Afet Diplomasisinde Fas ve Türkiye'nin Farklılıkları

Doğal afetler, küresel ısınma, gıda krizi gibi olağan dışı dönemlerde devletlerin iş birliği ve dayanışma altında buluşması elzem hâle gelmektedir. İnsan güvenliğini ve ortak çıkarı daha anlamlı kılan bu süreçlerde, devletler arası ilişkiler, olağan dönemin diplomasiye dayanan ilişkilerinden ziyade kamu diplomasisine dayanan yumuşak güç unsurları çerçevesinde gelişmektedir. Kamu diplomasisinin reaktif türünü olarak ortaya çıkan bu olağanüstü dönemlerin en önemlilerinden birisi de afet diplomasisidir. Bu süreçte afetzede ve yardımsever ülkeler arasında var olan ilişkiler derinleşebilmekte, ilişki kurulamayan taraflarca yumuşama adımları atılabilmekte ve güven tazelenebilmektedir. Afet diplomasisinin reaktif niteliği bağlamında olağan döneme geçişle birlikte genellikle sonuçları kısa sürede alınabilmektedir. Birçok siyasi fırsatı getirme potansiyeli olan afet diplomasisinin, ülkelerin motivasyonlarına ve eylemlerine bağlı olarak negatif sonuçlar doğurabilmesi de muhtemeldir. Var olan ilişkilerin olumsuz etkilenmesi ya da güven aşınmasının yaşanması bu sonuçların başında gelmektedir. Nitekim 2023 yılında altı ay arayla deprem afetini yaşamış iki ülke olan Türkiye ve Fas’ın bu dönemdeki diplomasi sürecini farklı yönettiği görülmüştür. Türkiye’nin bu süreçte yürütülen diplomasiyle ikili ilişkilerini genel olarak geliştirirken, Fas’ın daha içe kapanan bir politika izlediği, hatta olumsuz dış politika sonuçlarına sebep olduğu görülmüştür.

Olağan Dışı Süreçlerde Diplomasi
Uluslararası sistemin çatışmacı, rekabete ve güvensizliğe dayanan yapısına atıfta bulunan geleneksel yaklaşım, uluslararası iş birliği ve dayanışmaya dayanan yaklaşımları çoğu zaman marjinal olarak nitelendirse de insanın güvenliğini ve ihtiyaçlarını temel alan kapsayıcı yaklaşım günümüzde daha çok anlam kazanmaktadır. Nitekim devlet sınırlarının ötesine geçen doğal afetler, küresel ısınma, pandemi, gıda krizi gibi gelişmeler devletlerin dayanışma ve iş birliği yapmasını zorunlu hâle getirmektedir. Bu olağan dışı dönemler ülkelerin ortak politika üretmelerine, ikili ve çoklu diyalogların sıklaşmasına, iletişimlerin yoğunlaşmasına vesile olan süreçleri beraberinde getirmektedir. Özellikle doğal afetler, belirli bölge, ülke veya coğrafyalarda yaşanarak çoğu zaman söz konusu ülkelerin kapasitesini aşan sonuçlar doğurmaktadır. Doğal afetlerin yarattığı bu kriz durumlarında afetzede ülkelere yönelen yardımların temelinde salt olarak insani ve vicdani motivasyonlar yer almadığı gibi daha uzun vadeli sonuçlar olabilmektedir. Bu nedenle olağanüstü dönemlerde yürütülen dayanışma, yardım ve iş birliği eylemleri bir kamu diplomasisi” niteliği taşımaktadır. Olağan dönemlerde devletler arasındaki ilişkiler diplomasi çerçevesinde ilerlerken olağan dışı dönemlerde bu ilişkiler kamu diplomasisine dönüşmektedir. Nitekim olağan dönemin gergin ilişkileri de yerini karşılıklı iletişimin sıklaştığı, diyalogların yakınlaştığı, işbirliğinin esas hâle geldiği yumuşak güç unsurlarının hâkim olduğu ilişkilere bırakmaktadır.

