Sahel’de Askerî Yönetimler ve Demokratik Geçiş Süreci

Nijer’de temmuz ayında gerçekleşen askerî darbenin ardından görevden alınan Cumhurbaşkanı Muhammed Bazum, darbeden iki ay sonra serbest bırakılması ve ülkede anayasal düzenin yeniden tesis edilmesi için dava sürecini başlatmaya karar verdiğini duyurdu. Bilindiği gibi daha önce Batı Afrika Ekonomik Topluluğu (ECOWAS), ülkede anayasal düzenin yeniden tesis edilmesi noktasında 30 Temmuz'dan bu yana darbe yönetimine karşı askerî müdahaleyi ön planda tutuyordu. Bunun yanında Mali’de bir hükûmet yetkilisi yaptığı açıklamada, Mali askerî yönetiminin 2020 yılında gerçekleşen darbenin ardından yapılması planlanan seçimlerin ve demokratik geçiş sürecinin ertelendiğini duyurdu. Hükûmet Sözcüsü Abdulaye Maiga Bamako’da gazetecilere yaptığı açıklamada, seçimlerin teknik nedenlerden ötürü ertelendiğini belirtti. Bu açıklamayla birlikte askerî hükûmet, cumhurbaşkanlığı seçimlerini ikinci kere ertelemiş oldu. Bu gelişmeler, Sahel bölgesinde beklenen demokratik geçiş sürecinin askıya alındığını ve bölgenin giderek otoriter rejimler tarafından konsolide edildiği argümanını ortaya çıkarmaktadır. Ancak bu durumun bazı olumsuz sonuçları beraberinde getirdiği söylenebilir.

Demokratik Geçişin Askıya Alınması ve Muhtemel Krizler
Sahel ülkesi Mali’de olduğu gibi Nijer’de askerî yönetimin demokratik geçişi geciktirmesi ulusal (ülke bazlı) ve Sahel bölgesi genelinde pek çok soruna neden olabilir. Öyle ki sürecin uzaması, siyasi, sosyal, ekonomik ve hatta güvenlik temelli krizleri beraberinde getirebilir. Bu anlamda askerî darbeler, demokratik süreçleri aniden keser. Seçimler iptal edilebilir, siyasi partiler yasaklanabilir ve demokratik kurumlar devre dışı bırakılabilir. Bu durum halkın siyasi katılım hakkının engellenmesine yol açar.

İkinci olarak askerî yönetimler genellikle ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü ve toplanma özgürlüğü gibi temel özgürlükleri kısıtlar. Bunun yanında medya sansürlenir, muhalefet susturulur ve insan hakları ihlalleri artabilir. Öte yandan darbe sonrası iktidara gelen askerî yönetimler genellikle yargı bağımsızlığını zayıflatır. Bu noktada hukukun üstünlüğü ilkesi yerine keyfî yargılama ve cezalandırma süreçleri yaygınlaşabilir. Mali'de olduğu gibi askerî darbe sonrası yaşamın her alanında kontrolü ele geçiren otoriter rejim, sivil toplum örgütlerini kısıtlayabilir veya baskı altına alabilir. Böyle bir tablo insan hakları savunucularının, aktivistlerin ve diğer sivil toplum gruplarının çalışmalarını engelleyebilir. Öte yandan demokratik geçişin aksaması, ekonomik getirileri bakımından da bazı olumsuz sonuçlar doğurabilir. Öyle ki darbeler sıklıkla ekonomik istikrarsızlığa yol açar. Buna bağlı olarak uluslararası yardımlar kesilebilir, yabancı yatırımcılar ülkeyi terk edebilir ve ekonomik kalkınma sekteye uğrayabilir.

Son olarak Afrika'da gerçekleşen pek çok darbede olduğu gibi askerî darbeler, ülkeyi uluslararası izolasyona sokabilir. Bölgede ve uluslararası alanda demokrasiyi önceleyen aktörler, darbe hükûmetiyle diplomatik ilişkileri kesmek veya yaptırımlar uygulamak gibi adımlar atabilir. Nijer için hâlihazırda ECOWAS özelinde başlayan ve Fransa başta olmak üzere pek çok Batılı ülkeyle devam eden yaklaşımın temelinde bu başlığın yattığı söylenebilir.

STyE Programlarının Aksaması ve Terörle Mücadele Faaliyetleri
Mali’de Temmuz 2022 yılında askerî yönetimin seçim taahhüdü vermesinin ardından ECOWAS, Batı Afrika ülkesine yönelik yaptırımları hafifletmişti. Süreç içinde El-Kaide bağlantılı Jama-at Nusrat val Islam Müslimin (JNIM) terör örgütüyle mücadele eden Mali Ordusu, son dönemde Tuareg etnik grup çoğunluklu Azavad Hareketi’nin saldırılarıyla karşı karşıya kaldı. Bu bağlamda eski isyancı gruplarla 2015 yılında yapılan barış anlaşmasının da gelinen noktada başarısızlıkla sonuçlanması, Mali askerî yönetiminin üzerindeki ekonomik, siyasi ve sosyal baskıları artırdığı söylenebilir.

