Irak Federal Güçleriyle Peşmerge Arasında Koordinasyon Merkezleri Kurulması Tartışmaları

1 Ekim 2019 tarihinde hükûmet karşıtı halk gösterilerin başlamasından itibaren Kerkük, Diyala ve Selahaddin vilayetlerinde IŞİD’in terör eylemlerinin artmasına paralel olarak Peşmerge’nin Kerkük başta olmak üzere Diyala ve Musul’un bazı bölgelerine geri dönüşü sık sık gündeme gelmiştir. Mustafa el-Kazımi hükûmeti ile birlikte Irak merkezî hükûmetine bağlı güvenlik güçlerinin IŞİD militanlarına karşı önemli başarılar elde etmesine rağmen Kerkük, Diyala ve Selahaddin’de terör eylemleri devam etmiştir. Bu bağlamda merkezî hükûmet, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) ile sınır olan bölgelerde güvenliği desteklemek için görüşmelere başlamıştır.  Ancak Türkmenler ve Araplar, Bağdat-Erbil görüşmelerinin güvenlik kaygısından ziyade siyasi motivasyonla yapıldığını ileri sürerek Musul, Kerkük ve Diyala halkının, bölgelerini ilgilendiren meselelerde söz sahibi olmaları gerektiğini belirtmiştir. 8 Ağustos 2020’de Kazımi hükûmetinin Irak Federal güçleriyle Peşmerge güçleri arasında koordinasyon merkezlerinin kurulması kararı, kozmopolit bir yapıya sahip söz konusu bölgelerde olası etnik çatışma tartışmalarını yeniden gündeme getirmiştir.

IKBY’nin Eylül 2017’de düzenlediği bağımsızlık referandumuna tepki olarak 2017’nin Ekim ayında merkezî hükûmete bağlı güvenlik güçleri, 2005 Anayasası’nda tartışmalı olarak kabul edilen bölgelerden (Kerkük, Dakuk, Tuzhurmatu, Hanekin, Sincar, Mahmur, Kifri, Karetepe) Peşmerge’yi çıkartarak yeniden kontrolü sağlamıştır. Irak-Suriye sınırından başlayarak Irak-İran sınırına kadar uzanan, 1000 km uzunlukta olan geniş ve petrol zengini olan bir coğrafyayı kapsayan bu bölgelerin büyük bir bölümü Türkmenlerin hâlen yoğun olarak yaşadığı bölgeler olup 2014 yılından itibaren Peşmerge tarafından kontrol edilmiştir. Nitekim Irak güvenlik güçleri tarafından 16 Ekim 2017 tarihinde gerçekleştirilen Kanunu Uygulama Operasyonu’ndan önce Peşmerge güçleri, IKBY dışında yaklaşık 25 bin km2 alanda kontrol sağlamıştır. Bu alanın 10.500 km2’si Musul, 6.500 bin km2’si Kerkük, 5000 km2’si Selahaddin ve 3500 km2’si Diyala vilayetlerinde bulunmaktadır. Peşmerge güçlerinin yerine Terörle Mücadele Birimi (daha sonra yerini Özel Kuvvetlere Bağlı 61. Tugay almıştır), Irak ordusu, federal polis, Haşdi Şabi güçleri güvenliği sağlama görevini üstlenmiştir.

