Türkiye-Irak Anlaşmaları Bağlamında Terör Örgütü PKK

Türkiye ve Irak arasında son dönemlerde güçlenen diplomatik ilişkiler, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 22 Nisan 2024 tarihinde Irak’ı ziyareti ile karşılıklı stratejik çıkarlara dayalı iş birliğine dönüşme yolunda ciddi adımların atılmasına evrildi.    

Bilindiği gibi iki ülke ilişkileri uzunca bir zamandır ülkelerin stratejik önceliklerini oluşturan güvenlik ve su meseleleri kıskacındaydı. Ancak her iki ülke yönetiminin uluslararası ve bölgesel gelişmelerin yarattığı ortamı fırsata çevirme yönündeki yaklaşımları bu stratejik iş birliğini ortaya çıkardı.

Anılan iş birliğinin, Kalkınma Yolu Projesi başta olmak üzere güvenlikten suya, eğitimden turizme, enerjiden tarıma kadar 26 farklı anlaşmayı içeren geniş çerçevesinin başta Irak ve Türkiye olmak üzere bölgenin ekonomisine ve istikrarına katkı sunmasının yanı sıra Türkiye’nin bölgesel siyasetteki rolünü ve ağırlığını pekiştirici bir etki yaratacağı, Irak’ın da yeniden inşası konusunda kurumsallaşmasına destek olacağı açıkça görülmektedir. Ancak yaşanan tüm bu olumlu gelişmeler, Irak’ın kuzeyinde stratejik yığınağa sahip PKK terör örgütü tarafından kendi varlığına yönelik “yaşamsal bir tehdit” olarak algılandı.

Zaten daha önce Türkiye’nin uluslararası hukuktan doğan meşru savunma hakkı kapsamında Irak’ın kuzeyinde tek taraflı kullandığı operasyonel inisiyatifler, örgütün bölgedeki varlığını oldukça tehdit ve tahdit etmişti. Şimdi anlaşma ile ortaya çıkan ve bölgede terörle mücadele gayretlerine Irak tarafının da katılma ihtimali terör örgütünü oldukça panikletmiş gözükmektedir. 

Bu son derece doğaldır çünkü terör örgütü, bu bölgeyi kendi açısından kurtarılmış ve güvenli bir alan olarak gördüğü için örgütün lider kadrolarını, silahlı yapılanma ve lojistik yığınak merkezlerini tamamen bu bölgede konumlandırmıştır. Dolayısıyla örgüt, Irak’ın kuzeyindeki varlığına yönelik bir tehdidin, örgütün diğer ülkeler dâhil tüm alanlardaki varlığına çarpan etkisiyle yansıyacağının farkındadır. Üstelik örgüt yönetimi, Irak konusuna müteakip sıranın, örgütün Suriye’deki varlığına geleceğine ilişkin de endişeye sahiptir.

Tüm bunları dikkate alan örgüt yönetiminin anlaşmalar öncesinde Irak yönetimine her türlü tavizi kapsayacak bir anlaşma zemini arayışı içerisine girdiği, bu mümkün olmayıp iki ülke arasında anılan anlaşmalar imzalanınca da Irak Merkezî Yönetimi ile Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’ne (IKBY) yönelik tehditkâr açıklamalara başvurduğu görüldü. Elbette ki terör örgütünün her iki yönetime karşı daha zorlayıcı yöntemlere başvurması,[1] aynı şekilde Irak’ın kuzeyindeki Türk Silahlı Kuvvetlerinin varlığına dair saldırılarını tırmandırması ve daha savunmasız durumda gördüğü Türkmen nüfusu hedef alması da muhtemeldir.  

Bilindiği gibi PKK terör örgütü, Kuzey Irak’ta Suriye’dekine benzer şekilde kendi öncülüğünde bir yapı kurmayı hedeflemektedir ve böyle bir yapıyı kurabilmenin bölgede ancak etkin hatta hâkim bir güç olmakla mümkün olabileceğinin de farkındadır. Bu anlamda terör örgütünün Irak’ın kuzeyindeki varlığı geçmiş yıllarda daha ziyade bölgedeki terör kampları ile sınırlı iken son yıllarda örgütün bölgedeki varlığını, kendi oluşturduğu sosyal, siyasal ve ekonomik kuruluşlar[2] şeklindeki sivil yapılar üzerinden şehirlere, kasabalara ve köylere yaydığı görülmektedir. Bu durum, örgüte Türk Silahlı Kuvvetlerinin bölgeye yönelik gerçekleştirdiği kapsamlı ve kalıcı nitelikli operasyonlardan korunma ve kaçma-kurtulma alanı sağladığı gibi bölge halkıyla bir arada olmanın verdiği avantaj üzerinden örgütsel propaganda vasıtasıyla bölgedeki Kürtler nezdinde örgüte sempati yaratma hatta PKK güdümlü yeni örgütlenmeler gerçekleştirme fırsatı da sunmaktadır. Tüm bunların örgütün bölgesel etkinliğini artırdığı da aşikârdır.      

Hâl böyle olmakla birlikte, gelinen noktada PKK terör örgütünün yarattığı tehdidin, Türkiye’den daha çok Irak’ı etkileme kapasitesine sahip olduğunun Irak yönetimince zımnen de olsa görülmesi Türkiye-Irak ilişkilerinde altı çizilmesi gereken asıl konu olarak ortaya çıkmıştır. Bunun olumlu yansımaları sadece iki ülke arasındaki güvenlik politikalarında değil anlaşma kapsamındaki tüm alanlarda hissedilecektir. 

 


[1] Terör örgütü 2021 yılı Haziran ayında bölgede asayiş görevi yapan IKBY güvenlik kuvvetlerine sözde kurtarılmış bölgeye girdikleri gerekçesiyle silahlı saldırıda bulunmuş ve saldırıda beş peşmerge hayatını kaybetmiş, yedisi de yaralanmıştı.

[2] Araştırma merkezleri, kültür evleri, dernekler, spor kulüpleri ve çeşitli şirketler gibi.