İran-Mısır Normalleşmesi: Fırsatlar ve Zorluklar

Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Konseyinin 26 Şubat'ta İsviçre'nin Cenevre kentinde başlayan 55. oturumuna katılan İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şükri ile bir araya geldikten sonra yaptığı açıklamada; Mısırlı mevkidaşı ile Tahran-Kahire ilişkilerinin normalleştirilmesi için gerekli adımların atılması konusunda mutabakata vardıklarını söyledi. Bu bağlamda Ortadoğu'da son dönem normalleşme girişimlerinden biri de İran ile Mısır arasında devam eden müzakere sürecidir. İran-Mısır ilişkilerinin canlandırılması, tarihsel olarak yeni bir fikir olmamakla birlikte, geçmişte benzer girişimlerin başarısızlıkla sonuçlandığı bilinmektedir. Ancak bugünkü çabaları farklı kılan iki önemli faktör vardır; birincisi, harcanan çabanın yoğunluğu ve ikincisi, bölgesel ve küresel dinamiklerdeki değişimlerin etkisi. Önceki girişimlerde, taraflar arasında somut adımlar atıl(a)mamış ve sadece her iki tarafın da ilişkileri geliştirme iradesini ifade eden umut verici açıklamalar yapılmıştır. Ancak bu sefer, Irak ve Umman’ın doğrudan diyaloğu kolaylaştırmak ve tarafları yakınlaştırmak için sessiz diplomatik angajman yürüttüğü gözlemlenmektedir. Tahran ve Kahire arasındaki müzakerelerin kademeli olarak ilerlediğine dair işaretler diplomatik toplantılara, basın açıklamalarına ve uluslararası konferanslara yansımaktadır.

Bölgesel ve küresel dinamiklerin etkisi göz önüne alındığında Suudi Arabistan ile İran arasındaki ilişkilerin yumuşaması, gerilimin azaltılması için elverişli bir zemin oluşturarak bölge genelinde olumlu etkiler yaratmıştır. Suudi Arabistan-İran normalleşmesi, Mısır'ın Tahran ile ilişkilerini düzeltme kararına Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ülkelerinden gelebilecek muhalefeti de azaltmaktadır. Kahire, Suudi Arabistan ile İran arasındaki normalleşmeyi olumlu karşılamış olsa da bu değişimin İran'ın bölgedeki çeşitli tutumları üzerindeki etkilerini dikkatlice değerlendirmektedir. Abdülfettah es-Sisi'nin 2013 yılında darbeyle iktidarı ele geçirmesinden bu yana Kahire ile Tahran arasındaki ilişkiler nispeten soğuk olsa da iki ülke arasında derin bir kriz yaşanmamıştır. Son aylarda ortaya çıkan olumlu atmosfer; Ağustos 2021'de Bağdat'ta düzenlenen uluslararası bir konferansta Abdülfettah es-Sisi ile İran Dışişleri Bakanı arasında gerçekleşen görüşmeler, Kasım 2022'de Mısır İstihbarat Bakanı ile İran Cumhurbaşkanı Yardımcısı arasında yapılan toplantılar ve iki ülkenin istihbarat teşkilatları arasındaki etkileşimler de dâhil olmak üzere son üç yılda gerçekleşen temasların bir sonucudur. Kasım 2023’te İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ile Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah es-Sisi’nin Riyad’da İslam İşbirliği Teşkilatına (İİT) üye devlet başkanlarının Gazze'deki durumla ilgili olağanüstü toplantısında bir araya gelmesi iki ülke arasındaki normalleşme müzakerelerinin geldiği nokta açısından önemlidir. Bu gelişmeler nihayetinde Umman ve Irak'ın ara buluculuğuyla hızlanmıştır. Ayrıca eklemek gerekir ki 2021 yılından bu yana devam eden Türkiye-Mısır kademeli normalleşme sürecinin bir sonucu olarak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 14 Şubat 2024 tarihinde Kahire'ye gerçekleştirdiği ziyaret, İran-Mısır normalleşmesi ve tarafların denge arayışı için de motive edici bir faktördür. Mısır açısından özellikle Gazze'deki saldırılar, Sudan'daki iç çatışmalar ve Libya’daki istikrarsızlık gibi faktörler bu normalleşme sürecini hızlandırmıştır. Mısır için diğer önemli endişeler arasında Etiyopya'nın Nil Nehri üzerindeki Rönesans Barajı'ndan kaynaklanan su güvenliğine yönelik tehditler yer almaktadır.

