Gazze Şeridi'nin Geleceği Netleşiyor mu?

7 Ekim'den bugüne Gazze Şeridi'nde yaşanan gelişmeler farklı yönleriyle ele alındı. İsrail'in özellikle savaş sürecinde ortaya koyduğu orantısız şiddet, uluslararası kamuoyu tarafından eleştirildi. Süreç içerisinde bu eleştirilerin İsrail kamuoyu içerisinde de büyüdüğü ve özellikle savaş sürecinin stratejik amaçlarının net bir şekilde ortaya konulmadığına dair eleştirilerin geldiği görüldü.  Sürecin İsrail Savunma Kuvvetlerinin yenilmezlik mitine dair inancı  yaralamış olmasının, İsrail tarafında uyandırdığı intikam duygusuyla Hamas'ın askerî ve siyasi kabiliyetlerinin ortadan kaldırılması üzerine yoğunlaşıldı. Fakat zamanla bu iki büyük hedefin taktiksel olarak oldukça yüksek ve gerçekleştirilmesi zor hedefler olduğu ortaya çıktı. Bugünden bakıldığı zaman süreci gözlemleyen birçok kişiye göre, İsrail'in Hamas saldırılarının hemen akabinde başlattığı operasyonlara rağmen başarısızlığı nedeniyle hedeflerini küçültmek durumunda kaldığı değerlendirilmesi yapılmaktadır. İsrail'in sivilleri ayırt etmeksizin ve altyapı gözetmeksizin yerle bir etmeye çalıştığı Gazze Şeridi'ne dönük ortaya koyduğu hedefler, gerek insani gerekse ahlaki sınırları defaatle çiğnemesine neden oldu.   Hâlihazırda İsrail'in bu konuda karşılaştığı yoğun eleştiriler nedeniyle gittikçe daha zor bir durumda kaldığı görülmektedir. Başlangıçta İsrail yönetimi tarafından İsrail Savunma Kuvvetlerinin hızlı bir şekilde amacına ulaşacağı ifade edilmekteyken son dönemde yapılan açıklamalar ise İsrail'in uzun sürecek bir savaşın içerisinde olduğu ve bunun aylarca sürebileceği yönündedir. 

Sürecin bu şekilde uzaması, İsrail'de gözlerin Biden yönetiminin İsrail'e dönük pozisyonuna dair daha fazla çevrilmesine neden olmaktadır. Saldırı sürecinde, Dışişleri Bakanı Blinken'ı beş defa İsrail'e gönderen Biden yönetimi, sürecin başından bu yana İsrail'in kendini savunma hakkına sahip olduğunu ve bölgeye yapılacak sivil yardımların artırılması gerektiğini belirtirken Gazze'de gerçekleşen saldırılardan etkilenenlerin sayısının azaltılması yönünde çağrılar yaptı. Fakat  İsrail'in bir yandan savaşı devam ettirirken diğer yandan ABD'nin bahsettiği hususlara riayet etmesini beklemenin tezat teşkil ettiğine dair eleştiriler gittikçe arttı. ABD, İsrail'e verilen büyük ölçekli askerî mühimmat yardımlarına devam ederken bir taraftan da saldırılarda hayatını kaybedenlerin yakınlarına insani yardım ulaştırılması yahut yaralıları tedavi etmeye çalışması şüphesiz bu tezadın en garip tezahürlerinden oldu. Öte yandan, Biden yönetimindeki bazı isimlerin İsrail orantısızlığı karşısında bu zamana kadar görülmedik tepkiler göstermesi ABD'nin İsrail'e yıllardır devam eden desteği konusunda  yeni bir döneme girildiğine işaret etti. ABD Dışişleri Bakanlığının müttefikler ve ortaklara silah tedariki biriminde genel müdür pozisyonunda çalışan fakat 7 Ekim sonrasında yaşanan gelişmeler nedeniyle görevinden istifa eden Josh Paul, ABD’nin askerî mühimmat sevkiyatı sonrasında gönderilen silahların savaş kanunları ve orantılılık ilkesine uyup uymadığını takip etmesi gerektiği hâlde İsrail konusunda böyle bir tartışmanın karar alma mekanizması içerisinde hiçbir zaman işletilmediğini belirtti. Buna ek olarak, yine ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin, aralık ayında yaptığı açıklamada Gazze’de sivillere yönelik saldırıların devam etmesi hâlinde sahada kazanma ihtimali olan İsrail’in daha geniş kapsamlı stratejik bir yenilgiye uğrama riskiyle karşı karşıya olduğuna işaret etti. Diğer taraftan ABD Başkanı Biden'ın son yaptığı açıklamalarda, İsrail’in Gazze konusunda dünya kamuoyunun desteğini kaybetmeye başladığını ifade etmesi dikkat çekti. Tüm bu değerlendirmeler İsrail'in savaşın başında oldukça güçlü bir ABD desteğine sahip olduğu, bu durumun hâlen devam ettiği fakat son dönemlerde içeriğin değiştiğine dair değerlendirmelere neden oldu.