Irak’ın eski Başbakanı Adil Abdulmehdi döneminde Kürt siyasi partiler, Kerkük ve diğer tartışmalı bölgelerde etkin olmak için iki yönlü bir çaba içerisine girmişlerdir. Bu çabaların ilki, tartışmalı bölgeler bağlamında Kürtler arasındaki anlaşmazlıkları gidermektir. Nitekim Temmuz 2019’da Kerkük Valiliği konusunda uzlaşamayan KYB ile KDP, Tayyib Cabbar ismi üzerinde mutabakata varmıştır. Bu mutabakatla birlikte iki parti arasındaki ayrışmalara rağmen Kürtlerin Kerkük’e geri dönme konusunda ısrarcı oldukları görülmüştür. Ayrıca, bu kapsamda KDP ile KYB başta olmak üzere Kürt siyasi partilerin gelecek seçimlerde tek Kürt koalisyonu ile hareket etmesi üzerine anlaşmaya varılmıştır.  Nitekim Abdulmehdi hükûmeti tarafından 1 Nisan 2020 olarak belirlenen ancak gerçekleştirilmeyen seçimlere KYB ve KDP’nin karşıtı olan Goran (Değişim) Hareketi dâhil olmak üzere Kürt siyasi partileri “Kerkük Kürdistani’dir” isimli ortak listeyle girme kararı alınmıştır. Söz konusu koalisyon kurulurken seçimlere Kürt siyasi partilerin tek liste ile katılması “ulusal görev” olarak nitelendirilmiştir. İkincisi ise merkezî hükûmet üzerinden tekrar tartışmalı bölgelerde siyaset ve güvenlikle ilgili açılardan etkinlik sağlamaktır. Kürt siyasi partilerinin bu yöndeki ilk adımı Irak parlamentosu üzerinden Kerkük’ün statüsü ile ilgili olan 140. madde hükmünün geçerliliği koruyup korumaması yönünde Irak Federal Yüksek Mahkemesinden yorum istemesidir. Bu talep üzerine Irak Federal Yüksek Mahkemesi 140. maddenin öngördüğü normalleşmenin sağlanamadığı, nüfus sayımının yapılmadığı ve tartışmalı bölgelerde referandum gerçekleştirilmediği için yürürlükte olduğuna karar vermiştir. Kürtlerin lehine olduğu düşünülen bu karar ise Kerkük ve diğer bölgelerin statüsü tartışmasını yeniden gündeme getirmiştir.

Uzun yıllardır Kürt siyasi partilerin gündeminden düşmeyen 140. madde sorunu Bağdat ile Erbil arasında yapılan müzakerelerde, bütçe ve sınır kapıları ile birlikte üç temel klasik maddeden biri hâline gelmiştir. Nitekim 140. madde Kürt partilerin Kerkük ve diğer tartışmalı bölgelere nüfuz etmesi için en kritik öneme haizdir. Bu madde hükmünden hareket ederek Kürt siyasi partileri, Bağdat’taki merkezî hükûmetle çok sayıda diyaloğa girmişlerdir. Yapılan görüşmeler sonucunda 2019’un Şubat ayında Kürtlere yakınlığıyla bilinen Abdulmehdi hükûmeti, tartışmalı bölgelerde güvenlik açıklarını gözden geçirmek için Federal hükûmet ve IKBY yetkililerinden oluşan üst düzey bir komite kurmuştur. Haziran 2019’da ise Bağdat ve Erbil, federal güçler ile Peşmerge arasında koordinasyon kurulması üzerine anlaşmıştır. Ancak Peşmerge güçlerinin tartışmalı bölgelerde mi IKBY sınırında mı olacağı konusunda bir anlaşmaya varılamamıştır.  Öte yandan, 2019’un başından itibaren BM Özel Temsilcisi Jeanine Hennis-Plasschaert Kerkük milletvekilleri ile bir araya gelerek kentteki güvenlik meselesini görüşmüştür ancak Türkmenler ve Araplar, Peşmerge’nin Kerkük ve diğer tartışmalı bölgelerin sınırı dışında kalması konusunda ısrarcı olmuştur. Nihayet Ekim 2019’da Irak’ta başlayan hükûmet karşıtı gösteriler sonucunda Abdulmehdi hükûmetinin istifa etmesiyle Bağdat ve Erbil arasındaki görüşmeler askıya alınmıştır.

Bağdat-Erbil arasında Abdulmehdi döneminde başlayan ve Başbakan Kazımi ile devam eden diyalogda sınırlı ilerleme kaydedilmiştir. Bu bağlamda merkezî hükûmet iyi niyetini göstermek için IKBY’deki devlet memuru maaşlarının bir kısmını göndermiştir. Ancak Türkmen siyasetçiler başta olmak üzere Kerkük, Musul, Diyala ve Selahaddin’deki siyasetçiler tartışmalı olarak kabul edilen bölgelerin Bağdat ile Erbil arasında herhangi bir şekilde pazarlık konusu olmasına müsaade edilmeyeceğini dillendirseler de merkezî hükûmet Türkmen ve Arap toplumunun endişelerinin giderilmesi yönünde ciddi bir irade göstermemiştir. Nitekim 8 Ağustos 2020 tarihinde Kerkük (Çime bölgesi), Musul (Mahmur ve Kask bölgeleri), Diyala (Hanekin ilçesi) vilayetlerinde federal güçler ile Peşmerge arasında dört koordinasyon merkezinin kurulması kararıyla bu durum vurgulanmıştır. Kazımi’nin onayıyla kurulan söz konusu koordinasyon merkezlerinin görevinin kapsamının net olmaması Kerkük ve Musul da büyük bir tepkiye neden olmuştur. Zira 2017’den itibaren IKBY polis güçlerinin Kerkük’ün Leylan nahiyesine bağlı Bava köyünde konuşlandırılması gerçeğinden hareketle koordinasyon merkezlerinin kurulma kararı, Peşmerge’nin çekildiği bölgelere geri dönüşüne onay olarak değerlendirilmiştir.