Kamu diplomasisinin reaktif” türünün söz konusu olduğu afet dönemlerinde acil olarak insani yardımlarla krizin çözülmesi, zararların mümkün mertebede en aza indirilmesi, krizin olası hasarlarının önlenmesi, yaraların sarılması ve olağan sürece geri dönüşün yaşanması esas alınmaktadır. Hızlı bir şekilde basın açıklamalarıyla başlayan bu süreç, yerini yardım, iş birliği ve dayanışmaya bırakmaktadır. Yürütülen bu diplomasi aynı zamanda ortak güvenliğe bir yatırım niteliği taşımaktadır.  Nitekim yardımda bulunan ülkelerin ve halkların ihtiyaçları olduğunda dışarıdan yardım bulabilmeleri kolaylaşabilecektir. Aynı zamanda halklar arasında dayanışma hafızası oluşabilmektedir. Gergin ilişkilerin yönü değişebilmekte ve yeniden diyaloglar kurulabilmektedir. Böylece olağan döneme geçildiği zaman yeni müzakere ortamları oluşabilmektedir. Var olan ilişkilerdeki güven ise pekişebilmektedir. Bu bağlamda afet dönemlerinde yürütülen diplomasinin uluslararası ilişkileri etkileme potansiyeli göz ardı edilemeyecek kadar önemli sonuçlar doğurabilmektedir. Ancak bu etkinin olumlu ya da olumsuz sonuçlar getirmesi elbette ki ilgili ülkelerin afet sürecindeki eylemleriyle yakından ilişkilidir. Nitekim 2023 yılı farklı coğrafyaların çeşitli doğal afetlere maruz kaldığı ve birçok halkın hasar aldığı bir yıl olmuştur. Afetzede ülkelerin ise süreç yönetiminde uluslararası ilişkilere yönelik eğiliminin farklılıklar gösterdiği görülmektedir. Bu bağlamda farklı dönemlerde deprem afetinden etkilenen Türkiye ve Fas’ın diplomasi yönetimin ayrıştığı görülmektedir.

Afet Diplomasisinin Uluslararası İlişkilere Yansıması: Türkiye ve Fas Depremleri
Türkiye 6 Şubatta 21. yüzyılın mevcut döneme kadarki en yıkıcı afetlerinden birine maruz kalmıştır. Etki alanı ve yıkım oranıyla yaşanan deprem karşısında devletin ve sivil toplumun kapasitesi yetersiz kalmıştır. Bu süreçte Türkiye tarihinde görülmemiş bir uluslararası yardım ve destek deprem bölgesine yönelmiştir. Türkiyenin yardım çağrısına istinaden 100den fazla ülke yardım teklifinde bulunmuş, yarısından fazlasının da yardım ve kurtarma ekipleriyle bölgede bizzat katkı sağladığı görülmüştür. Dikkat çeken bu dayanışma ve yardımlaşma yoğunluğu, kamu diplomasisi bağlamında öncelikle Türkiyenin dış politika açılımıyla birlikte okunmalıdır. Nitekim Türkiye, yürüttüğü insani diplomasiyle uluslararası alanda dikkat çeken önemli bir aktördür. İnsani yardımlarda millî gelirine oranla en çok yardım yapan ülke konumundadır. Reel yardım tutarlarında ise Almanya ve İngiltere gibi geniş kapasiteye sahip ülkeleri geride bıraktığı görülmektedir. Afet sürecinde Türkiye’ye yönelen söz konusu ilgi ve alaka Türkiye’nin insani diplomasi yoluyla ciddi bir yumuşak güç elde ettiğini göstermektedir.

Türkiye açısından afet sürecinde doğan diplomasiden üç tür ilişkinin ortaya çıktığı görülmüştür. İlk olarak ayni ve nakdi yardımlarla Katar, Azerbaycan ve Pakistan başta olmak üzere var olan ilişkileri geliştirme motivasyonlu dayanışma yürütüldüğü görülmüştür. Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Macaristan, Orta Asya ülkeleri, Balkan ülkeleri ve Afrikada yer alan başta Müslüman devletler, hatta Yemen’le Lübnan gibi pek çok sınırlı kapasiteye sahip devlet hem devlet düzeyinde hem de sivil toplum kuruluşlarıyla afet diplomasisine dâhil olarak Türkiye’yle var olan ilişkilerini derinleştirmeye fırsat yaratacak bu süreci yürütmüşlerdir. İkincisi, olağan dönemde ilişkilerin neredeyse olmadığı ya da düşük düzeyde kaldığı ülkelerin bu dönemde ilişkileri geliştirmeyle sonuçlanabilecek dayanışma eylemlerinde yer aldığı görülmüştür. Yunanistan, İsrail ve Ermenistan bu ülkelerin başında gelmiştir. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis kesilen iletişimin ardından ilk kez diyaloğa girmiştir.