Hâlihazırda İsrail yönetimi Hamas'ın planladıkları gibi kısa bir sürede elimine edilemeyeceği gerçeğiyle daha fazla karşı karşıya kalmış görünmektedir. İsrail başta sahip olduğu yoğunluklu savaş doktrininden uzaklaşıp Hamas'a karşı daha az yoğunluklu bir çatışma süreci ve sürecin çatışmasız yeni bir döneme girmesi konusunda ikna olmaya başlamıştır yorumu yapılabilir. Nitekim savaşın ilk aylarında gerçekleşen yoğun hava saldırılarının sınırlı hava ve  kara operasyonuyla devam ettirildiği gerek Gazze Şeridi’nde gerekse Batı Şeria'da spesifik hedeflerin elimine edilmesinin ön plana çıkarıldığı görüldü.

Öte yandan ABD'den gelen açıklamalar, ABD'nin Gazze Şeridi'nin siyasi ve ekonomik geleceğine dair yeni bir bakış açısı ortaya koymak istediğine işaret etmektedir. Son dönemlerde ABD, savaşın bölgeye yayılmaması konusunda taraflar arasında baskı kurmaya çalışmakla beraber İsrail içerisinde Savunma Bakanı Gallant tarafından da daha önce ifade edildiği gibi ABD'nin İsrail'e verdiği mühimmat desteğinin geleceğine dair bazı endişeleri olduğuna işaret etti. Geçtiğimiz günlerde Ürdün, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan'dan sonra İsrail'e giden ABD Dışişleri Bakanı Blinken'ın İsrailli liderlere, sürdürülebilir bir Filistin devletine giden yolu açmaları hâlinde Arap komşularından kabul alma şanslarının hâlâ bulunduğunu söylediği ifade edildi. Bu noktada ABD'nin İsrail'i  Abraham Anlaşmaları ile başlayan fakat 7 Ekim'den sonraki süreçte yarım kalan bölgesel entegrasyon sürecine tekrar kazandırmanın yollarını aradığı şeklinde yorumlanabilir. Bu konuda Suudi Arabistan'dan gelen açıklamalar dikkat çekmektedir. İsrail'in Gazze Şeridi'nde yürüttüğü savaş sürecinde ortaya koyduğu eylemlerle alakalı dünya kamuoyundan önemli tepkiler gelmekle beraber Suudi Arabistan'ın İngiltere Büyükelçisi Halid bin Bandar el-Saud verdiği bir röportajda, Suudi Arabistan'ın Gazze'de yaşanan gelişmelere dönük olarak ilerleyen süreçte İsrail’le normalleşmeyle ilgilendiğini söyledi. Ancak Suudi Arabistan'ın bunun için bir Filistin devleti kurulmasını şart koştuğunun altı çizilirken yaşanan gelişmelerin Suudi Arabistan'ın 7 Ekim öncesi pozisyonununda fazla birşey değiştirmediği dikkat çekti.

ABD ve İsrail Arasında Gazze Şeridi'nin Geleceğine Dair Farklı Yaklaşımlar
İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant tarafından Ertesi Gün Planı kapsamında yapılan açıklamalarda Hamas hareketinin Gazze'yi yönetmesine izin verilmeyeceği ve İsrail’in de Gazze'yi sivil düzeyde yönetmeyeceği ifade edildi. ABD tarafından ABD  ve İsrail nezdinde Hamas'tan farklı olarak görece daha "uzlaşmacı" ilişkilere sahip olduğu düşünülen Filistin yönetiminin Batı Şeria'ya benzer bir şekilde Gazze Şeridi'nde de hâkimiyetini sağlaması konusu ön plana çıkarılmaktadır. Bu durumda Gallant tarafından ortaya konan plan, Washington'ın savaştan sonra Filistin yönetiminin Gazze'nin kontrolünü ele geçirmesi beklentisiyle çelişmektedir. Plana göre, Gazze Şeridi için ortaya konan yerel yönetimin nasıl olacağı Gazze Şeridi'ndeki mevcut idari mekanizmanın kapasitelerine göre belirlenecek ve  yönetimde görev alacak kişilerin atamalarının İsrail yönetimi tarafından onaylanması gerekecek. Bölgede Batı Şeria'ya benzer bir şekilde  yahudi yerleşim yerlerinin kurulmayacağı, diğer taraftan ABD liderliğindeki çok uluslu bir gücün, Avrupa Birliği ve bölgesel ortaklarla birlikte bölgenin yeniden inşasından sorumlu olacağı ifade edilmektedir. Plana göre İsrail’in Gazze Şeridi'nde kısıtlama olmaksızın askerî faaliyet gösterme kapasitesini koruması planlanırken tüm bu arka planın İsrail'de mevcut koalisyon içerisinde yer alan aşırı sağ partiler tarafından eleştiriyle karşılandığı görüldü. Bilindiği üzere, hükûmette bulunan dinî ve aşırı sağ partiler Filistinlilerin Gazze'den tamamen göç etmesini ve Gazze'de yeni yahudi yerleşim yerlerinin kurulmasını talep etmektedir.