Küresel ölçekte, Rusya'nın Ukrayna'daki savaşı ve Çin'in Ortadoğu ve Kuzey Afrika'da artan etkisi bölgesel gelişmeler üzerinde önemli bir etkiye sahip olup Mısır ve İran'ı normalleşmeye her zamankinden daha fazla yaklaştırmaktadır. Her iki ülkenin de Rusya ve Çin ile güçlü diplomatik, ekonomik ve stratejik ilişkileri bulunmakta olup bu ilişkiler her iki taraf için önemli siyasi ve ekonomik faydalar sağlamaktadır. Ayrıca her iki ülke de kendi bölgesel ajandalarını ilerletmek için ABD ve Çin arasındaki rekabeti kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaktadır. Mısır, Moskova ile olan bağlarını güçlendirirken İran ise ABD yaptırımlarının etkisini hafifletmek ve izolasyondan kaçınmak amacıyla Moskova ve Pekin ile ilişkilerini geliştirmektedir. Ayrıca en kalabalık Arap ülkesi olan Mısır; Rusya ve Ukrayna'dan buğday ithalatına büyük ölçüde bağımlı olduğu ve komşularının çoğu gibi küresel petrol fiyatlarındaki artıştan faydalanamadığı için Ukrayna'daki kriz nedeniyle ciddi zorluklarla karşı karşıyadır.  İran ve Mısır arasındaki normalleşme süreci taraflar arasındaki tüm farklılıkların giderilmesini veya ortadan kaldırılmasını gerektirmemektedir; bunun yerine, ikili ve bölgesel ortak çıkarların gözetildiği pragmatik bir iş birliğini ifade etmektedir. Güvenlik alanında; Mısır, Babülmendep Boğazı boyunca Husi saldırılarının önlenmesi ve Kızıldeniz'de, özellikle de Mısır için hayati bir döviz geliri kaynağı olan Süveyş Kanalı'nda seyrüsefer güvenliğinin sağlanması hususunda İran'dan yardım talep etmektedir. İran için ise Mısır, Arap dünyası ile ilişkilerini geliştirmek için bir fırsat sunmaktadır. Ayrıca İran'ın Mısır ile olan ilişkilerini güçlendirerek Süveyş Kanalı'nın kullanımı ve Mısır'a ihracatın artırılması gibi bölgesel ekonomik ve ticari ilişkilerini genişletme potansiyeli bulunmaktadır. Bu durum, İran'ın bölgesel pazarlarla olan ticaretini artırarak uluslararası yaptırımlara karşı direncini artırmayı hedefleyen ekonomi stratejisiyle (direniş ekonomisi) uyumludur.

Normalleşmenin Önündeki Zorluklar
Mısır ve İran arasındaki normalleşme süreci; çeşitli zorluklarla karşı karşıyadır. Öncelikle Mısır, İran'ın bölgesel rolünü ve etkisini kendi bölgesel çıkarları için potansiyel bir tehdit olarak algılayarak temkinli bir tutum sergilemektedir. İkinci olarak İran'ın Filistinli gruplarla güçlü bağları, Kahire ile normalleşme sürecini engelleyebilecek bir faktör olarak öne çıkmaktadır. Her iki ülke de bu gruplar üzerinde nüfuz sağlama konusunda çıkar çatışması içindedir. Üçüncü olarak Mısır ile İran'ın İsrail ile ilişkilerindeki farklılıklar, normalleşme sürecini etkileyen önemli bir engel olarak belirmektedir. Mısır'ın İsrail ile güçlü ilişkileri devam ederken İran ise İsrail'i ontolojik bir düşman olarak görmektedir. Bu tutarsızlık, Mısır'ın hem Tahran'la hem de Tel Aviv'le ilişkilerini dengeleme yeteneği üzerinde endişelere yol açmaktadır. Dahası, Mısır'ın ABD ile olan stratejik ilişkileri, İran ile güçlü ilişkiler kurma çabalarını sınırlamaktadır. Bölgesel jeopolitik ve küresel güçlerin pozisyonları da İran-Mısır ilişkileri üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Her iki ülke de Basra Körfezi'nde nüfuz sahibi olma mücadelesi vermektedir. Ayrıca Mısır'ın Irak, Suriye ve Lübnan ile olan ilişkileri, İran tarafından yakından izlenmektedir. Sonuç olarak Mısır, İran'ın Müslüman Kardeşler (İhvan Hareketi) ile olan ilişkilerinden endişe duymakta ve bunu rejim güvenliğine yönelik önemli bir tehdit olarak görmektedir. Bu nedenle Müslüman Kardeşlerin konumu Mısır'ın dış ilişkilerinde temel bir belirleyicidir. İran'da bazı çevreler ise Mısır ile ilişki kurmanın Filistin davasına ihanet anlamına geldiğini savunmaktadır. Bu zorluklara rağmen ortak endişeler göz önüne alındığında bölgesel konularda Mısır-İran iş birliğinin geleceği konusunda umutlu olmak mümkündür. Ancak en büyük zorluk; Mısır’ın oldukça hassas gördüğü konularda anlaşmaya varmak için İran’ın ne kadar esneklik gösterebileceği sorusunun yanıtlanmasında gizlidir.

