Hamid Karzai Afganistan İçin Çözüm Olabilir mi?

Yrd. Doç. Dr. Sabri Çiftçi, Cumhuriyet Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü
Şaibeli bir seçimin ardından Hamid Karzai 19 Kasım 2009 tarihinde yemin ederek görevine başladı. Karzai düzenlenen törende kendisine yöneltilen eleştirilere cevap niteliği taşıyan bir konuşma yaptı. Bu konuşmanın önemli başlıkları arasında Afganistan’ın güvenliği, yolsuzluk iddiaları ve kurulacak hükümetin kapsayıcı olması gibi hususlar yer almaktaydı. Karzai, geçmişte uyguladığı politikalarla gerek Afgan halkının gerekse uluslararası aktörlerin güvenini büyük ölçüde yitirmiş durumda. Önümüzdeki beş yıl boyunca görevde kalacak olan Karzai’nin uygulayacağı politikalar hem Afganistan’ın yeniden inşası hem de uluslararası güvenlik stratejileri açısından büyük önem taşıyor.    Afganistan’da 20 Ağustos’ta yapılan seçimlere karışan hile ve ardından Karzai’nin en önemli rakibi dışişleri eski bakanı Dr. Abdullah Abdullah’ın ikinci tur öncesi adaylıktan çekilmesinin bir meşruiyet krizi olarak değerlendirilmesi mümkün. Abdullah kararının gerekçesini Karzai’nin Bağımsız Seçim Komisyonu’nu ve seçimlerin yapılış biçimini değiştirmemesi olarak açıkladı. Bu gerekçeye ve Abdullah’ın çekilme kararına rağmen Obama yönetimi Karzai’nin başkanlığını tanıdı; fakat Obama Karzai’ye ültimatom niteliğinde uyarılarda bulunmayı da ihmal etmedi. Bu uyarılar yolsuzlukla mücadele, uyuşturucu ticaretinin kontrol altına alınması, Afganistan’ın güvenliğinin sağlanmasında Afgan hükümetinin daha çok çaba göstermesi, Pakistan ile işbirliği ve kurulacak hükümetin dışlayıcı değil kapsayıcı olması gibi hususlardan oluşmaktaydı. Karzai, görevi kabul konuşmasında yolsuzlukla mücadele için bir büyük meclis (Loya Jirga) kurulacağını ve sorunun çözümü için bütün tedbirlerin alınacağını vurguladı. Fakat ilk döneminde kurmuş olduğu ilişkiler ve izlediği kabileci tutum sonucunda oluşan yolsuzluk ağları, Afgan liderinin güvenilirliğini azaltan faktörler. Bunun farkında olan Karzai, ABD, Fransız, Pakistan ve Türk temsilcilerinin katıldığı törende bu sürece özellikle vurgu yaptı. Karzai’nin rakiplerinden Hazara kökenli Beşir Dost, Taliban ve pek çok aktör bu açıklamaları Karzai’nin geçmişi göz önüne alındığında çok tatmin edici bulmuyor. Görünen o ki gerek NATO gerekse ABD yönetiminin destekleyici mesajlarına rağmen Karzai içerde geniş tabanlı bir meşruluk ve desteğe sahip değil.    Karzai tören esnasındaki konuşmasında ‘sevgili dostum’ diye hitap ettiği Dr. Abdullah’ı ve pek çok muhalifi geniş tabanlı bir Afgan hükümeti kurmak üzere bir araya gelmeye çağırdı. Fakat, Abdullah’ın yolsuzlukla suçladığı bir hükümete dahil olması beklenemez. Seçimlerde Özbek-Türkmen gruplarından destek alan ve daha önce Karzai hükümetinde görev alan Raşit Dostum’un ise görev alması beklenebilir. Aslında Afganistan’ın Peştun, Hazara, Tacik, Özbek, ve Türkmen gibi farklı gruplardan oluşan etnik haritası dikkate alındığında Karzai’nin işi oldukça zor görünüyor. Buna bir de Kandahar asıllı Peştun bir aileden gelen Karzai’nin bu kimliği öne çıkaran politikaları eklendiğinde yeni Afgan hükümetinin işi daha da zorlaşıyor. Obama ve diğer Batılı aktörlerin Afganistan’ın yeniden inşasında Afganların inisiyatif alması gerektiği yönündeki açıklamaları yeni bir politikaya işaret etse de, içerde milli mutabakata dayalı bir hükümet oluşturulmadığı sürece, bu açıklamalar gerçekçi bir strateji olmaktan çok bir temenniden ibaret kalıyor. Özellikle Taliban’ın gücü ve temsil ettiği kitle dikkate alındığında, bu grup ile konuşulmadan güvenliğin sağlanamayacağı ortada. Zaten, Obama’nın Afganistan’a 40,000 adet Amerikan askeri gönderilmesini içeren McChyrstal planı hakkında bir türlü karar verememesi de bu çıkmazla ilgili.    