Nijer’de ise silahsızlandırma, terhis ve yeniden entegrasyon (STyE) programlarına alınan IŞİD Sahra Kolu (ISGS) ve El-Kaide bağlantılı terör örgütü JNIM’in eski savaşçılarının askerî yönetimin iktidara gelmesiyle beraber bu programlara nasıl yaklaşacağı noktasında bazı endişeleri olduğu görülmektedir. Program kapsamında 1.000 kadar eski savaşçı silah bırakarak sivil yaşama geçme kararı almış, bu kişiler aylık geçim ödeneği, psikolojik destek ve farklı eğitimlere tabi tutulmuştu. Dolayısıyla darbeyle birlikte askerî yönetime geçiş, bu programları akamete uğratabilir ve bu durum kısa-orta vadede terörle mücadele operasyonlarına zarar verebilir.

ACLED verilerine göre radikal gruplardan kaynaklı şiddet eylemlerinin en çok etki ettiği Sahel ülkelerinden Burkina Faso, Mali ve Nijer arasında bu yılın ilk altı ayı içinde sivillere yönelik saldırıların %50 oranında azalmasıyla güvenlik atmosferinde görece ilerleme kaydeden tek ülke Nijer olmuştur. Bu ilerlemede Bazum’un terörle mücadele yaklaşımının etkisi olduğu söylenebilir. Öyle ki Bazum, askerî çözümlerin tek başına işe yaramadığı fikrinden hareketle Nijer’deki terör gruplarının bazılarıyla toplu ya da bireysel bir diyalog süreci başlatmıştı. Bu adım, Nijer’de darbeyi gerçekleştiren generaller tarafından “güçsüzlük” ya da “teröre taviz” şeklinde algılanmış ve darbenin zeminini hazırlamıştır. Yeni gelen askerî yönetimin Bazum’un bu yaklaşımına son vererek STyE süreçlerini askıya alması, kırsal bölgelerdeki şiddet eylemlerini ve radikal gruplara yönelimi artırabilir. Bununla birlikte bazı kaynaklara göre, darbeci generallerin temel olarak karşı çıktığı konu, bu eski savaşçıların orduya entegrasyon fikridir. Buna göre eski terör militanlarının orduya entegre edilme opsiyonunu da kapsayan Bazum yönetiminin programları, ordu generalleri tarafından tehlikeli bulunmaktadır. Bunun yerine eski savaşçıların yalnızca erken uyarı sistemi kapsamında istihbarat toplama ve paylaşımı noktasında kullanılması gereği ön plana çıkarılmaktadır.

Buna karşılık böyle bir tablo dâhilinde ECOWAS ya da farklı inisiyatiflerin potansiyel askerî müdahalesi, sosyal ve siyasi krizleri daha da derinleştirebilir. Böyle bir senaryoda hâlihazırda kırılgan güvenlik atmosferine sahip Sahel bölgesindeki ülkelerin terör örgütleri ve farklı devlet dışı silahlı aktörler (DDSA) için bir “güvenli bölgeye” dönüşmesi muhtemel hâle gelecektir. Çünkü orduların potansiyel dış müdahalelere yönelmesi JNIM ve ISGS benzeri örgütler için yönetilemeyen alanların sayısını artıracak ve bu gruplara bir operasyonel esneklik kazandıracaktır. Ayrıca bu grupların kırsal bölgelerdeki radikal eğilimleri tetiklemesi olasıdır.  Bu noktada Sahel bölgesi, karmaşık ve dinamik bir güvenlik ortamına sahiptir. Bir ülkenin iç işlerine dış müdahale, bölgesel dengeleri değiştirebilir ve komşu ülkeler üzerinde etkiler yaratabilir. Öte yandan ECOWAS’ın yaptırımları öne sürerek ortaya koyduğu irade, Afrika kıtasındaki bölgesel entegrasyonun bir kenara atılarak kıtadaki siyasi, ekonomik ve güvenlik temelli kamplaşmaların önünü açabilir. Dolayısıyla Sahel’deki askerî yönetimlere karşı diplomatik ve meşru çözümlerin gündeme getirilerek müzakereci ve uzlaşmacı bir yaklaşımla sürece dâhil olmak, ileriye dönük krizlerin önüne geçilmesinde etkili olacaktır. ECOWAS’ın yanında Afrika Birliği (AfB) ve daha geniş ölçekte BM’nin atacağı adımlar önem taşımaktadır.

Bu makale daha önce 27 Eylül 2023 tarihinde Yeni Şafak Düşünce Günlüğü’nde “Sahel'de Demokratik Geçiş Süreci Askıya mı Alındı?" başlığıyla yayımlanmıştır.