7 Ekim Olayları: İsrail Savunmasında Stratejik Zafiyet

7 Ekim 2023, sabah 06.00 sularında, Gazze’den İsrail’e yönelik yoğun salvo atışları şeklinde, Demir Kubbe’yi aşan füze ve roket saldırıları gerçekleştirilmiştir. Gün içerisinde iki taraf arasındaki çatışma rutininin oldukça dışında bir gelişme yaşanmış ve bölgeden Filistinli grupların, Gazze-İsrail sınırını ayıran çitleri aşarak İsrail tarafına geçerek meskûn mahallere yönelik saldırılar düzenlediği yönünde haberler gelmeye başlamıştır. İlk gelen haberlere göre çok sayıda İsrailli sivil ve asker kayıpları yaşandığı anlaşılmaktadır. Ofakim, Kfar Aza, Sufa, Magen, Be’eri, Reim, Nahal Oz, Nir Am, Nir Oz, Zikim, Sderot ve çevresindeki 21 şehir ve kasabada Filistinli grupların mevcudiyetine ve çatışmalara dair haberler ve görüntüler açık kaynaklardan izlenebilmiştir. Görüntülere göre buralarda Kibbutzlara girilmiş ve bazı askerî noktalar ele geçirilmiştir. Diğer yandan füze saldırılarının sürdüğüne dair bölgeden haberler gelmeye devam etmektedir. Dahası çatışmalar sırasında İsrailli askerlerin, tanklar da dâhil olmak üzere zırhlı unsurlarının Filistinli örgütler tarafından Ukrayna’da düzenlenen saldırılara benzer şekilde drone’larla hedef alındığını gösteren ve birçok asker ile sivilin Gazze’ye götürüldüğüne dair görüntüler oldukça dikkat çekicidir.

Hâlen süren ve 300’e yakın İsraillinin ölümüne, yüzlercesinin yaralanmasına neden olan saldırıların, zamanlaması itibarıyla sürpriz olduğu ifade edilebilecekse de İsrail’in uzun yıllardır yapmakta olduğu reformlar ve asimetrik savaşa uygun bir şekilde revize etmeye çalıştığı ordusundaki yapısal düzenlemeler bağlamında beklenmedik bir niteliği bulunmamaktadır. Bölgeden gelen görüntülerde, Erez Sınır Kapısı’na yönelik gerçekleşen saldırıyla çok sayıda İsrailli askerin öldürüldüğü, sonrasında Gazzeli grupların İsrail sınırını geçtiği görülmektedir. Esasen İsrail, Gazze sınırında teknolojik imkânlarla kurduğu bir güvenlik bariyerinin yanı sıra oldukça gelişmiş bir keşif ve gözlem kabiliyetine sahiptir. Dolayısıyla yaşananların İsrail istihbaratı ve ordusu adına net bir zafiyet ve İsrail’in bölgedeki hasımlarına karşı stratejik caydırıcılığının tamamen zayıfladığının ilanı olduğunu ifade etmek mümkündür. Zira bölgede böylesi bir saldırıya karşı yeterli önlemin alın(a)maması, İsrail’in algısı ile söz konusu gruplar üzerindeki caydırıcılığı arasındaki makasın açıldığını göstermiştir.

Filistinli Gruplar İsrail’e Nasıl Girebildi?
İsrail ordusunda son 10 yıldır gerçekleştirilen reformlar, genel olarak kendisini hedef alan devlet dışı aktörler üzerinden yürüyen çok cepheli asimetrik savaş stratejisine karşı etkili bir güç tesisini amaçlamaktadır. Bu doğrultuda birden fazla cephede hızla hareket edebilecek ve gayrinizami kabiliyetler geliştiren hasımları hızla etkisizleştirerek diğer cephelerdeki çatışmalara kanalize olabilecek birliklerin inşa edilmesi amaçlanmıştır. Dolayısıyla birliklerin daha hızlı hareket kabiliyetine kavuşması ve daha etkili savaşması amacıyla küçültülmesi, eğitim seviyesinin yükseltilmesi, dijitalleşme ve yapay zekâ kabiliyetlerinin platformlara entegre edilmesi gibi güç çarpanı niteliğindeki özelliklerin geliştirilmesi hedeflenmiştir. Kara birliklerinin ise 2006 İsrail-Lübnan Savaşı’nda yaşanan zafiyeti tekrar etmeksizin geliştirilmesi yoluna gidilmiş ve hava gücünün ön planda tutulduğu konsept sürdürülmüştür. Sahadaki birliklerin kendi planlamalarını yapmalarına müsaade eden, daha gevşek ancak etkili bir strateji olan ve özellikle İran destekli unsurlara karşı hazırlıkları içeren bu stratejinin en önemli ayaklarından birisi ise İsrail’in etkili istihbarat kabiliyetlerinden istifade edilmesidir.