İran-İhvan İlişkileri Güçlü Mü?
2011 Arap Halk Hareketleri ardından, İran Mısır'ın uzun süreli lideri Hüsnü Mübarek'in devrilmesini olumlu karşılayarak Müslüman Kardeşlerin iktidara gelmesinden memnuniyet duymuştur. İran'ın bu durumu desteklemesinde Mısır'ın ABD ile olan yakın ittifakı, İran karşıtı koalisyonun liderliğini yapması, ABD'deki Yahudi lobisinin Mısır yönetiminin iktidarda kalması için girişimde bulunması ve Mısır'ın İsrail ile barış anlaşması imzalamış olması gibi çeşitli faktörler etkili olmuştur. İran, Müslüman Kardeşlerin Mısır kanadıyla ilişkilerini geliştirerek bölgedeki etkisini artırabileceğini düşünmüştür. Ancak İran'ın heyecanı, İslamcı hareketlerin liderlerinin İran modeli yerine Türkiye modelini tercih etmeleriyle azalmıştır. İran'ın bölgesel ajandasını desteklemek için ilişkilerini daha da geliştirme isteğine rağmen Müslüman Kardeşler çekimser davranmıştır. İran ile ilişkilerini sürdürürken Müslüman Kardeşler ayrıca Mısır'ın kurumsal askerî ve istihbarat servislerinin tercihlerini de dikkate almak zorunda kalmıştır. Bu güçlü kurumlar, Mısır'ın geleneksel dış politikasını sürdürme savunucuları olmuş ve Tahran ile tamamen normalleşmeye karşı çıkmışlardır. Sonuç olarak Müslüman Kardeşler İran'la sınırlı bir iş birliği yapmayı tercih etmiştir. Ayrıca İran'ın Mısır'daki Müslüman Kardeşler yönetimiyle ilişkilerini geliştirme umutları, Suriye'deki iç savaş konusundaki görüş ayrılıkları nedeniyle büyük ölçüde azalmıştır. Fakat 2014 yılında Abdülfettah es-Sisi’nin Mısır Cumhurbaşkanı seçilmesinden bu yana Kahire ve Tahran, önemli bölgesel meselelerde yakınlaşma eğilimi göstermiştir. Bu yakınlaşma, Abdülfettah es-Sisi'nin İran'ın müttefiki ve Müslüman Kardeşlerin muhalifi olan Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'a verdiği desteği de içermiştir.

Temmuz 2017'de Londra’da gerçekleşen İran ve Müslüman Kardeşler arasındaki görüşme, Mursi'nin devrilmesinden bu yana taraflar arasındaki en yüksek profilli kamuoyu görüşmesi olmuştur. İslami Vahdet Forumu toplantısı sırasında İran Devrim Rehberi Ali Hamenei'nin danışmanlarından Ayetullah Muhsin Araki ile Müslüman Kardeşler Rehberlik Konseyi Başkan Yardımcısı İbrahim Münir'in görüşmesi, Suriyeli Müslüman Kardeşlerin büyük tepkisine yol açmıştır. Bu tepkiler; Münir'in etkinliğe katılımını, İran destekli milislerin katlettiği Suriye'deki şehitlerine karşı ihanet olarak değerlendirmiştir. Bu görüşme üst düzey yetkililer arasındaki diyaloğun artmasıyla ilişkiler açısından olumlu bir işaret olarak değerlendirilse de İran'ın Suriye'deki rolü ilişkilerin gelişmesinde engel teşkil etmektedir. Öte yandan ABD'nin yaptırımları nedeniyle mali kısıtlamalar ve Tahran'ın Suriye'deki rolüne yönelik endişeler, İran'ın sürgündeki Müslüman Kardeşler üyelerini yanına çekme çabalarını zorlaştırmaktadır.