Türkmenlerin ve Arapların Tutumu
Federal güçler ile Peşmerge arasında Kerkük ve diğer bölgelerde koordinasyon merkezi kurulmasının ardından Irak Türkmen Cephesi Başkanı ve Kerkük Milletvekili Erşat Salihi, Kerkük Ortak Operasyonlar Komutanı Saad Harbiye ve Kerkük Vali Vekili Rakan Said ile bir araya gelerek Kerkük’teki Türkmen ve Arap siyasetçilerin Peşmerge’nin kente geri dönüşüne rıza göstermeyeceğini, kentte yalnızca merkezî hükûmete bağlı güçlerin bulunmasını istediklerini açıklamıştır. Kerkük’ün güney batısı başta olmak üzere çevresindeki IŞİD etkinliğine rağmen Türkmenler ve Araplar Peşmerge’nin kente dönüşüne karşı tavır almıştır. Zira 2017 öncesinde Kerkük merkezi, Dakuk ve Tuzhurmatu gibi Türkmen bölgelerinde PKK terör örgütü Peşmerge adıyla bölgeye sızarak Türkmen aydınlarına yönelik birçok suikast gerçekleştirmiştir. Öyle ki 2015-2017 arasında Kerkük’te, Türkmenleri ve Arapları hedef alan ve çoğunluğu da Kuzey Petrol Şirketi memurlarına yönelik yaklaşık 30 suikast gerçekleşmiştir. Peşmerge ve Kürt Asayiş güçlerinin Kerkük’ü kontrol ettiği 2014 yılında kimliği belirsiz silahlılar tarafından Kerkük Dürüstlük Komisyonu Araştırmaları Başkan Yardımcısı Türkmen yetkili İbrahim Cihat Bayatlı ve üç meslektaşı suikasta uğramıştır.  Suikast eylemlerinin geri dönmesinden endişe duyan Türkmenler, Peşmerge’nin Kerkük başta olmak üzere Türkmen bölgelerine geri dönmesini karşı çıkmaktadırlar. Nitekim Erşat Salihi’nin 14 Ağustos 2020 tarihinde Türkmen Şehitler Taburu’nu ziyaret etmesi, Kerkük’ün mevcut güvenlik statüsünde herhangi bir değişime Türkmenlerin karşı olduğu yönünde bir mesaj olarak okunabilir. Öte yandan, Peşmerge’nin Kerkük’e dönmesi durumunda Türkmen Haşdi Şabi güçleri ile Peşmerge arasındaki hassasiyetin herhangi bir olayla çatışmaya dönüşmesi ihtimali yüksektir. Nitekim bu durum 2016-2017 arasında Tuzhurmatu ilçesinde görülmüştür. Bu nedenle Türkmenler, Peşmerge’nin geri dönüşünü Kerkük’te sivil yaşamı olumsuz etkileyen bir adım olarak değerlendirmektedir.

Kerkük Arap Cephesi Başkan Yardımcısı Nazım eş-Şimmeri de Kerkük’te merkezî hükûmete bağlı güvenlik güçleri dışında herhangi bir gücün bulunmasının kabul edilemeyeceğini açıklamıştır. Peşmerge’nin Kerkük’e dönmesi durumunda Haşdi Aşairi gücüne sahip Araplar ile Kürtler arasında gerilim her an yükselebilir. Ayrıca, Araplar 2017 öncesinde Peşmerge tarafından terör suçlamasıyla gereksiz tutuklamaların yapıldığını ve 90 köyün Peşmerge tarafından demografik değişim amacıyla yıkıma uğratıldığını sık sık dile getirmişlerdir. Güvenlik açısından Türkmenler ile Arapların endişe duyması, Peşmerge’nin olası dönüşünün Kerkük’te sivil hayat için de çok büyük bir risk barındırdığına işarettir.

