Yemen Müdahalesi, Riyad Savunmasına mı dönüşüyor?

Yemen’de beş yıldır süren Suudi Arabistan askeri müdahalesi, Krallık içerisinde olumsuz sonuçlar doğurmaya devam etmektedir. Son günlerde Yemen’deki savaşın odak noktasını geçici başkent Aden ve çevre vilayetler olan Şebve ve Ebyen’deki mücadeleler oluşturmaktaydı. Fakat Hadi hükümeti ve Güney Geçiş Konseyi (GGK)’nin askeri güçleri arasındaki mücadele tüm hızıyla devam etmekte iken, savaşın bir diğer aktörü Husiler yine bir saldırı ile gündeme geldi.

Hali hazırda bir süredir, Suudi Arabistan içerisindeki askeri hedeflere ve petrol tesislerine aralıklı saldırılarda bulunan Husiler, 14 Eylül günü de iki büyük petrol tesisine daha SİHA (Silahlı İnsansız Hava Aracı) ile saldırılarda bulundu.

Aramco’nun Bıkayk ve Hırays kentlerindeki petrol işleme tesislerine düzenlenen saldırılarda, Suudi Arabistan’ın petrol arzının güvenliği hedef alındı. Suudi Arabistan resmi yetkilileri saldırıların hemen ardından herhangi bir aktörü suçlayan bir açıklamada bulunmadı. Aynı şekilde Husiler de bir süre saldırıları üstlenmediler.

Fakat sonrasında, Husi milislerinin Askeri Sözcüsü Yahya Seri, al-Masirah televizyonundan bir açıklamada bulundu. Saldırıların 10 adet SİHA ile Husiler tarafından gerçekleştirildiğini açıklayan Seri, “Suudi Arabistan’ın Yemen’deki işgali devam ettiği sürece, aynı minvaldeki saldırıların devam edeceğini” duyurdu. Adeta gövde gösterisi yapan Husi milisleri saldırıya ”İkinci Caydırıcı Denge Operasyonu” adını verdiklerini açıkladılar.

Bölgesel ve Uluslararası Aktörlerin Tepkileri
Husilerin saldırıları üstlenmesine rağmen, ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, “saldırıların Yemen’den geldiğini kanıtlayan bir bulgunun olmadığını ve daha önce Suudi Arabistan’a 100 saldırı gerçekleştiren Tahran yönetiminin bu kez de dünyanın en önemli enerji arz merkezine saldırı düzenlediğini” iddia etti. Bir takım ABD yetkililerinin söz konusu saldırıları İran’ın yaptırdığını açıklamasının sebebi, Husilerin bu denli bir kapasiteye ulaşmış olabileceklerine ihtimal vermemeleri olabilir. Yakın zamanda bölgede İran-karşıtlığı, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE)’nin bu konudaki ikircikli tutumu ve Trump yönetiminin öngörülmesi zor dış politika manevraları sebebiyle ikincil plana atılmıştı. Bu minvalde, Pompeo’nun söz konusu açıklamaları, İran-karşıtlığını tekrar alevlendirmek için söylenmiş olabilir.

Saldırılar sonrası Veliaht Prens Muhammed bin Selman ile bir telefon görüşmesi gerçekleştiren Donald Trump ve konu ile ilgili bir açıklama yapan ABD’nin Riyad Büyükelçisi John Abizaid, ABD’nin Suudi Arabistan’a desteğini yinelediler. BAE tarafından yapılan açıklamada ise, Suudi Arabistan ve BAE’nin güvenliğinin bölünemez olduğu ve Suudi Arabistan’a yönelik herhangi bir tehdidin, BAE’ye de bir tehdit olduğu belirtildi. Bahreyn, Kuveyt, Pakistan, Mısır, Ürdün ve Filistin Ulusal Otoritesi de saldırıyı kınayan açıklamalarda bulundu. Türkiye’de saldırıyı kınayan bir açıklama yaptı.

