Analiz

İsrail’in Suriye Krizi Politikası: Bekle-Gör Yaklaşımından Noktasal Saldırı Politikasına

Mart 2011’den bu yana devam eden Suriye Krizi, bölgedeki birçok ülke gibi İsrail için de zorluklar içeren karmaşık bir süreci beraberinde getirmiştir. Bölgesel düzen açısından birtakım yenilikleri beraberinde getiren süreç, bölgedeki ülkeleri geçmiş dönemlerde Suriye ile ilişkileri ve krize dönük ortaya koydukları politikalar ile alakalı olarak farklı yoğunluklarda etkilemiştir. Bu süreçten etkilenen ülkelerden birisi de Suri- ye rejiminin ayakta kalmak için ortaya koyduğu iş birliklerini tehdit olarak algılayan İsrail ol- muştur. Bu yeni durum İsrail açısından Suriye ile ihtiyatlı bir şekilde devam ettirdiği “barış süreci”nin devamı açısından önemli meydan okumalar ortaya koymuştur. İsrail yönetiminin Suriye krizi politikası sahada etkili olan diğer aktörlere nazaran angajman yönü zayıf, dar kapsamlı ve konu temelli olmakla birlikte ortaya koyduğu politikaların değerlendirilmesi sürece olan etkileri nedeniyle önem arz etmektedir.

İsrail ve Suriye, İsrail devletinin kurulduğu 1948 tarihi sonrasında 1948, 1967, 1973 ve 1982 yıllarında askerî olarak karşı karşıya gelmiştir. Bu tarihler arasında yaşanan tüm gelişmeler iki ülkenin birbirini algılama ve etkileşim süreçleri açısından önemli sonuçlar ortaya koymuştur. 1923 yılında İngiltere ve Fransa tarafından çizilen Suriye sınırı, 20 Temmuz 1949 tarihinde imzalanan ateşkes anlaşmasıyla birlikte yeni bir sınır ile tanımlanmıştır. Bu sınırın bir kısmı 1923 sınırı ile aynı kalırken bazı kısımları eski sınır ile farklılık arz etmiştir. İsrail, Mısır, Suriye ve Ürdün arasında 1967 tarihinde yaşanan Altı Gün Savaşı, iki ülke arasındaki sınır konusundaki anlaşmazlığın daha fazla derinleşmesine sebebiyet vermiştir. Bu savaş ile birlikte İsrail, Filistin bölgesinde bulunan Gazze Şeridi’ni, Mısır’ın Sina Yarımadası’nı, Ürdün’ün Batı Şeria ve Doğu Kudüs bölgelerini ve Suri- ye’nin Golan Tepelerini kontrol altına almıştır.

Altı Gün Savaşı ile İsrail’in Suriye’ye ait Golan Tepelerini ele geçirmesi sonrası Suriye’nin bu bölgeyi geri alma yönündeki kararlılığı, bu süreç sonrasında iki ülkenin birbirlerini algılama biçimlerinin en önemli ögesini oluşturmuştur. İlerleyen zaman içerisinde 1978 Camp David Görüşmeleri ve 1994 İsrail-Ürdün Barış Antlaşması vesileleri ile Mısır ve Ürdün ile ilişkilerinde normalleşme sürecine giren İsrail, Suriye ile bu zemini oluşturamamış ve iki ülke arasında uzun süre diplomatik ilişki kurulamamıştır. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 242 numaralı kararı nedeniyle hiçbir uluslararası kuruluş İsrail’in kendisi açısından güvenlik, ekonomik ve yerleşim yerleri politikaları açısından stratejik olarak değerlendirilen Golan Tepelerindeki egemenliğini tanımamıştır. Karar sınır konusunda meselenin çözüme ulaşmasını amaçlamakla beraber, taraflarca farklı yorumlanması uzlaşma zeminini zora sokmuştur. En önemli farklılık ise bu kararın işgal edilen topraklardan geri çekilme ile ilgili maddesinin farklı yorumlanmasıdır. Suriye yönetimi, kararı İsrail’in işgal ettiği istisnasız tüm toprak- lardan çekilmesi gerektiği şeklinde yorumlarken İsrail yönetimi kararda kaydedilen güvenli ve tanınmış sınırlara atıfta bulunarak sınırların müzakereye açık olduğunu savunmuştur. Golan Tepeleri konusu ilerleyen süreçte İsrail-Suriye ilişkilerinin olumlu yönde ilerlemesine engel olmuştur.