Gazze sınırı civarında yaşanan çatışmalara bakılarak İsrail’in ortaya koyduğu hazırlıkların odağını oluşturan üç boyutta da başarısız olduğu görülmektedir. Bunlardan ilki; İsrail’in, Lübnan’la yapılan deniz yetki alanlarının kısıtlanması anlaşması ve sonrasında yaşanan olaylarla daha da belirginleşen bir şekilde Hizbullah’a karşı zayıfladığı anlaşılan caydırıcılığının, son gelişmeyle Gazzeli gruplar nezdinde de tamamen çökmesidir. İkinci boyut ise İsrail’in istihbari alanda gösterdiği zafiyettir. İsrail, oldukça detaylı bir şekilde hazırlandığı anlaşılan bir plan çerçevesinde gerçekleşen saldırıları öngöremediği gibi buradaki örgütlerin geliştirdiği ve sofistike yöntemlerle sahada uyguladığı kapasiteden haberdar olamamış ve bunların önlenmesi adına muharip unsurlara istihbarat sağlayamamıştır. Keza drone’larla imha edilen İsrail tankları da bu konuda bir göstergedir. Son olarak açık kaynaklarda yayılan görüntülerden de anlaşıldığı üzere Hamas’ın Gazze’yi çevreleyen bölgelerde belirli bir süre alan hâkimiyeti sağlaması ve çevredeki başıboş zırhlı araçların mevcudiyeti, İsrail ordusunun bölgedeki unsurlarının, söz konusu örgütlerin taarruzuna karşı tutunamadığını göstermektedir. Gazzeli grupların meskûn mahale girmesi, İsrailli sivillerin güvenliği nedeniyle orduyu hava gücünü kullanmaktan mahrum bırakmaktadır. Bu ise çatışmayı “şehir savaşı” formatına sokmakta ve göğüs göğüse mücadelede Gazzeli grupların geri itilmesini zorlaştırmaktadır.

Çok Cepheli Savaş İhtimali Çerçevesinde Hizbullah’ın Pozisyonu
Gazzeli grupların koordine olduğu stratejinin, Hizbullah lideri Hasan Nasrallah tarafından 2010 sonrası süreçte çeşitli vasıtalarla açıklanan “çatışmayı İsrail topraklarına taşımaya” yönelik planla benzerlik taşıdığını ifade etmek mümkündür. 2018’de, İsrail’in düzenlediği “Kuzey Kalkanı Operasyonu” ile ortaya çıkarılan altı tünelin de olası bir gerginlikte, mevcut saldırıyla paralel olarak yapılan yoğun füze ve roket saldırılarını müteakiben İsrail’e sızmak için kullanılacağı iddia edilmiştir. Dolayısıyla bu farkındalık çerçevesinde, İsrail ordusu bünyesinde detaylı hazırlıklar yapılırken güneyde böyle bir zafiyetin gösterilmesi ciddi bir çelişkidir. Diğer yandan Hizbullah’ın önümüzdeki günler hatta saatler içerisinde benimseyeceği pozisyonun, çatışmaların seyri adına büyük önem taşıdığı değerlendirilmektedir. Zira Hizbullah’ın çatışma denklemine girdiği bir senaryoda, İsrail’i çok cepheli asimetrik tehditleri bertaraf etmek adına büyük zorluklar beklemektedir. Keza söz konusu örgüt; envanter, milis sayısı ve tecrübe açısından Gazzeli gruplardan çok daha ileridir ve bunları besleyen bir yapıdadır. Dolayısıyla İsrail için çok daha büyük bir tehdit teşkil etmektedir. İsrail’in henüz hazır olmadığı anlaşılan çok cepheli savaş senaryosu ise bölgedeki güvenlik denklemini bütünüyle etkilemesi olası bir kaosa neden olabilecek potansiyel taşımaktadır. İsrail Ordu Sözcüsü tarafından Kuzey Cephesi Komutanlığının sınır hattında hazır olduğu ifade edilmişse de örgütün füze ve roket kapasitesi açısından yeterli olmayacağını ifade etmek mümkündür.

