostratejik satranç tahtasında birçok taşı oynatmıştır. Bu geri çekilmedeki kaotik yöntem, ABD'de ve Batı başkentlerinde çok eleştiri almıştır. Bu eleştiriler, siyasi, ekonomik ve algısal birçok farklı perspektiften kaynaklanmaktadır. Ancak jeopolitik açıdan, ABD'nin Afganistan'dan çekilmesi en yüksek maliyetli olan çekilme gibi görünmektedir.

Önde gelen Batılı teorisyenler uzun zamandır Orta Asya'nın önemini vurgulamaktadır. Bölgenin öneminin savunucularından biri, Asya'nın kalbi teorisini ortaya atan 19. yüzyıl İngiliz siyasi coğrafyacısı Halford Mackinder'dır. MacKinder, süper güç nitelendirmesini hak eden herhangi gücün “Avrupa-Asya” (Avrasya) olarak adlandırdığı geniş kara parçasını kontrol etmesi gerektiğini savunmuştur. Ona göre, Afrika, Asya ve Avrupa'yı birbirine bağlayan bu coğrafyayı komuta eden küresel güç, dünyayı kontrol edebilecektir. MacKinder'ın teorisi esasen İngiliz emperyal stratejisine göre şekillendirilmiş olmakla birlikte bilahare Soğuk Savaş sırasında ve sonrasında ABD'nin düşman güçlerinin yayılmasını önleme stratejisini etkilemiştir. ABD'nin 11 Eylül sonrası stratejik tutumunu ve Afganistan ve Irak'ı işgal etme kararını da kesinlikle etkilemiştir.

Orta Asya, enerji ve doğal kaynaklar açısından muazzam bir potansiyele sahiptir. Kazakistan ve Türkmenistan ciddi petrol ve doğal gaz rezervlerine sahipken Kırgızistan, Tacikistan ve Özbekistan’da önemli altın rezervleri bulunmaktadır. Ayrıca Kazakistan dünyanın en büyük uranyum rezervlerine sahiptir. Bölge ayrıca karasal enerji nakil altyapısında stratejik bir konumdadır. Orta Asya aynı zamanda en büyük enerji tüketim bölgeleri olan Avrupa ve Asya arasında stratejik öneme sahiptir. Ayrıca Afganistan, bölgenin birbiriyle bağlantılarında ve istikrarında kilit bir noktadadır.

Dolayısıyla, Washington'un Afganistan'dan çekilme kararı ABD için ciddi bir stratejik kayıptır. “Bir adamın kaybı başka bir adamın kazancıdır” özdeyişinde olduğu gibi, ABD’nin gerek dostları gerek düşmanları, Afgan fiyaskosunu bir fırsata dönüştürmek için manevralara başlamışlardır.

Bir ABD müttefiki ve NATO üyesi olarak Türkiye zaten Afganistan'da bulunmaktaydı. Ancak diğer NATO birliklerinin aksine Türk askerleri, Taliban'a karşı silahlı eylemlerde bulunmamıştır ve yeniden yapılanma misyonuna odaklanmıştır. Üstelik hem Müslüman hem de NATO üyesi olması nedeniyle Türk askerleri, düşmanca tavırlarla karşılaşmamışlardır. Bu durum, Türk liderliğinin, gerektiğinde arabulucu ve katalizör olarak hareket etmek için gerekli profile sahip olmasını sağlamıştır.  Bu arada, Türkiye'nin bir diğer önemli müttefiki olan Katar, 2010 yılından bu yana Taliban ile arabuluculuk sürecine derinden müdahil olmuş ve bu çabalarının sonucunda bazı önemli siyasi getiriler elde etmeyi başarmıştır.

Türkiye perspektifinden bakıldığında, Afganistan'daki yeni durum birçok açıdan önemli getiriler sunmaktadır. Siyasi açıdan, Afganistan'da itibarı olan Türk kimliği, Ankara'ya Washington'la ilişkilerini düzeltmesi için imkân sunmaktadır. Taraflar arasındaki ilişki, son on yılda pek çok iniş ve çıkış yaşamıştır. Kampanyası sırasında Joe Biden Türk liderliğine sert mesajlar göndermiştir. Birçok uzman böyle bir tavrı daha büyük gerilimlerin habercisi olarak görmüştür.

Bu nedenle Beyaz Saray, Afganistan'dan kaotik geri çekilme tuzağına düştüğünde, Ankara Washington için kurtarıcı olabilecek bazı potansiyel imkânlar sunmuştur. Kabil'in düşmesinden önce Kabil Havaalanı'nın güvenliğini sağlama önerisi, bu çabaların en önemlilerinden biridir. Türk müzakereciler, Afganistan'ın dünyaya açılan tek hava geçidini korumanın, Batılı büyükelçiliklerin, uluslararası kuruluşların ve STK'ların Kabil'de faaliyetlerine devam etmeleri için bir fırsat yaratacağını umut etmişlerdi. Böylece, bir felaket niteliğindeki yüz binden fazla sivilin Dunkirk benzeri bir tahliyeye maruz kalması önlenebilirdi. Ankara, Taliban'ın bu öneriyi kabul etmesini sağlamak için pek çok manevra yapmıştır. Ancak Afgan başkentinin ani düşüşü, durumu büyük ölçüde değiştirmiştir. Türkiye, havalimanını restore etmek, yolcular ve insani yardım için çalışır durumda tutmak için hâlâ Katar ile birlikte çalışmaktadır.