Filistin Yönetiminin Gazze'nin Geleceğiyle Alakalı Pozisyonu
İsrail'in Gazze'de devam ettirdiği savaşın süreç içerisinde Gazze kadar yıkıcı olmasa da  Batı Şeria'ya doğru yayıldığı bilinmektedir. Batı Şeria'da özellikle Hamas ile iltisaklı olduğu gerekçesiyle bazı noktalara operasyonlar gerçekleştiren İsrail, Filistin yönetimi tarafından eleştirilse de bu İsrail için çok da yeni bir durum değildir. Özellikle Oslo Anlaşmaları sonrasında Filistin yönetimine devredilen Cenin ve Nablus gibi şehirlerde gözaltılar gerçekleştiren İsrail'in bu eylemleri artarak devam etmektedir. Gazze'nin geleceğine dair Filistin yönetiminden de görüş alan İsrail'in bu noktada fazla zorluk çektiği söylenemez. Filistin Başbakanı Mohammad Şitayye, ABD’nin Gazze'nin geleceğiyle alakalı hazırlanan bir plan üzerinde çalıştığına ve bu planda Hamas'ın "küçük ortak" olarak Filistin yönetimine dâhil olacağına dair açıklamalarda bulundu.  Hamas'ın  Batı Şeria, Gazze ve Doğu Kudüs'ü içeren yeni bağımsız bir devletin inşasına yardımcı olmasının Filistinlilerin geleceği açısından önemli olduğunun altını çizen Şitayye, ayrıca ABD ve Filistin yönetimi arasında İsrail'in, "Gazze'yi yeniden işgal etmemesi ve İsrail kamuoyunda sıkça konuşulan Filistinlileri Gazze dışına  sürmemesi konusunda görüş birliği olduğunu ifade etti. Bu noktada Filistin Başbakanı Abbas'ın aralık ayında gerçekleştirdiği ziyaretlerde Doha'dan, “Hamas'a sağladığı önemli mali desteği Batı Şeria merkezli Filistin yönetimine devretmesinin” Filistin'in geleceği açısından önemini vurguladığına dair değerlendirmeler yapıldı.

Gazze'nin geleceği konusunda her ne kadar Filistin yönetimi ön plana çıkarılıyor olsa da en  son 2006’da gerçekleşen seçimlerden sonra bir daha seçime gitmeksizin görevine devam eden Abbas'ın Batı Şeria'da 3 milyondan fazla sakini etkileyen ve giderek artan krizleri ele alacak veya çözecek bir vizyon ortaya koymakta başarılı olduğunu ifade etmek güçtür. Bu durum Gazze'nin de Batı Şeria gibi yönetilmesinin zor olduğunu göstermekte ve bölgenin birçok ekonomik, sosyal ve siyasal sorunları olan  bir alana dönüşmesi anlamına gelmektedir. Hâlihazırda Filistinliler arasında Abbas yönetimindeki Filistin yönetiminin hayatta kalmasının Filistinliler adına fayda sağlamadığına dair değerlendirmeler önemli ölçüde kabul görmektedir. Elbette tüm bu planların Hamas tarafından kabul görmediği gerçeğini de hesaba katmak gerekmektedir. Hâlihazırda İsrail'e karşı hâlen operasyon düzenleyebilme kapasiteleri olduğu görülen ve pratikte İsrail tarafından yenilememiş olan Hamas'ın planı reddetmesi önem arz etmektedir. Fakat Gazze'de savaşın ortaya koymuş olduğu yıkım ve geleceğe dair tespitler her iki taraf içinde savaşın sürdürülebilirliğinin gittikçe zorlaştığına ve bir barış vizyonu ortaya koymanın gerekliliğine işaret etmektedir.   Bu durum önümüzdeki süreçte çatışmaların azalması yahut tamamen bitmesi sonrasındaki sürecin çok da kolay olmayacağını göstermektedir.