Karzai’nin önünde çözülmesi gereken başka sorunlar da var. Bunlardan birincisi Obama yönetiminin Pakistan ile işbirliği yapılması talepleri. Karzai’nin görevi kabul törenine Pakistan devlet başkanı Asaf Ali Zardari de katıldı. Karzai, konuşmasında Zardari’den bahsederek iki ülke arasında işbirliği yapılacağı yönünde sinyaller verdi. Bu iyi niyet dileklerini çok fazla ciddiye almamak gerekiyor. Afgan yetkililerin, Pakistan yönetiminin ve istihbarat teşkilatının Afganistan’ın içişlerine müdahalesinden rahatsız olduğu bir sır değil. Ayrıca, Pakistan yönetimine yönelik olarak, bu ülkenin kendi topraklarındaki Taliban mensuplarını (özellikle Keta şehri civarında etkili olan konseyi) desteklediği suçlaması da var. Hem Karzai’nin hem de Taliban’ın ağırlıklı olarak Peştun tabanı üzerinden siyaset yaptıkları hatırlanacak olursa, Karzai yönetiminin Pakistan ile işbirliği yapması zor bir ihtimal gibi gözüküyor. ABD’nin bölgede geliştirdiği yeni strateji El Kaide ile mücadelede ve Amerikan halkının güvenliğinin sağlanmasında Afganistan ve Pakistan’ı (Af-Pak) bir bütün olarak ele alıyor. El-Kaide ve Taliban ile mücadelenin Pakistan’dan başlaması gerektiğini savunan bu yeni yaklaşım iki ülke arasındaki işbirliğini öne çıkarıyor. Fakat görünen o ki, Karzai işbirliği mesajları verse de aslında Pakistan ile ortak hareket etmek istemiyor. Bu da Amerika’nın işini oldukça zorlaştıran ve yeni bir Vietnam sendromu ihtimalini arttıran bir gelişme.    Afganistan’da Taliban’ın ve diğer direnişçilerin ihtiyaç duydukları maddi kaynakları sağlayan uyuşturucu ticaretinin ortadan kaldırılması da Karzai’yi bekleyen uzun problemler listesinin başında yer alıyor. Aslında direnişçi güçlerin eleman kazanmak, silah satın almak ve operasyonlarını sürdürmek için uyuşturucu kaçakçılığına başvurmaları sadece Afganistan’da görülen bir olay değil. Kolombiya ve Orta Amerika ülkelerinde de benzer uygulamalar görüldü veya halen görülmekte. Fakat Afganistan’da uyuşturucu ticaretine bulaşanlar sadece Taliban veya El-Kaide militanları değil. Uyuşturucu kaçakçılığı bir yan sektör haline gelmiş durumda. Üretimden otların işlenmesine, paketlemeden taşımaya ve satışa değin pek çok aşamada çalışan bir kesim var bu ülkede. Ekonomik ve sosyal yapıya bu denli yayılmış bir yan sektörü ortadan kaldırmak kolay değil. Bu konuda Karzai’nin işini daha da zorlaştıran kişisel bir neden de bulunmakta: Ahmed Veli Karzai... Afganistan devlet başkanının kardeşinin ülkedeki uyuşturucu trafiğinde aktif roller üstlendiği söyleniyor. Veli Karzai’nin önemli siyasal ve ekonomik bağlantılar kurduğu ve özellikle Kandahar çevresinde etkili olduğu biliniyor. Bütün bunlar bir araya geldiğinde, Hamid Karzai’nin uyuşturucu ticaretini tek başına çözmesi beklenemez.   Bugünlerde Afganistan’daki stratejisini belirlemeye çalışan Obama yönetimi her şeye rağmen Karzai’yi desteklemeye karar verdi. Bu destek koşullu da olsa, ABD dış politika çevreleri Afganistan’da yönetici elitlerin Karzai etrafında oluşturduğu yeni oligarşiyi dikkate almadan bölgede başarılı olunamayacağının farkında. Gerek ABD ve İngiltere gibi Batılı ülkelerin liderlerinin gerekse NATO başkanı Rasmussen’in yaptıkları açıklamalar bu gerçeği dikkate almanın yanı sıra yolsuzlukla mücadele, etkin yönetim ve Afgan liderinin inisiyatif alması gibi hususları da vurgulayarak Karzai’nin bu aktörlerin arzuladıkları çizgiye gelmesi umudunu yansıtıyor. Bu umudun gerçeğe dönüşmesi ise ABD’nin diğer uluslararası aktörleri sürece dahil ederek geniş katılımlı bir çözüm koalisyonu oluşturmasına bağlı. Çin, Hindistan, Pakistan, Avrupa Birliği, Rusya, Türkiye ve diğer İslam ülkeleri bu koalisyonun başarıya ulaşmasında kritik roller oynayabilecek ülkeler. Afganistan’ın yeniden inşası ve El-Kaide ile mücadele edilmesi tek başına Karzai’nin üstesinden gelebileceği sorunlar değil. Obama’nın açıkladığı ve Karzai’nin başkanlık töreninde vurguladığı hususlarda başarıya ulaşılması ne daha fazla Amerikan ve NATO askerinin bölgeye gönderilmesi ne de Karzai’nin yeni oligarşisinin yönetimi ile mümkün. Afganistan’ın yeniden inşası ve güvenliği yerel aktörlerin taleplerini dikkate alan geniş bir uluslararası koalisyonun çabaları ile mümkün olabilir.