Ankara'nın potansiyel olarak oynayabileceği bir diğer önemli siyasi rol, Taliban'ın “ıslah” edilmesidir. Bir gerilla hareketi olarak Taliban, askerî açıdan kolay yenilemez bir düşman olduğunu göstermiştir. Ancak stratejik ve diplomatik açıdan becerileri hâlâ çok sınırlıdır. Stratejik açıdan önemli bir ülkeyi yöneten güç olarak, Taliban'ın bir kez daha parya devleti olmaktan kaçınmak için birçok alanda yeteneklerini artırması gerekmektedir. İyi haber şu ki Taliban, uluslararası tanınırlık ve ülkenin işlerini normal bir şekilde yürütme ihtiyacını her zamankinden daha fazla hissetmektedir. Bu nedenle uluslararası standartlar hakkında bilgilenmek ve yeni gerçeklere uyum sağlamak için diğer ulusların desteğine ihtiyaç duymaktadır. Türkiye'nin sert ve yumuşak gücüyle Müslüman dünyasında olumlu bir imaja sahip olduğu düşünüldüğünde, Ankara böyle bir pozisyonu doldurmak için iyi bir konumda bulunmaktadır.

Sonuç olarak, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Ağustos 2021'de Taliban liderlerini Ankara'da kabul etmek için elini uzatmış ve “Taliban talep ettiği takdirde” Türkiye'nin havalimanının teknik olarak işletmesini üstlenmeye hazır olduğunu ifade etmiştir. Havaalanındaki teknik ve lojistik görevleri Türk kuruluşlarına vermeye hazır olduklarını ifade eden Kabil'deki yeni yöneticiler bu jesti olumlu karşılamıştır.

Ekonomik açıdan Afganistan'daki Türk mevcudiyeti, Türk şirketlerinin ülkenin yeniden inşasına katılması için daha fazla kapı açacaktır. Taliban sözcüsü Suhail Shaheen, Türkiye'yi savaştan sonra Afganistan'ın yeniden inşasında önemli bir ortak olarak nitelendirmiştir. Taliban hareketi, sağlık, eğitim ve altyapı alanlarında Türkiye ile iş birliğine güveniyor gibi görünmektedir.

Son olarak, Savunma Bakanı Hulusi Akar stratejik açıdan Afganistan'ı “Asya'nın kalbi” olarak nitelendirmiş ve Türkiye’nin Afganistan'ın öneminin farkında olduğunu göstermiştir. Akar, Türkiye'nin oradaki varlığının, Ankara'nın siyasi nüfuzunu genişletmesinin ve komşu ülkelerdeki yatırım fırsatlarını artırmanın önünü açacağını belirtmiştir.

Enerji güvenliğini, enerji boru hatları için ana güzergâh olma üzerine inşa eden bir ülkeye göre, enerji tedarik zincirini etkileyebilecek ve ülkeye milyarlarca dolara mal olabilecek herhangi bir büyük krizden kaçınmak amacıyla proaktif davranmak çok önemlidir. Türkiye bu bağlamda İran, Rusya ve Çin'i bypass ederek Afganistan'ı Türkmenistan, Azerbaycan ve Gürcistan üzerinden kendisine bağlayan Lapis Lazuli Koridoru projesini özellikle dört gözle beklemektedir. Bu proje, hiç kuşkusuz Türkiye'nin önemli bir enerji koridoru olarak jeopolitik değerini artıracaktır.

Özetle birçok faktör, Afganistan'da Ankara'nın çabalarını tetiklemektedir. Böylesi bir tutum, uluslararası mecralara, Türkiye'nin bölgenin iyiliği için bir güç olarak hareket etmeye devam edeceğine dair güçlü bir mesaj göndermektedir. Gerçekten de Türkiye gibi bölgesel bir güç, ABD'nin bölgeden çekilmesinden kaynaklanması muhtemel çeşitli açmazların çözümlenmesine yardımcı olabilecektir. Aynı zamanda Türkiye'nin bağımsız dış politikası, Türkiye’yi bu gibi krizlerde avantajlı kılmakta ve Ankara'yı, Washington ve diğer Batı başkentleri için vazgeçilmez hâle getirmektedir. Nitekim, ABD Dışişleri Bakanı Türkiye'yi “önemli bir NATO müttefiki” ve “bölgede paha biçilmez bir ortak” olarak nitelendirirken, ABD yetkililerinin tonlarında şimdiden gözle görülür bir değişiklik fark edilmektedir. Böyle bir u dönüşünün uzun vadeli bir eğilimi temsil edip etmediği henüz belli olmamakla birlikte en azından ilişkilerin Ocak 2021'deki en düşük seviyesini terk ettiği açıktır.

Bu analiz 11 Eylül 2021’de MENA Affairs internet sitesinde "Turkey’s charm offensive in Afghanistan​" başlığıyla yayınlanmıştır.


Dr. Tarek Cherkaoui, TRT World Araştırma Merkezi Müdürü’dür.