Afet dönemi gerçekleşen bu konuşma, iki lider arasındaki ilişkilerin yeniden kurulmasında önemli bir vesile olmuştur. Nitekim eylül ayında iki lider arasındaki temaslar, basında dikkat çekmiş ve ilişkilerin pozitif yönde geliştiği yorumlanmıştır. 35 yıldır kapalı olan Türkiye-Ermenistan sınırı ise Türkiyeye yardım için açılmıştır. Olağanüstü dönemin ardından da iki ülke arasında liderler düzeyinde görüşmelerin devam ettiği görülmüş, eylül ayında Cumhurbaşkanı Erdoğan’la Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın telefon görüşmesinin iş birliği teması basına yansımıştır. Son dönemde normalleşme yoluna girilen İsrail ise Türkiye’yle ilişkileri geliştirmedeki ısrarını deprem sürecinde de hissettirmiştir. Mısır ise dikkat çeken bir diğer ülke olmuştur. İki ülke arasında tamamen kesilen ilişkilere rağmen uzun süre sonra liderler ilk kez Dünya Kupası’nda karşılaşmıştır. Deprem sürecinde ise Mısır lideri Abdülfettah el-Sisi bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı arayarak doğrudan görüşme gerçekleştirmiş ve yardım göndermiştir. Neticesinde ise afet sonrası olağan döneme geçildiğinde iki ülke arasında diplomasinin hız kazandığı ve karşılıklı büyükelçiliklerin açılmasının gündeme alındığı görülmüştür. Türkiyedeki depremden etkilenen Suriyeye ilişkileri geliştirmeye yönelik adım Türkiye tarafından atılmıştır. Bu süreçte Suriyeye yardımların gidebilmesi için Türkiye, insani dış politika açılımlıyla Cilvegözü Sınır Kapısı’nı açmıştır. İlişkilerin normalleşmesine yönelik adımların atıldığı süreç afet diplomasisiyle desteklenmiştir. Bu dönemdeki diplomasi sürecinde karşımıza çıkan üçüncü ilişki ise negatif yönlü olan beklentilerin altında kalan temaslar olmuştur. Kapasitesine oranla yardım ve dayanışma konusunda diğer birçok ülkenin gerisinde kalan başta ABD olmak üzere Batılı devletler, afet diplomasisiyle Türkiyedeki güveni tazeleme fırsatını değerlendirmemişlerdir.

Türkiyeden altı ay sonra yine deprem afetini yaşayan diğer bir ülke Fas olmuştur. Türkiyeden daha az bir bölgeyi etkilese de kapasitesine oranla ciddi şekilde etkilenen Fas, bu süreçteki diplomasiyi Türkiyeden farklı yönetmiştir. Türkiyenin ilk etapta olağanüstü durum ilan ederek yardım çağrısında bulunmasına karşılık Fas hükûmeti, yardım çağrısında bulunmamakla birlikte gelen yardımları da kabul etmeyi reddederek bu süreçte doğabilecek diplomasinin önünü kapatmayı tercih etmiştir. Fas’a giriş yapacak farklı ülke ve sivil toplum kuruluşlarının yaratacağı kaosu önlemeye çalıştıklarını iddia eden Fas yönetimine, uluslararası kamuoyunda insani güvenlik bağlamında yardımları kabul etme baskısı oluşmuştur. Bazı istisnai ülkelerin yardımlarını kabul etmek durumunda kalan Fas’la yardımlarını reddettiği Fransa arasındaki ilişkiler ise olağan dönemdeki durumundan daha sorunlu bir hâle girmiştir. Diplomatik ilişkilerin kesildiği Cezayir-Fas arasındaki gerilimin bu süreçte Cezayir tarafından yumuşatılmaya çalışıldığı görüşmüştür. Ancak yardımların gelebilmesi için hava sahasını Fasa açtığını duyuran Cezayirin yardım teklifleri Fasta karşılık bulmamıştır.

Görüldüğü üzere altı ay aralıklarla benzer afetleri yaşayan iki ülkenin olağanüstü dönemde doğan diplomasi sürecini farklı yönettiği görülmektedir. Bu dönemde yürütülen ya da kurulan ilişkilerin ise uluslararası ilişkilere olumlu ve olumsuz kısa sürede geri dönüşlerinin olduğu görülmektedir. Nitekim reaktif kamu diplomasisinin olağan dönemdeki proaktif kamu diplomasisinden en önemli farkı da burada görülebilmektedir. Kısıtlı bir süreçte yönetilmeyi zorunlu kılan kamu diplomasisinin bir türü olarak afet diplomasisi, ülkelerin kısa sürede kimi zaman fırsata çevirebileceği kimi zamansa olumsuz sonuçlar doğurabileceği ilişkiler ağına zemin hazırlamaktadır. Bu bağlamda Türkiyenin afet diplomasisini siyasi ilişkilerde fırsatlara çevirirken, Fas’ın tam tersine doğan fırsatları engellediği ve negatif sonuçlar elde ettiği görülmektedir.