İsrail Siyaseti Bağlamı ve Netanyahu’nun Olası Manevra Alanı
Aşırı sağcı dindar siyonist ortaklarıyla beraber Başbakan Binyamin Netanyahu liderliğindeki hükûmetin en fazla ön plana çıkardığı konulardan birisi güvenlik meselesi olmuştur. Bu retorik, yıl içerisinde özellikle Cenin, Nablus, Tulkarim ve çevresindeki Filistinli grupları hedef alan güvenlik harekâtları ve Lübnan Hizbullahı bağlamında kullanılmıştır. Yargı reformu tartışmaları sırasında ise hem İsrail ordusu hem de istihbarat aygıtı tarafından İsrail’in, hasımlarına karşı caydırıldığının zarar gördüğüne ilişkin birçok defa uyarılan Netanyahu, süreci durdurmamış hatta hükûmet tarafından; yargının, güvenlik politikalarının inşasını aksattığına ilişkin birçok argüman geliştirilmiştir. 7 Ekim saldırısı ise hükûmetin güvenlik üzerinden geliştirdiği bütün siyasal argümanlara büyük bir darbe vurmuştur. Sabahın erken saatlerinde başlayan saldırı ile Gazzeli örgütlerin gün boyunca İsrail’de yer yer alan hâkimiyeti sağlamasının ve bulunduğu bölgelerden çıkarılamamasının hem siyasi hem de askerî ve sivil bürokrasiden birçok kimseye bedel ödeteceği ve tektonik değişiklilere neden olacağı öngörülebilir. Diğer yandan Netanyahu’nun, özellikle reform karşıtı sol/merkez-sol muhalefeti protestolar ve ihtiyat unsurlarının siyasete dahli üzerinden orduyu zayıflatmakla suçlaması ve yaşananlarda bunun payı olduğu yönünde bir retorik geliştirmesi olasıdır. Ancak her hâlükârda İsrail hükûmetini zor günlerin beklediğini ifade etmek mümkündür. Ayrıca yaklaşık 10 aydır süren reform karşıtı toplumsal hareketlerin durulacağı ve bir süre bu tartışmaların ikinci planda kalacağı ifade edilebilir.

Sonuç
Mezkûr saldırı, İsrail tarihinin en büyük travmalarından birisini teşkil etmektedir. Hâlihazırda İsrail içindeki kasabaların Gazzeli gruplardan temizlenmesi için çaba harcayan İsrail ordusunun ikinci hamlesi Gazze’ye yönelik kapsamlı bir kara harekâtı olacaktır. İhtiyat askerlerinin göreve çağırıldığı ve hazırlıklara başladığı açıklanırken Gazze içinde belirli noktaların da bombalandığı görülmektedir. Bu bağlamda kara harekâtı için çok fazla beklenilmeyeceği ifade edilebilir. Hem ülkedeki siyasi zemin hem de caydırıcılığın temini adına Gazze’ye düzenlenecek harekâtın son derece şiddetli olacağını ifade etmek mümkündür. Ek olarak Batı Şeria ve İsrail içindeki Araplara dair de İsrail’in birtakım önlemler almakta olduğu, irili ufaklı çatışmalar ve tutuklamalar yaşandığına yönelik haberler gelmektedir. Burada daha önce de ifade edildiği gibi kuzey sınırında alınan önlemlerin kritik bir önemi bulunmaktadır. İsrail’in hazırlıklarının asıl odağını oluşturan kuzey sınırının önümüzdeki aylarda hassasiyetle takip edileceği düşünülmektedir. Bunun yanı sıra ordu ve istihbarat bürokrasisinde ciddi bir revizyon ve yapısal reformlar gerçekleştirilmesi ihtimal dâhilinde görülmektedir.