Koordinasyon merkezlerin kurulmasıyla ilgili Türkmen ve Arapların tutumu Kerkük’le sınırlı kalmamıştır. İran’a yakınlığıyla bilinen Fetih Koalisyonu Musul Milletvekili Türkmen kökenli Muhtar Musevi ve Musul Milletvekili Arap kökenli Abdulrahim eş-Şimmeri ortak basın toplantısı düzenleyerek Musul halkı adına federal güçlerle Peşmerge arasında ortak koordinasyon merkezlerin kurulması kararını reddetmiştir. Musul’u IŞİD’den kurtaran ve bu uğurda can verenlerin bölgede güvenliği kontrol etmesi gerektiğini ifade eden Musevi, Türkmen, Şebek ve Yezidiler olarak Musul, Kerkük ve Diyala’da koordinasyon merkezini kabul etmediklerini de belirtmiştir. Bu noktada tartışmalı bölgelerde karar merci farklı olan birden fazla güvenlik gücü bulunması durumunda söz konusu güvenlik güçleri arasında çatışma ihtimalinin doğması, koordinasyon merkezlerinin kurulması Türkmenler ve Araplar arasında büyük tepkiye yol açmaktadır.

Sonuç olarak, Irak merkezî hükûmetinin koordinasyon merkezlerinin görev alanı ve kapsamına ilişkin net açıklamalar yapmaması, Türkmenler ve Araplarda Peşmerge’nin geri dönüşüne dair endişeleri artırmaktadır. Tartışmalı bölgelerde Bağdat hükûmetine bağlı güvenlik güçleri (Irak ordusu, başbakana bağlı özel kuvvetler, federal polis ve Haşdi Şabi güçleri) arasında ciddi bir koordinasyon kurulmadan Peşmerge ile koordinasyonun kurulması kararının, güvenlik gerekçeleri bahane edilerek büyük ölçüde siyasi motivasyonla alınmış bir karar olduğunu göstermektedir. Özellikle Irak Cumhurbaşkanı Berham Salih ile Kazımi’nin sıkı ilişkileri ve Bağdat ile Erbil arasında devam eden diyalog dikkate alındığında kararın siyasi amaçla alındığı daha da netleşmektedir.

Ayrıca, koordinasyon merkezlerinin hedefi gerçekten bilgi paylaşımı ise Bağdat ve Erbil’de kurulması teknik açıdan yerinde olacaktır zira devletin istihbarat ve diğer önemli kurumları Bağdat ve Erbil’de bulunmaktadır. Dolayısıyla koordinasyon merkezlerinin Bağdat ve Erbil’de kurulması, Peşmerge’nin geri dönüşünü istemeyen kesimlerin endişelerini dindirebilir. Bununla birlikte, Türkmenleri ve Arapları ilgilendiren meselelerde Bağdat’ın Erbil ile görüşmesi, bölge halkının iradesinin merkezî hükûmet tarafından dikkate alınmadığını göstermektedir. Kerkük, Musul ve Diyala milletvekilleri ile vilayetlerin yerel hükûmetlerinin Bağdat-Erbil görüşmesinde söz sahibi olmaması toplumsal ayrışmanın yanı sıra devlete olan güvensizliği de derinleştirecektir. Ayrıca, vilayetteki en yüksek güvenlik yetkilisi ve güvenlik komisyonu başkanı olan valinin devre dışı bırakılması, Bağdat merkezî hükûmetinin tartışmalı bölgeleri siyasi araç hâline getirdiğini gösteren bir diğer kanıt olarak ileri sürülebilir. Bu bağlamda Peşmerge’nin geri dönmesinden ziyade Kerkük, Musul, Diyala’daki mevcut federal güçler arasında koordinasyonun artırılması ve yolsuzluğa karıştığı ileri sürülen güvenlik yetkilerinin değiştirilmesi gibi hamleler IŞİD eylemlerine karşı ve bölgesel huzurun ve istikrarın sağlanması açısından olumlu sonuç doğuracaktır.