Suriye yönetimi Golan Tepelerini 1973 Yom Kippur Savaşı sürecinde yeniden elde etmeye çalışsa da bu girişim başarısızlık ile sonuçlanmıştır. Savaş sonrasında imzalanan 1974 Geri Çekilme Anlaşması ile UNDOF komisyonu tarafından yaklaşık 1.000 hafif silahlı barış gücünün konuşlandırıldığı 10 kilometre ile birkaç yüz metre arasında değişen bir sınır alanı ve fiilî bir engel oluşturulmuştur. Geri çekilme alanının her iki tarafını da kapsayan sınır içinde yer alan askerî birlik nadiren yaşanan gerginliklerin önlenmesi konusunda çalışmalar yapmakla görevlendirilmiştir.

İsrail ve Suriye, Ortadoğu Barış Süreci’nin bir parçası olarak 1995 yılını takip eden yıllarda ikili barış görüşmelerinde bulunmuşlardır. Fakat Golan Tepeleri konusu ilerleyen süreçte iki ülke arasındaki temel anlaşmazlık konularından biri olmuştur. Yaşanan tüm barış süreçleri esnasında her iki tarafın da ilişkilerin normalleşmesi için karşı taraftan adım atmasını istediği görülmüştür. Bu bağlamda İsrailli liderler geri çekilmenin detayları gerçekleşmeden önce Suriye’nin İsrail ile ilişkilerini tamamen normalleştirmesi konusunda ısrar ederken Suriye liderlerinin barış ve normalleşme müzakerelerinin başlaması için İsrail’in öncelikli olarak Golan Tepelerinden çekilmesini talep etmişlerdir. 1995-2000 yılları arasında gerçekleşen Madrid Barış Görüşmeleri; Filistin, Lübnan, Ürdün, Suriye ve İsrail ara- sında bir barış süreci başlatmayı amaçlamıştır. Bu görüşmeler neticesinde 1994 yılında İsrail ve Ürdün arasında bir anlaşma imzalanmış olsa da benzer bir uzlaşı İsrail-Suriye arasında sağla- namamıştır. İlerleyen süreçte 2000 yılında İsrail Başbakanı Şaron tarafından Mescid-i Aksa’ya yapılan provokatif ziyaret sonrası Filistin-İsrail cephesinde yaşanan gelişmeler Suriye-İsrail ilişkilerini de olumsuz yönde etkilemiştir. Aynı yılın kasım ayında ABD’de gerçekleşen seçim lerde George W. Bush’un başkan seçilmesi İsrail-Suriye ilişkileri açısından bazı sonuçlar ortaya koymuştur. Bush yönetimi Suriye’nin gerek İsrail gerekse ABD ile olan ilişkilerinin ilerle- tilmesinin gerekli olduğu konusunda Clinton yönetiminden farklı düşünmekteydi. 11 Eylül olayları sonrasında ABD’nin Suriye ve müttefiki İran’ı “Şer Ekseni” listesine dâhil etmesi ile birlikte Suriye ve yakın çevresindeki güvenlik ortamı bozulmaya başlamıştır. Bush yönetimi, Suriye’yi Arap-İsrail Barış Süreci’nde bir ortak olmaktan ziyade İsrail’e yönelik tehdit olarak değerlendiren bir bakış açısına sahip olmuştur. Bu durum ABD’nin Suriye politikasının daha sert bir çizgiye kaymasına sebebiyet vermiştir. Tüm bu gelişmelere karşılık Beşar Esad tarafından İsrail’e karşı kapsamlı bir politika takip edilmiştir. Esad bir taraftan İsrail ile görüşmeleri tekrardan başlatmak istediğini ifade ederken diğer taraftan ilişkilerin daha da kötüye gitmesi ihtimali üzerinden Suriye’nin askerî kapasitesinin güçlendirilmesi konusunda gayret göstermiştir. Ayrıca İsrail tarafından bir askerî saldırı ihtimaline karşı İran ve Hizbullah ile ittifak üzerinden caydırıcılık tesis etmeye çalışmıştır.