İngiltere, Husilere saldırıların durdurulması çağrısında bulunurken, BM Yemen Özel Temsilcisi Martin Griffiths de çatışmanın bütün taraflarına itidal çağrısı ile yetindi. Birtakım medya organlarında ise, ABD’nin Husileri terör örgütü olarak ilan etmesinin gerektiği dile getirilirken, yakın zamanda diplomatik çevreler aracılığıyla Suudi Arabistan ve Husiler arasında bir müzakere önerisinde bulunan ABD’nin bu fikre sıcak bakmayacağı düşünülebilir.

Görünen o ki Aramco saldırıları, uluslararası toplumun dikkatinin büyük oranda Husiler ve Suudi Arabistan arasındaki mücadeleye yoğunlaşmasına sebep oldu. Husilerin kınanmasının sahada pek çok şeyi değiştireceğini beklemek çok yüksek ihtimalle iyimser bir beklenti olarak kalacaktır. Çünkü daha önceden de Husilerin etki alanını kısıtlamak için BM Güvenlik Konseyi tarafından 2140, 2216 ve 2541 sayılı kararlar çıkarılmış fakat bu kararların gerektirdikleri uygulan(a)mamıştı.

Yemen’de Müdahale Riyad’da Sıkıntılar Doğuruyor
Önemli bir nokta ise Husilerin, saldırıların “krallığın içerisinden gelen onurlu işbirliği” sayesinde mümkün olduğunun açıklamasıdır. Bu açıklama, Suudi yönetimi içerisinde krallığın Yemen’deki politikalarından rahatsız grupların varlığına dikkati çekmektedir. Daha önceden de Kraliyet ailesi içinden Yemen politikasına karşı rahatsızlık duyan kesimlerin olduğu bilinmekteydi.  

Husi milisleri 14 Mayıs tarihinde de yine Aramco’ya ait olan Duvedmi ve Afif kentlerindeki petrol pompa istasyonlarına 7 adet SİHA ile saldırı düzenlemişti. Suudi Arabistan, söz konusu saldırıları BM Güvenlik Konseyi’ne rapor etse de somut bir sonuç alınamamış ve saldırılardan çok kısa bir süre sonra petrol pompa istasyonları tekrar hayata geçirilmişti.

Duvedmi ve Afif kentlerindeki saldırılar, Yanbu limanına giden güzergahta gerçekleşmeleri sebebiyle önem arz etmekteydi. Temmuz ayında da, Riyad’da Aramco’nun petrol rafinerisinde yangın çıkmış, Suudi yönetimi teknik arıza sebebini öne sürerken Husi milisleri gönderdikleri İHA’lar tarafından çıkarıldığını söylemişlerdi. Husiler bir süredir, Suudi Arabistan’ın güneybatısındaki Abha ve Cizan Havalimanlarındaki askeri tesisleri de hedef almaktaydı. Bir çok defa da Bahreyn ile Kuveyt arasında yer alan ve Suudi Arabistan’ın petrol üretiminde büyük önemi olan ed-Dammam bölgesi Husilerin gönderdiği balistik füzelerin hedefi olmuştu. Fakat bu noktada, devlet dışı aktörlerin kendilerinin düzenlemediği saldırıları da üstlenerek kapasite inşa etmeye çalıştıkları gerçeği de göz önünde bulundurulmalıdır.

Bütün bunlar bir arada düşünüldüğünde, Bıkayk tesisine yapılan saldırının günlük üretimde neredeyse 5.7 milyon varillik bir kesintiye yol açması, saldırının boyutları ile ilgili önemli bir işarettir. Bıkayk ve Hırays beldelerindeki tesislerin, Duvedmi ve Afif ile aynı güzergahta bulunması, bu saldırıların bir düzeni takip eder şekilde yapılma ihtimalini düşündürmektedir.

Sınır güvenliğini sağlama adı altında Yemen’deki iç savaşa 2015 yılından itibaren askeri anlamda müdahil olan Suudi Arabistan, son günlerdeki gelişmeler ile birlikte güvenliğini daha da tehlikeye atmış görünmektedir. Kesinliği üzerinde şüpheler olması sebebiyle, saldırılar Husiler tarafından yapılmamış olsa dahi, Suudi Arabistan’ın güvenlik zaafiyetlerini ortaya koymuş olmasından ötürü önem arzetmektedir.