2006 İsrail-Lübnan Savaşı sonrasında İsrail’in Suriye politikasının daha aktif bir boyuta evrilmeye başladığı görülmüştür. 2006 Lübnan Savaşında İran, Suriye ve Hizbullah arasında oluşturulan üçlü iş birliği kapsamında Suriye tarafından Hizbullah’a yapılan yardımlar İsrailli karar alıcılar tarafından Suriye’nin İsrail’in ulusal güvenliğine yönelik tehdidinin boyutunu gösterdiği şeklinde değerlendirilmiştir. İsrail istihbaratı 2007 Eylül ayında Kuzey Kore’nin Suriye’de nükleer reaktör inşa ettiğine dair iddialar gündeme getirmiştir. İsrail bunun ertesinde söz konusu bölgeye askerî operasyon düzenlemiştir. İsrail bu operasyon ile Suriye’nin tepkisini de test etmiş ve Suriye tarafından herhangi bir somut hamle gelmemiştir. Ancak nükleer reaktör meselesi, Suriye’nin askerî kapasitesini artırma gayreti içinde olduğu yönündeki İsrail algısını kuvvetlendirmiştir.

2008 yılına gelindiğinde İsrail ulusal güvenlik kurumlarında, Suriye ve ilişkili tehditlerlebaşa çıkmanın en iyi seçeneğinin müzakerelerin yenilenmesi olduğu yönündeki görüşler öne çıkmaya başlamıştır. O dönemde İsrail’de ikti- darda olan Olmert hükûmeti de bu yönde politikalar takip etmiştir. Bu durum, Suriye’de İran tarafından yönlendirildiği düşünülen eksenin zayıflatılması açısından gerekli görülmüştür.Olmert, bu konuda farklı bakış açısına sahip ABD Başkanı Bush ile yapılan görüşmeler sonrasında Suriye ile müzakerelerin Türkiye ara buluculuğunda başlatılmasına karar vermiştir.Türkiye ara buluculuğunda yürütülen ve birkaç tur gerçekleşen İsrail-Suriye Barış Görüşmeleri, 2008 yılının son günlerinde İsrail tarafından Gazze’ye başlatılan Dökme Kurşun Operasyonu ile risk altına girmiştir. İlerleyen süreçte ABD’nin başkanlık seçimi sürecine girmesi ve Olmert’in 2009 yılında görev süresinin bitmesi ile bu süreç başarısızlıkla sonuçlanmıştır.

İsrail’de Olmert sonrası iktidara gelen Tzipi Livni’nin yeni hükûmeti kurmak konusunda ya- şadığı sorunlar nedeniyle tekrar edilen seçimler de İsrail seçmenlerinin sağ kanat koalisyonuna destek vermesi ile Netanyahu iktidara gelmiştir. Netanyahu bu tarihten sonra İsrail’in Golan’dan çekilmesi konusuna güvenlik gerekçesiyle açık ve kararlı bir şekilde karşı çıkmıştır.ABD yönetimi bu dönemde, İsrail-Suriye barışının sağlanması yerine ABD ve Suriye arasındaki ilişkilerin geliştirilmesine gayret etmiştir. 2010 yılında Obama yönetimi tarafından başlatılan görüşmeler 2011 yılında Suriye’de başlayan protesto ve gösterilere kadar devam etmiştir.