ARAMCO’nun halka arz edilmesinin ve  gündemde olduğu bugünlerde, şirketin en önemli tesislerinden ikisinin hedef alınması bu süreçte Suudi Arabistan’ın güvenirliğine büyük bir darbe vurmuştur. Petrol üretiminin durdurulduğunun açıklanması, yatırımcıların tedirgin olmasına yol açarak petrol fiyatlarının daha da yükselmesine sebep olabilecektir.

Riyad’ın Güvenliği Yemen’in Geleceğine Bağlı
Yemen’de Hudeyde, Sana’a, Şadah gibi kuzey vilayetlerinde Husilerin kontrolünün olması, Aden ve çevre güney eyaletlerinin de BAE-destekli GGK’nın askeri güçlerinin kontrolünde olması, Suudi Arabistan’ın Yemen’deki manevra kabiliyetini gitgide zorlaştırmaktadır.

Saldırıların Husilerin kendi amaçlarına hizmet etmesinin yanında, İran’ın askeri teçhizatının test edilmesi açısından da önemli olduğu söylenebilir. Zira, İran Devrim Muhafızları’nın Husilere SİHA transferi yaptığına dair uluslararası kamuoyunda bir konsensüsün oluştuğu söylenebilir. Sadece SİHA’ların değil, balistik füzelerin, füzesavar sistemlerinin ve diğer bir çok askeri teçhizatın Husilere transfer edildiği BM raporları tarafından da açıklanmıştır. İki aktör arasındaki bu yakın ilişki, hiyerarşik bir çıkarıma sebep olmasa da, Husilerin askeri teçhizat kullanma kapasitesinin arttığını göstermektedir.

Kısacası, Husileri sadece İran’ın bölgedeki bir vekili olarak tasvir etmek Yemen’deki gelişmeleri anlamlandırmak açısından eksik bir çaba olacaktır. 2014-2015 döneminde, İran Husilerden Yemen’in başkenti Sana’yı almamalarını talep ederken, Husiler bu talebe uymayıp şehri merkezi hükümetin elinden almıştı.

Husi milislerinin askeri yeteneklerinin Suudi Arabistan aleyhine artmasının sebeplerinden bir diğeri ise takip ettikleri askeri stratejileridir. Husiler, 2014 yılında Sana’da ve daha sonra ele geçirdikleri kent ve vilayetlerde merkezi hükümetten ya da Suudi Arabistan liderliğindeki Arap Koalisyonu’ndan kalan askeri teçhizata da sahiptir. Bu da Husilere, İran’a tam anlamıyla bağlı olmama lüksünü tanımaktadır.

Sonuç olarak Aramco’nun iki büyük petrol işleme tesisinin vurulması, Husilerin belki de bu güne kadar gerçekleştirdikleri en büyük saldırı oldu. Bu saldırılar her ne kadar büyük maddi kayıplara sebep olsa da, dikkat edilmesi gereken nokta Husilerin sivil kayıplara yol açacak bölgelere henüz saldırı düzenlememiş olmasıdır. Husilerin, Riyad ve Abu Dabi gibi metropollerin önemli noktalarında sivilleri hedef almaktan kaçınmalarının sebebi, Yemen’deki pozisyonunu uluslararası toplum nezdinde sağlama alma gayesi ile açıklanabilecektir. Fakat siyasi müzakere süreçlerine dahil edilmiş olsa da, bir çok defa savaş suçu ile itham edilmiş bir milis grubunun, uluslararası toplum nezdinde nasıl bir tanınma göreceği de merak konusudur. Husilerin uluslararası tanınma girişimleri, hiç kuşkusuz Yemen’in güneyinde BAE destekli GGK ve Suudi Arabistan destekli Islah Partisi gibi unsurlar arasındaki sorunların çözülmesine de bağlıdır.